v02.01.25 Geliştirme Notları
Abese Sûresi
584
Cuz 30
SEKSENİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Abese
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 42 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ O (Rasûlüm) kaş çatıp yüzünü astı ve yüz çevirdi.
2﴿ Kendisine o âmâ geldi diye (böyle yaptı).
3﴿ (Habîbim!) Sana ne bildirmektedir?! Belki de o (senin vaazın sâyesinde bütün günahlardan) iyice temizlenecek.
4﴿ Ya da iyice öğütlenecek de, böylece o öğüt ona fayda verecek.
5﴿ Ama o kimse ki (zenginliği sebebiyle Allâh’tan ve îmândan) kendisini ihtiyaçsız saydı.
6﴿ İşte sen özellikle ona (vaaz etmek için) tamâmen yöneliyorsun.
7﴿ Hâlbuki onun (İslâm’a girmeyerek) temizlenmemesinde senin üzerine (sorumluluk adına) hiçbir şey yoktur.
8﴿ Ama o (âmâ) kimse ki, (bir ilim öğrenmek için) koşar hâlde sana gelmiştir.
9﴿ Üstelik o (hem Allâh’tan, hem kâfirlerin eziyetinden, hem de yolda tökezlenmekten) korkmaktadır.
10﴿ İşte sen ondan uzaklaşıp (da îmâna gelmeyecek birine vaazla) boşuna meşgul oluyorsun. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bir keresinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Kureyş’in ileri gelenlerini İslâm’a dâvet ederken, âmâ olan Abdullâh ibnü Ümmi Mektûm (Radıyallâhu Anh) yanına gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Allâh’ın sana öğrettiklerinden biraz bana öğret” sözünü birkaç defâ tekrarladı. O sırada kendisi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müşriklerle uğraştığını bilmiyordu. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)1 onun, sözünü kesmesinden hoşlanmayarak mübârek yüzünü ekşitti ve ondan yüz çevirdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i celîleler nâzil olarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i uyardı. Bu hâdiseden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona çok ikrâm ederdi ve: “Kendisi hakkında Rabbimin bana sitem ettiği kişiye merhabâ!” buyururdu. Ayrıca iki yolculuğunda onu kendi yerine Medîne’de halîfe bıraktı. (et-Taberî, 24/103; et-Teysîr; el-Âlûsî)
11﴿ (Habîbim!) Hayır! (Bir daha aslâ böyle bir şey yapma)! Şüphesiz ki o (okumakta olduğunuz bu sûre, kendisiyle amel edilmesi gereken) büyük bir öğüttür.
12﴿ Artık dileyen kimse onu(n mânâlarını iyice) düşünüp öğüt alır.
13﴿ (O Kur’ân’ın öğütleri Allâh tarafından) çok değerli kılınmış (ve Levh-i Mahfûz’dan alınmış) çok kıymetli birtakım sahîfelerde (melekler tarafından nüshası çıkarılıp kaydedilmiş)dir.
14﴿ (O Kur’ân’ın âyetleri yedinci kat semâda kaydedilip) yüksekte tutulmuş (olan) ve (şeytanların katmalarından ve Allâh kelâmı dışındaki her şeyden) tertemiz kılınmış (olan Levh-i Mahfûz’dan alınmadır).
15﴿ (O âyetler) çok değerli birtakım kâtip (melek)lerin elleri ile (Levh-i Mahfûz’dan nüshası alınıp kaydedilmiş)dir.
16﴿ (O melekler ki onlar Allâh nezdinde) çok şerefliler ve (O’nun emirlerine) ziyâde itâatkârlar.
17﴿ Kahrolsun o (inkârcı) insan! (Bunca iyiliklerine mazhar olduğu Rabbine karşı) onu inkârcı yapan şey ne acâyiptir.
18﴿ O (Rabbi) onu hangi şeyden yaratmıştır?
19﴿ Sâfî az bir sudan onu yaratmış da, peşi sıra onu(n bütün uzuvlarını kolayca yaşayabilmesi için en münâsip şekilde biçimlendirip ayarlayarak) takdîr etmiştir.
20﴿ Sonra o (anne karnından çıkış) yolu(nu) ona iyice kolay (etmek üzere rahmin ağzını açmış ve çocuğa ters dönmeyi ilhâm) etmiştir.
21﴿ Daha sonra (eceli geldiği zaman) onu öldürmüş ve (cesedini hayvanlar gibi dışarıda bırakmayıp) hemen onu kabre koydurmuştur.
22﴿ Sonunda dilediği zaman onu (ölümünün ardından) diriltir.
23﴿ Hayır! (İnsan kâfirliği bırakmalıdır!) O (inkârcı insan) O (Allâh-u Sübhânehû)nun kendisine emretmiş olduğu (îmân ve tâat gibi) şeyleri henüz daha yerine getirmemiştir.
24﴿ Şimdi insan yediğine (bir) baksın (da düşünsün)!
25﴿ Gerçekten Biz suyu tam bir dökme ile döktük (ve ekinleri bitirmeye kâfî miktarda yağmur yağdırdık).
26﴿ Sonra yeri tam bir yarmakla yar(ıp ondan mahsuller çıkar)dık.
27﴿ Bu sebeple orada (buğday ve arpa gibi) türlü türlü tâneleri bitirdik.
28﴿ Bir de çok kıymetli üzümleri ve nice yoncaları (da yetiştirdik).
29﴿ Çok değerli zeytin(lik)leri de, nice hurmalıkları da (yetiştirdik).
30﴿ Ağaçları sık ve büyük olan bahçeleri de (yetiştirdik).
31﴿ Türlü türlü meyveleri ve birçok merâları da (yetiştirdik).
32﴿ (İşte bütün bunları) sizin için ve davarlarınız için tam bir faydalandırma olsun diye (yaptık).
33﴿ Nihâyet (kıyâmet kopması için atılan büyük nâra ile) o (kulakları) sağır edercesine zorlayan şey geldiği zaman (işte o zaman herkes kendi başının derdine düşecektir).
سُورَةُ عَبَسَ
الجزء ٣٠
٥٨٤
سُورَةُعَبَسَ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ ﴿٢
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ ﴿٣
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ ﴿٤
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ ﴿٥
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ ﴿٦
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ ﴿٧
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ ﴿٨
وَهُوَ يَخْشٰىۙ ﴿٩
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ ﴿١٠
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ ﴿١١
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ ﴿١٢
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ ﴿١٣
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ ﴿١٤
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ ﴿١٥
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ ﴿١٦
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ ﴿١٧
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ ﴿١٨
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ ﴿١٩
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ ﴿٢٠
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ ﴿٢١
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُ ﴿٢٢
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۙ ﴿٢٣
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ ﴿٢٤
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَبًّاۙ ﴿٢٥
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّاۙ ﴿٢٦
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَبًّاۙ ﴿٢٧
وَعِنَبًا وَقَضْبًاۙ ﴿٢٨
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًاۙ ﴿٢٩
وَحَدَٓائِقَ غُلْبًاۙ ﴿٣٠
وَفَاكِهَةً وَاَبًّاۙ ﴿٣١
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٢
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ ﴿٣٣
Abese Sûresi
584
Cuz 30
SEKSENİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Abese
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 42 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
عَبَسَ وَتَوَلّٰىۙ ﴿١
1﴿ O (Rasûlüm) kaş çatıp yüzünü astı ve yüz çevirdi.
اَنْ جَٓاءَهُ الْاَعْمٰىۜ ﴿٢
2﴿ Kendisine o âmâ geldi diye (böyle yaptı).
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّهُ يَزَّكّٰىۙ ﴿٣
3﴿ (Habîbim!) Sana ne bildirmektedir?! Belki de o (senin vaazın sâyesinde bütün günahlardan) iyice temizlenecek.
اَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنْفَعَهُ الذِّكْرٰىۜ ﴿٤
4﴿ Ya da iyice öğütlenecek de, böylece o öğüt ona fayda verecek.
اَمَّا مَنِ اسْتَغْنٰىۙ ﴿٥
5﴿ Ama o kimse ki (zenginliği sebebiyle Allâh’tan ve îmândan) kendisini ihtiyaçsız saydı.
فَاَنْتَ لَهُ تَصَدّٰىۜ ﴿٦
6﴿ İşte sen özellikle ona (vaaz etmek için) tamâmen yöneliyorsun.
وَمَا عَلَيْكَ اَلَّا يَزَّكّٰىۜ ﴿٧
7﴿ Hâlbuki onun (İslâm’a girmeyerek) temizlenmemesinde senin üzerine (sorumluluk adına) hiçbir şey yoktur.
وَاَمَّا مَنْ جَٓاءَكَ يَسْعٰىۙ ﴿٨
8﴿ Ama o (âmâ) kimse ki, (bir ilim öğrenmek için) koşar hâlde sana gelmiştir.
وَهُوَ يَخْشٰىۙ ﴿٩
9﴿ Üstelik o (hem Allâh’tan, hem kâfirlerin eziyetinden, hem de yolda tökezlenmekten) korkmaktadır.
فَاَنْتَ عَنْهُ تَلَهّٰىۚ ﴿١٠
10﴿ İşte sen ondan uzaklaşıp (da îmâna gelmeyecek birine vaazla) boşuna meşgul oluyorsun. Tefsirlerde zikredildiğine göre; bir keresinde Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Kureyş’in ileri gelenlerini İslâm’a dâvet ederken, âmâ olan Abdullâh ibnü Ümmi Mektûm (Radıyallâhu Anh) yanına gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Allâh’ın sana öğrettiklerinden biraz bana öğret” sözünü birkaç defâ tekrarladı. O sırada kendisi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in müşriklerle uğraştığını bilmiyordu. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)1 onun, sözünü kesmesinden hoşlanmayarak mübârek yüzünü ekşitti ve ondan yüz çevirdi. İşte bunun üzerine bu âyet-i celîleler nâzil olarak Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i uyardı. Bu hâdiseden sonra Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona çok ikrâm ederdi ve: “Kendisi hakkında Rabbimin bana sitem ettiği kişiye merhabâ!” buyururdu. Ayrıca iki yolculuğunda onu kendi yerine Medîne’de halîfe bıraktı. (et-Taberî, 24/103; et-Teysîr; el-Âlûsî)
كَلَّٓا اِنَّهَا تَذْكِرَةٌۚ ﴿١١
11﴿ (Habîbim!) Hayır! (Bir daha aslâ böyle bir şey yapma)! Şüphesiz ki o (okumakta olduğunuz bu sûre, kendisiyle amel edilmesi gereken) büyük bir öğüttür.
فَمَنْ شَٓاءَ ذَكَرَهُۢ ﴿١٢
12﴿ Artık dileyen kimse onu(n mânâlarını iyice) düşünüp öğüt alır.
ف۪ي صُحُفٍ مُكَرَّمَةٍۙ ﴿١٣
13﴿ (O Kur’ân’ın öğütleri Allâh tarafından) çok değerli kılınmış (ve Levh-i Mahfûz’dan alınmış) çok kıymetli birtakım sahîfelerde (melekler tarafından nüshası çıkarılıp kaydedilmiş)dir.
مَرْفُوعَةٍ مُطَهَّرَةٍۙ ﴿١٤
14﴿ (O Kur’ân’ın âyetleri yedinci kat semâda kaydedilip) yüksekte tutulmuş (olan) ve (şeytanların katmalarından ve Allâh kelâmı dışındaki her şeyden) tertemiz kılınmış (olan Levh-i Mahfûz’dan alınmadır).
بِاَيْد۪ي سَفَرَةٍۙ ﴿١٥
15﴿ (O âyetler) çok değerli birtakım kâtip (melek)lerin elleri ile (Levh-i Mahfûz’dan nüshası alınıp kaydedilmiş)dir.
كِرَامٍ بَرَرَةٍۜ ﴿١٦
16﴿ (O melekler ki onlar Allâh nezdinde) çok şerefliler ve (O’nun emirlerine) ziyâde itâatkârlar.
قُتِلَ الْاِنْسَانُ مَٓا اَكْفَرَهُۜ ﴿١٧
17﴿ Kahrolsun o (inkârcı) insan! (Bunca iyiliklerine mazhar olduğu Rabbine karşı) onu inkârcı yapan şey ne acâyiptir.
مِنْ اَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُۜ ﴿١٨
18﴿ O (Rabbi) onu hangi şeyden yaratmıştır?
مِنْ نُطْفَةٍۜ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُۙ ﴿١٩
19﴿ Sâfî az bir sudan onu yaratmış da, peşi sıra onu(n bütün uzuvlarını kolayca yaşayabilmesi için en münâsip şekilde biçimlendirip ayarlayarak) takdîr etmiştir.
ثُمَّ السَّب۪يلَ يَسَّرَهُۙ ﴿٢٠
20﴿ Sonra o (anne karnından çıkış) yolu(nu) ona iyice kolay (etmek üzere rahmin ağzını açmış ve çocuğa ters dönmeyi ilhâm) etmiştir.
ثُمَّ اَمَاتَهُ فَاَقْبَرَهُۙ ﴿٢١
21﴿ Daha sonra (eceli geldiği zaman) onu öldürmüş ve (cesedini hayvanlar gibi dışarıda bırakmayıp) hemen onu kabre koydurmuştur.
ثُمَّ اِذَا شَٓاءَ اَنْشَرَهُ ﴿٢٢
22﴿ Sonunda dilediği zaman onu (ölümünün ardından) diriltir.
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَٓا اَمَرَهُۙ ﴿٢٣
23﴿ Hayır! (İnsan kâfirliği bırakmalıdır!) O (inkârcı insan) O (Allâh-u Sübhânehû)nun kendisine emretmiş olduğu (îmân ve tâat gibi) şeyleri henüz daha yerine getirmemiştir.
فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ۙ ﴿٢٤
24﴿ Şimdi insan yediğine (bir) baksın (da düşünsün)!
اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَبًّاۙ ﴿٢٥
25﴿ Gerçekten Biz suyu tam bir dökme ile döktük (ve ekinleri bitirmeye kâfî miktarda yağmur yağdırdık).
ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّاۙ ﴿٢٦
26﴿ Sonra yeri tam bir yarmakla yar(ıp ondan mahsuller çıkar)dık.
فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَبًّاۙ ﴿٢٧
27﴿ Bu sebeple orada (buğday ve arpa gibi) türlü türlü tâneleri bitirdik.
وَعِنَبًا وَقَضْبًاۙ ﴿٢٨
28﴿ Bir de çok kıymetli üzümleri ve nice yoncaları (da yetiştirdik).
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًاۙ ﴿٢٩
29﴿ Çok değerli zeytin(lik)leri de, nice hurmalıkları da (yetiştirdik).
وَحَدَٓائِقَ غُلْبًاۙ ﴿٣٠
30﴿ Ağaçları sık ve büyük olan bahçeleri de (yetiştirdik).
وَفَاكِهَةً وَاَبًّاۙ ﴿٣١
31﴿ Türlü türlü meyveleri ve birçok merâları da (yetiştirdik).
مَتَاعًا لَكُمْ وَلِاَنْعَامِكُمْۜ ﴿٣٢
32﴿ (İşte bütün bunları) sizin için ve davarlarınız için tam bir faydalandırma olsun diye (yaptık).
فَاِذَا جَٓاءَتِ الصَّٓاخَّةُۘ ﴿٣٣
33﴿ Nihâyet (kıyâmet kopması için atılan büyük nâra ile) o (kulakları) sağır edercesine zorlayan şey geldiği zaman (işte o zaman herkes kendi başının derdine düşecektir).