v02.01.25 Geliştirme Notları
Mülk Sûresi
562
Cuz 29
13﴿ (Ey kâfirler!) Sözünüzü (söylemeyi) gizli yapın ya da onu açık yapın (fark etmez). Çünkü muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ), göğüslerin sâhip olduğu şey(ler)i(n tümünü ve kalplerin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
14﴿ (Her şeyi) yaratmış olan Zât (gizlileri de âşikâr olan şeyler gibi) bilmez mi?! Hâlbuki ancak O (Allâh-u Te‘âlâ varlıkların en ince yönlerini hakkıyla bilen bir) Latîf’dir, (bütün varlıkların görünen-görünmeyen tüm hâllerinden haberdâr olan bir) Habîr’dir. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyete göre; müşrikler Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in aleyhine gizli gizli konuşuyorlardı, Allâh-u Te‘âlâ da o sırları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e haber verdikçe, o bu haberleri onların yüzüne vuruyordu, bu da onları çok şaşırtıyordu. Buna karşı bir tedbir olarak aralarında: “Bir daha sesli konuşmayın ki, Muhammed’in Rabbi duyup ona haber veremesin” diye anlaştılar. Bunun üzerine bu âyet-i celîleler nâzil oldu. (es-Sa‘lebî, el-Keşf, 9/359; el-Vâhidî, el-Besît, 22/51)
15﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; yeri sizin için (üzerinde kolayca yerleşip gezilmesi, ekip biçilmesi ve kendisinden her türlü istifâde edilmesi çok kolay olan) zelûl bir şey yapmıştır. Öyleyse onun omuzlarında (dağlarında ve düzlüklerinde) yürüyün ve O (Allâh-u Sübhânehû)nun rızıklarından yiyin. Diriliş(iniz ve dönüşünüz) de ancak O’n(un hesap yurdun)adır! (İşte o zaman size bu nîmetlerinin şükrünü soracaktır.)
16﴿ Yoksa siz (yüce Arş’ı ve yönetimi) gökte bulunan Zâttan; O’nun (Kārûn’a yaptığı gibi) sizi yer(in dibin)e batırmasından (bir güvence aldınız da) emin mi oldunuz?! Sonra birdenbire o (toprak sizi içine alıp) şiddetlice hareketlenir.
17﴿ Yoksa siz (kazâ ve kaderi, mülk ve saltanatı) gökte olan Zâttan; O’nun sizin üzerinize taş yağdıran bir kasırga gönder(ip sizi helâk et)mesinden emin mi oldunuz?! Artık yakında Benim uyarı(ları)m(ı dikkate almamanızın fecî âkıbeti) nasılmış bileceksiniz?!
18﴿ Andolsun ki; elbette onlardan önce olan o (kâfir) kimseler de (peygamberlerini) gerçekten yalanlamıştı! Artık (bunca güçlerine rağmen) Benim (onları) tanıma(yıp azâba uğrat)mam nasıl olmuş?! (O hâlde seni inkâr eden zavallılar da başlarına gelecek fecî âkıbetten sakınsınlar!)
19﴿ Bir de onlar (Allâh’ın yarattıklarında bulunan kudret eserlerinden tamâmen gâfil olup) kendilerinin üstünde (uçarken kanatlarını) açıp uzatıcılar hâlindeki kuşlara bakmadılar mı ki, ve (bâzen) onlar (güç kazanmak için dinlenmek üzere kanatlarını göğüslerine doğru) kapatırlar?! (Kanatlarını açma ve kapama anlarında ise) onları ancak O Rahmân tutmaktadır. (Onun için onları özel birtakım şekiller üzere yaratmış ve kendilerine havada uçabilecek hareketleri ilhâm etmiştir. Zâten rahmeti her şeyi kaplamış olan O Zâtın merhameti olmasa, tabîatları yere doğru çekilme olan ağır varlıkların hava boşluğunda rahatça durabilmeleri mümkün olmazdı.) Zîrâ muhakkak ki O (Allâh-u Te‘âlâ) her bir şeyi (hakkıyla gören ve neyi nasıl yaratacağını en iyi bilen bir) Basîr’dir.
20﴿ Yoksa kim, işte o (güçlü) kimsedir ki; (Allâh’ın azâbından) sizin (kurtulmanız) için büyük bir ordu (kurmuş)dur da, O (son derece merhamet sâhibi olan) Rahmân’dan başka (bir güç olarak) size yardım edebilecektir?! (Ama) o (putlarını yardımcı sanan) kâfirler ancak büyük bir aldanış içindedirler.
21﴿ Yoksa O (Allâh-u Te‘âlâ kuraklık gibi nedenlerle) rızıklarını tutacak olursa, kim işte o (muktedir) kimsedir ki sizi rızıklandırabilecek?! Doğrusu onlar (da böyle bir kimse bulunmadığını bildikleri hâlde hakka karşı) büyük bir kibirlenme ve tam bir kaçış içerisinde devâm e(dip gi)ttiler.
22﴿ Artık (düşünün) yüzü üstü tökezlenici bir hâlde (düşe kalka) yürüyen o (Ebû Cehil gibi kâfir) kimse(ler) mi çok hidâyet sâhibidir, yoksa dosdoğru bir yol üzerinde (ayağı hiç kaymadan) dimdik ve sağlam olarak yürüyen (Müslüman) bir kişi mi?!
23﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; sizi yoktan yaratmıştır ve sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratmıştır. (Bunca nîmetlerine karşı ibâdet nâmına) çok az bir şey ile şükrediyorsunuz.”
24﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; yer(yüzün)de sizi yaratıp yaymıştır. Zâten siz (ölüp dirilmenizin ardından kıyâmet günü) ancak O’n(un muhâsebe yurdun)a (sevk edilip) haşrolunacak (ve bir kişi bile kaybolmadan hepiniz mahşere toplanacak)sınız.”
25﴿ O (kâfir ola)nlar: “İşte bu (azap) söz(ünün gerçekleşmesi) ne zamandır?! Eğer doğru söyleyen kimseler olduysanız (o azâbın vaktini açıklayın)” diyorlar.
26﴿ (Habîbim!) De ki: “Bu (husustaki) ilim (ve bilgi) ancak Allâh nezdindedir! Ben ise ancak (O’nun bana bildirdiklerini size) iyice açıklayan bir uyarıcıyım.”
سُورَةُ الْمُلْكِ
الجزء ٢٩
٥٦٢
وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣
اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟ ﴿١٤
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ ﴿١٥
ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ ﴿١٦
اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ ﴿١٧
وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿١٨
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ ﴿١٩
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ ﴿٢٠
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ ﴿٢١
اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِبًّا عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِيًّا عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٢٢
قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ ﴿٢٣
قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٢٥
قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢٦
Mülk Sûresi
562
Cuz 29
وَاَسِرُّوا قَوْلَكُمْ اَوِ اجْهَرُوا بِه۪ۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ ﴿١٣
13﴿ (Ey kâfirler!) Sözünüzü (söylemeyi) gizli yapın ya da onu açık yapın (fark etmez). Çünkü muhakkak O (Allâh-u Te‘âlâ), göğüslerin sâhip olduğu şey(ler)i(n tümünü ve kalplerin barındırdığı tüm sırları, niyet ve inançları hakkıyla bilen bir) Alîm’dir.
اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ۟ ﴿١٤
14﴿ (Her şeyi) yaratmış olan Zât (gizlileri de âşikâr olan şeyler gibi) bilmez mi?! Hâlbuki ancak O (Allâh-u Te‘âlâ varlıkların en ince yönlerini hakkıyla bilen bir) Latîf’dir, (bütün varlıkların görünen-görünmeyen tüm hâllerinden haberdâr olan bir) Habîr’dir. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyete göre; müşrikler Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in aleyhine gizli gizli konuşuyorlardı, Allâh-u Te‘âlâ da o sırları Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e haber verdikçe, o bu haberleri onların yüzüne vuruyordu, bu da onları çok şaşırtıyordu. Buna karşı bir tedbir olarak aralarında: “Bir daha sesli konuşmayın ki, Muhammed’in Rabbi duyup ona haber veremesin” diye anlaştılar. Bunun üzerine bu âyet-i celîleler nâzil oldu. (es-Sa‘lebî, el-Keşf, 9/359; el-Vâhidî, el-Besît, 22/51)
هُوَ الَّذ۪ي جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا ف۪ي مَنَاكِبِهَا وَكُلُوا مِنْ رِزْقِه۪ۜ وَاِلَيْهِ النُّشُورُ ﴿١٥
15﴿ Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; yeri sizin için (üzerinde kolayca yerleşip gezilmesi, ekip biçilmesi ve kendisinden her türlü istifâde edilmesi çok kolay olan) zelûl bir şey yapmıştır. Öyleyse onun omuzlarında (dağlarında ve düzlüklerinde) yürüyün ve O (Allâh-u Sübhânehû)nun rızıklarından yiyin. Diriliş(iniz ve dönüşünüz) de ancak O’n(un hesap yurdun)adır! (İşte o zaman size bu nîmetlerinin şükrünü soracaktır.)
ءَاَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْاَرْضَ فَاِذَا هِيَ تَمُورُۙ ﴿١٦
16﴿ Yoksa siz (yüce Arş’ı ve yönetimi) gökte bulunan Zâttan; O’nun (Kārûn’a yaptığı gibi) sizi yer(in dibin)e batırmasından (bir güvence aldınız da) emin mi oldunuz?! Sonra birdenbire o (toprak sizi içine alıp) şiddetlice hareketlenir.
اَمْ اَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَٓاءِ اَنْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًاۜ فَسَتَعْلَمُونَ كَيْفَ نَذ۪يرِ ﴿١٧
17﴿ Yoksa siz (kazâ ve kaderi, mülk ve saltanatı) gökte olan Zâttan; O’nun sizin üzerinize taş yağdıran bir kasırga gönder(ip sizi helâk et)mesinden emin mi oldunuz?! Artık yakında Benim uyarı(ları)m(ı dikkate almamanızın fecî âkıbeti) nasılmış bileceksiniz?!
وَلَقَدْ كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَكَيْفَ كَانَ نَك۪يرِ ﴿١٨
18﴿ Andolsun ki; elbette onlardan önce olan o (kâfir) kimseler de (peygamberlerini) gerçekten yalanlamıştı! Artık (bunca güçlerine rağmen) Benim (onları) tanıma(yıp azâba uğrat)mam nasıl olmuş?! (O hâlde seni inkâr eden zavallılar da başlarına gelecek fecî âkıbetten sakınsınlar!)
اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَۜ مَا يُمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُۜ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ ﴿١٩
19﴿ Bir de onlar (Allâh’ın yarattıklarında bulunan kudret eserlerinden tamâmen gâfil olup) kendilerinin üstünde (uçarken kanatlarını) açıp uzatıcılar hâlindeki kuşlara bakmadılar mı ki, ve (bâzen) onlar (güç kazanmak için dinlenmek üzere kanatlarını göğüslerine doğru) kapatırlar?! (Kanatlarını açma ve kapama anlarında ise) onları ancak O Rahmân tutmaktadır. (Onun için onları özel birtakım şekiller üzere yaratmış ve kendilerine havada uçabilecek hareketleri ilhâm etmiştir. Zâten rahmeti her şeyi kaplamış olan O Zâtın merhameti olmasa, tabîatları yere doğru çekilme olan ağır varlıkların hava boşluğunda rahatça durabilmeleri mümkün olmazdı.) Zîrâ muhakkak ki O (Allâh-u Te‘âlâ) her bir şeyi (hakkıyla gören ve neyi nasıl yaratacağını en iyi bilen bir) Basîr’dir.
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي هُوَ جُنْدٌ لَكُمْ يَنْصُرُكُمْ مِنْ دُونِ الرَّحْمٰنِۜ اِنِ الْكَافِرُونَ اِلَّا ف۪ي غُرُورٍۚ ﴿٢٠
20﴿ Yoksa kim, işte o (güçlü) kimsedir ki; (Allâh’ın azâbından) sizin (kurtulmanız) için büyük bir ordu (kurmuş)dur da, O (son derece merhamet sâhibi olan) Rahmân’dan başka (bir güç olarak) size yardım edebilecektir?! (Ama) o (putlarını yardımcı sanan) kâfirler ancak büyük bir aldanış içindedirler.
اَمَّنْ هٰذَا الَّذ۪ي يَرْزُقُكُمْ اِنْ اَمْسَكَ رِزْقَهُۚ بَلْ لَجُّوا ف۪ي عُتُوٍّ وَنُفُورٍ ﴿٢١
21﴿ Yoksa O (Allâh-u Te‘âlâ kuraklık gibi nedenlerle) rızıklarını tutacak olursa, kim işte o (muktedir) kimsedir ki sizi rızıklandırabilecek?! Doğrusu onlar (da böyle bir kimse bulunmadığını bildikleri hâlde hakka karşı) büyük bir kibirlenme ve tam bir kaçış içerisinde devâm e(dip gi)ttiler.
اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِبًّا عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِيًّا عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ﴿٢٢
22﴿ Artık (düşünün) yüzü üstü tökezlenici bir hâlde (düşe kalka) yürüyen o (Ebû Cehil gibi kâfir) kimse(ler) mi çok hidâyet sâhibidir, yoksa dosdoğru bir yol üzerinde (ayağı hiç kaymadan) dimdik ve sağlam olarak yürüyen (Müslüman) bir kişi mi?!
قُلْ هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْشَاَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَالْاَفْـِٔدَةَۜ قَل۪يلًا مَا تَشْكُرُونَ ﴿٢٣
23﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; sizi yoktan yaratmıştır ve sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratmıştır. (Bunca nîmetlerine karşı ibâdet nâmına) çok az bir şey ile şükrediyorsunuz.”
قُلْ هُوَ الَّذ۪ي ذَرَاَكُمْ فِي الْاَرْضِ وَاِلَيْهِ تُحْشَرُونَ ﴿٢٤
24﴿ (Habîbim!) De ki: “Ancak O (Allâh-u Te‘âlâ), öyle (kudretli bir) Zâttır ki; yer(yüzün)de sizi yaratıp yaymıştır. Zâten siz (ölüp dirilmenizin ardından kıyâmet günü) ancak O’n(un muhâsebe yurdun)a (sevk edilip) haşrolunacak (ve bir kişi bile kaybolmadan hepiniz mahşere toplanacak)sınız.”
وَيَقُولُونَ مَتٰى هٰذَا الْوَعْدُ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ﴿٢٥
25﴿ O (kâfir ola)nlar: “İşte bu (azap) söz(ünün gerçekleşmesi) ne zamandır?! Eğer doğru söyleyen kimseler olduysanız (o azâbın vaktini açıklayın)” diyorlar.
قُلْ اِنَّمَا الْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِۖ وَاِنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ ﴿٢٦
26﴿ (Habîbim!) De ki: “Bu (husustaki) ilim (ve bilgi) ancak Allâh nezdindedir! Ben ise ancak (O’nun bana bildirdiklerini size) iyice açıklayan bir uyarıcıyım.”