HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّحْر۪يمِ  ٥٥٩ 
الجزء ٢٨

سُورَةُالتَّحْر۪يمِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَٓا اَحَلَّ اللّٰهُ لَكَۚ تَبْتَغ۪ي مَرْضَاتَ اَزْوَاجِكَۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿ ١ ﴾ قَدْ فَرَضَ اللّٰهُ لَكُمْ تَحِلَّةَ اَيْمَانِكُمْۚ وَاللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ ﴿ ٢ ﴾ وَاِذْ اَسَرَّ النَّبِيُّ اِلٰى بَعْضِ اَزْوَاجِه۪ حَد۪يثًاۚ فَلَمَّا نَبَّاَتْ بِه۪ وَاَظْهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيْهِ عَرَّفَ بَعْضَهُ وَاَعْرَضَ عَنْ بَعْضٍۚ فَلَمَّا نَبَّاَهَا بِه۪ قَالَتْ مَنْ اَنْبَاَكَ هٰذَاۜ قَالَ نَبَّاَنِيَ الْعَل۪يمُ الْخَب۪يرُ ﴿ ٣ ﴾ اِنْ تَتُوبَٓا اِلَى اللّٰهِ فَقَدْ صَغَتْ قُلُوبُكُمَاۚ وَاِنْ تَظَاهَرَا عَلَيْهِ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ مَوْلٰيهُ وَجِبْر۪يلُ وَصَالِحُ الْمُؤْمِن۪ينَۚ وَالْمَلٰٓئِكَةُ بَعْدَ ذٰلِكَ ظَه۪يرٌ ﴿ ٤ ﴾ عَسٰى رَبُّهُٓ اِنْ طَلَّقَكُنَّ اَنْ يُبْدِلَهُٓ اَزْوَاجًا خَيْرًا مِنْكُنَّ مُسْلِمَاتٍ مُؤْمِنَاتٍ قَانِتَاتٍ تَٓائِبَاتٍ عَابِدَاتٍ سَٓائِحَاتٍ ثَيِّبَاتٍ وَاَبْكَارًا ﴿ ٥ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ ﴿ ٦ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَا تَعْتَذِرُوا الْيَوْمَۜ اِنَّمَا تُجْزَوْنَ مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ ﴿ ٧ ﴾

سُورَةُالتَّحْر۪يمِ  ٥٥٩ 
الجزء ٢٨
Tahrîm Sûresi  559 
Cüz  28

ATMIŞALTINCI SÛRE-İ CELİLE
el-Tahrîm
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 12 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  Ey Nebî(yy-i zî şân)! Allâh’ın sana helâl etmiş olduğu şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu arar olduğun halde niçin (kendine) haram ediyorsun? (Gerçi bu, haddi zâtında günah değilse de, senin yüce makamına nispetle evlâyı terk dahi günah gibi sayılacağından) Allâh (o zelleni hakkıyla bağışlayan bir) Ğafûr’dur; (çok merhametli olduğu için seni sorumlu tutmayan bir) Rahîm’dir.
Âişe (Radıyallâhu anhâ) şöyle anlatmıştır: “Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), tatlıyı, özellikle balı çok severdi. Zeyneb binti Cahş (Radıyallâhu anhâ)`nın yanında ara sıra fazlaca kalıp bal şerbeti içerdi. Bundan dolayı bana bir kıskançlık ârız oldu ve yakın arkadaşım Hafsa ile: “Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hangimizin yanına girerse, ona: ‘Sende hoş olmayan bir koku hissediyorum, yoksa kötü kokulu bir şey mi yedin?’ diyeceğimize dâir anlaştık.” Bir kere Hafsa’nın yanına girdiğinde kendisine bunu söyleyince o, hanımlarını hoşnut etmek için: “Hayır! Ben Zeyneb binti Cahş’ın yanında bal şerbeti içtim. Ama bir daha içmeyeceğime yemin ettim, fakat bunu kimseye söyleme! Bir de sana şu müjdeyi vereyim ki; benden sonra ümmetimin yönetimini Ebû Bekir, ondan sonra da baban Ömer üstlenecek!” buyurdu ve bunu da gizlemesini istedi. Fakat Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yanından ayrılır ayrılmaz Hafsa (Radıyallâhu anhâ) aramızdaki duvara vurarak bana bu durumu haber verdi ve kimseye söylemememi istedi. Derken Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) kendisine gelen vahiyle bu durumu öğrenince, sırrının açığa çıkmasından dolayı hiddetlenerek bir ay süreyle hiçbir hanımının yanına girmedi. İşte bu kıssa hakkında sûrenin başından itibaren beş âyet-i celîle nâzil oldu.” Bazı câhillerin sandığı gibi burada bir günah söz konusu değildir, zira Allâh’ın helâlini haram kılmak iki türlü değerlendirilir: Bir helâlin haram olduğuna inanmak şeklindeyse, günahtan da öte insanı kâfir edecek bir inançtır ki, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hakkında böyle bir şeyi düşünmek kâfirliktir. Ama Allâh’ın bir helâlini, yemin etmek suretiyle kendine yasaklamak anlamında kabul edilirse, bu günah bile değildir. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in yaptığı da budur! Ancak burada yüce makamına nispetle bir evlâyı terk ve bir zelle vukuundan bahsedilebilir ki, bu da nice hikmetli hükümlerin beyanına sebep olması hasebiyle ümmet hakkında büyük bir rahmete vesile olmuştur. (Hâzin, Âlûsî, Tefsîr-i Mâtürîdî)

2  Muhakkak ki Allâh (keffâret vererek) yeminlerinizi çözmeyi size meşrû’ kılmıştır. (Bütün işlerinizi yöneten) Mevlâ’nız ancak Allâh’tır. Alîm de Hakîm de ancak O’dur! (Her şeyi bilip, her işte sizin menfaatinizi gözettiğinden, kârınıza olan şeyleri bildiği için tüm emir ve yasakları hikmete uygundur.)

3  Hani Nebî, eşlerinden birine (; Hafsa’ya) sır olarak bir söz söylemişti, ama o onu (Âişe’ye) haber verdiğinde, Allâh da ona onu açıklayınca, o (Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)) onun bir kısmını (Hafsa’ya) bildirdi, (daha fazla mahcup etmemek için ve hilâfet konusunun yayılmasını istemediğinden dolayı) diğer bir kısımdan da yüz çevirdi (ki, böylece balı kendisine haram ettiği sırrını söylediğini yüzüne vurdu, fakat babasının halîfe olacağı sırrını ifşâ ettiğine değinmedi). Artık ona bunu haber verince, o (Hafsa): “İşte bunu sana kim haber verdi?” dedi. O da: “(Her şeyin görünen-görünmeyen tüm yönlerini hakkıyla bilen) O Alîm ve Habîr bana haber verdi!” dedi.

4  (Ey Âişe ve Hafsa!) Eğer ikiniz (peygamberime karşı yapmış olduğunuz bu işten) Allâh’a tevbe ederseniz (, işte gereken odur)! (Zira) gerçekten kalpleriniz (haktan) meyletmiştir. (Nitekim yapmanız gereken şey Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in sevdiğini severek, sevmediğini de hoş karşılamyarak ona samimi olmanızdı.) Ama ona karşı ikiniz birbirinize arka (ve destek) çıkarsanız, şüphesiz ki onun Mevlâ’sı ancak O Allâh’tır! İşte bunun ardından Cibrîl, (Ebû Bekir ve Ömer gibi) salih müminler ve melekler de yardım cıdırlar.

5  O sizi boşarsa, ola ki Rabbi sizin yerinize ona sizden daha hayırlı olanları, (Allâh’a) teslim olanları, iman edenleri, namaz kılanları/ gece namazına devam edenleri/, tevbe edenleri, ibadete devam edenleri, oruç tutanları dul ve bâkire eşler olarak verir.

6  Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirleri tutup, yasaklardan kaçarak) kendi nefislerinizi ve ailelerinizi farklı bir ateşten koruyun ki; (diğer ateşler odunla tutuştuğu gibi,) onun yakacağı(da), o (inkârcı) insanlarla (, çabuk yanan ve çokça yakan) o (kibrit) taşlar(ı)dır. Onun üzerinde iri yapılı, sert tabiatlı bir takım melekler vardır ki onlar, kendilerine emretmiş olduğu şeyler hususunda Allâh’a isyan etmezler ve emrolunmakta oldukları şeyi yaparlar.
Ebû İmrân Hazretler`inden nakledildiğine göre; zebânî diye bilinen bu meleklerin sayısı on dokuz olup, her birinin iki omuzu arası yüz senelik mesafedir. Kalplerinde hiçbir acıma duygusu bulunmayan bu melekler azap için yaratılmışlardır. Onlardan biri cehennem ehlinden birisine bir darbe vurduğu zaman, onu tepesinden tırnağına kadar öğütülmüş bir un haline getirir. (Âlûsî)

7  (Kâfirler cehenneme atılırken özür dilemeye kalktıklarında onlara denir ki:) “Ey inkâr etmiş olan kimseler! Bugün özür dilemeyin! Siz ancak (dünyada) yapmakta bulunmuş olduğunuz şeylerle cezalandırılmaktasınız.”

Tahrîm Sûresi  559 
Cüz  28
cihanyamaneren