v02.01.25 Geliştirme Notları
Tekvîr Sûresi
586
Cuz 30
21﴿ (Göklerin bütün tabakalarında çok hürmet edilen) ora(lar)da itâat edilen ve (tebliğ ettiği vahyi muhâfaza husûsunda kendisine) çok güvenilen.
22﴿ (Ey müşrikler! Yine vasfı geçen gezegenlere yemîn olsun ki) sizin arkadaşınız (olan Muhammed kulumuz) aslâ cinnet geçir(erek delir)miş biri de değildir.
23﴿ Andolsun ki; elbette o (Muhammed kulumuz, Cibrîl’i altı yüz kanada sâhip olan aslî sûreti üzere müşâhede etmiş ve Hirâ’nın doğusuna düşen cihette, güneşin kendisinde doğmasıyla varlıkları gösterici ve) âşikâr edici olan bir ufukta onu gerçekten görmüştür.
24﴿ Bir de o (size gönderilen peygamber), (vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği) gayb(lar)a (ve sizce mâlum olmayan bilgileri öğretmeye) karşı aslâ cimri biri değildir (ki, bildiklerini kâhinler gibi ücret almaksızın söylemesin).
25﴿ Zâten o (Kur’ân) aslâ kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
26﴿ Artık siz (peygamber ve Kur’ân hakkında doğru inancı bırakıp yanlış yollara saparak) nereye gidiyorsunuz?!
27﴿ O (Kur’ân-ı Kerîm), bütün âlemler(de bulunan ins-ü cin) için ancak büyük bir öğüttür.
28﴿ İçinizden (hakkı arayıp, doğrudan ayrılmayarak) doğru yolda gitmeyi isteyenler için (Kur’ân büyük bir vaazdır).
29﴿ (Siz: “Bu irâde bizimdir, dilediğimiz zaman doğru yolu buluruz” diyorsunuz) ama âlemlerin Rabbi olan Allâh murâd etmedikçe siz dileyemezsiniz. (Allâh ise ancak doğru yol arayışında bildiği kimseleri hidâyete erdirir.)



SEKSENİKİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-İnfitâr
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 19 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Gök yarıldığı zaman!
2﴿ Yıldızlar da (yerlerinden koparılıp ortalığa) dökülüp saçıldığı zaman!
3﴿ Denizler(in) de (bâzısı bâzısına doğru) akıtıl(arak hepsi tek bir deniz yapıl)dığı zaman!
4﴿ Kabirler(de bulunan ölüler) de (diriltilip çıkartılarak, toprakları) altüst edildiği zaman!
5﴿ (İşte o zaman) her bir nefis takdîm ettiği ve geri bıraktığı (yaptığı ve terk ettiği iyi-kötü) şeyleri(n hepsinin kendisine neler kazandıracağını ve başına ne belâlar açacağını) bilmiştir.
6﴿ Ey (dirilmeyi inkâr eden) insan! O (sayısız nîmetlerle sana ikramda bulunmuş) Kerîm (olan) Rabbine karşı seni aldatmış olan şey nedir (ki: “Nasıl olsa O beni afv eder” diyerek O’na isyân etme cesâretini kendinde bulabiliyorsun ve şeytanın: “İstediğini yap, nasıl olsa Rabbin Kerîm, kimseye azap etmez” gibi laflarına aldanıyorsun)?!
7﴿ O Zât ki; seni (yoktan) yaratmıştır, sonra seni(n uzuvlarını doğru) düzgün (ve kusursuz) yapmıştır ve akabinde seni(n uzuvlarını birbirine uygun yaparak) mutedil (ölçülü ve dengeli) kılmıştır. (Bu yüzden bir elin diğerinden uzun, bir gözün diğerinden geniş, bir uzvun beyaz, bir uzvun siyah değildir. Yine bu nedenledir ki sen hayvanlar gibi yüzüstü değil, ayakta yürümektesin.)
8﴿ (Bunca canlı türü içerisinde seni) herhangi bir (kılık ve) sûret içerisinde (yaratmayı) dilediyse (ve yakınlarından kime benzemeni murâd ettiyse) seni(n uzuvlarını o şekilde) bir araya getirmiştir.
9﴿ Hayır! (Allâh’tan bu kadar gâfil olmayın ve O’nun nîmetlerine aldanmayın!) Doğrusu siz (kıyâmet gününde karşılaşacağınız) cezâyı yalanlıyorsunuz (bu sebeple de sevap ve azap diye bir şeye inanmıyorsunuz)!
10﴿ Hâlbuki muhakkak sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı ve konuştuklarınızı gözeten bekçiler konumunda) muhâfızlar vardır.
11﴿ (Nezdimizde) çok değerli (melek)ler (ve amellerinizi) yazıcılar ki!
12﴿ Onlar (küçük-büyük) yapmakta olduğunuz şeyleri(n tümünü) bilmektedirler.
13﴿ Şüphesiz o (îmânlı ve) iyi kullar elbette büyük bir nîmet içerisindedir.
14﴿ Gerçekten o (kâfir ve) fâcirlerse, elbette şiddetle tutuşturulmuş bir ateş içindedir(ler).
15﴿ O (inkâr ettikleri) cezâ gününde oraya gireceklerdir!
16﴿ Onlar (göz açıp kapayacak kadar bile) oradan aslâ kaybolacak kimseler değillerdir.
17﴿ (Ey insan!) Hem sana ne bildirmiştir ki; o cezâ günü ne büyük şeydir?
18﴿ Sonra sana ne bildirmiştir ki; o cezâ günü ne büyük şeydir?
19﴿ (Habîbim! Allâh’ın izni olmadan) hiçbir nefsin hiçbir kimse için (fayda ve zarar nâmına) hiçbir şeye sâhip (ve muktedir) olamayacağı günü (anlat). (Dünyâda bâzı insanlara yönetme yetkisi vermişse de) o gün emir (ve ferman, buyruk ve yetki) sâdece Allâh’a âittir.
سُورَةُ التَّكْو۪يرِ
الجزء ٣٠
٥٨٦
مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ ﴿٢١
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ ﴿٢٢
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ ﴿٢٣
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ ﴿٢٤
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ ﴿٢٥
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ ﴿٢٦
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢٧
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ ﴿٢٨
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٩
سُورَةُالْاِنْفِطَارِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿١
وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿٢
وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿٣
وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿٤
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿٥
يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَر۪يمِۙ ﴿٦
اَلَّذ۪ي خَلَقَكَ فَسَوّٰيكَ فَعَدَلَكَۙ ﴿٧
ف۪ٓي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَٓاءَ رَكَّبَكَۜ ﴿٨
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ ﴿٩
وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ ﴿١٠
كِرَامًا كَاتِب۪ينَۙ ﴿١١
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿١٢
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ ﴿١٣
وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَف۪ي جَح۪يمٍۚ ﴿١٤
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدّ۪ينِ ﴿١٥
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَٓائِب۪ينَۜ ﴿١٦
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۙ ﴿١٧
ثُمَّ مَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۜ ﴿١٨
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـًٔاۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ ﴿١٩
Tekvîr Sûresi
586
Cuz 30
مُطَاعٍ ثَمَّ اَم۪ينٍۜ ﴿٢١
21﴿ (Göklerin bütün tabakalarında çok hürmet edilen) ora(lar)da itâat edilen ve (tebliğ ettiği vahyi muhâfaza husûsunda kendisine) çok güvenilen.
وَمَا صَاحِبُكُمْ بِمَجْنُونٍۚ ﴿٢٢
22﴿ (Ey müşrikler! Yine vasfı geçen gezegenlere yemîn olsun ki) sizin arkadaşınız (olan Muhammed kulumuz) aslâ cinnet geçir(erek delir)miş biri de değildir.
وَلَقَدْ رَاٰهُ بِالْاُفُقِ الْمُب۪ينِۚ ﴿٢٣
23﴿ Andolsun ki; elbette o (Muhammed kulumuz, Cibrîl’i altı yüz kanada sâhip olan aslî sûreti üzere müşâhede etmiş ve Hirâ’nın doğusuna düşen cihette, güneşin kendisinde doğmasıyla varlıkları gösterici ve) âşikâr edici olan bir ufukta onu gerçekten görmüştür.
وَمَا هُوَ عَلَى الْغَيْبِ بِضَن۪ينٍۚ ﴿٢٤
24﴿ Bir de o (size gönderilen peygamber), (vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği) gayb(lar)a (ve sizce mâlum olmayan bilgileri öğretmeye) karşı aslâ cimri biri değildir (ki, bildiklerini kâhinler gibi ücret almaksızın söylemesin).
وَمَا هُوَ بِقَوْلِ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۚ ﴿٢٥
25﴿ Zâten o (Kur’ân) aslâ kovulmuş bir şeytanın sözü değildir.
فَاَيْنَ تَذْهَبُونَۜ ﴿٢٦
26﴿ Artık siz (peygamber ve Kur’ân hakkında doğru inancı bırakıp yanlış yollara saparak) nereye gidiyorsunuz?!
اِنْ هُوَ اِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَم۪ينَۙ ﴿٢٧
27﴿ O (Kur’ân-ı Kerîm), bütün âlemler(de bulunan ins-ü cin) için ancak büyük bir öğüttür.
لِمَنْ شَٓاءَ مِنْكُمْ اَنْ يَسْتَق۪يمَ ﴿٢٨
28﴿ İçinizden (hakkı arayıp, doğrudan ayrılmayarak) doğru yolda gitmeyi isteyenler için (Kur’ân büyük bir vaazdır).
وَمَا تَشَٓاؤُ۫نَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ ﴿٢٩
29﴿ (Siz: “Bu irâde bizimdir, dilediğimiz zaman doğru yolu buluruz” diyorsunuz) ama âlemlerin Rabbi olan Allâh murâd etmedikçe siz dileyemezsiniz. (Allâh ise ancak doğru yol arayışında bildiği kimseleri hidâyete erdirir.)




SEKSENİKİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-İnfitâr
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 19 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْۙ ﴿١
1﴿ Gök yarıldığı zaman!
وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْۙ ﴿٢
2﴿ Yıldızlar da (yerlerinden koparılıp ortalığa) dökülüp saçıldığı zaman!
وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْۙ ﴿٣
3﴿ Denizler(in) de (bâzısı bâzısına doğru) akıtıl(arak hepsi tek bir deniz yapıl)dığı zaman!
وَاِذَا الْقُبُورُ بُعْثِرَتْۙ ﴿٤
4﴿ Kabirler(de bulunan ölüler) de (diriltilip çıkartılarak, toprakları) altüst edildiği zaman!
عَلِمَتْ نَفْسٌ مَا قَدَّمَتْ وَاَخَّرَتْۜ ﴿٥
5﴿ (İşte o zaman) her bir nefis takdîm ettiği ve geri bıraktığı (yaptığı ve terk ettiği iyi-kötü) şeyleri(n hepsinin kendisine neler kazandıracağını ve başına ne belâlar açacağını) bilmiştir.
يَٓا اَيُّهَا الْاِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَر۪يمِۙ ﴿٦
6﴿ Ey (dirilmeyi inkâr eden) insan! O (sayısız nîmetlerle sana ikramda bulunmuş) Kerîm (olan) Rabbine karşı seni aldatmış olan şey nedir (ki: “Nasıl olsa O beni afv eder” diyerek O’na isyân etme cesâretini kendinde bulabiliyorsun ve şeytanın: “İstediğini yap, nasıl olsa Rabbin Kerîm, kimseye azap etmez” gibi laflarına aldanıyorsun)?!
اَلَّذ۪ي خَلَقَكَ فَسَوّٰيكَ فَعَدَلَكَۙ ﴿٧
7﴿ O Zât ki; seni (yoktan) yaratmıştır, sonra seni(n uzuvlarını doğru) düzgün (ve kusursuz) yapmıştır ve akabinde seni(n uzuvlarını birbirine uygun yaparak) mutedil (ölçülü ve dengeli) kılmıştır. (Bu yüzden bir elin diğerinden uzun, bir gözün diğerinden geniş, bir uzvun beyaz, bir uzvun siyah değildir. Yine bu nedenledir ki sen hayvanlar gibi yüzüstü değil, ayakta yürümektesin.)
ف۪ٓي اَيِّ صُورَةٍ مَا شَٓاءَ رَكَّبَكَۜ ﴿٨
8﴿ (Bunca canlı türü içerisinde seni) herhangi bir (kılık ve) sûret içerisinde (yaratmayı) dilediyse (ve yakınlarından kime benzemeni murâd ettiyse) seni(n uzuvlarını o şekilde) bir araya getirmiştir.
كَلَّا بَلْ تُكَذِّبُونَ بِالدّ۪ينِۙ ﴿٩
9﴿ Hayır! (Allâh’tan bu kadar gâfil olmayın ve O’nun nîmetlerine aldanmayın!) Doğrusu siz (kıyâmet gününde karşılaşacağınız) cezâyı yalanlıyorsunuz (bu sebeple de sevap ve azap diye bir şeye inanmıyorsunuz)!
وَاِنَّ عَلَيْكُمْ لَحَافِظ۪ينَۙ ﴿١٠
10﴿ Hâlbuki muhakkak sizin üzerinizde elbette (yaptıklarınızı ve konuştuklarınızı gözeten bekçiler konumunda) muhâfızlar vardır.
كِرَامًا كَاتِب۪ينَۙ ﴿١١
11﴿ (Nezdimizde) çok değerli (melek)ler (ve amellerinizi) yazıcılar ki!
يَعْلَمُونَ مَا تَفْعَلُونَ ﴿١٢
12﴿ Onlar (küçük-büyük) yapmakta olduğunuz şeyleri(n tümünü) bilmektedirler.
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۚ ﴿١٣
13﴿ Şüphesiz o (îmânlı ve) iyi kullar elbette büyük bir nîmet içerisindedir.
وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَف۪ي جَح۪يمٍۚ ﴿١٤
14﴿ Gerçekten o (kâfir ve) fâcirlerse, elbette şiddetle tutuşturulmuş bir ateş içindedir(ler).
يَصْلَوْنَهَا يَوْمَ الدّ۪ينِ ﴿١٥
15﴿ O (inkâr ettikleri) cezâ gününde oraya gireceklerdir!
وَمَا هُمْ عَنْهَا بِغَٓائِب۪ينَۜ ﴿١٦
16﴿ Onlar (göz açıp kapayacak kadar bile) oradan aslâ kaybolacak kimseler değillerdir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۙ ﴿١٧
17﴿ (Ey insan!) Hem sana ne bildirmiştir ki; o cezâ günü ne büyük şeydir?
ثُمَّ مَٓا اَدْرٰيكَ مَا يَوْمُ الدّ۪ينِۜ ﴿١٨
18﴿ Sonra sana ne bildirmiştir ki; o cezâ günü ne büyük şeydir?
يَوْمَ لَا تَمْلِكُ نَفْسٌ لِنَفْسٍ شَيْـًٔاۜ وَالْاَمْرُ يَوْمَئِذٍ لِلّٰهِ ﴿١٩
19﴿ (Habîbim! Allâh’ın izni olmadan) hiçbir nefsin hiçbir kimse için (fayda ve zarar nâmına) hiçbir şeye sâhip (ve muktedir) olamayacağı günü (anlat). (Dünyâda bâzı insanlara yönetme yetkisi vermişse de) o gün emir (ve ferman, buyruk ve yetki) sâdece Allâh’a âittir.