HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٦٣ 
الجزء ٤

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟ ﴿ ١٠٩ ﴾ كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿ ١١٠ ﴾ لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ﴿ ١١١ ﴾ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠ ﴿ ١١٢ ﴾ لَيْسُوا سَوَٓاءًۜ مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ اُمَّةٌ قَٓائِمَةٌ يَتْلُونَ اٰيَاتِ اللّٰهِ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ وَهُمْ يَسْجُدُونَ۠ ﴿ ١١٣ ﴾ يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ مِنَ الصَّالِح۪ينَ ﴿ ١١٤ ﴾ وَمَا يَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ فَلَنْ يُكْفَرُوهُۜ وَاللّٰهُ عَل۪يمٌ بِالْمُتَّق۪ينَ ﴿ ١١٥ ﴾

سُورَةُاٰلِ عِمْرٰنَ  ٦٣ 
الجزء ٤
Âl-i İmrân Sûresi  63 
Cüz  4

109  Göklerde bulunanlar ve yerde olanlar( dan her biri; yaratılma, mülkiyet ve yönetim bakımından) ancak Allâh’a âittir. Bütün (hepsinin) işler(i) ancak Al lâh(ın hüküm ve kazasın)a döndürülecektir. (O da, üstün hikmeti gereği herkese hak ettiği sevap ve azap ile karşılık verecektir.)

110  (Ey ümmet-i Muhammed! Allah’ın ezelî ilmin de de, Levh-i Mah fûz’da da, geçmiş ümmetlerce de,) insanlar(ın menfaatini temin) için (meydana) çıka rılmış olan birçok ümmetin en iyisi siz oldunuz! (Çünkü siz, Kitap ve Sünnet’e uygun olup, şeri`ât ve akıl tarafından güzel bilinen) ma`rûfu emredersiniz, (kâfirlik ve bütün yasakları içine alan) münkerden nehyedersiniz ve Allâh(ın tüm buyrukların)a (gerçek ten) iman (etmeye devam) edersiniz. Ehl-i Kitap da (sizin gibi âhir za man peygamberine ve getirdiği dine) inanacak olsaydı, elbette bu, ken dileri için (, inkâr karşılığında elde ettikleri dünya riyâsetinden) daha iyi olurdu! (Gerçi) içlerinden (Abdullah ibni Selâm ve ar kadaşları gibi) inananlar vardır. Onların çoğunluğu ise (hak yoldan çıkmış olan) fâsıkların ta kendileridir.
Âyet-i celîlede bahsi geçen hayırlı ümmet olma vasfı, vahyin nüzûlüne şâhit olan müminlere, özellikle de İbni Mes’ûd, Ammâr ibni Yâsir, Sâlim, Übeyy ibni Kâ’b ve Mu’âz ibni Cebel (Radıyallâhu anhüm) hazarâtına mahsus ise de, Ömer (Radıyallâhu anh)ın: “Ey insanlar! Kim bu methedilen ümmetten olmak istiyorsa, Allâh-u Te`âlâ’nın burada bahsettiği şartları yerine getirsin!” sözü, bu vasfın bütün ümmete âit olduğunu göstermektedir.

111  (Yahudi ve Hristiyanlar, tenkit ve tehdit gibi) basit bir eziyet dışında size asla zarar veremeye ceklerdir. Sizinle savaşacak olsalar, (bozguna uğra yarak) size arkaları(nı) çevirecekler, sonra (size karşı hiç kimse tarafından) yardım olunmayacaklardır.
Bu âyet-i kerîme, Kâ`b ibni Eşref ve İbni Sûriyâ gibi Yahudi liderlerinin, aralarından İslâm’ı seçen Abdullah ibni Selâm ve arkadaşlarını tehdit etmeleri üzerine nâzil olmuş ve kendilerine, bu sıkıntılarının sözlü tacize uğramaktan ileri geçmeyeceği teminâtını vermiştir.

112  (Cizye vermeyi kabul etmeleri hâlinde) Allâh’tan (kendilerine verilen) bir (zimmet ve dokunulmazlık) ip(iy)le (bağlanmaları) ve (Allâh’ın zimmetine dayalı olarak) o (Müslüman) insanlar (tarafın)dan bir (gü vence) ip(iy)le (kendilerine emân verilmiş) olması dışında; bulundukları her yerde o (Yahudi ola) nlar üzerine zillet (ve alçaklık damgası) vurulmuştur. (Bu nedenle her gittikleri yerde can ve mal telefine maruz kalacaklardır.) Böylece onlar Allâh’tan (rahmet beklerken) bir gazapla dönmüşler ve (zengin olsalar bile) miskinlik(; fakirlik korkusu ve zenginliği göste rememe hâli, bir mühür gibi) üzerlerine vurulmuştur. İşte bu (şekilde alçaklık ve fakirlik damgası yeyip, Allâh’ın gazabına uğramaları), şu sebepledir ki gerçekten onlar Allâh’ın âyetlerini inkâr etmekte bulunmuştu ve (kendilerince de) hak olmayan bir nedenle peygamberleri öldürüyordular. İşte bu (kâfirlik ve peygam ber öldürme suçu) da, (Al lâh’ın emirlerine) isyan etmeleri ve ken dilerinin haddi aşmakta bulunmuş olmaları yüzün dendi. (Nitekim küçük günahlarda ısrarcı olmak büyük günahlara sebebiyet vereceği gibi, büyük günahları sürdürmek de kâfirliğe sevk etmektedir.)

113  O (Kitap ehli ola)nlar(ın hepsi) eşit değildirler! Ehl-i Kitaptan (Abdullah ibni Selâm ve Necâşî gibi) öyle istikametli bir cemaat vardır ki; gece saatle rinde (kılmış oldukları yatsı ve teheccüd namazlarında) Allâh’ın (Kur’ân’ının) âyetlerini devamlı oku makta dırlar ve onlar secde yapmaktadırlar.

114  Onlar Allâh’a ve o son güne inanırlar, (iman ve diğer hayırlardan iba ret) ma’rûfu emrederler, (kâ fir lik ten ve şeri`âtın yasakları olan) mün kerden nehyederler ve (ölüp de fırsatı kaçırmamak için) hayırlarda (yarışırcasına) koşuşurlar. İşte o (yüce sıfatlara sahip ola)nlar (Yahudilerin dediği gibi kötülerden değil, bilakis Allâh indinde durumları düzgün olan) sâlihlerdendir.

115  Onlar hayırdan her ne işleyecek olurlarsa, (sevapları reddedilerek veya eksiltilerek) ona karşı asla nankörlükle karşılanmayacaklardır. Zaten Allâh o takvâ sahiplerini (n yaptıklarını çok iyi bilen ve mükâ fâtlarını tastamam ödeyecek olan bir) Alîm’dir.

Âl-i İmrân Sûresi  63 
Cüz  4
cihanyamaneren