YÜZÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Asr
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 3 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَالْعَصْرِۙ ﴿١﴾
﴾1﴿
Yemîn olsun o (insanların işlerinin yoğun olduğu vakte rastlayan) ikindi namazına!
اِنَّ الْاِنْسَانَ لَف۪ي خُسْرٍۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Gerçekten bütün insanlar elbette çok büyük bir zarar içindedir! (Zîrâ en büyük sermâyeleri olan ömürlerini, âhirette kendilerine hiç faydası bulunmayacak, aksine zarar verecek olan nefsânî arzularını tatmin uğrunda harcamaktadırlar.)
اِلَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ ﴿٣﴾
﴾3﴿
Ancak o kimseler müstesnâ ki; îmân (şartlarına şüphesiz bir şekilde îtikād) etmiştirler, (namaz, oruç, hac ve zekât gibi) sâlih ameller de işlemiştirler ve birbirlerine (Allâh’a îmân ve her konuda O’nun kitaplarına ve peygamberlerine hakkıyla tâbi olma gibi) o (inkâr edilemeyecek) hak (ve hakîkatleri yapmak) ile tavsiyede bulunmuşturlar, bir de (ibâdetlerin zorluklarına ve günahlardan sakınmanın sıkıntısına, ayrıca hastalık ve musîbetlere karşı) sabır(lı olmak)la birbirine tavsiyede bulunmuşturlar. (İşte bunlar, fânî ve basit olan şeyleri satıp bâkî ve değerli olan sonsuz hayâtın nîmetlerini satın aldıklarından dolayı, kurtuldukları zarar bir yana aynı zamanda büyük bir kârdadırlar.)
YÜZDÖRDÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Hümeze
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 9 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَيْلٌ لِكُلِّ هُمَزَةٍ لُمَزَةٍۙ ﴿١﴾
﴾1﴿
(İnsanları) arkadan çokça ayıplamayı alışkanlık hâline getiren, yüze (karşı el, kaş ve göz hareketleri ile) tenkidi (de) âdet hâline getiren her bir (kâfir) kimse için büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) olsun! Tefsirlerde bu âyet-i kerîmenin; Ümeyye ibnü Halef, Übeyy ibnü Halef, Velîd ibnü Muğîre ve Cemîl ibnü Âmir gibi, insanların yüzüne karşı ve arkalarından konuşup onları ayıplamayı âdet edinen özel birtakım kâfirler hakkında nâzil olduğuna dâir muhtelif rivâyetler mevcûd ise de sebeb-i nüzûlün husûsiyyeti hükmün umûmiyyetine zıt düşmez, zîrâ bu kötü vasıflara sâhip olan herkes bu âyet-i kerîmede zikredilen bedduâya dâhil olur. (es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 15/645; el-Beyzâvî; el-Medârik, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 6/566; el-Cemel, 14/440)
اَلَّذ۪ي جَمَعَ مَالًا وَعَدَّدَهُۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Öyle (kâfir) kimse ki; büyük bir mal topla(yıp yığ)mıştır da, (aşırı hırsından dolayı) onu tekrar tekrar say(ıp onu kötü gün için bir hazırlık yap)mıştır.
يَحْسَبُ اَنَّ مَالَهُٓ اَخْلَدَهُۚ ﴿٣﴾
﴾3﴿
Hâlbuki o zannediyor (du) ki; gerçekten malı (hiç tükenmeyip) onu (dünyâda) ebedî (ölümsüz) kılacaktır.
كَلَّا لَيُنْبَذَنَّ فِي الْحُطَمَةِۘ ﴿٤﴾
﴾4﴿
Hayır! (Onun bu düşüncesi aslâ doğru değildir!) Andolsun ki; elbette o kişi (cehennemde bulunan ve içerisine atılan her şeyi kırıp geçiren özel bir mevkî olan) Hutame’ye atılacaktır.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْحُطَمَةُۜ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Hem sana ne bildirmiştir ki; ne acâyip korkunç bir şeydir o Hutame?! (Kimse bilemez ki bildirsin. İşte şimdi Ben sana bildireceğim.)
نَارُ اللّٰهِ الْمُوقَدَةُۙ ﴿٦﴾
﴾6﴿
Allâh’ın son derece tutuşturulmuş olan büyük ateşidir!
اَلَّت۪ي تَطَّلِعُ عَلَى الْاَفْـِٔدَةِۜ ﴿٧﴾
﴾7﴿
Öyle ateş ki; (insan vücudundaki tüm uzuvları yiyip bitire bitire sonunda kötü inançların barınağı olan ve acıyı en çok hisseden) kalplerin ortası(nda bulunan merkez nokta)nın üstüne kadar tırmanıp çıkacaktır.
اِنَّهَا عَلَيْهِمْ مُؤْصَدَةٌۙ ﴿٨﴾
﴾8﴿
Şüphesiz ki o (ateş, içerisine hiçbir hava girmeyecek ve kendisinden hiçbir ses çıkmayacak şekilde) onların üzerine sıkıca kapatılmıştır!
ف۪ي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ ﴿٩﴾
﴾9﴿
İyice uzatılmış birtakım sütunlar içerisinde (elleri ve ayakları zincir ve bukağılara takılı vaziyette) oldukları hâlde (kat kat bağlarla azâba uğratılacaklardır).
YÜZBEŞİNCİ SÛRE-İ CELİLE
el-Fîl
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 5 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ ﴿١﴾
﴾1﴿
(Habîbim! Eserlerini müşâhede ederek ve tevâtür eden haberlerini duyarak) gör(ür gibi bil)medin mi ki; senin Rabbin o (Yemen kralı Ebrehe’nin ordusunun başına koyduğu) fîlin (arkasında bulunan adamlardan müteşekkil) ashâbına nasıl (azap) yaptı?!
اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ ﴿٢﴾
﴾2﴿
Onların (Kâ‘be’yi harap etme husûsundaki) hîlesini tam bir boşa çıkarma içerisinde yapmadı mı?!
وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ ﴿٣﴾
﴾3﴿
Hem onların üzerine bölük bölük olan kuşlar gönderdi.
تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ ﴿٤﴾
﴾4﴿
(O kuşlar) onlara (cehennemde) pişirilmiş çamurdan taşlar atıyordu (ki o taşlar üzerine atıldığı kişinin miğferini yakıp delerek, makadından çıkıp bindiği fili de yakıp helâk ediyordu).
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ ﴿٥﴾
﴾5﴿
Böylece O (Allâh-u Te‘âlâ) onları (böcekler tarafından) yenil(ip çiğnen)miş ekin yaprakları gibi yaptı. Kelbî ve Mukātil (Rahimehümellâh) gibi müfessirlerden nakledildiğine göre; Yemen hükümdârı Ebrehe Yemen’in büyük şehirlerinden olan San‘â’da bir kilise yaptırıp, Mekke’ye giden hacıları oraya yönlendirmek istemişti. O sırada Kinâne kabîlesinden bir adam bir gece o kilisenin içerisine girip oturarak dışkısını yaptı sonra kendi pisliğini oranın kıblesine sürdü, o sırada Araplardan bir cemâat onun etrâfında ateş yakmışlardı, rüzgâr o ateşi o kiliseye sirâyet ettirerek kiliseyi yaktı. Bunun üzerine çok sinirlenen Ebrehe bir fil ordusu hazırlayıp onlarla birlikte Kâ‘be’yi yıkmak için Mekke’ye doğru yola çıktı, Allâh-u Te‘âlâ da bu sûrede beyân ettiği vechile onları helâk etti. Ulemânın beyânı vechile; bu hârikulâde hâdise Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in doğumuna elli gün kadar kalmışken meydan geldiği için irhâsâttan yâni onun peygamber olmasından önce, risâletine bir işâret olmak üzere Allâh-u Te‘âlâ’nın gösterdiği hârikulâde olaylardan sayılmıştır. (el-Kurtubî, 22/484; el-Âlûsî, 29/322-325)