v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
7
Cuz 1
49﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Hatırlayın) bir zamânı da ki; Firavun’un hânedânından sizi tamâmen kurtarmıştık; öyle ki onlar siz(in dedeleriniz)e en kötü azâbı (uygulama yolu) arıyorlar (da onları en zor işlerde çalıştırıyorlar)dı; (Mûsâ (Aleyhisselâm)ın dünyâya gelmesine mâni olmak için, yeni doğan) oğullarınızı çokça boğazlıyorlar, kadınlarınızı ise (hizmetçi yapmak üzere) sağ bırakıyorlardı. İşte size! Bu (şekilde Firavun’u başınıza musallat kılıp, sonra Mûsâ (Aleyhisselâm)ı göndererek sizi kurtarması)nda Rabbinizden pek büyük bir belâ (ve sıkıntının ardından nîmetle imtihan sırrı) vardı.
50﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) O vakti de (yâd edin) ki; sizden sebep (ve peşlerine düşen Firavun’dan atalarınızı kurtararak onlardan sizi meydana getirmek için) o (Kızıl)denizi (ikiye) ayırmıştık ve hemen sizi kurtarmıştık da (gözünüzün önünde) Firavun hânedânını boğmuştuk; hâlbuki siz (denizin kâfirler üzerine kapanışına) bakıyordunuz.
51﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaptığı şirke rızâ gösterdikleri için asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir zamânı da (hatırlayın) ki; Mûsâ ile kırk geceyi (ibâdetle geçirirsen sana Tevrât’ı vahyedeceğiz diye) sözleşmiştik de, sonra onun (Tûr Dağı’na gitmesinin) ardından siz (şirk koşarak kendi nefislerine) zulmedici kimseler olduğunuz hâlde (Sâmirî’nin erittiği altınlardan yaptığı) buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz.
52﴿ (Ey tevbe eden insan!) İşte sana! Sonra (atalarınızın) bun(ca suçun)un ardından sizden (sebep atalarınızın günahlarını) afv etmiştik, ola ki siz (onların afv edilme nîmetine) şükredersiniz.
53﴿ Yine o vakti (hatırlayın) ki; Biz Mûsâ’ya o (Tevrât) kitabı(nı) ve (hak ile bâtılın arasını ayıran mûcizelerden ibâret) Furkān’ı vermiştik, ola ki siz (iyice düşünüp) hidâyete erersiniz.
54﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaptığı şirke rızâ gösterdikleri için asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak ve onların başına gelen azap ile bunları da uyarmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir de o zamânı (yâd edin) ki; Mûsâ kavmine: “Ey kavmim! Şüphesiz ki siz o buzağıyı (tanrı) edinmeniz sebebiyle nefislerinize zulmetmiş (ve ancak kendinize yazık etmiş) oldunuz. O hâlde hemen Bâri’inize (ve sizi kusursuz yaratan Rabbinize) tevbe edin de, (dinden dönmenin cezâsı olarak dinde sebât edenler buzağıya taparak mürted olanları öldürsün ve böylece öldürülmeye teslim olarak) kendilerinizi öldürün. İşte size! Bu (zorluğa tahammül ederek ölüme teslim olmanız, şirkten temizlik ve ebedî hayata vuslat olması açısından), Bâri’iniz (ve eşsiz yaratıcınız olan Allâh-u Te‘âlâ) nezdinde sizin için tam bir hayırdır” demişti de, (bu emri yerine getirmenizin ardından) O (Rabbiniz) sizin tevbenizi kabûl etmişti. Çünkü muhakkak O; ancak O (Allâh-u Te‘âlâ, kullarının günahları ne kadar çok olsa da tevbelerini çokça kabûl buyuran bir) Tevvâb’dır, (suçları ne kadar büyük olsa da, kullarına çok acıdığı için onları bağışlayan bir) Rahîm’dir! İbnü Abbâs, Alî, Katâde ve Zührî (Radıyallâhu Anhüm)ün beyanları vechile; “Nefislerini öldürmeleri” emrini, ya birbirini öldürerek veyâ suçsuzlar mürtedleri öldürerek yerine getirmişlerdir. Rivâyete göre onlara: “Kātiline bakan veyâ eliyle korunmaya çalışan kişi melûndur” buyrulmuştu. Bunun üzerine bu şirki işlememiş olan biri bu suçu işlemiş olan oğlunu, babasını veyâ kardeşini gördüğünde merhametinden dolayı emri yerine getiremeyecek hâle gelince, Allâh-u Te‘âlâ üzerlerine kara bir bulut yolladı da böylece kimse kimseyi göremez oldu. Öldürülenlerin sayısı yetmiş bine ulaşınca, Mûsâ ve Hârûn (Aleyhimesselâm)ın duâlarıyla Allâh-u Te‘âlâ o bulutu kaldırarak ölenlerin de kalanların da tevbesini kabûl buyurdu. (et-Taberî, et-Tefsîr, 1/680, 682; İbnü Ebî Hâtim, et-Tefsîr, rakam:532, 1/111; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 1/368-370)
55﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Mûsâ (Aleyhisselâm)ın buzağıya tapmaktan özür dilemeleri için kavminden seçerek Tûr Dağı’na götürdüğü yetmiş kişinin sarfettiği şirk sözüne rızâ göstermelerinden dolayı asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir de o zamânı (hatırlayın) ki; Siz: “Ey Mûsâ! Allâh’ı açıkça görünceye kadar sana aslâ îmân etmeyeceğiz” demiştiniz de hemen o yıldırım (göz göre göre) sizi yakala(yıp topluca yak)mıştı. Hâlbuki siz (başınıza gelene) bakıyordunuz!
56﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarını öldürdükten sonra dirilterek onlara yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) Sonra (kalan ecelinizi ve rızkınızı tamamlamanız için) sizi ölümünüzün ardından diriltmiştik. Umulur ki siz (çarptırıldığınız ölüm cezâsının akabinde diriltilme nîmetine) şükredersiniz.
57﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Şu nîmetlerimizi hiç hâtırınızdan çıkarmayın ki; kırk sene dönüp dolaştığınız Tîh Çölü’nde) o (ince ve beyaz) bulutu da üstünüzde (sürekli tâkipçiniz olan bir) gölge(lik) yapmıştık ve (açlıktan şikâyetiniz netîcesinde) kudret helvası ile bıldırcın üzerinize (bolca) indirmiştik. (Böylece size:) “Sizi rızıklandırdığımız o lezzetli/helâl/zararsız/ şeylerden yiyin (fakat sizi aç bırakacağım endişesiyle bu rızıkları biriktirmeyin)(buyurmuştuk). Ama onlar (kendilerine külfetsiz ihsân edilen rızıkları biriktirerek bu yasağı çiğneyip bu nîmetlere nankörlük etmekle, mülkümüzden bir şey eksiltemedikleri için) Bize zulmetmiş olmadılar velâkin onlar (haddi aşıp azâbı hak ederek) ancak kendilerine sürekli zulmeder olmuştular.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
٧
وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ ﴿٤٩
وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿٥٠
وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٥١
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٢
وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿٥٣
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿٥٤
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿٥٥
ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٦
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٥٧
Bakara Sûresi
7
Cuz 1
وَاِذْ نَجَّيْنَاكُمْ مِنْ اٰلِ فِرْعَوْنَ يَسُومُونَكُمْ سُٓوءَ الْعَذَابِ يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْۜ وَف۪ي ذٰلِكُمْ بَلَٓاءٌ مِنْ رَبِّكُمْ عَظ۪يمٌ ﴿٤٩
49﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Hatırlayın) bir zamânı da ki; Firavun’un hânedânından sizi tamâmen kurtarmıştık; öyle ki onlar siz(in dedeleriniz)e en kötü azâbı (uygulama yolu) arıyorlar (da onları en zor işlerde çalıştırıyorlar)dı; (Mûsâ (Aleyhisselâm)ın dünyâya gelmesine mâni olmak için, yeni doğan) oğullarınızı çokça boğazlıyorlar, kadınlarınızı ise (hizmetçi yapmak üzere) sağ bırakıyorlardı. İşte size! Bu (şekilde Firavun’u başınıza musallat kılıp, sonra Mûsâ (Aleyhisselâm)ı göndererek sizi kurtarması)nda Rabbinizden pek büyük bir belâ (ve sıkıntının ardından nîmetle imtihan sırrı) vardı.
وَاِذْ فَرَقْنَا بِكُمُ الْبَحْرَ فَاَنْجَيْنَاكُمْ وَاَغْرَقْنَٓا اٰلَ فِرْعَوْنَ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿٥٠
50﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) O vakti de (yâd edin) ki; sizden sebep (ve peşlerine düşen Firavun’dan atalarınızı kurtararak onlardan sizi meydana getirmek için) o (Kızıl)denizi (ikiye) ayırmıştık ve hemen sizi kurtarmıştık da (gözünüzün önünde) Firavun hânedânını boğmuştuk; hâlbuki siz (denizin kâfirler üzerine kapanışına) bakıyordunuz.
وَاِذْ وٰعَدْنَا مُوسٰٓى اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِنْ بَعْدِه۪ وَاَنْتُمْ ظَالِمُونَ ﴿٥١
51﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaptığı şirke rızâ gösterdikleri için asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir zamânı da (hatırlayın) ki; Mûsâ ile kırk geceyi (ibâdetle geçirirsen sana Tevrât’ı vahyedeceğiz diye) sözleşmiştik de, sonra onun (Tûr Dağı’na gitmesinin) ardından siz (şirk koşarak kendi nefislerine) zulmedici kimseler olduğunuz hâlde (Sâmirî’nin erittiği altınlardan yaptığı) buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz.
ثُمَّ عَفَوْنَا عَنْكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٢
52﴿ (Ey tevbe eden insan!) İşte sana! Sonra (atalarınızın) bun(ca suçun)un ardından sizden (sebep atalarınızın günahlarını) afv etmiştik, ola ki siz (onların afv edilme nîmetine) şükredersiniz.
وَاِذْ اٰتَيْنَا مُوسَى الْكِتَابَ وَالْفُرْقَانَ لَعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ ﴿٥٣
53﴿ Yine o vakti (hatırlayın) ki; Biz Mûsâ’ya o (Tevrât) kitabı(nı) ve (hak ile bâtılın arasını ayıran mûcizelerden ibâret) Furkān’ı vermiştik, ola ki siz (iyice düşünüp) hidâyete erersiniz.
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ اَنْفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُٓوا اِلٰى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ ذٰلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ عِنْدَ بَارِئِكُمْۜ فَتَابَ عَلَيْكُمْۜ اِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ ﴿٥٤
54﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaptığı şirke rızâ gösterdikleri için asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak ve onların başına gelen azap ile bunları da uyarmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir de o zamânı (yâd edin) ki; Mûsâ kavmine: “Ey kavmim! Şüphesiz ki siz o buzağıyı (tanrı) edinmeniz sebebiyle nefislerinize zulmetmiş (ve ancak kendinize yazık etmiş) oldunuz. O hâlde hemen Bâri’inize (ve sizi kusursuz yaratan Rabbinize) tevbe edin de, (dinden dönmenin cezâsı olarak dinde sebât edenler buzağıya taparak mürted olanları öldürsün ve böylece öldürülmeye teslim olarak) kendilerinizi öldürün. İşte size! Bu (zorluğa tahammül ederek ölüme teslim olmanız, şirkten temizlik ve ebedî hayata vuslat olması açısından), Bâri’iniz (ve eşsiz yaratıcınız olan Allâh-u Te‘âlâ) nezdinde sizin için tam bir hayırdır” demişti de, (bu emri yerine getirmenizin ardından) O (Rabbiniz) sizin tevbenizi kabûl etmişti. Çünkü muhakkak O; ancak O (Allâh-u Te‘âlâ, kullarının günahları ne kadar çok olsa da tevbelerini çokça kabûl buyuran bir) Tevvâb’dır, (suçları ne kadar büyük olsa da, kullarına çok acıdığı için onları bağışlayan bir) Rahîm’dir! İbnü Abbâs, Alî, Katâde ve Zührî (Radıyallâhu Anhüm)ün beyanları vechile; “Nefislerini öldürmeleri” emrini, ya birbirini öldürerek veyâ suçsuzlar mürtedleri öldürerek yerine getirmişlerdir. Rivâyete göre onlara: “Kātiline bakan veyâ eliyle korunmaya çalışan kişi melûndur” buyrulmuştu. Bunun üzerine bu şirki işlememiş olan biri bu suçu işlemiş olan oğlunu, babasını veyâ kardeşini gördüğünde merhametinden dolayı emri yerine getiremeyecek hâle gelince, Allâh-u Te‘âlâ üzerlerine kara bir bulut yolladı da böylece kimse kimseyi göremez oldu. Öldürülenlerin sayısı yetmiş bine ulaşınca, Mûsâ ve Hârûn (Aleyhimesselâm)ın duâlarıyla Allâh-u Te‘âlâ o bulutu kaldırarak ölenlerin de kalanların da tevbesini kabûl buyurdu. (et-Taberî, et-Tefsîr, 1/680, 682; İbnü Ebî Hâtim, et-Tefsîr, rakam:532, 1/111; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 1/368-370)
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُونَ ﴿٥٥
55﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Mûsâ (Aleyhisselâm)ın buzağıya tapmaktan özür dilemeleri için kavminden seçerek Tûr Dağı’na götürdüğü yetmiş kişinin sarfettiği şirk sözüne rızâ göstermelerinden dolayı asr-ı saâdetteki Yahûdîleri onların suçuna ortak sayarak buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Bir de o zamânı (hatırlayın) ki; Siz: “Ey Mûsâ! Allâh’ı açıkça görünceye kadar sana aslâ îmân etmeyeceğiz” demiştiniz de hemen o yıldırım (göz göre göre) sizi yakala(yıp topluca yak)mıştı. Hâlbuki siz (başınıza gelene) bakıyordunuz!
ثُمَّ بَعَثْنَاكُمْ مِنْ بَعْدِ مَوْتِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ ﴿٥٦
56﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarını öldürdükten sonra dirilterek onlara yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) Sonra (kalan ecelinizi ve rızkınızı tamamlamanız için) sizi ölümünüzün ardından diriltmiştik. Umulur ki siz (çarptırıldığınız ölüm cezâsının akabinde diriltilme nîmetine) şükredersiniz.
وَظَلَّلْنَا عَلَيْكُمُ الْغَمَامَ وَاَنْزَلْنَا عَلَيْكُمُ الْمَنَّ وَالسَّلْوٰىۜ كُلُوا مِنْ طَيِّبَاتِ مَا رَزَقْنَاكُمْۜ وَمَا ظَلَمُونَا وَلٰكِنْ كَانُٓوا اَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٥٧
57﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Şu nîmetlerimizi hiç hâtırınızdan çıkarmayın ki; kırk sene dönüp dolaştığınız Tîh Çölü’nde) o (ince ve beyaz) bulutu da üstünüzde (sürekli tâkipçiniz olan bir) gölge(lik) yapmıştık ve (açlıktan şikâyetiniz netîcesinde) kudret helvası ile bıldırcın üzerinize (bolca) indirmiştik. (Böylece size:) “Sizi rızıklandırdığımız o lezzetli/helâl/zararsız/ şeylerden yiyin (fakat sizi aç bırakacağım endişesiyle bu rızıkları biriktirmeyin)(buyurmuştuk). Ama onlar (kendilerine külfetsiz ihsân edilen rızıkları biriktirerek bu yasağı çiğneyip bu nîmetlere nankörlük etmekle, mülkümüzden bir şey eksiltemedikleri için) Bize zulmetmiş olmadılar velâkin onlar (haddi aşıp azâbı hak ederek) ancak kendilerine sürekli zulmeder olmuştular.