HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٦٢ 
الجزء ٤

وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ ﴿ ١٠١ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ ﴿ ١٠٢ ﴾ وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ وَاذْكُرُوا نِعْمَتَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ كُنْتُمْ اَعْدَٓاءً فَاَلَّفَ بَيْنَ قُلُوبِكُمْ فَاَصْبَحْتُمْ بِنِعْمَتِه۪ٓ اِخْوَانًاۚ وَكُنْتُمْ عَلٰى شَفَا حُفْرَةٍ مِنَ النَّارِ فَاَنْقَذَكُمْ مِنْهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿ ١٠٣ ﴾ وَلْتَكُنْ مِنْكُمْ اُمَّةٌ يَدْعُونَ اِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ ﴿ ١٠٤ ﴾ وَلَا تَكُونُوا كَالَّذ۪ينَ تَفَرَّقُوا وَاخْتَلَفُوا مِنْ بَعْدِ مَا جَٓاءَهُمُ الْبَيِّنَاتُۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌۙ ﴿ ١٠٥ ﴾ يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌۚ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ۠ اَكَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ فَذُوقُوا الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ ﴿ ١٠٦ ﴾ وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿ ١٠٧ ﴾ تِلْكَ اٰيَاتُ اللّٰهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّۜ وَمَا اللّٰهُ يُر۪يدُ ظُلْمًا لِلْعَالَم۪ينَ ﴿ ١٠٨ ﴾

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٦٢ 
الجزء ٤
Âl-i İmrân Sûresi  62 
Cüz  4

101  Allâh’ın âyetleri üzerinize art arda okun maktayken, Rasûlü de aranızda bulunuyorken siz nasıl kâfir olabiliyorsunuz? Her kim Allâh(ın di nine ve taâtın)a sımsıkı tutunursa/( bütün işlerinde) Allah’a sığınırsa/ muhakkak ki o, (dini hususunda şüphelere düşmekten kendisini kurtaracak) dosdoğru bir yola hidâyet edilmiştir.
Medîne halkının ekseriyetini teşkil eden Evs ve Haz rec kabileleri arasında yüz yirmi sene gibi uzun bir sü reye varan düşmanlık ve harpler vardı. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in hicretiyle İslâm şerefine eren bu kişiler bütün düşmanlıkları bir kenara bırakıp kardeş oldular. Daha sonra bir gün bu iki kabilenin iki ferdi, kendi kabilelerine mensup olan değerli bazı sahâbîlerin üstün vasıflarını sayarak birbirlerine karşı iftihara kalkıştılar ve böylece laf lafı açtı. Derken Müslüman lara karşı büyük düşmanlık taşıyan yaşlı bir Yahudi bu fırsatı değerlendirmek üzere yanındaki genç bir çocuğa: “Var onların yanına otur ve onlara eski düşmanlıklarını hatırlatacak şu şiirleri oku!” diyerek, câhiliyet devrinde yaptıkları harplerde kazanan taraf adına yazılmış olan şiirleri okumasını emretti. Böylece birbirlerine karşı öfkelenmeye başlayan bu kişiler, kabilelerini de konudan haberdâr ederek işi daha da büyüttüler ve neticede iki büyük kabile silahlanarak karşı karşıya geldiler. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) bu haberi alır almaz onların yanına vararak aralarını düzeltti. İşte 100-103. âyet-i kerîmeler bu hâdise üzerine nâzil olmuştur.

102  Ey iman etmiş olan kimseler! (Emirlerini tutup, yasaklarından kaçınarak) Kendisinden sakınıl ması gerektiği şekilde Allâh’tan hakkıyla sakının ve siz ancak Müslüman kimseler olarak ölün!

103  Allâh’ın ipi (olan Kitabına ve dini)ne hep bir likte sımsıkı sarılın ve (Ehl-i Kitap gibi ihtilâfa düşe rek haktan ve birbirinizden) ayrılmayın. Bir de Allâh’ın, üzerinizde bulunan (iyilik ve) ni metini hatırlayın! Hani siz (câhiliyet döneminde uzun yıllar birbiriyle savaşan) düşmanlar iken O, (sizi İslâm ile şereflendirerek) kalpleriniz arasında bir (uzlaşı ve birbirine karşı ısınma yaratarak) ülfet meydana getirmişti de, hemen siz O’nun (bu) nimetiyle (bir birini çok seven) kar deşler oluvermiştiniz/kardeş l er o la - rak sabaha çıkmıştınız/. Yine siz (kâfir liğiniz den dolayı) o (cehennem) ate ş(in)den bir çukurun kenarında bu lunuyorken, (Muhammed (Sallâllâhu Aley hi ve Sellem)`i göndererek) O sizi ondan kurtarmıştı. (Ey muhatap!) İşte Allâh (emir, nehiy, müjde ve tehdit içeren bu) âyetlerini size böylece (belâğatte zirveye ulaşmış bir beyan ile) açıklamaktadır, tâ ki siz (sevap kazandıracak doğru yola) hidâyet bulasınız!

104  İçinizden bir cemaat bulunsun ki; (dinî ve dünyevî) hayr (ve faydalar)a davet edeler, (Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeri`ât ve akıl tarafından da güzel bilinen) ma`rûfu emredeler, (Kitap ve Sünnet’e uygun olmayıp, şeri`ât ve akıl tarafından da reddedilen) münkerden nehyedeler! İşte ancak onlar felâha eren (ve umduklarına nâil olup korktuklarından em niyete erişen)lerin ta kendileridir!

105  O kimseler gibi olma yın ki; iyice ayrılmış lar ve (din de birlik sağlayacak) açık de liller kendi lerine geldikten sonra (daha çok birleşecek yerde, Allâh-u Te`âlâ’nın tevhîd ve tenzîhi hususunda) ihti lafa düşmüşlerdir. İşte onlar, pek büyük bir azap sadece onlar içindir.

106  (Müslümanlara âit) nice yüzlerin bembeyaz olacağı, (kâfirlere ait) nice suratların da kapkara olacağı günü (unut mayın)! Artık yüzleri simsiyah olmuş kimselere gelince (, o gün kendilerine denile cektir ki): “(Kalû Belâ mîsakıyla açıkladığınız) imanı nızdan sonra kâfir mi oldunuz? Öyleyse inkârda bu lunmuş olmanız sebebiyle tadın (bakalım) bu azâbı!”

107  Ama o yüzleri bembeyaz olmuş kişiler; (on lar) Allâh’ın rahmeti(nin mahalli olan cennet) için dedirler. Kendileri orada (ayrılık ve ölümden uzak bir şekilde) ebedî kalıcıdırlar.

108  (Habîbim!) İşte bunlar Al lâh’ın (müjde ve tehdit mâhiyetindeki) âyetleridir ki, onları (hiç bir şüphe taşımayan) hak ile (iç içe bulundukları hal de) sana peş peşe okumaktayız. Allâh âlemler(den hiçbirin)e (suçsuz yere ceza vererek veya suçluyu hak ettiğinden fazlasıyla cezalandırarak ya da bir iyiliğin mükâfatını eksilterek) en ufak bir zulüm (ve haksızlık yapmak) istemez!

Âl-i İmrân Sûresi  62 
Cüz  4
cihanyamaneren