v02.01.25 Geliştirme Notları
Nebe Sûresi
582
Cuz 30
31﴿ (Haramlardan sakınan) takvâ sâhipleri için gerçekten (de her isteklerine kavuşacakları ve her türlü sıkıntıdan çıkıp erişecekleri) büyük bir kurtuluş yeri vardır.
32﴿ (Türlü türlü meyveler barındıran çok kıymetli) bahçeler ve üzüm bağları (vardır).
33﴿ Bir de göğüsleri henüz kabarmaya başlamış yaşıt(lar olan) kızlar (vardır).
34﴿ Ayrıca (cennet) şarap(larıyla) dolu kâseler (vardır).
35﴿ Onlar orada boş bir söz duymayacaklardır! Bir(birini) yalanlamayı (duymak) da yoktur.
36﴿ (Habîbim!) Senin Rabbinden büyük bir karşılık verme ve tamâmen yeterli bir lütufta bulunma ile (muâmele yaparak Allâh-u Te‘âlâ cennet ehlini bu nîmetlere nâil kılacaktır).
37﴿ Göklerin, yerin ve o ikisi arasındakilerin Rabbi (olan) O Rahmân’dan (cennet ehline böyle mükâfâtlar verilecektir). O (mahşerde toplanan insa)nlar (korkularından dolayı kimsenin kurtuluşu hakkında şefâat için) O’na herhangi bir hitapta bulunmaya güç yetiremeyeceklerdir.
38﴿ O (hayat veren vahyi getirmesi hasebiyle kendisine) Rûh (denilen Cibrîl’in) ve meleklerin saflar(a dizilenler) hâlinde ayakta duracağı gün, o (cinler ve insa)nlar(dan hiçbiri şefâat konusunda Allâh-u Te‘âlâ ile) konuşamayacaklardır. Ancak o kimse(nin konuşması) müstesnâ (olarak vâki olacaktır) ki; Rahmân (Te‘âlâ) ona (şefâat husûsunda konuşması için) izin vermiştir, o da dosdoğru bir şey (olan îmânı tercih ederek dünyâda kelime-i tevhîdi okumuş olan biri hakkında şefâat sözünü) söylemiştir.
39﴿ (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (kıyâmetin kopacağı) gün, (gerçekleşmesi kesin olan) hakkın (ve hakîkatin) ta kendisidir. Artık her kim (o gün ebedî azaptan kurtulup sonsuz rahmete ulaşmayı) dilerse (îmân ve tâata yönelerek) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıracak) iyi bir dönüş yolu edinir.
40﴿ (Ey kâfirler!) Gerçekten Biz (gerçekleşmesi) çok yakın olan büyük bir azapla sizi uyardık. (Zîrâ her gelecek yakındır ama kıyâmetin başlangıcı ölümle olacağından bu azap çok daha yakın olarak tahakkuk edecektir) bir günde ki; kişi iki elinin sunmuş olduğu (ve bizzât işlediği iyi-kötü her) şeye bakacak, o kâfir (ölen) ise: “Ah ne olaydı ben (dünyâda) bir toprak olaydım (da, mükellef biri olarak yaratılmayaydım)” diyecektir (işte azap o zaman gerçekleşecektir).



YETMİŞDOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Naziât
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 46 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Yemîn olsun; o (kâfirlerin cesetlerine derinlemesine daldırıp onları) tamâmen boğarak (ruhlarını bedenlerinden) şiddetle çeken (melek)lere.
2﴿ O (meleklerden, ölürken cennetteki makamlarını gören müminlerin ruhlarını) kolay bir çıkartma ile yumuşakça çıkaranlara da kasem olsun.
3﴿ O (kulların canlarını alırken) tam bir yüzme ile yüzen (ve denizin derinliklerinden bir şey çıkaran dalgıç gibi rûhu bedenin en uzak bölgeleri olan parmak uçlarından ve tırnakların altlarından doğru çeken melek)lere de andolsun!
4﴿ Ardı sıra (müminin rûhunu cennet bahçesine, kâfirin rûhunu ise cehennem çukuruna götürmek üzere yarışırcasına birbirinin) ön(ün)e geçen (melek)lere.
5﴿ Bir de (kullara âit) önemli işleri yöneten (o melek)lere (de yemîn olsun ki; elbette hepiniz diriltileceksiniz). Fahrurrâzî ve Beyzâvî (Rahimehümellâh)ın beyânları vechile; âyet-i celîlelerde geçen yeminler, nebîlerin ve velîlerin ruhları gibi birtakım fazîletli ruhlara âit de olabilir ki, buna göre dünyâda iken nefislerini şehvetlerinden söken ve ölümle bedenlerinden tamâmen ayrılan bu kutsal ruhlar melekût âlemine sevinçli bir şekilde ulaşır, orada yüzer gibi gezinir, nezih makamlara süratlice varır, şerefinden ve mânevî gücünden dolayı da kulların işlerini yöneten rûhânîlere katılır. (Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, 31/29-30; el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 6/448) Bu noktada Beyzâvî Muhaşşîsi Allâme Şihâb: “İşte bu mânâlardan dolayı: ‘İşlerinizde şaşkına döndüğünüz zaman kabir ehlinden yardım isteyin’ buyrulmuştur. Asrımızdaki bâzı zındıklar inkâr etse de bundan dolayı bütün Müslümanlar selef-i sâlihînin kabirlerini ziyâret edip onlar ile tevessül (yâni onların Allâh nezdindeki makamlarını aracı yaparak onların hâtırı için istekte bulunma) husûsunda ittifâk etti” demiştir. (Şihâbüddîn el-Hafâcî, Hâşiyetü’ş-Şihâb ‘ale’l-Beyzâvî, 8/312-313)
6﴿ O (Sûr’a ilk üfürüş sebebiyle, her şeyi öldürünceye kadar) şiddetle sallayıcı (nefha)nın (yer üzerindeki bütün varlıkları) kuvvetlice hareket ettirdiği günde (hep birden öldürülüp diriltilme süreciniz başlayacaktır)!
7﴿ O (Sûr’a yapılan ilk nefhaya) tâbi olan (ikinci üfürüş de) onu izleyecektir (ki böylece siz Sûr’a ikinci defâ üfürülmesiyle topluca diriltileceksiniz).
8﴿ (İşte) o gün birtakım kalpler şiddetle çarpıcıdır.
9﴿ Onların (sâhiplerinin) gözleri (gördükleri dehşet karşısında) zelîl (ve korkarak bakar bir hâlde)dir.
10﴿ (Bu kâfirler dünyâdayken dirilmeyle alay etmek için) derler(di) ki: “Gerçekten biz mi (ölümümüzün ardından diriltilerek) elbette ilk hâle geri döndürülecek kimseleriz?!
11﴿ Biz tamâmen çürümüş (ve un ufak olmuş) birtakım kemiklere dönüştüğümüz zaman mı (diriltilecek mişiz)?!”
12﴿ (Bir de alay yollu) dediler ki: “(Ey arkadaş!) İşte sana! O zaman bu çok zararlı bir dönüştür (biz buna inanmadığımız için başımıza gelmesi hâlinde çok kaybederiz).”
13﴿ (Ey inkârcılar! Diriltilmenizi zor bir şey zannetmeyin) işte o (diriltme fiili) ancak tek bir sayha (ve İsrâfîl’in atacağı bir nâra)dır (ki onun Sûr’a ikinci defâ üfürmesiyle vâki olacakdır)!
14﴿ Artık birdenbire onlar o (gömüldükleri) yeryüzünün (içinden çıkarılmış vaziyette toprağın) üzerindedir.
سُورَةُ النَّبَأِ
الجزء ٣٠
٥٨٢
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ ﴿٣١
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ ﴿٣٢
وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ ﴿٣٣
وَكَأْسًا دِهَاقًاۜ ﴿٣٤
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ ﴿٣٥
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ ﴿٣٦
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ ﴿٣٧
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا ﴿٣٨
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰبًا ﴿٣٩
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَر۪يبًاۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَابًا ﴿٤٠
سُورَةُالنَّازِعَاتِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًاۙ ﴿١
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًاۙ ﴿٢
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًاۙ ﴿٣
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًاۙ ﴿٤
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًاۢ ﴿٥
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ ﴿٦
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ ﴿٧
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ ﴿٨
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ ﴿٩
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ ﴿١٠
ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةًۜ ﴿١١
قَالُوا تِلْكَ اِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ ﴿١٢
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ ﴿١٣
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ ﴿١٤
Nebe Sûresi
582
Cuz 30
اِنَّ لِلْمُتَّق۪ينَ مَفَازًاۙ ﴿٣١
31﴿ (Haramlardan sakınan) takvâ sâhipleri için gerçekten (de her isteklerine kavuşacakları ve her türlü sıkıntıdan çıkıp erişecekleri) büyük bir kurtuluş yeri vardır.
حَدَٓائِقَ وَاَعْنَابًاۙ ﴿٣٢
32﴿ (Türlü türlü meyveler barındıran çok kıymetli) bahçeler ve üzüm bağları (vardır).
وَكَوَاعِبَ اَتْرَابًاۙ ﴿٣٣
33﴿ Bir de göğüsleri henüz kabarmaya başlamış yaşıt(lar olan) kızlar (vardır).
وَكَأْسًا دِهَاقًاۜ ﴿٣٤
34﴿ Ayrıca (cennet) şarap(larıyla) dolu kâseler (vardır).
لَا يَسْمَعُونَ ف۪يهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًاۚ ﴿٣٥
35﴿ Onlar orada boş bir söz duymayacaklardır! Bir(birini) yalanlamayı (duymak) da yoktur.
جَزَٓاءً مِنْ رَبِّكَ عَطَٓاءً حِسَابًاۙ ﴿٣٦
36﴿ (Habîbim!) Senin Rabbinden büyük bir karşılık verme ve tamâmen yeterli bir lütufta bulunma ile (muâmele yaparak Allâh-u Te‘âlâ cennet ehlini bu nîmetlere nâil kılacaktır).
رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَاۙ الرَّحْمٰنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًاۙ ﴿٣٧
37﴿ Göklerin, yerin ve o ikisi arasındakilerin Rabbi (olan) O Rahmân’dan (cennet ehline böyle mükâfâtlar verilecektir). O (mahşerde toplanan insa)nlar (korkularından dolayı kimsenin kurtuluşu hakkında şefâat için) O’na herhangi bir hitapta bulunmaya güç yetiremeyeceklerdir.
يَوْمَ يَقُومُ الرُّوحُ وَالْمَلٰٓئِكَةُ صَفًّاۜ لَا يَتَكَلَّمُونَ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَقَالَ صَوَابًا ﴿٣٨
38﴿ O (hayat veren vahyi getirmesi hasebiyle kendisine) Rûh (denilen Cibrîl’in) ve meleklerin saflar(a dizilenler) hâlinde ayakta duracağı gün, o (cinler ve insa)nlar(dan hiçbiri şefâat konusunda Allâh-u Te‘âlâ ile) konuşamayacaklardır. Ancak o kimse(nin konuşması) müstesnâ (olarak vâki olacaktır) ki; Rahmân (Te‘âlâ) ona (şefâat husûsunda konuşması için) izin vermiştir, o da dosdoğru bir şey (olan îmânı tercih ederek dünyâda kelime-i tevhîdi okumuş olan biri hakkında şefâat sözünü) söylemiştir.
ذٰلِكَ الْيَوْمُ الْحَقُّۚ فَمَنْ شَٓاءَ اتَّخَذَ اِلٰى رَبِّه۪ مَاٰبًا ﴿٣٩
39﴿ (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (kıyâmetin kopacağı) gün, (gerçekleşmesi kesin olan) hakkın (ve hakîkatin) ta kendisidir. Artık her kim (o gün ebedî azaptan kurtulup sonsuz rahmete ulaşmayı) dilerse (îmân ve tâata yönelerek) Rabbin(in cennetin)e (ulaştıracak) iyi bir dönüş yolu edinir.
اِنَّٓا اَنْذَرْنَاكُمْ عَذَابًا قَر۪يبًاۚ يَوْمَ يَنْظُرُ الْمَرْءُ مَا قَدَّمَتْ يَدَاهُ وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَن۪ي كُنْتُ تُرَابًا ﴿٤٠
40﴿ (Ey kâfirler!) Gerçekten Biz (gerçekleşmesi) çok yakın olan büyük bir azapla sizi uyardık. (Zîrâ her gelecek yakındır ama kıyâmetin başlangıcı ölümle olacağından bu azap çok daha yakın olarak tahakkuk edecektir) bir günde ki; kişi iki elinin sunmuş olduğu (ve bizzât işlediği iyi-kötü her) şeye bakacak, o kâfir (ölen) ise: “Ah ne olaydı ben (dünyâda) bir toprak olaydım (da, mükellef biri olarak yaratılmayaydım)” diyecektir (işte azap o zaman gerçekleşecektir).




YETMİŞDOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Naziât
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 46 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالنَّازِعَاتِ غَرْقًاۙ ﴿١
1﴿ Yemîn olsun; o (kâfirlerin cesetlerine derinlemesine daldırıp onları) tamâmen boğarak (ruhlarını bedenlerinden) şiddetle çeken (melek)lere.
وَالنَّاشِطَاتِ نَشْطًاۙ ﴿٢
2﴿ O (meleklerden, ölürken cennetteki makamlarını gören müminlerin ruhlarını) kolay bir çıkartma ile yumuşakça çıkaranlara da kasem olsun.
وَالسَّابِحَاتِ سَبْحًاۙ ﴿٣
3﴿ O (kulların canlarını alırken) tam bir yüzme ile yüzen (ve denizin derinliklerinden bir şey çıkaran dalgıç gibi rûhu bedenin en uzak bölgeleri olan parmak uçlarından ve tırnakların altlarından doğru çeken melek)lere de andolsun!
فَالسَّابِقَاتِ سَبْقًاۙ ﴿٤
4﴿ Ardı sıra (müminin rûhunu cennet bahçesine, kâfirin rûhunu ise cehennem çukuruna götürmek üzere yarışırcasına birbirinin) ön(ün)e geçen (melek)lere.
فَالْمُدَبِّرَاتِ اَمْرًاۢ ﴿٥
5﴿ Bir de (kullara âit) önemli işleri yöneten (o melek)lere (de yemîn olsun ki; elbette hepiniz diriltileceksiniz). Fahrurrâzî ve Beyzâvî (Rahimehümellâh)ın beyânları vechile; âyet-i celîlelerde geçen yeminler, nebîlerin ve velîlerin ruhları gibi birtakım fazîletli ruhlara âit de olabilir ki, buna göre dünyâda iken nefislerini şehvetlerinden söken ve ölümle bedenlerinden tamâmen ayrılan bu kutsal ruhlar melekût âlemine sevinçli bir şekilde ulaşır, orada yüzer gibi gezinir, nezih makamlara süratlice varır, şerefinden ve mânevî gücünden dolayı da kulların işlerini yöneten rûhânîlere katılır. (Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, 31/29-30; el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 6/448) Bu noktada Beyzâvî Muhaşşîsi Allâme Şihâb: “İşte bu mânâlardan dolayı: ‘İşlerinizde şaşkına döndüğünüz zaman kabir ehlinden yardım isteyin’ buyrulmuştur. Asrımızdaki bâzı zındıklar inkâr etse de bundan dolayı bütün Müslümanlar selef-i sâlihînin kabirlerini ziyâret edip onlar ile tevessül (yâni onların Allâh nezdindeki makamlarını aracı yaparak onların hâtırı için istekte bulunma) husûsunda ittifâk etti” demiştir. (Şihâbüddîn el-Hafâcî, Hâşiyetü’ş-Şihâb ‘ale’l-Beyzâvî, 8/312-313)
يَوْمَ تَرْجُفُ الرَّاجِفَةُۙ ﴿٦
6﴿ O (Sûr’a ilk üfürüş sebebiyle, her şeyi öldürünceye kadar) şiddetle sallayıcı (nefha)nın (yer üzerindeki bütün varlıkları) kuvvetlice hareket ettirdiği günde (hep birden öldürülüp diriltilme süreciniz başlayacaktır)!
تَتْبَعُهَا الرَّادِفَةُۜ ﴿٧
7﴿ O (Sûr’a yapılan ilk nefhaya) tâbi olan (ikinci üfürüş de) onu izleyecektir (ki böylece siz Sûr’a ikinci defâ üfürülmesiyle topluca diriltileceksiniz).
قُلُوبٌ يَوْمَئِذٍ وَاجِفَةٌۙ ﴿٨
8﴿ (İşte) o gün birtakım kalpler şiddetle çarpıcıdır.
اَبْصَارُهَا خَاشِعَةٌۢ ﴿٩
9﴿ Onların (sâhiplerinin) gözleri (gördükleri dehşet karşısında) zelîl (ve korkarak bakar bir hâlde)dir.
يَقُولُونَ ءَاِنَّا لَمَرْدُودُونَ فِي الْحَافِرَةِۜ ﴿١٠
10﴿ (Bu kâfirler dünyâdayken dirilmeyle alay etmek için) derler(di) ki: “Gerçekten biz mi (ölümümüzün ardından diriltilerek) elbette ilk hâle geri döndürülecek kimseleriz?!
ءَاِذَا كُنَّا عِظَامًا نَخِرَةًۜ ﴿١١
11﴿ Biz tamâmen çürümüş (ve un ufak olmuş) birtakım kemiklere dönüştüğümüz zaman mı (diriltilecek mişiz)?!”
قَالُوا تِلْكَ اِذًا كَرَّةٌ خَاسِرَةٌۢ ﴿١٢
12﴿ (Bir de alay yollu) dediler ki: “(Ey arkadaş!) İşte sana! O zaman bu çok zararlı bir dönüştür (biz buna inanmadığımız için başımıza gelmesi hâlinde çok kaybederiz).”
فَاِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌۙ ﴿١٣
13﴿ (Ey inkârcılar! Diriltilmenizi zor bir şey zannetmeyin) işte o (diriltme fiili) ancak tek bir sayha (ve İsrâfîl’in atacağı bir nâra)dır (ki onun Sûr’a ikinci defâ üfürmesiyle vâki olacakdır)!
فَاِذَا هُمْ بِالسَّاهِرَةِۜ ﴿١٤
14﴿ Artık birdenbire onlar o (gömüldükleri) yeryüzünün (içinden çıkarılmış vaziyette toprağın) üzerindedir.