v02.01.25 Geliştirme Notları
Mürselât Sûresi
580
Cuz 29
20﴿ (Ey insanlar!) Biz sizi (iğrenilen) çok değersiz bir sudan yaratmadık mı?!
21﴿ Sonra Biz onu (korunmuş ve) sağlam bir yerleşim mahalli (olan ana rahmi)nin içerisine yerleştirdik.
22﴿ (Doğum için takdîr edilen ve ancak Allâh tarafından) bilinmiş olan bir miktâra kadar (onu orada beklettik).
23﴿ İşte Biz (bunlara) güç yetirdik. Demek ki o (her şeye) güç yetirenler (olarak Bizim sanatlarımız dâimâ) ne güzel oldu.
24﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
25﴿ Biz (üzerinde yaşadığınız) o yeri, (herkesi kendisine) katıp toplayan bir şey yapmadık mı?!
26﴿ (Üstünde) dirileri ve (altında) ölüleri (barındırması için yeryüzünü yaratmadık mı?)!
27﴿ Biz orada yüksek yüksek sâbit dağlar yarattık ve (gözelerle ırmaklar yaratarak) size çok tatlı bir su içirdik.
28﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
29﴿ (Kıyâmet günü mahşerde elli bin sene beklemekten daralıp cehenneme bile gitmeye râzı gelen kâfirlere denilecektir ki:)(‘Dirilmek ve cehennem diye bir şey yok’ diyerek) o kendisini sürekli yalanlamakta olduğunuz şeye (doğru bağlardan çözülmüş gibi süratle) (yürüyün) gidin.
30﴿ (Ateş, soğuk ve dumandan ibâret) üç şûbeye (ve farklı üç kısım azâba) sâhip olan bir gölgeye (ve bir cehennem dumanına doğru bağlardan çözülmüş gibi süratle yürüyün) gidin.
31﴿ (O gölge ki ateşin harâretine karşı) azıcık bir gölge (dahî) yapıcı değildir, alevden de en ufak bir şey defedemez.
32﴿ Gerçekten o (cehennem), (çok büyük) saraylar gibi büyük (ve yüksek) kıvılcımlar atmaktadır.
33﴿ Sanki o(nun çıkardığı kıvılcımlar, peşpeşe atılma, renk ve kuvvet bakımından, kāfile içerisinde birbirini izleyen) sarı sarı (renkli) birçok erkek develerdir.”
34﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
35﴿ İşte bu (cehenneme giriş vakti), onların (kapıldıkları büyük dehşet ve aşırı şaşkınlık nedeniyle dilleri tutulup) konuşamayacakları gündür!
36﴿ (Konuşup özür dileyebilmeleri için) onlara izin de verilmeyecektir ki, özür beyân edebilsinler.
37﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
38﴿ (O gün kâfirlere yapılacak hitaplardan biri de şudur:) “İşte bu(gün), (haklıyla haksız arasında) ayırım yapma günüdür. Sizi de evvelki (kâfir)leri de (işte) Biz (mahşerde) topladık.
39﴿ Artık eğer sizin için (Benim azâbımdan kurtulma husûsunda) bir hîle varsa, haydi (hiç durmadan) Bana tuzak kurun (da azaptan sıvışın).”
40﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
41﴿ O (şirkten hakkıyla sakınan) takvâ sâhipleri; gerçekten çok koyu gölgeler (altında) ve çok değerli gözeler(in çevresin)de (cennet nîmetleriyle lezzetlenecek)dirler.
42﴿ Bir de canlarının çekmekte olduğu şeylerden (müteşekkil) türlü türlü meyveler(in bahçeleri içerisin)de(dirler).
43﴿ (Cennete girdiklerinde kendilerine denilecektir ki:)(Dünyâdayken) sürekli yapar olduğunuz (güzel) şeylere karşılık (şimdi burada mîde ağrısı, hazım sorunu ve dışarı çıkma sıkıntıları çekmeden hiç zahmetsiz ve) meşakkatsiz bir hâlde yiyin için (hazmı âsân olsun, âfiyet olsun).”
44﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki Biz, güzel amel işleyen kimseleri (iyiliklerine karşılık) ancak böyle (değerli karşılıklarla) mükâfatlandırırız.
45﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
46﴿ (Ey kâfirler!)(Dünyâda yaşayacağınız sayılı günler kadar) yiyin ve biraz (daha dünyâ nîmetlerinden) faydalanın. Çünkü şüphesiz siz (en büyük suç olan şirki işlemiş) mücrim kimselersiniz. (Bu yüzden nîmetiniz sürekli olmayacak ve sonunuz dâimî helâk olacaktır.)
47﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
48﴿ Bir de onlara: “(Bu kibri bırakın da Allâh’a îmân ederek O’na karşı itâatinizi göstermek için) eğilin” denildiği zaman eğilmezler.
49﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
50﴿ Artık o (Kur’ân’a inanmaya)nlar (eşsiz ilimleri, mûcizeleri ve sonsuz hakîkatleri ihtivâ eden) on(un gibi yüce bir Kitâb’a inanmadık)dan sonra (hangi delîli görüp de) hangi söze îmân edecekler?!
سُورَةُ الْمُرْسَلَاتِ
الجزء ٢٩
٥٨٠
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ ﴿٢٠
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ ﴿٢١
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ ﴿٢٢
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ ﴿٢٣
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٤
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتًاۙ ﴿٢٥
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتًاۙ ﴿٢٦
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتًاۜ ﴿٢٧
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٨
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ ﴿٢٩
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ ﴿٣٠
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ ﴿٣١
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ ﴿٣٢
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ ﴿٣٣
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٤
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ ﴿٣٥
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٧
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ ﴿٣٨
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ ﴿٣٩
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿٤٠
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ ﴿٤١
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ﴿٤٢
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٤٣
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٤٤
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٥
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلًا اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ ﴿٤٦
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٧
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ ﴿٤٨
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٩
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٠
Mürselât Sûresi
580
Cuz 29
اَلَمْ نَخْلُقْكُمْ مِنْ مَٓاءٍ مَه۪ينٍۙ ﴿٢٠
20﴿ (Ey insanlar!) Biz sizi (iğrenilen) çok değersiz bir sudan yaratmadık mı?!
فَجَعَلْنَاهُ ف۪ي قَرَارٍ مَك۪ينٍۙ ﴿٢١
21﴿ Sonra Biz onu (korunmuş ve) sağlam bir yerleşim mahalli (olan ana rahmi)nin içerisine yerleştirdik.
اِلٰى قَدَرٍ مَعْلُومٍۙ ﴿٢٢
22﴿ (Doğum için takdîr edilen ve ancak Allâh tarafından) bilinmiş olan bir miktâra kadar (onu orada beklettik).
فَقَدَرْنَاۗ فَنِعْمَ الْقَادِرُونَ ﴿٢٣
23﴿ İşte Biz (bunlara) güç yetirdik. Demek ki o (her şeye) güç yetirenler (olarak Bizim sanatlarımız dâimâ) ne güzel oldu.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٤
24﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ كِفَاتًاۙ ﴿٢٥
25﴿ Biz (üzerinde yaşadığınız) o yeri, (herkesi kendisine) katıp toplayan bir şey yapmadık mı?!
اَحْيَٓاءً وَاَمْوَاتًاۙ ﴿٢٦
26﴿ (Üstünde) dirileri ve (altında) ölüleri (barındırması için yeryüzünü yaratmadık mı?)!
وَجَعَلْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ شَامِخَاتٍ وَاَسْقَيْنَاكُمْ مَٓاءً فُرَاتًاۜ ﴿٢٧
27﴿ Biz orada yüksek yüksek sâbit dağlar yarattık ve (gözelerle ırmaklar yaratarak) size çok tatlı bir su içirdik.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٢٨
28﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى مَا كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۚ ﴿٢٩
29﴿ (Kıyâmet günü mahşerde elli bin sene beklemekten daralıp cehenneme bile gitmeye râzı gelen kâfirlere denilecektir ki:)(‘Dirilmek ve cehennem diye bir şey yok’ diyerek) o kendisini sürekli yalanlamakta olduğunuz şeye (doğru bağlardan çözülmüş gibi süratle) (yürüyün) gidin.
اِنْطَلِقُٓوا اِلٰى ظِلٍّ ذ۪ي ثَلٰثِ شُعَبٍۙ ﴿٣٠
30﴿ (Ateş, soğuk ve dumandan ibâret) üç şûbeye (ve farklı üç kısım azâba) sâhip olan bir gölgeye (ve bir cehennem dumanına doğru bağlardan çözülmüş gibi süratle yürüyün) gidin.
لَا ظَل۪يلٍ وَلَا يُغْن۪ي مِنَ اللَّهَبِۜ ﴿٣١
31﴿ (O gölge ki ateşin harâretine karşı) azıcık bir gölge (dahî) yapıcı değildir, alevden de en ufak bir şey defedemez.
اِنَّهَا تَرْم۪ي بِشَرَرٍ كَالْقَصْرِۚ ﴿٣٢
32﴿ Gerçekten o (cehennem), (çok büyük) saraylar gibi büyük (ve yüksek) kıvılcımlar atmaktadır.
كَاَنَّهُ جِمَالَتٌ صُفْرٌۜ ﴿٣٣
33﴿ Sanki o(nun çıkardığı kıvılcımlar, peşpeşe atılma, renk ve kuvvet bakımından, kāfile içerisinde birbirini izleyen) sarı sarı (renkli) birçok erkek develerdir.”
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٤
34﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
هٰذَا يَوْمُ لَا يَنْطِقُونَۙ ﴿٣٥
35﴿ İşte bu (cehenneme giriş vakti), onların (kapıldıkları büyük dehşet ve aşırı şaşkınlık nedeniyle dilleri tutulup) konuşamayacakları gündür!
وَلَا يُؤْذَنُ لَهُمْ فَيَعْتَذِرُونَ ﴿٣٦
36﴿ (Konuşup özür dileyebilmeleri için) onlara izin de verilmeyecektir ki, özür beyân edebilsinler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٣٧
37﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
هٰذَا يَوْمُ الْفَصْلِۚ جَمَعْنَاكُمْ وَالْاَوَّل۪ينَ ﴿٣٨
38﴿ (O gün kâfirlere yapılacak hitaplardan biri de şudur:) “İşte bu(gün), (haklıyla haksız arasında) ayırım yapma günüdür. Sizi de evvelki (kâfir)leri de (işte) Biz (mahşerde) topladık.
فَاِنْ كَانَ لَكُمْ كَيْدٌ فَك۪يدُونِ ﴿٣٩
39﴿ Artık eğer sizin için (Benim azâbımdan kurtulma husûsunda) bir hîle varsa, haydi (hiç durmadan) Bana tuzak kurun (da azaptan sıvışın).”
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ۟ ﴿٤٠
40﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي ظِلَالٍ وَعُيُونٍۙ ﴿٤١
41﴿ O (şirkten hakkıyla sakınan) takvâ sâhipleri; gerçekten çok koyu gölgeler (altında) ve çok değerli gözeler(in çevresin)de (cennet nîmetleriyle lezzetlenecek)dirler.
وَفَوَاكِهَ مِمَّا يَشْتَهُونَۜ ﴿٤٢
42﴿ Bir de canlarının çekmekte olduğu şeylerden (müteşekkil) türlü türlü meyveler(in bahçeleri içerisin)de(dirler).
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ ﴿٤٣
43﴿ (Cennete girdiklerinde kendilerine denilecektir ki:)(Dünyâdayken) sürekli yapar olduğunuz (güzel) şeylere karşılık (şimdi burada mîde ağrısı, hazım sorunu ve dışarı çıkma sıkıntıları çekmeden hiç zahmetsiz ve) meşakkatsiz bir hâlde yiyin için (hazmı âsân olsun, âfiyet olsun).”
اِنَّا كَذٰلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٤٤
44﴿ (Habîbim!) İşte sana! Muhakkak ki Biz, güzel amel işleyen kimseleri (iyiliklerine karşılık) ancak böyle (değerli karşılıklarla) mükâfatlandırırız.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٥
45﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
كُلُوا وَتَمَتَّعُوا قَل۪يلًا اِنَّكُمْ مُجْرِمُونَ ﴿٤٦
46﴿ (Ey kâfirler!)(Dünyâda yaşayacağınız sayılı günler kadar) yiyin ve biraz (daha dünyâ nîmetlerinden) faydalanın. Çünkü şüphesiz siz (en büyük suç olan şirki işlemiş) mücrim kimselersiniz. (Bu yüzden nîmetiniz sürekli olmayacak ve sonunuz dâimî helâk olacaktır.)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٧
47﴿ (İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمُ ارْكَعُوا لَا يَرْكَعُونَ ﴿٤٨
48﴿ Bir de onlara: “(Bu kibri bırakın da Allâh’a îmân ederek O’na karşı itâatinizi göstermek için) eğilin” denildiği zaman eğilmezler.
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ ﴿٤٩
49﴿ (İşte) o gün (vâkî olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun.
فَبِاَيِّ حَد۪يثٍ بَعْدَهُ يُؤْمِنُونَ ﴿٥٠
50﴿ Artık o (Kur’ân’a inanmaya)nlar (eşsiz ilimleri, mûcizeleri ve sonsuz hakîkatleri ihtivâ eden) on(un gibi yüce bir Kitâb’a inanmadık)dan sonra (hangi delîli görüp de) hangi söze îmân edecekler?!