v02.01.25 Geliştirme Notları
Leyl Sûresi
595
Cuz 30
DOKSANİKİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Leyl
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (; Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 21 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Yemîn olsun geceye; (karanlığıyla güneşi ve günü) bürü(yerek ört)düğü zaman!
2﴿ Gündüze (de) kasem olsun; (güneşin doğmasıyla) iyice parladığı zaman!
3﴿ (Bir de her canlı türünden) erkeği ve dişiyi yaratmış olan O (yüce kudret sâhibi) Zâta kasem olsun!
4﴿ Şüphesiz sizin çalışmalarınız elbette farklı ve dağınık şeylerdir! (Nitekim kiminiz canını cehennemden kurtarmaya çalışıyorsunuz, kiminiz de nefsini ateşe atmaya gayret etmektesiniz.)
5﴿ İşte o kimseye gelince ki (malında bulunan zekât gibi hakları muhtaçlara) verdi ve (haramlardan iyice sakınarak) takvâ sâhibi oldu.
6﴿ Bir de o en güzel (sevap olan cenneti, en makbul kelime olan kelime-i tevhîdi ve en doğru din) olan (İslâm)ı tasdîk etmiştir.
7﴿ Artık muhakkak Biz (de) o en kolay (ve rahat yaşama yeri) olan (cennete kavuşturacak sâlih amellerden ibâret iyi) şey(ler)i (yapabilmeyi) ona kolaylaştırırız. (Bu nedenle cehennem ameli işlemek kendisine çok zor gelirken, cennet amellerini işlemek ise ona pek kolay gelir ve çok zevk verir.)
8﴿ Ama o kimseye gelince ki; o cimrilik etti (ve malında bulunan hakları ödemedi) ve (zenginliği sebebiyle) kendisini (Allâh’tan ve îmândan) ihtiyaçsız say(arak Rabbinin haramlarından sakınma)dı.
9﴿ Bir de o en güzel (sevap olan cenneti, en makbul kelime olan kelime-i tevhîdi ve en doğru din) olan (İslâm)ı yalanladı.
10﴿ Artık gerçekten Biz (de) o en zor olan (azaplara ulaştıracak şirkten ve günahlardan ibâret kötü) şey(ler)i (yapmayı) ona kolaylaştırırız. (Bu nedenle cennet ameli işlemek kendisine çok zor gelirken, cehennem amellerini işlemek ise ona pek kolay gelir ve çok zevk verir.)
11﴿ Ama (ölüp) helâk olduğu zaman /(mezar çukuruna ve cehennemin dibine) yuvarlandığı zaman/ (o cimrilik ettiği) malı on(a yönelen azaplar)dan neyi savuşturabilir?!
12﴿ Gerçekten (peygamberler gönderip kitaplar indirerek halkı hakka irşâd ve) hidâyet etmek elbette Bize âittir.
13﴿ Yine şüphesiz ki; o (ebedî) âhiret(i vermek de), ilk önce olan (dünyâyı bağışlamak) da elbette ancak Bize âittir. (Dolayısıyla Biz iki cihanda da dilediğimize istediğimizi veririz.)
14﴿ (Ey kullar!) İşte (Rabbiniz olarak) Ben sizi iyice tutuşup alevlenmekte olan büyük bir ateşten korkuttum.
15﴿ Oraya ancak o (kâfir olarak) şakî (ve bedbaht) olan (îmânsız kimseler ebedî kalmak üzere) girecektir.
16﴿ Öyle kimse (orada sonsuza dek kalacaktır) ki; (peygamberleri ve getirdiklerini) yalanlamıştır ve (ibâdetten) yüz çevirmiştir. Bu âyet-i kerîmelerde geçen: “Eşkā kişi”, Ebû Cehil ya da Ümeyye ibnü Halef’tir. Gerçi “Sebeb-i nüzûlün husûsî oluşu hükmün umûmî oluşuna zıt düşmez” kāidesi muktezâsınca, İslâmiyet’i inkâr edip Allâh’a kulluktan yüz çeviren herkes buraya dâhildir.
17﴿ Ama o (şirkten ve günahlardan hakkıyla sakınarak) en ziyâde takvâ sâhibi olan kişi (cehennemde ebedî kalmak bir yana, ona hiç girmeyecek ve) ondan iyice uzak tutulacak (böylece o onun sesini, hattâ nefesini bile duymayacak)tır.
18﴿ Öyle kimse ki; (gösteriş ve işittirme niyetiyle değil de, sâdece verdiği şey Allâh nezdinde) iyice artsın diye malını vermektedir.
19﴿ Ve hiçbir kimse için o kişinin nezdinde (sâbit olan) bir iyilik yoktur ki, (yaptığı iyilikle) on(un yaptığı yardım)a karşılık veril(mesini kastet)miş olsun. (O kişi verdiği malı fakirin evvelce ona yaptığı bir iyilikten dolayı değil sırf Allâh rızâsı için vermiştir.)
20﴿ Lâkin (o bu iyiliği) O en yüce olan Rabbinin Zâtını(n rızâsını) aramak için (yapmıştır).
21﴿ Andolsun ki; elbette o (bahtiyar kişi âhirette alacağı sonsuz sevaplarla) muhakkak hoşnut olacaktır! Bu âyet-i kerîmelerde geçen: “En takvâ sâhibi zât”, Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)dır ki; burada onun, müşrikler tarafından eziyete uğratılan fakir sahâbîleri, özellikle Bilâl (Radıyallâhu Anh)ı, hiçbir iyiliklerine karşılık olmak üzere değil, sâdece Allâh rızâsı için satın alıp âzâd etmesinden bahsedilmektedir. Nitekim Bilâl (Radıyallâhu Anh)ı büyük mal sarfederek Ümeyye ibnü Halef’den satın alıp âzâd ettiği zaman bâzı müşrikler: “Herhâlde Bilâl’in ona evvelce iyiliği dokunmuştu da ona vefâ borcunu ödemek üzere Ebû Bekr onu âzâd etti” dediklerinde bu âyet-i celîleler nâzil olarak Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)ın bunu bir karşılık olarak değil sâdece Allâh rızâsı için yaptığını beyân etmiş oldu. (el-Beyzâvî; en-Nesefî) Gerçi “Sebeb-i nüzûlün husûsî oluşu hükmün umûmî oluşuna zıt düşmez” kāidesine göre, haramlardan sakınıp Allâh yolunda sırf Allâh rızâsı için mal harcayan herkes bu müjdeye dâhildir.



DOKSANÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Duhâ
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 11 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ (Güneşin yükselme zamânı olan) kuşluk vaktine yemîn olsun!
2﴿ Geceye (de insanlar ve sesler kendisinde yatıştığı ve) sâkinleştiği zaman kasem olsun!
3﴿ (Habîbim!) Rabbin seni (seçti seçeli hiç) terk etmedi ve (seni sevdi seveli sana) hiç buğzetmedi (ve kızmadı). Cündüb ibnü Süfyân (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hastalanmış ve bu nedenle iki veyâ üç gece kalkamamış (dolayısıyla insanlara görünmemişti). Bunun üzerine (müşrikler gürûhundan) bir kadın, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Ey Muhammed! Umarım ki şeytanın (olan Cibrîl) seni terk etmiştir, zîrâ iki-üç gecedir sana geldiğini görmedim” demişti. O zaman Allâh-u Azze ve Celle Duhâ Sûresi’ni indirdi. (el-Buharî, rakam:4950; Müslim, rakam:1797; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:18796; et-Tirmizî, rakam:3345)
سُورَةُ الَّيْلِ
الجزء ٣٠
٥٩٥
سُورَةُالَّيْلِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ ﴿١
وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ ﴿٢
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿٣
اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ ﴿٤
فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿٥
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٦
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿٧
وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ ﴿٨
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٩
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ ﴿١٠
وَمَا يُغْن۪ي عَنْهُ مَالُهُٓ اِذَا تَرَدّٰىۜ ﴿١١
اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰىۘ ﴿١٢
وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى ﴿١٣
فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ ﴿١٤
لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ ﴿١٥
اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ ﴿١٦
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ ﴿١٧
اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ ﴿١٨
وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰىۙ ﴿١٩
اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ ﴿٢٠
وَلَسَوْفَ يَرْضٰى ﴿٢١
سُورَةُالضُّحٰى
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالضُّحٰىۙ ﴿١
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ ﴿٢
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣
Leyl Sûresi
595
Cuz 30
DOKSANİKİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Leyl
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (; Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 21 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالَّيْلِ اِذَا يَغْشٰىۙ ﴿١
1﴿ Yemîn olsun geceye; (karanlığıyla güneşi ve günü) bürü(yerek ört)düğü zaman!
وَالنَّهَارِ اِذَا تَجَلّٰىۙ ﴿٢
2﴿ Gündüze (de) kasem olsun; (güneşin doğmasıyla) iyice parladığı zaman!
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْاُنْثٰىۙ ﴿٣
3﴿ (Bir de her canlı türünden) erkeği ve dişiyi yaratmış olan O (yüce kudret sâhibi) Zâta kasem olsun!
اِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتّٰىۜ ﴿٤
4﴿ Şüphesiz sizin çalışmalarınız elbette farklı ve dağınık şeylerdir! (Nitekim kiminiz canını cehennemden kurtarmaya çalışıyorsunuz, kiminiz de nefsini ateşe atmaya gayret etmektesiniz.)
فَاَمَّا مَنْ اَعْطٰى وَاتَّقٰىۙ ﴿٥
5﴿ İşte o kimseye gelince ki (malında bulunan zekât gibi hakları muhtaçlara) verdi ve (haramlardan iyice sakınarak) takvâ sâhibi oldu.
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٦
6﴿ Bir de o en güzel (sevap olan cenneti, en makbul kelime olan kelime-i tevhîdi ve en doğru din) olan (İslâm)ı tasdîk etmiştir.
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرٰىۜ ﴿٧
7﴿ Artık muhakkak Biz (de) o en kolay (ve rahat yaşama yeri) olan (cennete kavuşturacak sâlih amellerden ibâret iyi) şey(ler)i (yapabilmeyi) ona kolaylaştırırız. (Bu nedenle cehennem ameli işlemek kendisine çok zor gelirken, cennet amellerini işlemek ise ona pek kolay gelir ve çok zevk verir.)
وَاَمَّا مَنْ بَخِلَ وَاسْتَغْنٰىۙ ﴿٨
8﴿ Ama o kimseye gelince ki; o cimrilik etti (ve malında bulunan hakları ödemedi) ve (zenginliği sebebiyle) kendisini (Allâh’tan ve îmândan) ihtiyaçsız say(arak Rabbinin haramlarından sakınma)dı.
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنٰىۙ ﴿٩
9﴿ Bir de o en güzel (sevap olan cenneti, en makbul kelime olan kelime-i tevhîdi ve en doğru din) olan (İslâm)ı yalanladı.
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرٰىۜ ﴿١٠
10﴿ Artık gerçekten Biz (de) o en zor olan (azaplara ulaştıracak şirkten ve günahlardan ibâret kötü) şey(ler)i (yapmayı) ona kolaylaştırırız. (Bu nedenle cennet ameli işlemek kendisine çok zor gelirken, cehennem amellerini işlemek ise ona pek kolay gelir ve çok zevk verir.)
وَمَا يُغْن۪ي عَنْهُ مَالُهُٓ اِذَا تَرَدّٰىۜ ﴿١١
11﴿ Ama (ölüp) helâk olduğu zaman /(mezar çukuruna ve cehennemin dibine) yuvarlandığı zaman/ (o cimrilik ettiği) malı on(a yönelen azaplar)dan neyi savuşturabilir?!
اِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدٰىۘ ﴿١٢
12﴿ Gerçekten (peygamberler gönderip kitaplar indirerek halkı hakka irşâd ve) hidâyet etmek elbette Bize âittir.
وَاِنَّ لَنَا لَلْاٰخِرَةَ وَالْاُو۫لٰى ﴿١٣
13﴿ Yine şüphesiz ki; o (ebedî) âhiret(i vermek de), ilk önce olan (dünyâyı bağışlamak) da elbette ancak Bize âittir. (Dolayısıyla Biz iki cihanda da dilediğimize istediğimizi veririz.)
فَاَنْذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظّٰىۚ ﴿١٤
14﴿ (Ey kullar!) İşte (Rabbiniz olarak) Ben sizi iyice tutuşup alevlenmekte olan büyük bir ateşten korkuttum.
لَا يَصْلٰيهَٓا اِلَّا الْاَشْقٰىۙ ﴿١٥
15﴿ Oraya ancak o (kâfir olarak) şakî (ve bedbaht) olan (îmânsız kimseler ebedî kalmak üzere) girecektir.
اَلَّذ۪ي كَذَّبَ وَتَوَلّٰىۜ ﴿١٦
16﴿ Öyle kimse (orada sonsuza dek kalacaktır) ki; (peygamberleri ve getirdiklerini) yalanlamıştır ve (ibâdetten) yüz çevirmiştir. Bu âyet-i kerîmelerde geçen: “Eşkā kişi”, Ebû Cehil ya da Ümeyye ibnü Halef’tir. Gerçi “Sebeb-i nüzûlün husûsî oluşu hükmün umûmî oluşuna zıt düşmez” kāidesi muktezâsınca, İslâmiyet’i inkâr edip Allâh’a kulluktan yüz çeviren herkes buraya dâhildir.
وَسَيُجَنَّبُهَا الْاَتْقٰىۙ ﴿١٧
17﴿ Ama o (şirkten ve günahlardan hakkıyla sakınarak) en ziyâde takvâ sâhibi olan kişi (cehennemde ebedî kalmak bir yana, ona hiç girmeyecek ve) ondan iyice uzak tutulacak (böylece o onun sesini, hattâ nefesini bile duymayacak)tır.
اَلَّذ۪ي يُؤْت۪ي مَالَهُ يَتَزَكّٰىۚ ﴿١٨
18﴿ Öyle kimse ki; (gösteriş ve işittirme niyetiyle değil de, sâdece verdiği şey Allâh nezdinde) iyice artsın diye malını vermektedir.
وَمَا لِاَحَدٍ عِنْدَهُ مِنْ نِعْمَةٍ تُجْزٰىۙ ﴿١٩
19﴿ Ve hiçbir kimse için o kişinin nezdinde (sâbit olan) bir iyilik yoktur ki, (yaptığı iyilikle) on(un yaptığı yardım)a karşılık veril(mesini kastet)miş olsun. (O kişi verdiği malı fakirin evvelce ona yaptığı bir iyilikten dolayı değil sırf Allâh rızâsı için vermiştir.)
اِلَّا ابْتِغَٓاءَ وَجْهِ رَبِّهِ الْاَعْلٰىۚ ﴿٢٠
20﴿ Lâkin (o bu iyiliği) O en yüce olan Rabbinin Zâtını(n rızâsını) aramak için (yapmıştır).
وَلَسَوْفَ يَرْضٰى ﴿٢١
21﴿ Andolsun ki; elbette o (bahtiyar kişi âhirette alacağı sonsuz sevaplarla) muhakkak hoşnut olacaktır! Bu âyet-i kerîmelerde geçen: “En takvâ sâhibi zât”, Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)dır ki; burada onun, müşrikler tarafından eziyete uğratılan fakir sahâbîleri, özellikle Bilâl (Radıyallâhu Anh)ı, hiçbir iyiliklerine karşılık olmak üzere değil, sâdece Allâh rızâsı için satın alıp âzâd etmesinden bahsedilmektedir. Nitekim Bilâl (Radıyallâhu Anh)ı büyük mal sarfederek Ümeyye ibnü Halef’den satın alıp âzâd ettiği zaman bâzı müşrikler: “Herhâlde Bilâl’in ona evvelce iyiliği dokunmuştu da ona vefâ borcunu ödemek üzere Ebû Bekr onu âzâd etti” dediklerinde bu âyet-i celîleler nâzil olarak Ebû Bekr (Radıyallâhu Anh)ın bunu bir karşılık olarak değil sâdece Allâh rızâsı için yaptığını beyân etmiş oldu. (el-Beyzâvî; en-Nesefî) Gerçi “Sebeb-i nüzûlün husûsî oluşu hükmün umûmî oluşuna zıt düşmez” kāidesine göre, haramlardan sakınıp Allâh yolunda sırf Allâh rızâsı için mal harcayan herkes bu müjdeye dâhildir.




DOKSANÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Duhâ
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 11 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالضُّحٰىۙ ﴿١
1﴿ (Güneşin yükselme zamânı olan) kuşluk vaktine yemîn olsun!
وَالَّيْلِ اِذَا سَجٰىۙ ﴿٢
2﴿ Geceye (de insanlar ve sesler kendisinde yatıştığı ve) sâkinleştiği zaman kasem olsun!
مَا وَدَّعَكَ رَبُّكَ وَمَا قَلٰىۜ ﴿٣
3﴿ (Habîbim!) Rabbin seni (seçti seçeli hiç) terk etmedi ve (seni sevdi seveli sana) hiç buğzetmedi (ve kızmadı). Cündüb ibnü Süfyân (Radıyallâhu Anh)dan rivâyet edildiğine göre; Nebî (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) hastalanmış ve bu nedenle iki veyâ üç gece kalkamamış (dolayısıyla insanlara görünmemişti). Bunun üzerine (müşrikler gürûhundan) bir kadın, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Ey Muhammed! Umarım ki şeytanın (olan Cibrîl) seni terk etmiştir, zîrâ iki-üç gecedir sana geldiğini görmedim” demişti. O zaman Allâh-u Azze ve Celle Duhâ Sûresi’ni indirdi. (el-Buharî, rakam:4950; Müslim, rakam:1797; Ahmed ibnü Hanbel, el-Müsned, rakam:18796; et-Tirmizî, rakam:3345)