v02.01.25 Geliştirme Notları
Zilzâl Sûresi
599
Cuz 30
DOKSANDOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Zilzâl
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 8 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ (Sûr’a üfürülüp de) o yer kendi(si için takdîr edilen ve büyüklüğüne yaraşan o müthiş) zelzelesiyle iyice sarsıldığı zaman!
2﴿ Bir de o yer(yüzü içinde bulunan ölüler ve defîneler gibi tüm) ağırlıklarını (dışarı fırlatıp ortaya) çıkardığı zaman!
3﴿ İnsan da (dehşete kapılarak): “Buna ne oluyor?” dediği zaman!
4﴿ (İşte) o gün o (yeryüzü dile gelir de), kendi (üzerinde işlenmiş olan hayır ve şerrin) haberlerini (halka) anlatır (ve günahkârlardan şikâyette bulunup aleyhlerine şâhitlik yapar, itâatkârlara ise şükrânını bildirip lehlerinde şâhitlikte bulunur).
5﴿ Çünkü gerçekten senin Rabbin ona (konuşmasını) vahyetmiş (ve üzerinde yapılanları haber vermesini ona emretmiş)tir.
6﴿ (İşte) o gün insanlar, amelleri(nin karşılığı) kendilerine gösterilsin diye (suratları beyaz ve siyah, güvenli ve korkak) muhtelif fırkalar hâlinde (kabirlerinden hesap sahasına doğru) çıkacaktır.
7﴿ Artık her kim (dünyâda) zerre ağırlığınca hayırlı bir şey yaparsa onu(n sevâbını âhirette) görecektir.
8﴿ Her kim de (dünyâda) zerre ağırlığınca şerli bir şey yaparsa onu(n cezâsını âhirette) görecektir.



YÜZÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Âdiyât
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 11 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
1﴿ Andolsun (cihâd yolunda) kuvvetli sesle (nefes alıp vermekle) soluyarak o süratlice koşan (at)lara! Rivâyete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Kinâneoğulları üzerine bir müfreze çıkarmıştı, fakat onların haberi bir ay kadar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ulaşmamış, bu nedenle de kendisi çok üzülmüştü. İşte bunun üzerine bu sûre-i celîle nâzil olarak, evvelinde bulunan kasemlerle onların zaferini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bildirmiş oldu. (el-Beyzâvî; Tenvîru’l-mikbâs; Hâşiyetü’s-Sâvî; Lübâbü’n-nukûl)
2﴿ Peşi sıra (geceleyin gazâda taşlık arâzide giderlerken tırnaklarıyla taşlara) çarparak kıvılcım çıkaran (at)lara (yemîn olsun)!
3﴿ Ardından sabah vakti (düşmana) baskın yapan (at)lara (yemîn olsun)!
4﴿ Sonra onlar(ca at) o (sabah ânı)nda büyük bir toz (bulutunu) (havaya) kaldırdılar.
5﴿ Ardı sıra onlar orada bir (düşman) topluluğu(nun) ortala(rına dal)dılar.
6﴿ (İşte bütün bunlara yemîn olsun ki) şüphesiz insan cinsi (kendisini yoktan yaratan) Rabbin(in bunca nîmetin)e karşı elbette çok inkârcı (olan bir nankör ve isyankâr)dır.
7﴿ İşte sana! Muhakkak ki o (insan cinsi) bun(ca nankörlüğüne, cimriliğine ve isyânın)a dâir elbette (kendi aleyhine) tam bir şâhittir.
8﴿ Yine gerçekten o (insan), (Rabbinin ibâdetine karşı çok zayıftır ama) mal sevgisi husûsunda elbette çok şiddetli (ve güçlü bir hırs sâhibi)dir.
9﴿ O (insan) hâlâ bilmeyecek mi ki; ne zaman kabirlerdekiler deşil(ip diriltil)ir.
10﴿ Bir de ne zaman (şer ve hayır nâmına) göğüslerde bulunan şeyler seçilip (birbirinden ayırt edilerek) âşikâr edilir. (İşte o zaman Bizim onlara hak ettikleri karşılığı vereceğimizi insan bilmedi mi?!)
11﴿ Çünkü şüphesiz (dünyâda olduğu gibi işte) o gün (de), onların Rabbi elbette onları(n gizli ve açık tüm yaptıklarından hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir. (Dolayısıyla herkese hak ettiği karşılığı verecektir.) Allâh-u Te‘âlâ bu sûre-i celîlede, kâfir insanın üç kötü sıfatı hakkında üç yemîn yapmıştır ki; böylece bir yandan Allâh yolunda gazâya çıkan mücâhitlerin atlarının üç vasfı beyân edilerek onların yüceliği anlatılırken, diğer bir cihetten ise düşman üzerine gönderilen mücâhitlerin zafer kazandığı müjdesi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e iletilmiş, bu vesîleyle de insanın bile bile nankörlüğü, mal hırsı ve âhiretten gafleti kınanmıştır.
سُورَةُ الزِّلْزَالِ
الجزء ٣٠
٥٩٩
سُورَةُالزِّلْزَالِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ ﴿١
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ ﴿٢
وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَاۚ ﴿٣
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ ﴿٤
بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ ﴿٥
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ ﴿٦
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ ﴿٧
وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨
سُورَةُالْعَادِيَاتِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًاۙ ﴿١
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًاۙ ﴿٢
فَالْمُغ۪يرَاتِ صُبْحًاۙ ﴿٣
فَاَثَرْنَ بِه۪ نَقْعًاۙ ﴿٤
فَوَسَطْنَ بِه۪ جَمْعًاۙ ﴿٥
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ ﴿٦
وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَه۪يدٌۚ ﴿٧
وَاِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَد۪يدٌۜ ﴿٨
اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ ﴿٩
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِۙ ﴿١٠
اِنَّ رَبَّهُمْ بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَخَب۪يرٌ ﴿١١
Zilzâl Sûresi
599
Cuz 30
DOKSANDOKUZUNCU SÛRE-İ CELİLE
el-Zilzâl
SÛRE-İ CELîLESİ

Medenî (Medîne-i Münevvere döneminde inmiş)dir. 8 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَاۙ ﴿١
1﴿ (Sûr’a üfürülüp de) o yer kendi(si için takdîr edilen ve büyüklüğüne yaraşan o müthiş) zelzelesiyle iyice sarsıldığı zaman!
وَاَخْرَجَتِ الْاَرْضُ اَثْقَالَهَاۙ ﴿٢
2﴿ Bir de o yer(yüzü içinde bulunan ölüler ve defîneler gibi tüm) ağırlıklarını (dışarı fırlatıp ortaya) çıkardığı zaman!
وَقَالَ الْاِنْسَانُ مَا لَهَاۚ ﴿٣
3﴿ İnsan da (dehşete kapılarak): “Buna ne oluyor?” dediği zaman!
يَوْمَئِذٍ تُحَدِّثُ اَخْبَارَهَاۙ ﴿٤
4﴿ (İşte) o gün o (yeryüzü dile gelir de), kendi (üzerinde işlenmiş olan hayır ve şerrin) haberlerini (halka) anlatır (ve günahkârlardan şikâyette bulunup aleyhlerine şâhitlik yapar, itâatkârlara ise şükrânını bildirip lehlerinde şâhitlikte bulunur).
بِاَنَّ رَبَّكَ اَوْحٰى لَهَاۜ ﴿٥
5﴿ Çünkü gerçekten senin Rabbin ona (konuşmasını) vahyetmiş (ve üzerinde yapılanları haber vermesini ona emretmiş)tir.
يَوْمَئِذٍ يَصْدُرُ النَّاسُ اَشْتَاتًاۙ لِيُرَوْا اَعْمَالَهُمْۜ ﴿٦
6﴿ (İşte) o gün insanlar, amelleri(nin karşılığı) kendilerine gösterilsin diye (suratları beyaz ve siyah, güvenli ve korkak) muhtelif fırkalar hâlinde (kabirlerinden hesap sahasına doğru) çıkacaktır.
فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْرًا يَرَهُۜ ﴿٧
7﴿ Artık her kim (dünyâda) zerre ağırlığınca hayırlı bir şey yaparsa onu(n sevâbını âhirette) görecektir.
وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَرَهُ ﴿٨
8﴿ Her kim de (dünyâda) zerre ağırlığınca şerli bir şey yaparsa onu(n cezâsını âhirette) görecektir.




YÜZÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Âdiyât
SÛRE-İ CELîLESİ

Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 11 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًاۙ ﴿١
1﴿ Andolsun (cihâd yolunda) kuvvetli sesle (nefes alıp vermekle) soluyarak o süratlice koşan (at)lara! Rivâyete göre; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Kinâneoğulları üzerine bir müfreze çıkarmıştı, fakat onların haberi bir ay kadar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e ulaşmamış, bu nedenle de kendisi çok üzülmüştü. İşte bunun üzerine bu sûre-i celîle nâzil olarak, evvelinde bulunan kasemlerle onların zaferini Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e bildirmiş oldu. (el-Beyzâvî; Tenvîru’l-mikbâs; Hâşiyetü’s-Sâvî; Lübâbü’n-nukûl)
فَالْمُورِيَاتِ قَدْحًاۙ ﴿٢
2﴿ Peşi sıra (geceleyin gazâda taşlık arâzide giderlerken tırnaklarıyla taşlara) çarparak kıvılcım çıkaran (at)lara (yemîn olsun)!
فَالْمُغ۪يرَاتِ صُبْحًاۙ ﴿٣
3﴿ Ardından sabah vakti (düşmana) baskın yapan (at)lara (yemîn olsun)!
فَاَثَرْنَ بِه۪ نَقْعًاۙ ﴿٤
4﴿ Sonra onlar(ca at) o (sabah ânı)nda büyük bir toz (bulutunu) (havaya) kaldırdılar.
فَوَسَطْنَ بِه۪ جَمْعًاۙ ﴿٥
5﴿ Ardı sıra onlar orada bir (düşman) topluluğu(nun) ortala(rına dal)dılar.
اِنَّ الْاِنْسَانَ لِرَبِّه۪ لَكَنُودٌۚ ﴿٦
6﴿ (İşte bütün bunlara yemîn olsun ki) şüphesiz insan cinsi (kendisini yoktan yaratan) Rabbin(in bunca nîmetin)e karşı elbette çok inkârcı (olan bir nankör ve isyankâr)dır.
وَاِنَّهُ عَلٰى ذٰلِكَ لَشَه۪يدٌۚ ﴿٧
7﴿ İşte sana! Muhakkak ki o (insan cinsi) bun(ca nankörlüğüne, cimriliğine ve isyânın)a dâir elbette (kendi aleyhine) tam bir şâhittir.
وَاِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَد۪يدٌۜ ﴿٨
8﴿ Yine gerçekten o (insan), (Rabbinin ibâdetine karşı çok zayıftır ama) mal sevgisi husûsunda elbette çok şiddetli (ve güçlü bir hırs sâhibi)dir.
اَفَلَا يَعْلَمُ اِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِۙ ﴿٩
9﴿ O (insan) hâlâ bilmeyecek mi ki; ne zaman kabirlerdekiler deşil(ip diriltil)ir.
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِۙ ﴿١٠
10﴿ Bir de ne zaman (şer ve hayır nâmına) göğüslerde bulunan şeyler seçilip (birbirinden ayırt edilerek) âşikâr edilir. (İşte o zaman Bizim onlara hak ettikleri karşılığı vereceğimizi insan bilmedi mi?!)
اِنَّ رَبَّهُمْ بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَخَب۪يرٌ ﴿١١
11﴿ Çünkü şüphesiz (dünyâda olduğu gibi işte) o gün (de), onların Rabbi elbette onları(n gizli ve açık tüm yaptıklarından hakkıyla haberdâr olan bir) Habîr’dir. (Dolayısıyla herkese hak ettiği karşılığı verecektir.) Allâh-u Te‘âlâ bu sûre-i celîlede, kâfir insanın üç kötü sıfatı hakkında üç yemîn yapmıştır ki; böylece bir yandan Allâh yolunda gazâya çıkan mücâhitlerin atlarının üç vasfı beyân edilerek onların yüceliği anlatılırken, diğer bir cihetten ise düşman üzerine gönderilen mücâhitlerin zafer kazandığı müjdesi Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e iletilmiş, bu vesîleyle de insanın bile bile nankörlüğü, mal hırsı ve âhiretten gafleti kınanmıştır.