v02.01.25 Geliştirme Notları
Müdessir Sûresi
575
Cuz 29
18﴿ Zîrâ gerçekten o (Kur’ân hakkında) çokça düşündü ve (ne konuşacağını) takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
19﴿ Artık o (mel‘ûn) katlolsun (ve kahrolsun); (Kur’ân hakkında ne konuşacağını) nasıl da takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
20﴿ Sonra o (mel‘ûn) katlolsun (ve kahrolsun); (Kur’ân hakkında ne konuşacağını) nasıl da takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
21﴿ Sonra (insanların suratlarına) baktı.
22﴿ Sonra (tenkit edecek bir nokta bulamayınca) kaş çatıp suratını astı ve (herkes kendisinden önemli bir açıklama beklerken) suratsızlığını dışa vurdu.
23﴿ Sonra (haktan uzaklaşmak üzere) arka(sını) döndü ve (Peygamberime îmân etmekten) iyice büyüklendi.
24﴿ (Çok düşündükten) sonra dedi ki: “İşte bu (Kur’ân) ancak (büyücülerden öğrenilip) sürekli nakledilegelen büyük bir sihirdir.
25﴿ İşte bu (okunan Allâh kelâmı olamaz, olsa olsa) ancak beşerin sözüdür.”
26﴿ Muhakkak Ben onu Sekar’a girdireceğim.
27﴿ (Habîbim!) Sana ne bildirdi ki Sekar da nedir? (Bunu kimse bilemez ki bildirsin, ancak Ben bilirim, işte şimdi bildiriyorum.)
28﴿ O (öyle bir cehennemdir ki; yaktığı kişinin üzerinde hiçbir et) bırakmaz ve (hiçbir kemik de) terk etmez (bilakis içine atılan her şeyi tümüyle helâk eder).
29﴿ (Cehennemin Sekar tabakası) derilerin üstünü çokça yakıp karartıcıdır.
30﴿ Onun üzerinde (görevli olarak) on dokuz (melek) bulunmaktadır. Rivâyetlere göre; bu meleklerin gözleri şimşek gibi parlak, azı dişleri kaleler gibi sağlamdır, ağızlarından alevler çıkmaktadır, her birinin iki omuz arası bir senelik mesâfedir ve her biri, yetmiş bin kişilik topluluğu cehennemden istediği yere atacak güçtedir. (el-Vâhidî, el-Vesît fî tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd, 4/384; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 15/79-80)
31﴿ Biz o (cehennem) ateşin(in) bekçilerini ise ancak çok güçlü birtakım melekler yaptık (ve onlardan merhamet hissini söküp aldık ki, azap ettikleri kulların cinsinden olmadıkları için onlara acıyamasınlar. Ey müşrikler! Siz güçlerinizi onlarla kıyaslamaya başladınız, Biz onları insan cinsinden yapmadık ki kuvvetlerinizi karşılaştırmaya kalkıyorsunuz, hâlbuki onlardan her biri insanlar ve cinlerin tümünün gücüne sâhiptir). Biz onların sayısını da (bu kadar az tutarak) o kâfir olmuş kimseler için ancak bir imtihan (sebebi) yaptık. Nihâyet kendilerine kitab verilmiş olan o kimseler (bu sayıyı kendi kitablarına uygun bularak İslâm’ın doğruluğu hakkında) yakînî bir inanca sâhip olsun, îmân etmiş olan o kimseler de (İlâhî kitablar arasındaki bu uyumu görerek) îmân bakımından ziyâdeleşsin, bir de kendilerine kitab verilmiş olan o kimselerle, (Kur’ân’a) îmân etmiş olan kişiler (bu sayı hakkında) en ufak bir şüpheye (dahî) düşmesin, ayrıca (hicretin ardından Medîne’de münâfıklık belirince) kalplerinde (nifak gibi) bir tür hastalık buluna(cak ola)n o (münâfık) kimseler ve o (Mekke) kâfirler(i): “Bir örnek olarak Allâh işte bununla ne (gibi bir) şeyi kastetti?” desin diye (zebânîlerin sayısını on dokuz gibi az bir adetle sınırladık da bu sebeple onlar zebânîlerle baş edeceklerini sandılar.) (Habîbim!) İşte sana! Böylece Allâh (yanlış yolu seçtiğini bildiği için kendisini saptırmayı) murâd eder olduğu kimseyi dalâlete düşürür, (hidâyeti seçtiğini bildiği için doğru yola iletmeyi) dilemekte olduğu kişiyi de hidâyet eder. Zâten senin Rabbinin ordularını(n sayısını) ancak O bilir! Bu (âyetlerde anlatılan cehennemin Sekar tabakasındaki azaplar ve zebânîlerin sayısı) ise, bütün beşer (ve tüm insanlık) için ancak büyük bir öğüttür. Tefsirlerde zikredildiğine göre; Zebânîlerin on dokuz adet olduğunu bildiren bir önceki âyetin inişi üzerine, Ebû Cehil, Kureyş’e: “Siz bunca kalabalığınızla birlikte, içinizden her bir on kişi, bu on dokuz melekten birini etkisiz hâle getirmekten âciz midir?!” deme cüretini gösterdi. O zaman kuvvetiyle meşhur olan Ebu’l-Eşüdd nâmındaki kâfir: “Onların on yedisine ben yeterim, siz de ikisini halledin” deyince ona cevâben bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (es-Sa‘lebî, el-Keşfü ve’l-beyân, 10/74; el-Âlûsî, 28/66) Beled Sûresi’nin 5. ve 6. âyet-i kerîmelerinde de bu adamdan bahsedilmektedir ki; Ebu’l Eşüdd nâmındaki bu azılı kâfirin ne kadar güçlü olduğu hakkında nakledilen rivâyetlere göre; o kişi, ayağının altına sağlam bir deri döşer, on kişinin kendisini çekiştirmesine rağmen, ayaklarının altındaki deri paramparça olup sâdece ayağının bastığı kısım kalıncaya kadar kimse onu yerinden oynatamazdı. İşte o, bu gücüne güvenerek Zebânîlere bile güç yetirebileceğini sanmıştı. (et-Teysîr, 15/100; el-Âlûsî, 29/48)
32﴿ Hayır! (O müşrikler Zebânîlerle baş edemezler.) Aya yemîn olsun!
33﴿ Arka döndüğü (ve kaybolduğu) zaman geceye de yemîn olsun!
34﴿ İyice aydınlandığı zaman sabaha da yemîn olsun!
35﴿ Gerçekten o (Sekar, cehenneme âit yedi tabaka içerisinde), elbette o en büyük (dereke)lerin birisidir.
36﴿ Beşerin tümü için büyük bir uyarıcı (ve korkutucu) olarak.
37﴿ İçinizden (hayırlara doğru) öne geçmeyi ya da (iyi amellerden) geri kalmayı dilemiş olan (îmânlı ve îmânsız) kimseler(in tümü) için (cehennmdeki Sekar tabakası büyük bir uyarıda bulunmaktadır).
38﴿ Her bir nefis kazanmış olduğu (kötü) şeyler sebebiyle (mahşerde) rehin alınmıştır.
39﴿ Lâkin o sağın adamları müstesnâ! (Nitekim onlar defterlerinde bulunan güzel ameller sâyesinde rehinlerini çözdürüp kurtuluşa ermişlerdir).
40﴿ (Onlar) çok değerli cennetler içindedir(ler) ki, birbirlerine sormaktadırlar.
41﴿ O (en büyük günah olan şirke düşmüş) suçlular(ın durumun)dan (birbirlerine soracaklar).
42﴿ (Sonra cennetle cehennem arasındaki perde açılıp müşrikleri cehennemin dibinde görünce diyecekler ki:) “Ne şey sizi Sekar’a girdirdi?”
43﴿ (Cehennem ehli cevâben) dediler ki: “Biz (farz olduğuna inanmadığımız için) namaz kılanlardan değildik.
44﴿ (Biz îmân da etmezdik) yoksulu da yedirmezdik.
45﴿ (Allâh’ın âyetleri hakkında inkâra) dalanlarla birlikte biz de (bâtıl konuşmalara) dalmakta idik.
46﴿ Zâten cezâ gününü de (inkâr edip) yalanlamakta idik.
47﴿ Tâ ki (bütün şüpheleri gideren) ölüm bize geldi (çattı da o zaman hakîkati anladık).”
سُورَةُ الْمُدَّثِّرِ
الجزء ٢٩
٥٧٥
اِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ ﴿١٨
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿١٩
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿٢٠
ثُمَّ نَظَرَۙ ﴿٢١
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ ﴿٢٢
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ ﴿٢٣
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ ﴿٢٤
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ ﴿٢٥
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ ﴿٢٦
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ ﴿٢٧
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ ﴿٢٨
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ ﴿٢٩
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ ﴿٣٠
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ ﴿٣١
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ ﴿٣٢
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ ﴿٣٣
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ ﴿٣٤
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْكُبَرِۙ ﴿٣٥
نَذ۪يرًا لِلْبَشَرِۙ ﴿٣٦
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ ﴿٣٧
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ ﴿٣٨
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ ﴿٣٩
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ ﴿٤٠
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ ﴿٤١
مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ ﴿٤٢
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤٣
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ ﴿٤٤
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ ﴿٤٥
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ ﴿٤٦
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ ﴿٤٧
Müdessir Sûresi
575
Cuz 29
اِنَّهُ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ ﴿١٨
18﴿ Zîrâ gerçekten o (Kur’ân hakkında) çokça düşündü ve (ne konuşacağını) takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
فَقُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿١٩
19﴿ Artık o (mel‘ûn) katlolsun (ve kahrolsun); (Kur’ân hakkında ne konuşacağını) nasıl da takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
ثُمَّ قُتِلَ كَيْفَ قَدَّرَۙ ﴿٢٠
20﴿ Sonra o (mel‘ûn) katlolsun (ve kahrolsun); (Kur’ân hakkında ne konuşacağını) nasıl da takdîr etti (iyice ölçüp biçti).
ثُمَّ نَظَرَۙ ﴿٢١
21﴿ Sonra (insanların suratlarına) baktı.
ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ ﴿٢٢
22﴿ Sonra (tenkit edecek bir nokta bulamayınca) kaş çatıp suratını astı ve (herkes kendisinden önemli bir açıklama beklerken) suratsızlığını dışa vurdu.
ثُمَّ اَدْبَرَ وَاسْتَكْبَرَۙ ﴿٢٣
23﴿ Sonra (haktan uzaklaşmak üzere) arka(sını) döndü ve (Peygamberime îmân etmekten) iyice büyüklendi.
فَقَالَ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ يُؤْثَرُۙ ﴿٢٤
24﴿ (Çok düşündükten) sonra dedi ki: “İşte bu (Kur’ân) ancak (büyücülerden öğrenilip) sürekli nakledilegelen büyük bir sihirdir.
اِنْ هٰذَٓا اِلَّا قَوْلُ الْبَشَرِۜ ﴿٢٥
25﴿ İşte bu (okunan Allâh kelâmı olamaz, olsa olsa) ancak beşerin sözüdür.”
سَاُصْل۪يهِ سَقَرَ ﴿٢٦
26﴿ Muhakkak Ben onu Sekar’a girdireceğim.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سَقَرُۜ ﴿٢٧
27﴿ (Habîbim!) Sana ne bildirdi ki Sekar da nedir? (Bunu kimse bilemez ki bildirsin, ancak Ben bilirim, işte şimdi bildiriyorum.)
لَا تُبْق۪ي وَلَا تَذَرُۚ ﴿٢٨
28﴿ O (öyle bir cehennemdir ki; yaktığı kişinin üzerinde hiçbir et) bırakmaz ve (hiçbir kemik de) terk etmez (bilakis içine atılan her şeyi tümüyle helâk eder).
لَوَّاحَةٌ لِلْبَشَرِۚ ﴿٢٩
29﴿ (Cehennemin Sekar tabakası) derilerin üstünü çokça yakıp karartıcıdır.
عَلَيْهَا تِسْعَةَ عَشَرَۜ ﴿٣٠
30﴿ Onun üzerinde (görevli olarak) on dokuz (melek) bulunmaktadır. Rivâyetlere göre; bu meleklerin gözleri şimşek gibi parlak, azı dişleri kaleler gibi sağlamdır, ağızlarından alevler çıkmaktadır, her birinin iki omuz arası bir senelik mesâfedir ve her biri, yetmiş bin kişilik topluluğu cehennemden istediği yere atacak güçtedir. (el-Vâhidî, el-Vesît fî tefsîri’l-Kur’âni’l-Mecîd, 4/384; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 15/79-80)
وَمَا جَعَلْنَٓا اَصْحَابَ النَّارِ اِلَّا مَلٰٓئِكَةًۖ وَمَا جَعَلْنَا عِدَّتَهُمْ اِلَّا فِتْنَةً لِلَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ لِيَسْتَيْقِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَيَزْدَادَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا ا۪يمَانًا وَلَا يَرْتَابَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ وَالْمُؤْمِنُونَۙ وَلِيَقُولَ الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْكَافِرُونَ مَاذَٓا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلًاۜ كَذٰلِكَ يُضِلُّ اللّٰهُ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَا يَعْلَمُ جُنُودَ رَبِّكَ اِلَّا هُوَۜ وَمَا هِيَ اِلَّا ذِكْرٰى لِلْبَشَرِ۟ ﴿٣١
31﴿ Biz o (cehennem) ateşin(in) bekçilerini ise ancak çok güçlü birtakım melekler yaptık (ve onlardan merhamet hissini söküp aldık ki, azap ettikleri kulların cinsinden olmadıkları için onlara acıyamasınlar. Ey müşrikler! Siz güçlerinizi onlarla kıyaslamaya başladınız, Biz onları insan cinsinden yapmadık ki kuvvetlerinizi karşılaştırmaya kalkıyorsunuz, hâlbuki onlardan her biri insanlar ve cinlerin tümünün gücüne sâhiptir). Biz onların sayısını da (bu kadar az tutarak) o kâfir olmuş kimseler için ancak bir imtihan (sebebi) yaptık. Nihâyet kendilerine kitab verilmiş olan o kimseler (bu sayıyı kendi kitablarına uygun bularak İslâm’ın doğruluğu hakkında) yakînî bir inanca sâhip olsun, îmân etmiş olan o kimseler de (İlâhî kitablar arasındaki bu uyumu görerek) îmân bakımından ziyâdeleşsin, bir de kendilerine kitab verilmiş olan o kimselerle, (Kur’ân’a) îmân etmiş olan kişiler (bu sayı hakkında) en ufak bir şüpheye (dahî) düşmesin, ayrıca (hicretin ardından Medîne’de münâfıklık belirince) kalplerinde (nifak gibi) bir tür hastalık buluna(cak ola)n o (münâfık) kimseler ve o (Mekke) kâfirler(i): “Bir örnek olarak Allâh işte bununla ne (gibi bir) şeyi kastetti?” desin diye (zebânîlerin sayısını on dokuz gibi az bir adetle sınırladık da bu sebeple onlar zebânîlerle baş edeceklerini sandılar.) (Habîbim!) İşte sana! Böylece Allâh (yanlış yolu seçtiğini bildiği için kendisini saptırmayı) murâd eder olduğu kimseyi dalâlete düşürür, (hidâyeti seçtiğini bildiği için doğru yola iletmeyi) dilemekte olduğu kişiyi de hidâyet eder. Zâten senin Rabbinin ordularını(n sayısını) ancak O bilir! Bu (âyetlerde anlatılan cehennemin Sekar tabakasındaki azaplar ve zebânîlerin sayısı) ise, bütün beşer (ve tüm insanlık) için ancak büyük bir öğüttür. Tefsirlerde zikredildiğine göre; Zebânîlerin on dokuz adet olduğunu bildiren bir önceki âyetin inişi üzerine, Ebû Cehil, Kureyş’e: “Siz bunca kalabalığınızla birlikte, içinizden her bir on kişi, bu on dokuz melekten birini etkisiz hâle getirmekten âciz midir?!” deme cüretini gösterdi. O zaman kuvvetiyle meşhur olan Ebu’l-Eşüdd nâmındaki kâfir: “Onların on yedisine ben yeterim, siz de ikisini halledin” deyince ona cevâben bu âyet-i kerîme nâzil oldu. (es-Sa‘lebî, el-Keşfü ve’l-beyân, 10/74; el-Âlûsî, 28/66) Beled Sûresi’nin 5. ve 6. âyet-i kerîmelerinde de bu adamdan bahsedilmektedir ki; Ebu’l Eşüdd nâmındaki bu azılı kâfirin ne kadar güçlü olduğu hakkında nakledilen rivâyetlere göre; o kişi, ayağının altına sağlam bir deri döşer, on kişinin kendisini çekiştirmesine rağmen, ayaklarının altındaki deri paramparça olup sâdece ayağının bastığı kısım kalıncaya kadar kimse onu yerinden oynatamazdı. İşte o, bu gücüne güvenerek Zebânîlere bile güç yetirebileceğini sanmıştı. (et-Teysîr, 15/100; el-Âlûsî, 29/48)
كَلَّا وَالْقَمَرِۙ ﴿٣٢
32﴿ Hayır! (O müşrikler Zebânîlerle baş edemezler.) Aya yemîn olsun!
وَالَّيْلِ اِذْ اَدْبَرَۙ ﴿٣٣
33﴿ Arka döndüğü (ve kaybolduğu) zaman geceye de yemîn olsun!
وَالصُّبْحِ اِذَٓا اَسْفَرَۙ ﴿٣٤
34﴿ İyice aydınlandığı zaman sabaha da yemîn olsun!
اِنَّهَا لَاِحْدَى الْكُبَرِۙ ﴿٣٥
35﴿ Gerçekten o (Sekar, cehenneme âit yedi tabaka içerisinde), elbette o en büyük (dereke)lerin birisidir.
نَذ۪يرًا لِلْبَشَرِۙ ﴿٣٦
36﴿ Beşerin tümü için büyük bir uyarıcı (ve korkutucu) olarak.
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَتَقَدَّمَ اَوْ يَتَاَخَّرَۜ ﴿٣٧
37﴿ İçinizden (hayırlara doğru) öne geçmeyi ya da (iyi amellerden) geri kalmayı dilemiş olan (îmânlı ve îmânsız) kimseler(in tümü) için (cehennmdeki Sekar tabakası büyük bir uyarıda bulunmaktadır).
كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْ رَه۪ينَةٌۙ ﴿٣٨
38﴿ Her bir nefis kazanmış olduğu (kötü) şeyler sebebiyle (mahşerde) rehin alınmıştır.
اِلَّٓا اَصْحَابَ الْيَم۪ينِۜۛ ﴿٣٩
39﴿ Lâkin o sağın adamları müstesnâ! (Nitekim onlar defterlerinde bulunan güzel ameller sâyesinde rehinlerini çözdürüp kurtuluşa ermişlerdir).
ف۪ي جَنَّاتٍۜۛ يَتَسَٓاءَلُونَۙ ﴿٤٠
40﴿ (Onlar) çok değerli cennetler içindedir(ler) ki, birbirlerine sormaktadırlar.
عَنِ الْمُجْرِم۪ينَۙ ﴿٤١
41﴿ O (en büyük günah olan şirke düşmüş) suçlular(ın durumun)dan (birbirlerine soracaklar).
مَا سَلَكَكُمْ ف۪ي سَقَرَ ﴿٤٢
42﴿ (Sonra cennetle cehennem arasındaki perde açılıp müşrikleri cehennemin dibinde görünce diyecekler ki:) “Ne şey sizi Sekar’a girdirdi?”
قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلّ۪ينَۙ ﴿٤٣
43﴿ (Cehennem ehli cevâben) dediler ki: “Biz (farz olduğuna inanmadığımız için) namaz kılanlardan değildik.
وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْك۪ينَۙ ﴿٤٤
44﴿ (Biz îmân da etmezdik) yoksulu da yedirmezdik.
وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَٓائِض۪ينَۙ ﴿٤٥
45﴿ (Allâh’ın âyetleri hakkında inkâra) dalanlarla birlikte biz de (bâtıl konuşmalara) dalmakta idik.
وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۙ ﴿٤٦
46﴿ Zâten cezâ gününü de (inkâr edip) yalanlamakta idik.
حَتّٰٓى اَتٰينَا الْيَق۪ينُۜ ﴿٤٧
47﴿ Tâ ki (bütün şüpheleri gideren) ölüm bize geldi (çattı da o zaman hakîkati anladık).”