v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
58
Cuz 3
71﴿ Ey Ehl-i Kitap! Niçin hakkı (değiştirmeye ve bâtılı hak sûretinde göstermeye gayret ederek onu) bâtılla karıştırıyorsunuz ve (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nübüvvetinin doğruluğunu ifâde eden) o hakkı gizliyorsunuz?! Oysa siz (gerçeği) biliyorsunuz.
72﴿ Ehl-i Kitap’tan bir gürûh da (Müslümanları şüpheye düşürmek için birbirlerine) dedi(ler) ki: “O îmân etmiş olan kimselere indirilmiş olan (Kur’ân)a, gündüzün evvelinde (“İslâm ve Kur’ân haktır” diyerek kalplerinizle tasdik ettiğinizi onlara söyleyin ve) inan(dığınızı açıklay)ın, sonunda (akşam olduğunda) ise (“Araştırmalarımız netîcesinde bunun hak olmadığını anladık” diyerek onu) inkâr edin. Umulur ki o (Müslüma)nlar (sizin onların dîninde bir yanlışlık bulduğunuz için döndüğünüzü sanarak kendi dinlerinde şüphe ederler de, akşamleyin sizin dinden dönmenizle onlardan da bâzısı dinlerinden) dönerler.
73﴿ (Yahûdîler kendi aralarında konuşmalarını şöyle sürdürdüler:) Ama siz (sabahleyin izhâr edeceğiniz bu îmânı Müslümanlara açıklamayın ki îmânda sebatları artmasın, müşriklere de açıklamayın ki onları îmâna teşvik etmesin, lâkin siz evvelce) kendi dîninize uymuş (olup sonra Müslüman) olan kimseden başkasına îmân ettiğinizi açıkla(yarak onları döndürmeye uğraş)-mayın. (Çünkü onların dönmesi ümitsiz olup, evvelce sizin dîninizde olanları döndürmeniz daha ümitli ve daha mühimdir.) Sen (Müslümanları dinlerinden döndürmek isteyen o Yahûdîlere) de ki: “Şüphesiz hidâyet ancak Allâh’ın hidâyetidir. (Din O’nun dînidir, yol O’nun yoludur. Dolayısıyla dilediğini îmâna kavuşturur ve o yolda sâbit kılar, kâfirlerin o kişiyi döndürme çabaları da böylece boşa çıkar.) (Ey Müslümanları dinden döndürmek için hîle düşünen Yahûdî âlimleri!) Size verilmiş olan (peygamberin ve kitab)ın bir benzeri başka birine veriliyor diye yâhut Rabbiniz nezdinde o (Müslüman ola)nlar sizi delille mağlup edecekler diye (mi kıskançlığa kapılarak Müslümanlarla bu kadar uğraşıyorsunuz?)!” (Habîbim! O kıskançlara) de ki: “Şüphesiz (îmâna muvaffak kılınma ve İslâm’a hidâyet olunma husûsunda) fazl(u kerem), Allâh’ın yed(-i kudret)indedir (ve sâdece O’nun tasarrufu altındadır) ki, O onu dilediğine verir. (Ey Yahûdîler! Bu sizin elinizde değildir ki, sizden başkasının bu lütfa mazhar olamayacağını iddiâ ediyorsunuz.) Zâten Allâh (dilediğine lütuflarda bulunacak kadar geniş rahmet sâhibi) bir Vâsi‘dir, (fazl-u kereme kimin lâyık olduğunu çok iyi bilen) bir Alîm’dir.”
74﴿ “O (Rabbiniz), (peygamberlik, İslâm’a hidâyet ve Kur’ân’a mazhariyet gibi) rahmetini(n eseri olan nîmetlerini kullarından) dilediğine tahsis eder (ki; onlar da Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ümmetidir). Zâten Allâh büyük fazl(-u kerem, lütuf ve ikrâm) sâhibidir.”
75﴿ Kitap Ehli’nden de öylesi vardır ki; kendisine (güvenip yükler dolusu) bir kıntar (mal) emânet bıraksan onu sana tastamam öder. Onlardan öylesi de vardır ki; kendisine bir dînâr (kadar az miktar bile) emânet verecek olsan, sen (başı) üzerinde sürekli ayakta (dikilip) durmadıkça onu sana ödemez. (Habîbim!) İşte sana! (Onların) bu (şekilde emânete hıyânetleri), gerçekten kendilerinin: “(Ehl-i Kitap’tan olmayan) ümmîler hakkında (ne yaparsak yapalım) üzerimize hiçbir (günah ve cezâ) yol(u) yoktur” demiş olmaları sebebiyledir. Ama onlar (böyle konuşarak) Allâh’a karşı (iftirâda bulunup) yalan söylemektedirler. Üstelik onlar (kendilerinin yalancı olduklarını da) bilmektedirler. Bu âyet-i kerîmede methedilen zât; Yahûdîlerin en büyük âlimi iken İslâm’ı seçen Abdullâh ibnü Selâm (Radıyallâhu Anh)-dır, zemmedilen ise yine Yahûdîlerden Fenhas ibnü Âzûrâ’dır. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 4/281)
76﴿ Hayır! (Onların sözü doğru değildir, bilakis Kitap Ehli olanlar ümmî kimselere yaptıkları haksızlıktan dolayı sorumludurlar.) Kim (Allâh’a ve kullara vermiş olduğu) sözünü yerine getirir ve (kâfirlik, hâinlik, ahde vefâsızlık gibi kötülüklerden iyice sakınarak) takvâ sâhibi olursa, şüphesiz ki Allâh o takvâ sâhibi kimseleri sever (ve mükâfatlandırır).
77﴿ O kimseler ki; Allâh’ın (peygamberlere îmân ve emânetleri edâ husûsundaki vasiyet ve) ahdini ve (“Âhir zaman peygamberine vallâhi inanıp yardım edeceğiz” diyerek yaptıkları) yeminlerini (riyâset ve rüşvet alma gibi dünyâlık) az bir paha karşılığında değiştirmektedirler; (Habîbim!) işte sana! Onlar (var ya); gerçekten de kendileri için âhirette hiçbir nasip yoktur ve Allâh onlarla (kendilerini sevindirecek şekilde aslâ) konuşmayacaktır. Kıyâmet gününde de onlara (rahmet nazarıyla) bakmayacaktır ve kendilerini (afv ederek günah kirlerinden) temizlemeyecektir /(müminlere yapacağı gibi) onlar hakkında (güzel övgüyle) tezkiyede bulunmayacaktır/. Onlar için pek acı verici büyük bir azap da vardır.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٣
٥٨
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ۟ ﴿٧١
وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ ﴿٧٢
وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِعَ د۪ينَكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫ت۪يتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ ﴿٧٣
يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٧٤
وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِد۪ينَارٍ لَا يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَ اِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَٓائِمًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْاُمِّيّ۪نَ سَب۪يلٌۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥
بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿٧٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٧٧
Âl-i İmrân Sûresi
58
Cuz 3
يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ۟ ﴿٧١
71﴿ Ey Ehl-i Kitap! Niçin hakkı (değiştirmeye ve bâtılı hak sûretinde göstermeye gayret ederek onu) bâtılla karıştırıyorsunuz ve (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in nübüvvetinin doğruluğunu ifâde eden) o hakkı gizliyorsunuz?! Oysa siz (gerçeği) biliyorsunuz.
وَقَالَتْ طَٓائِفَةٌ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اٰمِنُوا بِالَّذ۪ٓي اُنْزِلَ عَلَى الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُٓوا اٰخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَۚ ﴿٧٢
72﴿ Ehl-i Kitap’tan bir gürûh da (Müslümanları şüpheye düşürmek için birbirlerine) dedi(ler) ki: “O îmân etmiş olan kimselere indirilmiş olan (Kur’ân)a, gündüzün evvelinde (“İslâm ve Kur’ân haktır” diyerek kalplerinizle tasdik ettiğinizi onlara söyleyin ve) inan(dığınızı açıklay)ın, sonunda (akşam olduğunda) ise (“Araştırmalarımız netîcesinde bunun hak olmadığını anladık” diyerek onu) inkâr edin. Umulur ki o (Müslüma)nlar (sizin onların dîninde bir yanlışlık bulduğunuz için döndüğünüzü sanarak kendi dinlerinde şüphe ederler de, akşamleyin sizin dinden dönmenizle onlardan da bâzısı dinlerinden) dönerler.
وَلَا تُؤْمِنُٓوا اِلَّا لِمَنْ تَبِعَ د۪ينَكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنْ يُؤْتٰٓى اَحَدٌ مِثْلَ مَٓا اُو۫ت۪يتُمْ اَوْ يُحَٓاجُّوكُمْ عِنْدَ رَبِّكُمْۜ قُلْ اِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤْت۪يهِ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌۚ ﴿٧٣
73﴿ (Yahûdîler kendi aralarında konuşmalarını şöyle sürdürdüler:) Ama siz (sabahleyin izhâr edeceğiniz bu îmânı Müslümanlara açıklamayın ki îmânda sebatları artmasın, müşriklere de açıklamayın ki onları îmâna teşvik etmesin, lâkin siz evvelce) kendi dîninize uymuş (olup sonra Müslüman) olan kimseden başkasına îmân ettiğinizi açıkla(yarak onları döndürmeye uğraş)-mayın. (Çünkü onların dönmesi ümitsiz olup, evvelce sizin dîninizde olanları döndürmeniz daha ümitli ve daha mühimdir.) Sen (Müslümanları dinlerinden döndürmek isteyen o Yahûdîlere) de ki: “Şüphesiz hidâyet ancak Allâh’ın hidâyetidir. (Din O’nun dînidir, yol O’nun yoludur. Dolayısıyla dilediğini îmâna kavuşturur ve o yolda sâbit kılar, kâfirlerin o kişiyi döndürme çabaları da böylece boşa çıkar.) (Ey Müslümanları dinden döndürmek için hîle düşünen Yahûdî âlimleri!) Size verilmiş olan (peygamberin ve kitab)ın bir benzeri başka birine veriliyor diye yâhut Rabbiniz nezdinde o (Müslüman ola)nlar sizi delille mağlup edecekler diye (mi kıskançlığa kapılarak Müslümanlarla bu kadar uğraşıyorsunuz?)!” (Habîbim! O kıskançlara) de ki: “Şüphesiz (îmâna muvaffak kılınma ve İslâm’a hidâyet olunma husûsunda) fazl(u kerem), Allâh’ın yed(-i kudret)indedir (ve sâdece O’nun tasarrufu altındadır) ki, O onu dilediğine verir. (Ey Yahûdîler! Bu sizin elinizde değildir ki, sizden başkasının bu lütfa mazhar olamayacağını iddiâ ediyorsunuz.) Zâten Allâh (dilediğine lütuflarda bulunacak kadar geniş rahmet sâhibi) bir Vâsi‘dir, (fazl-u kereme kimin lâyık olduğunu çok iyi bilen) bir Alîm’dir.”
يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظ۪يمِ ﴿٧٤
74﴿ “O (Rabbiniz), (peygamberlik, İslâm’a hidâyet ve Kur’ân’a mazhariyet gibi) rahmetini(n eseri olan nîmetlerini kullarından) dilediğine tahsis eder (ki; onlar da Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ve ümmetidir). Zâten Allâh büyük fazl(-u kerem, lütuf ve ikrâm) sâhibidir.”
وَمِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِقِنْطَارٍ يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَۚ وَمِنْهُمْ مَنْ اِنْ تَأْمَنْهُ بِد۪ينَارٍ لَا يُؤَدِّه۪ٓ اِلَيْكَ اِلَّا مَا دُمْتَ عَلَيْهِ قَٓائِمًاۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ قَالُوا لَيْسَ عَلَيْنَا فِي الْاُمِّيّ۪نَ سَب۪يلٌۚ وَيَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ الْكَذِبَ وَهُمْ يَعْلَمُونَ ﴿٧٥
75﴿ Kitap Ehli’nden de öylesi vardır ki; kendisine (güvenip yükler dolusu) bir kıntar (mal) emânet bıraksan onu sana tastamam öder. Onlardan öylesi de vardır ki; kendisine bir dînâr (kadar az miktar bile) emânet verecek olsan, sen (başı) üzerinde sürekli ayakta (dikilip) durmadıkça onu sana ödemez. (Habîbim!) İşte sana! (Onların) bu (şekilde emânete hıyânetleri), gerçekten kendilerinin: “(Ehl-i Kitap’tan olmayan) ümmîler hakkında (ne yaparsak yapalım) üzerimize hiçbir (günah ve cezâ) yol(u) yoktur” demiş olmaları sebebiyledir. Ama onlar (böyle konuşarak) Allâh’a karşı (iftirâda bulunup) yalan söylemektedirler. Üstelik onlar (kendilerinin yalancı olduklarını da) bilmektedirler. Bu âyet-i kerîmede methedilen zât; Yahûdîlerin en büyük âlimi iken İslâm’ı seçen Abdullâh ibnü Selâm (Radıyallâhu Anh)-dır, zemmedilen ise yine Yahûdîlerden Fenhas ibnü Âzûrâ’dır. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 4/281)
بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ ﴿٧٦
76﴿ Hayır! (Onların sözü doğru değildir, bilakis Kitap Ehli olanlar ümmî kimselere yaptıkları haksızlıktan dolayı sorumludurlar.) Kim (Allâh’a ve kullara vermiş olduğu) sözünü yerine getirir ve (kâfirlik, hâinlik, ahde vefâsızlık gibi kötülüklerden iyice sakınarak) takvâ sâhibi olursa, şüphesiz ki Allâh o takvâ sâhibi kimseleri sever (ve mükâfatlandırır).
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّٰهِ وَاَيْمَانِهِمْ ثَمَنًا قَل۪يلًا اُو۬لٰٓئِكَ لَا خَلَاقَ لَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ اللّٰهُ وَلَا يَنْظُرُ اِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَلَا يُزَكّ۪يهِمْۖ وَلَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٧٧
77﴿ O kimseler ki; Allâh’ın (peygamberlere îmân ve emânetleri edâ husûsundaki vasiyet ve) ahdini ve (“Âhir zaman peygamberine vallâhi inanıp yardım edeceğiz” diyerek yaptıkları) yeminlerini (riyâset ve rüşvet alma gibi dünyâlık) az bir paha karşılığında değiştirmektedirler; (Habîbim!) işte sana! Onlar (var ya); gerçekten de kendileri için âhirette hiçbir nasip yoktur ve Allâh onlarla (kendilerini sevindirecek şekilde aslâ) konuşmayacaktır. Kıyâmet gününde de onlara (rahmet nazarıyla) bakmayacaktır ve kendilerini (afv ederek günah kirlerinden) temizlemeyecektir /(müminlere yapacağı gibi) onlar hakkında (güzel övgüyle) tezkiyede bulunmayacaktır/. Onlar için pek acı verici büyük bir azap da vardır.