ATMIŞBEŞİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Talâk
SÛRE-İ CELîLESİ
Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 12 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِذَا طَلَّقْتُمُ النِّسَٓاءَ فَطَلِّقُوهُنَّ لِعِدَّتِهِنَّ وَاَحْصُوا الْعِدَّةَۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ رَبَّكُمْۚ لَا تُخْرِجُوهُنَّ مِنْ بُيُوتِهِنَّ وَلَا يَخْرُجْنَ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَعَدَّ حُدُودَ اللّٰهِ فَقَدْ ظَلَمَ نَفْسَهُۜ لَا تَدْر۪ي لَعَلَّ اللّٰهَ يُحْدِثُ بَعْدَ ذٰلِكَ اَمْرًا ﴿١﴾
﴾1﴿
Ey Nebiyy(-i zîşân)! Kadınları boşa(mayı arzula)dığınız zaman onları (üç hayız müddeti olan boşanma) iddetlerinin (birincisinin) vaktin(in öncesin)de (henüz onlar temizken ve kendileriyle cimâ etmemişken) boşayın ve (sonrasında) iddeti (hiç eksiksiz tamı tamına üç hayız müddeti olarak) sayı(p hesap edi)n. Bir de siz Rabbiniz olan Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakının (da, yalan yere iddet süresini uzun tutarak onlara zarar vermeyin). Siz (kendi mülkleri gibi oturmuş oldukları) evlerinden (iddetleri bitinceye kadar) o kadınları çıkarmayın, o kadınlar da (iddetlerinin bitimine kadar) çıkmasınlar! Lâkin (zinâ, hırsızlık, akrabâya sözlü sataşma ve kendi isteğine göre evden çıkıp dolaşma gibi kötülüğü) çok açık olan çirkin bir iş yapmaları müstesnâ! (Zîrâ bu durumda siz mesul olmazsınız.) (Ey mümin!) İşte sana! Bun(ca İlâhî kānun)lar ancak Allâh’ın sınırlarıdır! Ama her kim Allâh’ın (bu hükümlerini çiğneyerek O’nun) hudûdunu geçerse, muhakkak o kişi kendi(sini azâba mâruz bırakarak, kimseye değil ancak) nefsine zulmetmiştir. (Ey hanımını boşamaya niyetlenen insan!) İşte sana! Bilemezsin; olur ki Allâh bu (boşama arzusu)nun ardından farklı bir iş meydana getirir (de, nefreti sevgiye, yüz çevirmeyi yönelişe çevirebilir, o zaman da siz pişman olup bir talak verdikten sonra geri dönebilirsiniz).
فَاِذَا بَلَغْنَ اَجَلَهُنَّ فَاَمْسِكُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ اَوْ فَارِقُوهُنَّ بِمَعْرُوفٍ وَاَشْهِدُوا ذَوَيْ عَدْلٍ مِنْكُمْ وَاَق۪يمُوا الشَّهَادَةَ لِلّٰهِۜ ذٰلِكُمْ يُوعَظُ بِه۪ مَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مَخْرَجًاۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Sonra o (boşanan) kadınlar (iddet bekleme) sürelerinin sonuna ulaş(maya yaklaş)tıkları zaman artık (ric‘at ve dönüş yaparak) o kadınları (iyi niyet, güzel geçim ve uygun nafaka gibi meşrû ve) mârûf (olan bir yol izlemek sûreti) ile tutun ya da (iddetleri bitinceye kadar kendilerine dönmeyip, zararsız ve iyi olduğu bilinen) mârûf (bir yol) ile o kadınlardan ayrılın. (Zîrâ iddetlerinin bitimine yakın onlara ric‘at edip sonra tekrar boşarsanız, iddet süresini uzatarak kendilerine zorluk çıkarmış olursunuz ki, bu gibi zarar verici davranışlardan sakının). Bir de siz (geri döneceğiniz yâhut tamâmen ayrılacağınız durumlarda) içinizden adâlet sâhibi olan iki kişiyi şâhit tutun (ki, ilerde bir inkâr söz konusu olmasın). (Ey şâhitler!) Siz de (ne lehine, ne de aleyhine şâhitlik yapılanın kârını zararını gözetmeyip) şâhitliği Allâh için hakkıyla yerine getirin. İşte size! Bu (öğütlere riâyet edin) ki, Allâh’a ve o son güne îmân etmekte bulunmuş olan kimseye bununla vaaz edilmektedir. (Çünkü îmânsızlar âhiret azâbından korkmadıkları için bu hükümlere riâyet etmezler.) Böylece her kim (bütün haramlardan uzak durma husûsunda takvâyı gözeterek) Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakınır (da, boşamayı sünnet vechi üzere yapar, iddet bekleyen kadına zarar vermez, onu evinden çıkarmaz ve şâhit tutma konusunda ihtiyatlı davranır)sa, O (Allâh-u Te‘âlâ) onun için (dünyânın şüphelerinden, ölümün şiddetlerinden ve kıyâmet gününün zorluklarından) bir çıkış yeri yaratır.
وَيَرْزُقْهُ مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُۜ وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بَالِغُ اَمْرِه۪ۜ قَدْ جَعَلَ اللّٰهُ لِكُلِّ شَيْءٍ قَدْرًا ﴿٣﴾
﴾3﴿
Ayrıca O (Allâh-u Te‘âlâ) hiç hesap etmeyeceği bir yerden de o (takvâya riâyet eden kulu)nu rızıklandırır. Zâten her kim (bütün işlerinde) Allâh’a tevekkül eder (ve ancak O’na güvenir)se, artık ancak O (Allâh) ona yeterli gelendir. Şüphesiz ki Allâh (yapmak istediği) işine ulaşıcıdır (ki, hiçbir murâdı aslâ geri kalmaz ve yapmak istediği şeye kimse mâni olamaz). Gerçekten Allâh her bir şey(in hayat süresi, geçimi ve son bulması) için (daha var olmadan evvel) bir kader tâyin etmiştir.
وَالّٰٓـ۪ٔي يَئِسْنَ مِنَ الْمَح۪يضِ مِنْ نِسَٓائِكُمْ اِنِ ارْتَبْتُمْ فَعِدَّتُهُنَّ ثَلٰثَةُ اَشْهُرٍۙ وَالّٰٓـ۪ٔي لَمْ يَحِضْنَۜ وَاُو۬لَاتُ الْاَحْمَالِ اَجَلُهُنَّ اَنْ يَضَعْنَ حَمْلَهُنَّۜ وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يَجْعَلْ لَهُ مِنْ اَمْرِه۪ يُسْرًا ﴿٤﴾
﴾4﴿
Yine kadınlarınızdan öyleleri ki; (yaşlılıklarından dolayı bir daha) hayız (olmak)dan ümit kesmiştirler; eğer (onların iddetinin hükmü hakkında bir şey bilmediğiniz için) şüpheye düştüyseniz, işte o kadınların da, o hiç hayız görmemiş olanların da (beklemeleri gereken) iddetleri üç aydır. Yük sâhibi olan (hâmile) kadınlar ise; onların (iddet bekleme) müddetinin sonu (doğum yaparak) yüklerini bırakmalarıdır. Bir de (şunu bilin ki) her kim Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakınırsa (ve O’nun hükümlerini iyice korursa), O (Allâh-u Te‘âlâ) o kişi için işlerinde büyük bir kolaylık yaratır (ve takvâsı sebebiyle bütün düğümleri çözerek onu iki cihanda rahata kavuşturur).
ذٰلِكَ اَمْرُ اللّٰهِ اَنْزَلَهُٓ اِلَيْكُمْۜ وَمَنْ يَتَّقِ اللّٰهَ يُكَفِّرْ عَنْهُ سَيِّـَٔاتِه۪ وَيُعْظِمْ لَهُٓ اَجْرًا ﴿٥﴾
﴾5﴿
(Ey mümin!) İşte sana! Bu (anlatılan hükümler), ancak Allâh’ın emridir ki, onu size indirmiştir. Bir de her kim (bu indirilen hükümlerle amel ederek) Allâh(a isyan)dan hakkıyla sakınırsa, O (Allâh-u Te‘âlâ) o (takvâ sâhibi kulu)ndan (iyi amelleri sebebiyle) kötü işlerini tamâmen örter ve onun için ecri (ve mükâfâtı) büyük yapar.