v02.01.25 Geliştirme Notları
İnşikâk Sûresi
589
Cuz 30
14﴿ Muhakkak ki o kişi (ölümünün ardından diriltilerek) aslâ (Rabbine) dönmeyecek diye zannetmişti!
15﴿ Evet! (O kesinlikle Rabbinin muhâsebesine dönecektir!) Şüphesiz ki Rabbi onu(n bütün yaptıklarını) dâimâ (hakkıyla gören ve onu bir an bile başıboş bırakmayan, dolayısıyla da âhirette karşılıksız bırakmayacak bir) Basîr olmuştur.
16﴿ Artık yemîn ederim o (güneşin batışından sonra ufukta görülen kızıllıktan ibâret olan) şafağa.
17﴿ Kasem olsun geceye ve (karaltısı altında) topladığı şeylere!
18﴿ Andolsun iyice toplandığı vakit o (dolunay olan) kamere!
19﴿ Yemîn olsun ki; elbette siz (ölüm ve ardında yaşayacağınız süreçte, zorluk bakımından) birbirine uygun (düşen) bir hâlden uzaklaşıp başka benzer bir hâle mutlaka ulaşacak (ve art arda gelen çok çetin hâdiselerle karşılaşacak)sınız.
20﴿ Artık onlar için ne (engel) vardır ki, (kıyâmet gününe) îmân etmiyorlar?!
21﴿ Üzerlerine Kur’ân (âyetleri) okunduğu zaman da secde etmiyorlar.
22﴿ Doğrusu o kâfir olmuş kimseler (dirilmeyi de, Kur’ân’ı da) yalanlıyorlar.
23﴿ Hâlbuki Allâh onların (kâfirlik ve düşmanlık adına kalplerinde) toplamakta oldukları şeyleri en iyi bilendir.
24﴿ (Habîbim!) Artık sen çok acı verici büyük bir azâbı onlara o şekilde haber ver ki; izi (yüzlerinin) derilerinde belirsin.
25﴿ Lâkin o kişiler müstesnâ ki; (Kur’ân’a) îmân etmiştirler ve (bu îmân gereği namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler. Kesintiye uğratılmayan çok büyük bir ecir (ve sonsuz mükâfat) sâdece onlar içindir.



SEKSENBEŞİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Burûc
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 22 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ O (güneş ve ayın konakları olan on iki yıldız kümesinden, gezegenlerden ve büyük yıldızlardan ibâret) burçlar sâhibi (olan) göğe yemîn olsun!
2﴿ O vaad edilen (kıyâmet) gün(ün)e (de) yemîn olsun!
3﴿ O (gün) şâhitlik yapacak olana (da) kasem olsun! (Hakkında) şâhitlik yapılacak olana (da) yemîn olsun! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; “Şâhid”den murâd; “Allâh-u Te‘âlâ” olarak tefsîr edilirse, “Meşhûd (hakkında şâhitlik yapılan)”, “Bütün yaratılmışlar” kabûl edilir. “Şâhid”, “Peygamberler” ile tefsîr edilirse o zaman “Meşhûd”, “Ümmetleri”dir; “Şâhid”den murâd, “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)” ise, o zaman “Meşhûd” “Âhir zaman ümmeti”dir; “Cumâ günü” ise, “Cumâ ehli”dir; “Hacerü’l-Esved” ise, “Kendisini istilâm edenler”dir. “Şâhid” “Günler ve geceler” olarak tefsîr edilirse, “Tüm insanlar” “Meşhûd” kabûl edilir. (et-Teysîr; el-Medârik; el-Âlûsî)
4﴿ (Bütün bu zikredilenlere yemîn olsun ki) o hendeklerin halkı (helâk edilip) katledildi!
5﴿ O çok fazla yakılacak şeylere sâhip (olup, içine atılan odunlar ve insanlarla dolu bulunan) ateşin (yakıcıları gebertildi)!
6﴿ Bir zaman ki onlar (müminler yanarken seyretmek için ateşin başında toplanıp) onun etrâfında oturucu kimselerdi.
7﴿ Üstelik onlar müminlere yapmakta oldukları şey(i hakkıyla icrâ ettiklerin)e dâir (hükümdârın huzûrunda birbiri hakkında) şâhitlik yapıcı kimselerdi.
8﴿ Hâlbuki o (kâfir ola)nlar bu (Müslüma)nların (hiçbir vasfını değil) ancak O Azîz ve Hamîd (olan) Allâh’a îmânları(ndan ibâret, en çok beğenilmesi gereken sıfatlarını ve en üstün vasıfları)nı ayıplamışlardı.
9﴿ (Kâfirler Müslümanların) O Zât(a îmânlarını beğenmediler) ki; göklerin ve yerin mülkü (saltanatı ve yönetimi) sâdece Kendisine âittir. Zâten Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla şâhitlik yapan bir) Şehîd’dir.
10﴿ O kimseler ki; mümin erkeklerle îmân eden kadınları (dinleri uğrunda çeşitli eziyetlerle) belâya uğratmıştırlar sonra da tevbe etmemiştiler; bu sebeple gerçekten (de) cehennem(in türlü türlü) azab(lar)ı özellikle onlar içindir, (müminler yanarken sevinip eğlendikleri için) o (kişilere âit) husûsî yakma azâbı da sâdece onlara âittir.
11﴿ Şüphesiz o kimseler ki; îmân etmiştirler ve sâlih ameller işlemiştirler; onların (ağaçlarının ve köşklerinin) altından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetler sâdece onlar içindir. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (cennetlere nâiliyet), çok büyük kurtuluştur! Suheyb (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte beyân edildiğine göre; geçmiş ümmetlerin birinde yaşayan bir hükümdâr, büyücüsünün yaşlandığını görünce, ondan sihir sanatını öğrenmesi için bir çocuğu yanına gönderdi. Çocuk ona gidip gelirken yolda rastladığı bir âlimin vaazlarından etkilenerek büyücüyü bırakıp onun öğrettikleriyle amel eder oldu ve o derece ilerledi ki; duâsıyla körler, alacalılar vesâir hastalar iyileşmeye başladı. Kralın yakınlarından olan kör biri bunu haber alıp çok değerli hediyeler getirerek kendisine şifâ vermesini istediyse de o çocuk, şifâyı ancak Allâh’ın vereceğini bildirerek Allâh’a îmân şartıyla kendisine duâ edebileceğini söyledi. O adam îmân edince çocuğun duâsıyla gözleri açıldı. Bu durumu gören melik, gözlerini kimin açtığını sordu. O: “Rabbim!” deyince, kral: “Senin benden başka Rabbin mi var?” dedi. O: “Senin de, benim de Rabbim Allâh’tır!” deyince, ona işkence yapa yapa çocuğun duâsıyla iyileştiğini öğrendi. Sonra çocuğu getirttiğinde ondan da aynı cevapları alınca, işkenceyle ondan da o âlimin kim olduğunu öğrendi. Derken onları toplattı ve dinlerinden dönme teklifini kabûl etmemeleri üzerine âlimi de, gözü açılan yakınını da demir testereyle biçtirdi. Sonra çocuğa da bu teklifi yaptı ama red cevâbını alınca onu adamlarına teslim edip bir dağın zirvesinden aşağı atmalarını emretti. O sırada çocuğun duâsıyla dağ sallanıp herkes ölünce, çocuk kurtulup krala döndü ve: “Allâh senin adamlarına karşı bana kâfî geldi” dedi. Bunun üzerine kral, adamlarına onu bir gemiyle açık denize götürüp atmalarını emretti. Ama o yine duâ edince gemi ters döndü, böylece o kurtulup krala giderek Allâh’ın kendisine kâfî geldiğini gösterdikten sonra: “Sen ne yapsan da beni öldüremezsin, ancak bütün insanları toplayıp beni bir hurma dalına bağlarsan, sonra torbamdan bir ok alıp: ‘Bu çocuğun Rabbi olan Allâh’ın ismiyle!’ diyerek atarsan, işte o zaman beni öldürebilirsin!” dedi. Kral da böyle yaparak onu şehit etti ama böylece o çocuk murâdına ermiş oldu. Çünkü bu durum karşısında insanlar onun Rabbi olan Allâh’a îmân ettiler. Korktuğunun başına geldiğini gören kral çok sinirlenerek sokak başlarında büyük hendekler kazdırıp içlerini ateşle doldurdu ve dîninden dönmeyenin o ateşe atılmasını emretti. Bu sırada kucağında bebeğiyle gelen bir kadın ateşe atılmamak için hafif duraklamıştı ki, o bebek dile gelerek: “Anneciğim! Sabret, çünkü sen hak üzeresin!” dedi. (Müslim, ez-Zühd:17, rakam:3005, 4/2301; et-Tirmizî, et-Tefsîr:77, rakam:3340, 5/437) Rivâyete göre; o sırada ateş yükseldi ve yanan müminleri izleyen kral ve adamlarını içine alarak helâk etti. İşte bu sûrenin başından buraya kadarki âyetlerde bu kıssa anlatılmaktadır. (el-Celâleyn; el-Beyzâvî; en-Nesefî)
سُورَةُ الْاِنْشِقَاقِ
الجزء ٣٠
٥٨٩
اِنَّهُ ظَنَّ اَنْ لَنْ يَحُورَۚۛ ﴿١٤
بَلٰىۚۛ اِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِه۪ بَص۪يرًاۜ ﴿١٥
فَلَٓا اُقْسِمُ بِالشَّفَقِۙ ﴿١٦
وَالَّيْلِ وَمَا وَسَقَۙ ﴿١٧
وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ ﴿١٨
لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍۜ ﴿١٩
فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۙ ﴿٢٠
وَاِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْاٰنُ لَا يَسْجُدُونَۜ ﴿٢١
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَۘ ﴿٢٢
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَۘ ﴿٢٣
فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿٢٤
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ ﴿٢٥
سُورَةُالْبُرُوجِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ ﴿١
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ ﴿٢
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ ﴿٣
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِۙ ﴿٤
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ ﴿٥
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ ﴿٦
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ ﴿٧
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ ﴿٨
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ ﴿٩
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ ﴿١٠
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ ﴿١١
İnşikâk Sûresi
589
Cuz 30
اِنَّهُ ظَنَّ اَنْ لَنْ يَحُورَۚۛ ﴿١٤
14﴿ Muhakkak ki o kişi (ölümünün ardından diriltilerek) aslâ (Rabbine) dönmeyecek diye zannetmişti!
بَلٰىۚۛ اِنَّ رَبَّهُ كَانَ بِه۪ بَص۪يرًاۜ ﴿١٥
15﴿ Evet! (O kesinlikle Rabbinin muhâsebesine dönecektir!) Şüphesiz ki Rabbi onu(n bütün yaptıklarını) dâimâ (hakkıyla gören ve onu bir an bile başıboş bırakmayan, dolayısıyla da âhirette karşılıksız bırakmayacak bir) Basîr olmuştur.
فَلَٓا اُقْسِمُ بِالشَّفَقِۙ ﴿١٦
16﴿ Artık yemîn ederim o (güneşin batışından sonra ufukta görülen kızıllıktan ibâret olan) şafağa.
وَالَّيْلِ وَمَا وَسَقَۙ ﴿١٧
17﴿ Kasem olsun geceye ve (karaltısı altında) topladığı şeylere!
وَالْقَمَرِ اِذَا اتَّسَقَۙ ﴿١٨
18﴿ Andolsun iyice toplandığı vakit o (dolunay olan) kamere!
لَتَرْكَبُنَّ طَبَقًا عَنْ طَبَقٍۜ ﴿١٩
19﴿ Yemîn olsun ki; elbette siz (ölüm ve ardında yaşayacağınız süreçte, zorluk bakımından) birbirine uygun (düşen) bir hâlden uzaklaşıp başka benzer bir hâle mutlaka ulaşacak (ve art arda gelen çok çetin hâdiselerle karşılaşacak)sınız.
فَمَا لَهُمْ لَا يُؤْمِنُونَۙ ﴿٢٠
20﴿ Artık onlar için ne (engel) vardır ki, (kıyâmet gününe) îmân etmiyorlar?!
وَاِذَا قُرِئَ عَلَيْهِمُ الْقُرْاٰنُ لَا يَسْجُدُونَۜ ﴿٢١
21﴿ Üzerlerine Kur’ân (âyetleri) okunduğu zaman da secde etmiyorlar.
بَلِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُكَذِّبُونَۘ ﴿٢٢
22﴿ Doğrusu o kâfir olmuş kimseler (dirilmeyi de, Kur’ân’ı da) yalanlıyorlar.
وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِمَا يُوعُونَۘ ﴿٢٣
23﴿ Hâlbuki Allâh onların (kâfirlik ve düşmanlık adına kalplerinde) toplamakta oldukları şeyleri en iyi bilendir.
فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَل۪يمٍۙ ﴿٢٤
24﴿ (Habîbim!) Artık sen çok acı verici büyük bir azâbı onlara o şekilde haber ver ki; izi (yüzlerinin) derilerinde belirsin.
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ ﴿٢٥
25﴿ Lâkin o kişiler müstesnâ ki; (Kur’ân’a) îmân etmiştirler ve (bu îmân gereği namaz, oruç, hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler. Kesintiye uğratılmayan çok büyük bir ecir (ve sonsuz mükâfat) sâdece onlar içindir.




SEKSENBEŞİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Burûc
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 22 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالسَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِۙ ﴿١
1﴿ O (güneş ve ayın konakları olan on iki yıldız kümesinden, gezegenlerden ve büyük yıldızlardan ibâret) burçlar sâhibi (olan) göğe yemîn olsun!
وَالْيَوْمِ الْمَوْعُودِۙ ﴿٢
2﴿ O vaad edilen (kıyâmet) gün(ün)e (de) yemîn olsun!
وَشَاهِدٍ وَمَشْهُودٍۜ ﴿٣
3﴿ O (gün) şâhitlik yapacak olana (da) kasem olsun! (Hakkında) şâhitlik yapılacak olana (da) yemîn olsun! Tefsîrlerde zikredildiğine göre; “Şâhid”den murâd; “Allâh-u Te‘âlâ” olarak tefsîr edilirse, “Meşhûd (hakkında şâhitlik yapılan)”, “Bütün yaratılmışlar” kabûl edilir. “Şâhid”, “Peygamberler” ile tefsîr edilirse o zaman “Meşhûd”, “Ümmetleri”dir; “Şâhid”den murâd, “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)” ise, o zaman “Meşhûd” “Âhir zaman ümmeti”dir; “Cumâ günü” ise, “Cumâ ehli”dir; “Hacerü’l-Esved” ise, “Kendisini istilâm edenler”dir. “Şâhid” “Günler ve geceler” olarak tefsîr edilirse, “Tüm insanlar” “Meşhûd” kabûl edilir. (et-Teysîr; el-Medârik; el-Âlûsî)
قُتِلَ اَصْحَابُ الْاُخْدُودِۙ ﴿٤
4﴿ (Bütün bu zikredilenlere yemîn olsun ki) o hendeklerin halkı (helâk edilip) katledildi!
اَلنَّارِ ذَاتِ الْوَقُودِۙ ﴿٥
5﴿ O çok fazla yakılacak şeylere sâhip (olup, içine atılan odunlar ve insanlarla dolu bulunan) ateşin (yakıcıları gebertildi)!
اِذْ هُمْ عَلَيْهَا قُعُودٌۙ ﴿٦
6﴿ Bir zaman ki onlar (müminler yanarken seyretmek için ateşin başında toplanıp) onun etrâfında oturucu kimselerdi.
وَهُمْ عَلٰى مَا يَفْعَلُونَ بِالْمُؤْمِن۪ينَ شُهُودٌۜ ﴿٧
7﴿ Üstelik onlar müminlere yapmakta oldukları şey(i hakkıyla icrâ ettiklerin)e dâir (hükümdârın huzûrunda birbiri hakkında) şâhitlik yapıcı kimselerdi.
وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ اِلَّٓا اَنْ يُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَم۪يدِۙ ﴿٨
8﴿ Hâlbuki o (kâfir ola)nlar bu (Müslüma)nların (hiçbir vasfını değil) ancak O Azîz ve Hamîd (olan) Allâh’a îmânları(ndan ibâret, en çok beğenilmesi gereken sıfatlarını ve en üstün vasıfları)nı ayıplamışlardı.
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدٌۜ ﴿٩
9﴿ (Kâfirler Müslümanların) O Zât(a îmânlarını beğenmediler) ki; göklerin ve yerin mülkü (saltanatı ve yönetimi) sâdece Kendisine âittir. Zâten Allâh her bir şey üzerine (hakkıyla şâhitlik yapan bir) Şehîd’dir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَر۪يقِۜ ﴿١٠
10﴿ O kimseler ki; mümin erkeklerle îmân eden kadınları (dinleri uğrunda çeşitli eziyetlerle) belâya uğratmıştırlar sonra da tevbe etmemiştiler; bu sebeple gerçekten (de) cehennem(in türlü türlü) azab(lar)ı özellikle onlar içindir, (müminler yanarken sevinip eğlendikleri için) o (kişilere âit) husûsî yakma azâbı da sâdece onlara âittir.
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ ذٰلِكَ الْفَوْزُ الْكَب۪يرُۜ ﴿١١
11﴿ Şüphesiz o kimseler ki; îmân etmiştirler ve sâlih ameller işlemiştirler; onların (ağaçlarının ve köşklerinin) altından sürekli ırmaklar akmakta olan çok değerli cennetler sâdece onlar içindir. (Habîbim!) İşte sana! Ancak bu (cennetlere nâiliyet), çok büyük kurtuluştur! Suheyb (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edilen bir hadîs-i şerîfte beyân edildiğine göre; geçmiş ümmetlerin birinde yaşayan bir hükümdâr, büyücüsünün yaşlandığını görünce, ondan sihir sanatını öğrenmesi için bir çocuğu yanına gönderdi. Çocuk ona gidip gelirken yolda rastladığı bir âlimin vaazlarından etkilenerek büyücüyü bırakıp onun öğrettikleriyle amel eder oldu ve o derece ilerledi ki; duâsıyla körler, alacalılar vesâir hastalar iyileşmeye başladı. Kralın yakınlarından olan kör biri bunu haber alıp çok değerli hediyeler getirerek kendisine şifâ vermesini istediyse de o çocuk, şifâyı ancak Allâh’ın vereceğini bildirerek Allâh’a îmân şartıyla kendisine duâ edebileceğini söyledi. O adam îmân edince çocuğun duâsıyla gözleri açıldı. Bu durumu gören melik, gözlerini kimin açtığını sordu. O: “Rabbim!” deyince, kral: “Senin benden başka Rabbin mi var?” dedi. O: “Senin de, benim de Rabbim Allâh’tır!” deyince, ona işkence yapa yapa çocuğun duâsıyla iyileştiğini öğrendi. Sonra çocuğu getirttiğinde ondan da aynı cevapları alınca, işkenceyle ondan da o âlimin kim olduğunu öğrendi. Derken onları toplattı ve dinlerinden dönme teklifini kabûl etmemeleri üzerine âlimi de, gözü açılan yakınını da demir testereyle biçtirdi. Sonra çocuğa da bu teklifi yaptı ama red cevâbını alınca onu adamlarına teslim edip bir dağın zirvesinden aşağı atmalarını emretti. O sırada çocuğun duâsıyla dağ sallanıp herkes ölünce, çocuk kurtulup krala döndü ve: “Allâh senin adamlarına karşı bana kâfî geldi” dedi. Bunun üzerine kral, adamlarına onu bir gemiyle açık denize götürüp atmalarını emretti. Ama o yine duâ edince gemi ters döndü, böylece o kurtulup krala giderek Allâh’ın kendisine kâfî geldiğini gösterdikten sonra: “Sen ne yapsan da beni öldüremezsin, ancak bütün insanları toplayıp beni bir hurma dalına bağlarsan, sonra torbamdan bir ok alıp: ‘Bu çocuğun Rabbi olan Allâh’ın ismiyle!’ diyerek atarsan, işte o zaman beni öldürebilirsin!” dedi. Kral da böyle yaparak onu şehit etti ama böylece o çocuk murâdına ermiş oldu. Çünkü bu durum karşısında insanlar onun Rabbi olan Allâh’a îmân ettiler. Korktuğunun başına geldiğini gören kral çok sinirlenerek sokak başlarında büyük hendekler kazdırıp içlerini ateşle doldurdu ve dîninden dönmeyenin o ateşe atılmasını emretti. Bu sırada kucağında bebeğiyle gelen bir kadın ateşe atılmamak için hafif duraklamıştı ki, o bebek dile gelerek: “Anneciğim! Sabret, çünkü sen hak üzeresin!” dedi. (Müslim, ez-Zühd:17, rakam:3005, 4/2301; et-Tirmizî, et-Tefsîr:77, rakam:3340, 5/437) Rivâyete göre; o sırada ateş yükseldi ve yanan müminleri izleyen kral ve adamlarını içine alarak helâk etti. İşte bu sûrenin başından buraya kadarki âyetlerde bu kıssa anlatılmaktadır. (el-Celâleyn; el-Beyzâvî; en-Nesefî)