HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالْحَاقَّةِ  ٥٦٧ 
الجزء ٢٩

فَلَيْسَ لَهُ الْيَوْمَ هٰهُنَا حَم۪يمٌۙ ﴿ ٣٥ ﴾ وَلَا طَعَامٌ اِلَّا مِنْ غِسْل۪ينٍۙ ﴿ ٣٦ ﴾ لَا يَأْكُلُهُٓ اِلَّا الْخَاطِؤُ۫نَ۟ ﴿ ٣٧ ﴾ فَلَٓا اُقْسِمُ بِمَا تُبْصِرُونَۙ ﴿ ٣٨ ﴾ وَمَا لَا تُبْصِرُونَۙ ﴿ ٣٩ ﴾ اِنَّهُ لَقَوْلُ رَسُولٍ كَر۪يمٍۚ ﴿ ٤٠ ﴾ وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَاعِرٍۜ قَل۪يلًا مَا تُؤْمِنُونَۙ ﴿ ٤١ ﴾ وَلَا بِقَوْلِ كَاهِنٍۜ قَل۪يلًا مَا تَذَكَّرُونَۜ ﴿ ٤٢ ﴾ تَنْز۪يلٌ مِنْ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ ﴿ ٤٣ ﴾ وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْاَقَاو۪يلِۙ ﴿ ٤٤ ﴾ لَاَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَم۪ينِۙ ﴿ ٤٥ ﴾ ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَت۪ينَۘ ﴿ ٤٦ ﴾ فَمَا مِنْكُمْ مِنْ اَحَدٍ عَنْهُ حَاجِز۪ينَ ﴿ ٤٧ ﴾ وَاِنَّهُ لَتَذْكِرَةٌ لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿ ٤٨ ﴾ وَاِنَّا لَنَعْلَمُ اَنَّ مِنْكُمْ مُكَذِّب۪ينَ ﴿ ٤٩ ﴾ وَاِنَّهُ لَحَسْرَةٌ عَلَى الْكَافِر۪ينَ ﴿ ٥٠ ﴾ وَاِنَّهُ لَحَقُّ الْيَق۪ينِ ﴿ ٥١ ﴾ فَسَبِّحْ بِاسْمِ رَبِّكَ الْعَظ۪يمِ ﴿ ٥٢ ﴾
سُورَةُالْمَعَارِجِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
سَاَلَ سَٓائِلٌ بِعَذَابٍ وَاقِعٍۙ ﴿ ١ ﴾ لِلْكَافِر۪ينَ لَيْسَ لَهُ دَافِعٌۙ ﴿ ٢ ﴾ مِنَ اللّٰهِ ذِي الْمَعَارِجِۜ ﴿ ٣ ﴾ تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ ﴿ ٤ ﴾ فَاصْبِرْ صَبْرًا جَم۪يلًا ﴿ ٥ ﴾ اِنَّهُمْ يَرَوْنَهُ بَع۪يدًاۙ ﴿ ٦ ﴾ وَنَرٰيهُ قَر۪يبًاۜ ﴿ ٧ ﴾ يَوْمَ تَكُونُ السَّمَٓاءُ كَالْمُهْلِۙ ﴿ ٨ ﴾ وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِۙ ﴿ ٩ ﴾ وَلَا يَسْـَٔلُ حَم۪يمٌ حَم۪يمًاۚ ﴿ ١٠ ﴾

سُورَةُالْحَاقَّةِ  ٥٦٧ 
الجزء ٢٩
Hâkka Sûresi  567 
Cüz  29

35  Artık işte burada bugün onun için (kendisini himâye edecek) hiçbir yakın dost yoktur! (Çünkü dünyadaki dostları ondan kaçacaklardır.)

36  (Cehennem ehlinin yaralarından akan) irin ve kandan başka hiçbir yiyecek de yoktur!

37  Kasten suç işleyen (kâfir)lerden başkası onu yemeyecektir!

38  İşte görmekte olduğunuz (yer, gök ve cisimler gibi) şeylere yemin ediyorum;

39  Görmemekte olduğunuz (meleklere, ruhlara vesâir gaybî) şeylere de (kasem ediyorum ki);

40  Muhakkak ki o (Kur’ân-ı Kerîm), elbette (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve Cebrâîl (Aleyhisselâm) gibi, Allâh katında) pek şerefli olan bir elçinin (tebliğ ettiği) sözüdür!

41  O (sizin iddia ettiğiniz gibi) asla bir şairin sözü değildir! (Aşırı inadınızdan dolayı çoğunu inkâr etse niz de, siz bile) pek az(ına) iman (etmeye kendinizi mecbur hiss)ediyorsunuz!

42  (Bazen iddia ettiğiniz gibi o,) bir kâhin sözü de değildir! Çok az düşünüyorsunuz! (Zira biraz kafa yorsanız, Kur’ân ifadelerinin kehânete benzer bir yönü bulunmadığını kolayca anlayabilirsiniz.)

43  (O,) bütün âlemlerin Rabbinden indirilmiştir!

44  Eğer o (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), tarafımızdan kendisine vahiy gelmeksizin) Bize karşı birtakım uydurma sözler iftira edecek olsaydı,

45  Elbette onun sağ elini yakalardık,

46  Sonra da elbette onun şah damarını koparırdık!

47  Sonra da sizden hiçbiri ondan (bu infazı) engelleyici kimseler olamazdınız!

48  Muhakkak o (Kur’ân), takvâ sahipleri için elbette büyük bir öğüttür!

49  Gerçekten Biz içinizden kesinlikle (Kur’ân-ı) yalanlayıcılar bulunduğunu elbet bilmekteyiz! (Dolayısıyla onlara hak ettikleri cezayı vereceğiz.)

50  Şüphesiz ki o (Kur’ân), kâfirlere karşı elbette büyük bir hasret (vesilesi)dir (ki, ona inananların sevabını gördüklerinde tarif edilemeyecek bir pişmanlığa düşeceklerdir).

51  Muhakkak ki o (Kur’ân), elbette şüphesiz gerçek olan bir haktır!

52  O halde sen O (pek büyük ve) Azîm olan Rab binin (büyük olan) ismiyle (zikirde bulunarak, O’nu tüm noksanlıklardan tenzîh ve) tesbîhte bulun!

YETMİŞİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Meâric
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 44 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!

1  (Nadr ibni Hâris adındaki) bir isteyici (:“Ey Allâh! Kur’ân hak ise başımıza taş yağdır!” diye), vukuu ke sin olan müthiş bir azâbı (inadına) talep etti ki;

2  Kâfirler için onu savuşturacak hiçbir kimse yoktur!

3  (O azap, meleklerin Arş’a çıkmak için) yükseliş basama(ğı olarak kullandı)kları (gök tabakaları) nın sahibi olan Allâh (tarafın)dan (gelecektir)!

4  Melekler, özellikle de Rûh(u’l-Kudüs diye adlandırılan Cibrîl (Aleyhisselâm)), miktarı ellibin sene olan bir günde O’n(un emir ve hükümlerinin iniş yeri olan Arş)a yükselir!
Demek oluyor ki; sizin birinizin, dünya seneleri hesabıyla elli bin senede kat edeceği mesafeyi melek bir anda aşar. İşte mahşer günü de bu kadar uzun sürecektir, kâfirler de o gün istedikleri azabı görecektir. Ama bu süre, müminlere dünyada kıldıkları bir farz namaz kadar kısa gelecektir.

5  (Habîbim!) Öyleyse sen (onların bu alay ve inat dolu isteklerine karşı) pek güzel bir sabırla sabret (de, Benden başkasına dert yanma)!

6  Şüphesiz ki onlar onu (; o Kur’ân-ı Kerîmîn ha ber verdiği azabı, gerçekleşmesi) pek uzak bir şey olarak görmektedirler.

7  Ama Biz onu (, meydana gelmesi) pek yakın bir şey olarak görmekteyiz!

8  (O azâbın gerçekleşmesi,) bir günde ki; gök, zeytinyağı tortusu gibi/katran tortusu gibi/ eritilmiş gümüş gibi/ olacak.

9  Dağlar da (darmadağın edilip) boyalı pamuk gibi (savrulmuş) olacak.

10  (Herkes başının derdine düştüğünden) hiçbir yakın dost da, hiçbir yakın dost(un)a (hal hatır) so ramayacak.

Hâkka Sûresi  567 
Cüz  29
cihanyamaneren