v02.01.25 Geliştirme Notları
Meâric Sûresi
569
Cuz 29
40﴿ Artık (her yıldızın ve her günün) doğuların(ı) ve batıların(ı yaratıp yöneten O yüce) Rabbine kesinlikle yemîn ederim ki; muhakkak Biz, elbette (her şeye gücü yeten) Kādirler (ancak Biz)iz.
41﴿ (Özellikle günahları sebebiyle onları topluca helâk edip) yerlerine onlardan iyisini (ve Allâh’a daha çok itâatlisini) getirmemize (gücümüz yeter). Zâten aslâ Biz (hiçbir zaman kimse tarafından âciz duruma düşürülüp önüne) geçilenler olmadık.
42﴿ (Habîbim!) Artık bırak onları da o tehdit edilmekte oldukları günlerine kendileri kavuşuncaya kadar (bâtıl inançlarına) dalsınlar ve (kısa ömürlerinde biraz daha) oynasınlar (bakalım).
43﴿ O (müşrikler) kabirler(in)den süratli(ce koşan) kişiler hâlinde çıkacakları güne (kavuşuncaya kadar onlar adına hüzünlenme) ki, (o mahşer günü) sanki onlar (yarış yapanların ulaşması için hedef olarak konulan bayrak gibi) dikili şeylere doğru koşuyorlar.
44﴿ (Yaşadıkları dehşet nedeniyle) gözleri zelîl (ve korkarak bakar) bir hâlde (bulunuyorlarken cezâlarını çekeceklerdir). (İşte o zaman) onları büyük bir horluk (ve hakirlik) kaplayacaktır. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (dehşetli ân), onların (dünyâdayken) sürekli tehdit edilmekte oldukları o (kıyâmet) gün(ü)dür.



YETMİŞBİRİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Nûh
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 28 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Şüphesiz ki Biz: “Kendilerine çok acı verici büyük bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye Nûh’u kavmine Rasûl gönderdik.
2﴿ (Nûh kulumuz onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben sizin (faydanız) için (gerçekleri beyân eden ve) iyice açıklama yapan (üstelik sizden hiçbir ücret istemeyen) bir uyarıcıyım.
3﴿ (Ben size ancak) Allâh’a ibâdet edin, O’n(a karşı çıkmak)dan hakkıyla sakının ve bana itâat edin diye (duyuru yapmak için gönderildim).
4﴿ (Böyle yaparsanız Allâh-u Te‘âlâ) sizin için günahlarınızdan bir kısmını (ve kul haklarına tealluk etmeyenleri) mağfiret eder ve adı konulmuş bir süreye kadar sizi (sıhhat ve âfiyet içerisinde hayırlı uzun ömürle yaşatarak hiçbir azâba uğratmadan dünyâda isyankârlardan sonraya bırakıp) te’hîr eder. Şüphesiz ki (kâfir olmanız hâlinde) Allâh’ın (size azap etmek için takdîr ettiği) eceli geldiği zaman (kimse tarafından) geciktirilemez. Eğer siz (bu hakîkatleri) bilmekte olsaydınız (elbette emrettiğim şeylere çabucak icâbet ederdiniz).”
5﴿ (Nûh kulumuz dokuz yüz elli sene gibi uzun bir süre tebliğ görevini yerine getirdiği hâlde birkaç kişiden başkasının îmân etmediğini görünce, bu hususta şikâyetini Allâh-u Te‘âlâ’ya arz etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki ben (hiçbir gevşeklik yapmaksızın) gece ve gündüz kavmimi (îmâna) dâvet ettim.
6﴿ Ama benim dâvetim (ve çağrım) onların (hakka tâbi olmaktan) kaçmalarından başka bir şeylerini artırmadı.
7﴿ Yine muhakkak ki ben, (îmân etsinler de bu sâyede) Sen onlar için (günahlarını) mağfirette bulunasın diye her ne zaman onları (dîne) dâvet ettiysem, (benim vaazımı duymamak için) parmaklarını(n uçlarını) kulaklarının içerisine yerleştirdiler ve (hattâ bana karşı olan nefretlerinden dolayı beni görmesinler diye) elbiselerine tamâmen büründüler, böylece (kâfirlik ve günahlarda) ısrarcı oldular ve (benim dâvetime) görülmemiş bir büyüklenme ile (karşılık vererek bana itâat etmekten) iyice kibirlendiler.
8﴿ Sonra şüphesiz ben (değişik tebliğ usulleri denemek üzere, hafif olan gizli dâvet usûlünü bir kenara bırakıp en güçlü şekle dönerek) onları açık (ve en yüksek sesle) yapılan (ulu orta bir çağrı) ile (îmâna) dâvet ettim.
9﴿ Sonra (bu usûlün de tesir etmediğini görünce üslûp değiştirip üçüncü bir yol deneyerek gizli ve açık dâvetin arasını birleştirdim ve böylece) muhakkak ben onlara (bâzen dâvetimi) îlân ettim (ve açık yaptım) ve onlar için (yaptığım tebliği yerine göre bâzen de) tam bir gizlemekle gizli yaptım.
10﴿ Nihâyet dedim ki: ‘(Îmân ederek) Rabbinizden mağfiret (ve bağışlanma) isteyin. Şüphesiz ki O dâimâ (tevbe edenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) Ğaffâr olmuştur.
سُورَةُ الْمَعَارِجِ
الجزء ٢٩
٥٦٩
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ ﴿٤٠
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ ﴿٤١
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ ﴿٤٢
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعًا كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ ﴿٤٣
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ ﴿٤٤
سُورَةُنُوحٍ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١
قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٢
اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُ وَاَط۪يعُونِۙ ﴿٣
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ اِذَا جَٓاءَ لَا يُؤَخَّرُۢ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي دَعَوْتُ قَوْم۪ي لَيْلًا وَنَهَارًاۙ ﴿٥
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَٓاء۪ٓي اِلَّا فِرَارًا ﴿٦
وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًاۚ ﴿٧
ثُمَّ اِنّ۪ي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًاۙ ﴿٨
ثُمَّ اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَارًاۙ ﴿٩
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًاۙ ﴿١٠
Meâric Sûresi
569
Cuz 29
فَلَٓا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَۙ ﴿٤٠
40﴿ Artık (her yıldızın ve her günün) doğuların(ı) ve batıların(ı yaratıp yöneten O yüce) Rabbine kesinlikle yemîn ederim ki; muhakkak Biz, elbette (her şeye gücü yeten) Kādirler (ancak Biz)iz.
عَلٰٓى اَنْ نُبَدِّلَ خَيْرًا مِنْهُمْۙ وَمَا نَحْنُ بِمَسْبُوق۪ينَ ﴿٤١
41﴿ (Özellikle günahları sebebiyle onları topluca helâk edip) yerlerine onlardan iyisini (ve Allâh’a daha çok itâatlisini) getirmemize (gücümüz yeter). Zâten aslâ Biz (hiçbir zaman kimse tarafından âciz duruma düşürülüp önüne) geçilenler olmadık.
فَذَرْهُمْ يَخُوضُوا وَيَلْعَبُوا حَتّٰى يُلَاقُوا يَوْمَهُمُ الَّذ۪ي يُوعَدُونَۙ ﴿٤٢
42﴿ (Habîbim!) Artık bırak onları da o tehdit edilmekte oldukları günlerine kendileri kavuşuncaya kadar (bâtıl inançlarına) dalsınlar ve (kısa ömürlerinde biraz daha) oynasınlar (bakalım).
يَوْمَ يَخْرُجُونَ مِنَ الْاَجْدَاثِ سِرَاعًا كَاَنَّهُمْ اِلٰى نُصُبٍ يُوفِضُونَۙ ﴿٤٣
43﴿ O (müşrikler) kabirler(in)den süratli(ce koşan) kişiler hâlinde çıkacakları güne (kavuşuncaya kadar onlar adına hüzünlenme) ki, (o mahşer günü) sanki onlar (yarış yapanların ulaşması için hedef olarak konulan bayrak gibi) dikili şeylere doğru koşuyorlar.
خَاشِعَةً اَبْصَارُهُمْ تَرْهَقُهُمْ ذِلَّةٌۜ ذٰلِكَ الْيَوْمُ الَّذ۪ي كَانُوا يُوعَدُونَ ﴿٤٤
44﴿ (Yaşadıkları dehşet nedeniyle) gözleri zelîl (ve korkarak bakar) bir hâlde (bulunuyorlarken cezâlarını çekeceklerdir). (İşte o zaman) onları büyük bir horluk (ve hakirlik) kaplayacaktır. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (dehşetli ân), onların (dünyâdayken) sürekli tehdit edilmekte oldukları o (kıyâmet) gün(ü)dür.




YETMİŞBİRİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Nûh
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 28 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا نُوحًا اِلٰى قَوْمِه۪ٓ اَنْ اَنْذِرْ قَوْمَكَ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿١
1﴿ Şüphesiz ki Biz: “Kendilerine çok acı verici büyük bir azap gelmeden önce kavmini uyar” diye Nûh’u kavmine Rasûl gönderdik.
قَالَ يَا قَوْمِ اِنّ۪ي لَكُمْ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌۙ ﴿٢
2﴿ (Nûh kulumuz onlara) dedi ki: “Ey kavmim! Muhakkak ki ben sizin (faydanız) için (gerçekleri beyân eden ve) iyice açıklama yapan (üstelik sizden hiçbir ücret istemeyen) bir uyarıcıyım.
اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاتَّقُوهُ وَاَط۪يعُونِۙ ﴿٣
3﴿ (Ben size ancak) Allâh’a ibâdet edin, O’n(a karşı çıkmak)dan hakkıyla sakının ve bana itâat edin diye (duyuru yapmak için gönderildim).
يَغْفِرْ لَكُمْ مِنْ ذُنُوبِكُمْ وَيُؤَخِّرْكُمْ اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ اِذَا جَٓاءَ لَا يُؤَخَّرُۢ لَوْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿٤
4﴿ (Böyle yaparsanız Allâh-u Te‘âlâ) sizin için günahlarınızdan bir kısmını (ve kul haklarına tealluk etmeyenleri) mağfiret eder ve adı konulmuş bir süreye kadar sizi (sıhhat ve âfiyet içerisinde hayırlı uzun ömürle yaşatarak hiçbir azâba uğratmadan dünyâda isyankârlardan sonraya bırakıp) te’hîr eder. Şüphesiz ki (kâfir olmanız hâlinde) Allâh’ın (size azap etmek için takdîr ettiği) eceli geldiği zaman (kimse tarafından) geciktirilemez. Eğer siz (bu hakîkatleri) bilmekte olsaydınız (elbette emrettiğim şeylere çabucak icâbet ederdiniz).”
قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي دَعَوْتُ قَوْم۪ي لَيْلًا وَنَهَارًاۙ ﴿٥
5﴿ (Nûh kulumuz dokuz yüz elli sene gibi uzun bir süre tebliğ görevini yerine getirdiği hâlde birkaç kişiden başkasının îmân etmediğini görünce, bu hususta şikâyetini Allâh-u Te‘âlâ’ya arz etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz ki ben (hiçbir gevşeklik yapmaksızın) gece ve gündüz kavmimi (îmâna) dâvet ettim.
فَلَمْ يَزِدْهُمْ دُعَٓاء۪ٓي اِلَّا فِرَارًا ﴿٦
6﴿ Ama benim dâvetim (ve çağrım) onların (hakka tâbi olmaktan) kaçmalarından başka bir şeylerini artırmadı.
وَاِنّ۪ي كُلَّمَا دَعَوْتُهُمْ لِتَغْفِرَ لَهُمْ جَعَلُٓوا اَصَابِعَهُمْ ف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَاسْتَغْشَوْا ثِيَابَهُمْ وَاَصَرُّوا وَاسْتَكْبَرُوا اسْتِكْبَارًاۚ ﴿٧
7﴿ Yine muhakkak ki ben, (îmân etsinler de bu sâyede) Sen onlar için (günahlarını) mağfirette bulunasın diye her ne zaman onları (dîne) dâvet ettiysem, (benim vaazımı duymamak için) parmaklarını(n uçlarını) kulaklarının içerisine yerleştirdiler ve (hattâ bana karşı olan nefretlerinden dolayı beni görmesinler diye) elbiselerine tamâmen büründüler, böylece (kâfirlik ve günahlarda) ısrarcı oldular ve (benim dâvetime) görülmemiş bir büyüklenme ile (karşılık vererek bana itâat etmekten) iyice kibirlendiler.
ثُمَّ اِنّ۪ي دَعَوْتُهُمْ جِهَارًاۙ ﴿٨
8﴿ Sonra şüphesiz ben (değişik tebliğ usulleri denemek üzere, hafif olan gizli dâvet usûlünü bir kenara bırakıp en güçlü şekle dönerek) onları açık (ve en yüksek sesle) yapılan (ulu orta bir çağrı) ile (îmâna) dâvet ettim.
ثُمَّ اِنّ۪ٓي اَعْلَنْتُ لَهُمْ وَاَسْرَرْتُ لَهُمْ اِسْرَارًاۙ ﴿٩
9﴿ Sonra (bu usûlün de tesir etmediğini görünce üslûp değiştirip üçüncü bir yol deneyerek gizli ve açık dâvetin arasını birleştirdim ve böylece) muhakkak ben onlara (bâzen dâvetimi) îlân ettim (ve açık yaptım) ve onlar için (yaptığım tebliği yerine göre bâzen de) tam bir gizlemekle gizli yaptım.
فَقُلْتُ اسْتَغْفِرُوا رَبَّكُمْ اِنَّهُ كَانَ غَفَّارًاۙ ﴿١٠
10﴿ Nihâyet dedim ki: ‘(Îmân ederek) Rabbinizden mağfiret (ve bağışlanma) isteyin. Şüphesiz ki O dâimâ (tevbe edenlerin günahlarını çokça bağışlayan bir) Ğaffâr olmuştur.