v02.01.25 Geliştirme Notları
Müzemmil Sûresi
573
Cuz 29
YETMİŞÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Müzemmil
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Ancak bazı rivayetlere göre; 10, 11 ve 20. âyet-i kerîmeler Medenî’dir. 20 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Ey o (vahye ilk olarak mazhar olduğunda dehşete kapılarak) elbisesine iyice bürünen (Rasûlüm)!
2﴿ Geceyi (teheccüd namazı için kalkıp) kıyamla geçir; ancak çok azı müstesnâ (onu da uykuyla geçir).
3﴿ (Gecenin) yarısını (kıyamla geçir) ya da ondan biraz eksilt (de üçte birini namazla geçir).
4﴿ Yâhut onun (yarısının) üzerine ziyâde (ve artış) yap(arak üçte ikisini ibâdetle geçir)! Kur’ân’ı da tam bir tertîl ile (ve dinleyen kimsenin, harflerini sayacağı şekilde) yavaş (yavaş) ve (harflerini) açık (şekilde) oku.
5﴿ Muhakkak ki Biz yakında senin üzerine (emir ve yasakları mükelleflerin nefislerine) çok ağır (gelecek) olan bir kelâmı (vahiy olarak) ilkā edeceğiz.
6﴿ Şüphesiz ki geceleyin (namaza) kalkmak; gerçekten de o (vakit kılınan namaz kalp ile dilin) muvâfakat(ı ve birbiriyle uyum sağlaması) bakımından daha güçlü ve (el ayak çekildiği sessiz bir saate denk geldiği için) okuma yönünden de (gündüze göre daha hatâsız ve) daha doğrudur.
7﴿ (Habîbim!) Gerçekten senin için gündüzleyin çok uzun (süren ve sürekli ibâdetine mâni olan) birçok meşgale vardır. (O hâlde gecelerini Rabbinin ibâdetine ayır.)
8﴿ (Habîbim!) Bir de sen (namaz kılarak, Kur’ân okuyarak, ilmî müzâkerelerde bulunarak ve tesbîh, tehlîl gibi amellerle meşgul olarak) Rabbinin adını zikret(meye devâm et). Yine sen (Rabbinden gayri herhangi bir şeye ilgi ve alâka göstermeyi bırakıp) sâdece O’na ayrılıp yönel ki (O da seni her şeyden) koparıp ayırmakla (sâdece yüce Zâtına seçkin kılsın).
9﴿ (Habîbim! Senin sâdece Kendisine yönelmen gereken O Zât) doğunun ve batının Rabbidir ki, O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur. Öyleyse sen (sâdece) O’nu (her işinde Kendisine îtimâd edilecek) bir vekîl edin.
10﴿ Ayrıca Sen o (müşrik ola)nların (Benim ve senin hakkında) söylemekte oldukları (uygunsuz) şeylere karşı sabırlı ol ve (her yaptıklarına karşılık vermeye kalkışmayıp idâreli bir şekilde) güzel bir terk edişle onları (kendi hâllerine) bırak. (Böylece sen zaman ve zemine göre hareket et, gücün yetmediği yerde onlara karşı çıkmayıp onların yaptıklarına sâdece kalbinden muhâlefetle yetin.)
11﴿ Ayrıca sen Beni o (geniş imkânlarla) nîmetlenme sâhipleri olan o (İslâm’ı) yalanlayıcı kimselerle birlikte (yalnız) bırak (ve onları helâk etme işini Bana havâle et), bir de onlara çok az (bir süre daha fırsat vermek üzere) mühlet ver. (Zîrâ seninle alay eden o Kureyş müşriklerine yakın bir zaman sonra Bedir’de Ben kâfî geleceğim.)
12﴿ Çünkü muhakkak (kâfirlere azap etmek için) çok ağır zincirler ve şiddetle tutuşturulmuş büyük bir ateş ancak Bizim nezdimizdedir.
13﴿ Bir de boğaza takılan (ateş dikenleri ve zakkum ağacı gibi ne mideye inen ne de dışarı çıkarılabilen) kötü bir yiyecek ve çok acı veren görülmemiş bir azap (vardır).
14﴿ O (yedi kat) yerin ve bütün dağların şiddetlice sarsılacağı ve (hem sertlikte hem de yükseklikte örnek olan) o dağların tamâmen akıcı bir kum yığını olduğu (kıyâmet) gün(ün)de (bu azaplar gerçekleşecektir).
15﴿ (Ey âhir zaman ümmeti!) Biz şüphesiz ki Firavun’a değerli bir Rasûl (ve elçi olan Mûsâ kulumuzu) gönderdiğimiz gibi (sizi ıslâh etmesi için) üzerinizde (vazîfeli olup tüm amellerinize) tam mânâsıyla şâhit olan çok kıymetli bir Rasûl’ü de size elçi gönderdik.
16﴿ Ama Firavun o Rasûl’e isyân etti de, sonra Biz onu (âkıbeti vahim olan) çok ağır bir yakalayışla şiddetle yakaladık!
17﴿ (Ey insanlar!) Eğer (dünyâda) kâfir olursanız, çocukları (bile) ak saçlı ihtiyarlar yapacak (kadar) müthiş bir gün (olan kıyâmette zuhûr edecek azap ve felâketler)den artık nasıl korunabileceksiniz?!
18﴿ Gök(ler bile onca büyüklüğüne ve sağlamlığına rağmen kıyâmet gününün dehşetine kapılıp) onda tamâmen yarılıcıdır. (Hâl böyleyken diğer mahlûkātın hâli nice olur?!) O (Allâh-u Sübhânehû)nun vaadi kesinlikle yapılmış (bitmiş) bir şey olmuştur.
19﴿ Gerçekten işte bu(nca tehdit ihtivâ eden âyetler) büyük bir (öğüt ve) hatırlatmadır. Artık her kim (hidâyet bulmak) isterse, (işte) o (îmân ve tâat yolunu tutarak kendisini) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıracak) bir yol edinir.
سُورَةُ الْمُزَّمِّلِ
الجزء ٢٩
٥٧٣
سُورَةُالْمُزَّمِّلِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
يَٓا اَيُّهَا الْمُزَّمِّلُۙ ﴿١
قُمِ الَّيْلَ اِلَّا قَل۪يلًاۙ ﴿٢
نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلًاۙ ﴿٣
اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ ﴿٤
اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَق۪يلًاۜ ﴿٥
اِنَّ نَاشِئَةَ الَّيْلِ هِيَ اَشَدُّ وَطْـًٔا وَاَقْوَمُ ق۪يلًاۜ ﴿٦
اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَو۪يلًاۜ ﴿٧
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ اِلَيْهِ تَبْت۪يلًاۜ ﴿٨
رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلًا ﴿٩
وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا ﴿١٠
وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلًا ﴿١١
اِنَّ لَدَيْنَٓا اَنْكَالًا وَجَح۪يمًاۙ ﴿١٢
وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٣
يَوْمَ تَرْجُفُ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَث۪يبًا مَه۪يلًا ﴿١٤
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولًاۜ ﴿١٥
فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذًا وَب۪يلًا ﴿١٦
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ ش۪يبًاۗ ﴿١٧
اَلسَّمَٓاءُ مُنْفَطِرٌ بِه۪ۜ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا ﴿١٨
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا۟ ﴿١٩
Müzemmil Sûresi
573
Cuz 29
YETMİŞÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Müzemmil
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Ancak bazı rivayetlere göre; 10, 11 ve 20. âyet-i kerîmeler Medenî’dir. 20 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
يَٓا اَيُّهَا الْمُزَّمِّلُۙ ﴿١
1﴿ Ey o (vahye ilk olarak mazhar olduğunda dehşete kapılarak) elbisesine iyice bürünen (Rasûlüm)!
قُمِ الَّيْلَ اِلَّا قَل۪يلًاۙ ﴿٢
2﴿ Geceyi (teheccüd namazı için kalkıp) kıyamla geçir; ancak çok azı müstesnâ (onu da uykuyla geçir).
نِصْفَهُٓ اَوِ انْقُصْ مِنْهُ قَل۪يلًاۙ ﴿٣
3﴿ (Gecenin) yarısını (kıyamla geçir) ya da ondan biraz eksilt (de üçte birini namazla geçir).
اَوْ زِدْ عَلَيْهِ وَرَتِّلِ الْقُرْاٰنَ تَرْت۪يلًاۜ ﴿٤
4﴿ Yâhut onun (yarısının) üzerine ziyâde (ve artış) yap(arak üçte ikisini ibâdetle geçir)! Kur’ân’ı da tam bir tertîl ile (ve dinleyen kimsenin, harflerini sayacağı şekilde) yavaş (yavaş) ve (harflerini) açık (şekilde) oku.
اِنَّا سَنُلْق۪ي عَلَيْكَ قَوْلًا ثَق۪يلًاۜ ﴿٥
5﴿ Muhakkak ki Biz yakında senin üzerine (emir ve yasakları mükelleflerin nefislerine) çok ağır (gelecek) olan bir kelâmı (vahiy olarak) ilkā edeceğiz.
اِنَّ نَاشِئَةَ الَّيْلِ هِيَ اَشَدُّ وَطْـًٔا وَاَقْوَمُ ق۪يلًاۜ ﴿٦
6﴿ Şüphesiz ki geceleyin (namaza) kalkmak; gerçekten de o (vakit kılınan namaz kalp ile dilin) muvâfakat(ı ve birbiriyle uyum sağlaması) bakımından daha güçlü ve (el ayak çekildiği sessiz bir saate denk geldiği için) okuma yönünden de (gündüze göre daha hatâsız ve) daha doğrudur.
اِنَّ لَكَ فِي النَّهَارِ سَبْحًا طَو۪يلًاۜ ﴿٧
7﴿ (Habîbim!) Gerçekten senin için gündüzleyin çok uzun (süren ve sürekli ibâdetine mâni olan) birçok meşgale vardır. (O hâlde gecelerini Rabbinin ibâdetine ayır.)
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ اِلَيْهِ تَبْت۪يلًاۜ ﴿٨
8﴿ (Habîbim!) Bir de sen (namaz kılarak, Kur’ân okuyarak, ilmî müzâkerelerde bulunarak ve tesbîh, tehlîl gibi amellerle meşgul olarak) Rabbinin adını zikret(meye devâm et). Yine sen (Rabbinden gayri herhangi bir şeye ilgi ve alâka göstermeyi bırakıp) sâdece O’na ayrılıp yönel ki (O da seni her şeyden) koparıp ayırmakla (sâdece yüce Zâtına seçkin kılsın).
رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ فَاتَّخِذْهُ وَك۪يلًا ﴿٩
9﴿ (Habîbim! Senin sâdece Kendisine yönelmen gereken O Zât) doğunun ve batının Rabbidir ki, O’ndan başka hiçbir İlâh yoktur. Öyleyse sen (sâdece) O’nu (her işinde Kendisine îtimâd edilecek) bir vekîl edin.
وَاصْبِرْ عَلٰى مَا يَقُولُونَ وَاهْجُرْهُمْ هَجْرًا جَم۪يلًا ﴿١٠
10﴿ Ayrıca Sen o (müşrik ola)nların (Benim ve senin hakkında) söylemekte oldukları (uygunsuz) şeylere karşı sabırlı ol ve (her yaptıklarına karşılık vermeye kalkışmayıp idâreli bir şekilde) güzel bir terk edişle onları (kendi hâllerine) bırak. (Böylece sen zaman ve zemine göre hareket et, gücün yetmediği yerde onlara karşı çıkmayıp onların yaptıklarına sâdece kalbinden muhâlefetle yetin.)
وَذَرْن۪ي وَالْمُكَذِّب۪ينَ اُو۬لِي النَّعْمَةِ وَمَهِّلْهُمْ قَل۪يلًا ﴿١١
11﴿ Ayrıca sen Beni o (geniş imkânlarla) nîmetlenme sâhipleri olan o (İslâm’ı) yalanlayıcı kimselerle birlikte (yalnız) bırak (ve onları helâk etme işini Bana havâle et), bir de onlara çok az (bir süre daha fırsat vermek üzere) mühlet ver. (Zîrâ seninle alay eden o Kureyş müşriklerine yakın bir zaman sonra Bedir’de Ben kâfî geleceğim.)
اِنَّ لَدَيْنَٓا اَنْكَالًا وَجَح۪يمًاۙ ﴿١٢
12﴿ Çünkü muhakkak (kâfirlere azap etmek için) çok ağır zincirler ve şiddetle tutuşturulmuş büyük bir ateş ancak Bizim nezdimizdedir.
وَطَعَامًا ذَا غُصَّةٍ وَعَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٣
13﴿ Bir de boğaza takılan (ateş dikenleri ve zakkum ağacı gibi ne mideye inen ne de dışarı çıkarılabilen) kötü bir yiyecek ve çok acı veren görülmemiş bir azap (vardır).
يَوْمَ تَرْجُفُ الْاَرْضُ وَالْجِبَالُ وَكَانَتِ الْجِبَالُ كَث۪يبًا مَه۪يلًا ﴿١٤
14﴿ O (yedi kat) yerin ve bütün dağların şiddetlice sarsılacağı ve (hem sertlikte hem de yükseklikte örnek olan) o dağların tamâmen akıcı bir kum yığını olduğu (kıyâmet) gün(ün)de (bu azaplar gerçekleşecektir).
اِنَّٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْكُمْ رَسُولًا شَاهِدًا عَلَيْكُمْ كَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ رَسُولًاۜ ﴿١٥
15﴿ (Ey âhir zaman ümmeti!) Biz şüphesiz ki Firavun’a değerli bir Rasûl (ve elçi olan Mûsâ kulumuzu) gönderdiğimiz gibi (sizi ıslâh etmesi için) üzerinizde (vazîfeli olup tüm amellerinize) tam mânâsıyla şâhit olan çok kıymetli bir Rasûl’ü de size elçi gönderdik.
فَعَصٰى فِرْعَوْنُ الرَّسُولَ فَاَخَذْنَاهُ اَخْذًا وَب۪يلًا ﴿١٦
16﴿ Ama Firavun o Rasûl’e isyân etti de, sonra Biz onu (âkıbeti vahim olan) çok ağır bir yakalayışla şiddetle yakaladık!
فَكَيْفَ تَتَّقُونَ اِنْ كَفَرْتُمْ يَوْمًا يَجْعَلُ الْوِلْدَانَ ش۪يبًاۗ ﴿١٧
17﴿ (Ey insanlar!) Eğer (dünyâda) kâfir olursanız, çocukları (bile) ak saçlı ihtiyarlar yapacak (kadar) müthiş bir gün (olan kıyâmette zuhûr edecek azap ve felâketler)den artık nasıl korunabileceksiniz?!
اَلسَّمَٓاءُ مُنْفَطِرٌ بِه۪ۜ كَانَ وَعْدُهُ مَفْعُولًا ﴿١٨
18﴿ Gök(ler bile onca büyüklüğüne ve sağlamlığına rağmen kıyâmet gününün dehşetine kapılıp) onda tamâmen yarılıcıdır. (Hâl böyleyken diğer mahlûkātın hâli nice olur?!) O (Allâh-u Sübhânehû)nun vaadi kesinlikle yapılmış (bitmiş) bir şey olmuştur.
اِنَّ هٰذِه۪ تَذْكِرَةٌۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ سَب۪يلًا۟ ﴿١٩
19﴿ Gerçekten işte bu(nca tehdit ihtivâ eden âyetler) büyük bir (öğüt ve) hatırlatmadır. Artık her kim (hidâyet bulmak) isterse, (işte) o (îmân ve tâat yolunu tutarak kendisini) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıracak) bir yol edinir.