v02.01.25 Geliştirme Notları
Kıyâmet Sûresi
577
Cuz 29
20﴿ (Ey kullar!) Hayır (dirilmeyi inkâra kalkmayın)! Doğrusu siz o peşin olan (dünyâ hayâtın)ı seviyorsunuz.
21﴿ Âhireti ise terk ediyorsunuz. (Ama âhiretin başlangıcı olan kıyâmet günü telâfisi ve dönüşü olmayan çok önemli hâdiselere gebedir.)
22﴿ (İşte) o gün birtakım yüzler çok güzel ve parlaktır (sevinçlidir ve nurludur).
23﴿ (Bir şekil yâhut kavrama veyâ benzetme söz konusu olmaksızın) ancak Rablerin(in cemâlin)e bakıcıdır.
24﴿ (İşte) o gün birtakım suratlar da kaş çatıp surat asıcı (ve son derece kara)dır.
25﴿ (Evet! Birtakım yüzler mahşerde çok suratsız olacaktır, çünkü) onlar(ın sâhipleri) yakînen bilecektir ki, bel kemiklerini kıracak büyük bir iş kendilerine yapılacaktır.
26﴿ Hayır! (Dünyâyı âhirete tercihten vazgeçin! Ölüm ânında) o (can), köprücük kemiklerine ulaştığı zaman!
27﴿ (Yanında bulunanlar tarafından o ölecek kimse hakkında:) “Kim (buna) okuyup üfley(erek ilaç ed)icidir?” denildiği zaman!
28﴿ Böylece o (ölüm döşeğindeki) kişi o (başına gele)n (durum)un gerçekten (dünyâdan çıkış ve geri dönüşü olmayacak şekilde mal ve âileden) tamâmen ayrılık olduğunu yakînen bildiği zaman!
29﴿ Bir de (kefenlenme ânında) bacak (diğer) bacak ile (birbirine) dolandığı zaman!
30﴿ (İşte) o gün (beden toprağa veriliyorsa da rûhun) sevk(iyâtı) ancak senin Rabbin(in emredeceği yere; cennete veyâ cehennem)edir.
31﴿ Ama (öldükten sonra kemiklerinin aslâ bir araya getirilemeyeceğini iddiâ eden) o (Ebû Cehil gibi kâfirler inanılması gereken şeyleri) tasdîk etmedi, namaz da kılmadı.
32﴿ Velâkin (Kur’ân’ı) yalanladı ve (îmândan) yüz çevirdi.
33﴿ Sonra da (yaptığıyla iftihâr eder bir hâlde) çalımla yürüyerek âilesine gitti (de, Benim peygamberime yaptığı hakāretleri övünerek anlattı).
34﴿ (Her türlü şer ve) helâk, (ölüm ânında) senin için olsun! (Şer ardına şer senin peşini aslâ bırakmasın.) Artık (kabirde de) helâk (ve azap sana musallat) olsun!
35﴿ Sonra (şer ve) helâk, (dirilirken de) senin için olsun! Artık (cehennemde de) helâk (ve azap yine sana musallat) olsun!
36﴿ O (kâfir) insan (emir ve nehiylerle mükellef tutulmaksızın) başıboş bırakılacağını (ve ölümünün ardından diriltilip cezâlandırılmayacağını) mı zannediyor?!
37﴿ O (insan), (babasının sulbünden ana rahmine) bırakılan az bir menîden (süzülen azıcık sâfî bir su olan) bir nutfe değil miydi?!
38﴿ Sonra o (insan sülük gibi rahim duvarına yapışıp kan emerek beslenen aşılanmış yumurtadan ibâret) bir kan pıhtısı oldu da, akabinde O (Allâh-u Te‘âlâ onu insan olarak) yarattı ve nihâyet (uzuvlarını tamamlayıp takdîr edilen şekle sokarak insanın sûretini) çok düzgün yaptı.
39﴿ Sonra O (Allâh-u Te‘âlâ) o (insan suyu)ndan iki sınıfı; erkek ve dişiyi yarattı.
40﴿ (Ey dirilmeyi inkâr eden kâfir!) İşte sana! Bu(nca eşsiz sanatın sâhibi olan yüce) Zât, ölüleri diriltmeye tam mânâsıyla Kādir (ve her şeye gücü yeten yegâne kudret sâhibi) olmadı mı?! (Elbette O, her şeye Kādir’dir.) Mûsâ ibnü Ebî Âişe (Radıyallâhu Anh) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti okuduğu zaman (سُبْحَانَكَ فَبَلٰى)(Yâ Rabbi! Herhangi bir şeyden âciz kalmaktan) Seni tesbîh ile (tenzîh ederim)! Tabî ki evet! (Sen ölüleri diriltmeye elbette Kādir’sin!)” dediğini nakletmiştir. (Ebû Dâvûd, es-Sünen, rakam:884, 1/391)



YETMİŞALTINCI SÛRE-İ CELİLE
el-İnsân
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Medenî diyenler de olmuştur. İçerisinde hem Mekkî, hem de Medenî âyetler bulunduğu da söylenmiştir. 31 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Gerçekten sonsuz uzun zamandan sınırlı bir zaman (her) insan üzerine (gelip) geçmiştir ki; (o sırada) o, (anne karnında kendisine ruh üflenmeden önce adı sanı bilinip) anılan bir şey değildi.
2﴿ Muhakkak Biz insanı, (kadın ve erkeğe âit) birbirlerine karışmış azıcık sâfî bir sudan yarattık ki (böylece) onu imtihan (edenin muâmelesine tâbi) ediyoruz, işte bu sebeple onu çok iyi işiten ve çok iyi gören biri yaptık.
3﴿ Gerçekten Biz (âyetler indirerek ve deliller ortaya koyarak) ona o (doğru) yolu gösterdik; artık ya hakkıyla şükredici (mümin) bir kimse (olur) ya da büyük bir kâfir (olur)!
4﴿ Muhakkak Biz, o kâfirler(i cehennemde yüzleri üstüne sürüklemek) için müthiş zincirler, (ellerini boyunlarına bağlayacak) şiddetli bukağılar ve çokça alevlendirilmiş büyük bir ateş hazırladık.
5﴿ Şüphesiz o (îmân etmiş) iyi kullar (cennette) öyle dolu bir kadehten içecekler ki, onun karışımı (serin, tatlı, hoş kokulu ve beyaz) bir kâfûr olmuştur.
سُورَةُ الْقِيٰمَةِ
الجزء ٢٩
٥٧٧
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ ﴿٢٠
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿٢١
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ ﴿٢٢
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿٢٣
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ ﴿٢٤
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ ﴿٢٥
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ ﴿٢٦
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ ﴿٢٧
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ ﴿٢٨
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ ﴿٢٩
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟ ﴿٣٠
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ ﴿٣١
وَلٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٣٢
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ ﴿٣٣
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ ﴿٣٤
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ ﴿٣٥
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ ﴿٣٦
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ ﴿٣٧
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ ﴿٣٨
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ ﴿٣٩
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى ﴿٤٠
سُورَةُالْاِنْسَانِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا ﴿١
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا ﴿٢
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا ﴿٣
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا ﴿٤
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ ﴿٥
Kıyâmet Sûresi
577
Cuz 29
كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَۙ ﴿٢٠
20﴿ (Ey kullar!) Hayır (dirilmeyi inkâra kalkmayın)! Doğrusu siz o peşin olan (dünyâ hayâtın)ı seviyorsunuz.
وَتَذَرُونَ الْاٰخِرَةَۜ ﴿٢١
21﴿ Âhireti ise terk ediyorsunuz. (Ama âhiretin başlangıcı olan kıyâmet günü telâfisi ve dönüşü olmayan çok önemli hâdiselere gebedir.)
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌۙ ﴿٢٢
22﴿ (İşte) o gün birtakım yüzler çok güzel ve parlaktır (sevinçlidir ve nurludur).
اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌۚ ﴿٢٣
23﴿ (Bir şekil yâhut kavrama veyâ benzetme söz konusu olmaksızın) ancak Rablerin(in cemâlin)e bakıcıdır.
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ بَاسِرَةٌۙ ﴿٢٤
24﴿ (İşte) o gün birtakım suratlar da kaş çatıp surat asıcı (ve son derece kara)dır.
تَظُنُّ اَنْ يُفْعَلَ بِهَا فَاقِرَةٌۜ ﴿٢٥
25﴿ (Evet! Birtakım yüzler mahşerde çok suratsız olacaktır, çünkü) onlar(ın sâhipleri) yakînen bilecektir ki, bel kemiklerini kıracak büyük bir iş kendilerine yapılacaktır.
كَلَّٓا اِذَا بَلَغَتِ التَّرَاقِيَۙ ﴿٢٦
26﴿ Hayır! (Dünyâyı âhirete tercihten vazgeçin! Ölüm ânında) o (can), köprücük kemiklerine ulaştığı zaman!
وَق۪يلَ مَنْ۔ رَاقٍۙ ﴿٢٧
27﴿ (Yanında bulunanlar tarafından o ölecek kimse hakkında:) “Kim (buna) okuyup üfley(erek ilaç ed)icidir?” denildiği zaman!
وَظَنَّ اَنَّهُ الْفِرَاقُۙ ﴿٢٨
28﴿ Böylece o (ölüm döşeğindeki) kişi o (başına gele)n (durum)un gerçekten (dünyâdan çıkış ve geri dönüşü olmayacak şekilde mal ve âileden) tamâmen ayrılık olduğunu yakînen bildiği zaman!
وَالْتَفَّتِ السَّاقُ بِالسَّاقِۙ ﴿٢٩
29﴿ Bir de (kefenlenme ânında) bacak (diğer) bacak ile (birbirine) dolandığı zaman!
اِلٰى رَبِّكَ يَوْمَئِذٍۨ الْمَسَاقُۜ۟ ﴿٣٠
30﴿ (İşte) o gün (beden toprağa veriliyorsa da rûhun) sevk(iyâtı) ancak senin Rabbin(in emredeceği yere; cennete veyâ cehennem)edir.
فَلَا صَدَّقَ وَلَا صَلّٰىۙ ﴿٣١
31﴿ Ama (öldükten sonra kemiklerinin aslâ bir araya getirilemeyeceğini iddiâ eden) o (Ebû Cehil gibi kâfirler inanılması gereken şeyleri) tasdîk etmedi, namaz da kılmadı.
وَلٰكِنْ كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿٣٢
32﴿ Velâkin (Kur’ân’ı) yalanladı ve (îmândan) yüz çevirdi.
ثُمَّ ذَهَبَ اِلٰٓى اَهْلِه۪ يَتَمَطّٰىۜ ﴿٣٣
33﴿ Sonra da (yaptığıyla iftihâr eder bir hâlde) çalımla yürüyerek âilesine gitti (de, Benim peygamberime yaptığı hakāretleri övünerek anlattı).
اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۙ ﴿٣٤
34﴿ (Her türlü şer ve) helâk, (ölüm ânında) senin için olsun! (Şer ardına şer senin peşini aslâ bırakmasın.) Artık (kabirde de) helâk (ve azap sana musallat) olsun!
ثُمَّ اَوْلٰى لَكَ فَاَوْلٰىۜ ﴿٣٥
35﴿ Sonra (şer ve) helâk, (dirilirken de) senin için olsun! Artık (cehennemde de) helâk (ve azap yine sana musallat) olsun!
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ ﴿٣٦
36﴿ O (kâfir) insan (emir ve nehiylerle mükellef tutulmaksızın) başıboş bırakılacağını (ve ölümünün ardından diriltilip cezâlandırılmayacağını) mı zannediyor?!
اَلَمْ يَكُ نُطْفَةً مِنْ مَنِيٍّ يُمْنٰىۙ ﴿٣٧
37﴿ O (insan), (babasının sulbünden ana rahmine) bırakılan az bir menîden (süzülen azıcık sâfî bir su olan) bir nutfe değil miydi?!
ثُمَّ كَانَ عَلَقَةً فَخَلَقَ فَسَوّٰىۙ ﴿٣٨
38﴿ Sonra o (insan sülük gibi rahim duvarına yapışıp kan emerek beslenen aşılanmış yumurtadan ibâret) bir kan pıhtısı oldu da, akabinde O (Allâh-u Te‘âlâ onu insan olarak) yarattı ve nihâyet (uzuvlarını tamamlayıp takdîr edilen şekle sokarak insanın sûretini) çok düzgün yaptı.
فَجَعَلَ مِنْهُ الزَّوْجَيْنِ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۜ ﴿٣٩
39﴿ Sonra O (Allâh-u Te‘âlâ) o (insan suyu)ndan iki sınıfı; erkek ve dişiyi yarattı.
اَلَيْسَ ذٰلِكَ بِقَادِرٍ عَلٰٓى اَنْ يُحْيِيَ الْمَوْتٰى ﴿٤٠
40﴿ (Ey dirilmeyi inkâr eden kâfir!) İşte sana! Bu(nca eşsiz sanatın sâhibi olan yüce) Zât, ölüleri diriltmeye tam mânâsıyla Kādir (ve her şeye gücü yeten yegâne kudret sâhibi) olmadı mı?! (Elbette O, her şeye Kādir’dir.) Mûsâ ibnü Ebî Âişe (Radıyallâhu Anh) Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in bu âyeti okuduğu zaman (سُبْحَانَكَ فَبَلٰى)(Yâ Rabbi! Herhangi bir şeyden âciz kalmaktan) Seni tesbîh ile (tenzîh ederim)! Tabî ki evet! (Sen ölüleri diriltmeye elbette Kādir’sin!)” dediğini nakletmiştir. (Ebû Dâvûd, es-Sünen, rakam:884, 1/391)




YETMİŞALTINCI SÛRE-İ CELİLE
el-İnsân
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. Medenî diyenler de olmuştur. İçerisinde hem Mekkî, hem de Medenî âyetler bulunduğu da söylenmiştir. 31 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ ح۪ينٌ مِنَ الدَّهْرِ لَمْ يَكُنْ شَيْـًٔا مَذْكُورًا ﴿١
1﴿ Gerçekten sonsuz uzun zamandan sınırlı bir zaman (her) insan üzerine (gelip) geçmiştir ki; (o sırada) o, (anne karnında kendisine ruh üflenmeden önce adı sanı bilinip) anılan bir şey değildi.
اِنَّا خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ نُطْفَةٍ اَمْشَاجٍۗ نَبْتَل۪يهِ فَجَعَلْنَاهُ سَم۪يعًا بَص۪يرًا ﴿٢
2﴿ Muhakkak Biz insanı, (kadın ve erkeğe âit) birbirlerine karışmış azıcık sâfî bir sudan yarattık ki (böylece) onu imtihan (edenin muâmelesine tâbi) ediyoruz, işte bu sebeple onu çok iyi işiten ve çok iyi gören biri yaptık.
اِنَّا هَدَيْنَاهُ السَّب۪يلَ اِمَّا شَاكِرًا وَاِمَّا كَفُورًا ﴿٣
3﴿ Gerçekten Biz (âyetler indirerek ve deliller ortaya koyarak) ona o (doğru) yolu gösterdik; artık ya hakkıyla şükredici (mümin) bir kimse (olur) ya da büyük bir kâfir (olur)!
اِنَّٓا اَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ سَلَاسِلَا۬ وَاَغْلَالًا وَسَع۪يرًا ﴿٤
4﴿ Muhakkak Biz, o kâfirler(i cehennemde yüzleri üstüne sürüklemek) için müthiş zincirler, (ellerini boyunlarına bağlayacak) şiddetli bukağılar ve çokça alevlendirilmiş büyük bir ateş hazırladık.
اِنَّ الْاَبْرَارَ يَشْرَبُونَ مِنْ كَأْسٍ كَانَ مِزَاجُهَا كَافُورًاۚ ﴿٥
5﴿ Şüphesiz o (îmân etmiş) iyi kullar (cennette) öyle dolu bir kadehten içecekler ki, onun karışımı (serin, tatlı, hoş kokulu ve beyaz) bir kâfûr olmuştur.