v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
70
Cuz 4
158﴿ Yine andolsun ki; (herhangi bir nedenle) ölseniz yâhut öldürülseniz, elbette ancak (uğrunda her şeyinizi cömertçe fedâ ettiğiniz) Allâh(ın âhiret yurdun)a haşredileceksiniz. (O da size hak ettiğiniz karşılığı eksiksiz olarak verecek; iyilik sâhiplerini hayırlarından dolayı mükâfatlandıracak, kötüleri de günahları yüzünden cezâlandıracaktır. O’ndan başka sevap vermesi beklenen ya da azâbı savuşturması umulan bir Zât mevcut olmadığına göre dünyâya meyletmeyi bırakın da, O’nun tâatıyla amel ederek ve yolunda cihâd ederek sizi O’na mânen yaklaştıracak ve rızâsına ulaştıracak amelleri tercih edin.)
159﴿ (Habîbim! Ümmetine karşı sana) Allâh’tan (bahşedilen) büyük bir (acıma ve) rahmet (sıfatı) nedeniyle (Uhud Harbi’nde emrine karşı gelen) o kişilere (bile) yumuşak davrandın. (Faraza) eğer sen kötü huylu ve katı kalpli biri olsaydın, elbette (herkes senden kaçıp) etrâfından dağılırlardı (bu durumda ise, vazîfen olan hidâyet ve irşâd işi noksan kalırdı). Artık (sana karşı yaptıkları yanlışları) onlardan afv et ve (Bana karşı yaptıklarından dolayı) kendileri(nin günahları) için mağfiret (ve bağışlanma) talep et. Bir de o (harple alâkalı konuda olduğu gibi, hakkında vahiy bulunmayan ve uygun gördüğün her) işte (gönüllerini hoş etmek için) onlarla istişârede bulun. Ama (şûrâ netîcesinde bir şeyi uygun görüp de onu yapmaya karar vererek) azmedersen, o zaman (hakkında en faydalı olana muvaffak olabilmen için) Allâh’a tevekkül et. Şüphesiz ki Allâh (bütün işlerini Kendisine ısmarlayarak) tevekkül eden kimseleri sever (ve onlara en doğruyu buldurur).
160﴿ (Bedir’de yaptığı gibi) Allâh size (her nerede) yardım ederse, artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ama (Uhud’da yaptığı gibi) O sizi yardımsız bırakırsa, artık O’ndan sonra kim şu kimsedir ki size yardım ede(bile)cek?! (Bu gerçeği bilip buna böylece) îmân edenler ise ancak Allâh’a tevekkül etsin(ler).
161﴿ (Ganîmet malı gibi emânetler husûsunda ve kamu malında) hâinlik yapmak hiçbir peygamber için olmuş (ve olacak bir şey) değildir. Zâten her kim (kamuya âit gelirlerden bir şey çalarak) hâinlik yaparsa, hâinlik ettiği o şeyi kıyâmet günü (sırtında taşıyarak) getirecektir. Sonra (hayırdan ve şerden) kazanmış olduğu şey(in karşılığı) herkese tastamam ödenecektir. Onlar (sevapları eksiltilmek ve azapları artırılmak sûretiyle herhangi bir) zulme de uğratılmayacaklardır.
162﴿ Yoksa (emirlere itâat ederek) Allâh’ın rızâsını (kazandıracak amelleri)n peşine iyice düşmüş olan (ve onu kazanmak için son derece gayret gösteren) o (Muhâcir ve Ensâr’dan yâhut doğru yolda onlara tâbi olan bir) kimse, Allâh’tan (mükâfat beklerken, günahları yüzünden) büyük bir gazapla (lânetli kimseye) dönmüş bulunan ve barınağı ancak cehennem olan (kâfir ve münâfık) kişi gibi (azâba düşecek) midir?! (Dostlar sonsuz cennetlerde nîmetlenirken) o (düşmanlar için) varılacak yer (ve ebedî ikāmet mekânı olan cehennem) ise ne kötü olmuştur!
163﴿ O (Rablerinin rızâsına tâbi olanlar ve gazabına uğraya)nlar(ın hepsi de) Allâh nezdinde (sevap ve azap husûsunda farklı) dereceler(in ve derekelerin sâhipleri)dir. Zâten Allâh onların yapmakta olduğu şeyleri (hakkıyla görüp, karşılık verecek olan bir) Basîr’dir.
164﴿ Andolsun ki; muhakkak Allâh müminlere elbette büyük bir iyilikte bulunmuştu, bir zamanda ki; Kendi âyetlerini onların üzerine art arda okuyan, onları (maddî ve mânevî pisliklerden) tamâmen arındıran ayrıca kendilerine o (yüce) kitap (olan Kur’ân)ı ve hikmeti (sünnet ve fıkhı) öğreten, (melek ve cin türünden değil de, anlaşmaları kolay olsun için) kendi nefisleri (gibi insan cinsi)nden olan değerli bir Rasûl’ü onların içerisinde göndermişti. Hâlbuki şüphesiz onlar daha önce elbette apaçık bir (sapıklık ve) dalâlet içinde bulunmuşlardı.
165﴿ (Bedir günü düşmanlarınız hakkında) iki misline kesinlikle ulaşmış olduğunuz bir musîbet (şimdi Uhud’da) kendinize isâbet ettiği zaman mı: “İşte bu nereden (başımıza geldi)?” dediniz. (Habîbim!) De ki: “O (bozgun), nefisleriniz(e uyarak peygamberinizin emrini dinlemeyip merkezi terk etmeniz ve fidye karşılığı esirleri salmanız gibi suçlarınız) tarafından (size ulaşmış bir belâ)dır. Şüphesiz Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir (ki emrine uyanlara yardım etmek, karşı gelenlerden ise yardımını çekmek dâhil her şey O’nun kudreti dâhilindedir).”
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٤
٧٠
وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ ﴿١٥٨
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ ﴿١٥٩
اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٦٠
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١٦١
اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦٢
هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟ ﴿١٦٣
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿١٦٤
اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿١٦٥
Âl-i İmrân Sûresi
70
Cuz 4
وَلَئِنْ مُتُّمْ اَوْ قُتِلْتُمْ لَاِلَى اللّٰهِ تُحْشَرُونَ ﴿١٥٨
158﴿ Yine andolsun ki; (herhangi bir nedenle) ölseniz yâhut öldürülseniz, elbette ancak (uğrunda her şeyinizi cömertçe fedâ ettiğiniz) Allâh(ın âhiret yurdun)a haşredileceksiniz. (O da size hak ettiğiniz karşılığı eksiksiz olarak verecek; iyilik sâhiplerini hayırlarından dolayı mükâfatlandıracak, kötüleri de günahları yüzünden cezâlandıracaktır. O’ndan başka sevap vermesi beklenen ya da azâbı savuşturması umulan bir Zât mevcut olmadığına göre dünyâya meyletmeyi bırakın da, O’nun tâatıyla amel ederek ve yolunda cihâd ederek sizi O’na mânen yaklaştıracak ve rızâsına ulaştıracak amelleri tercih edin.)
فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ فَاعْفُ عَنْهُمْ وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ وَشَاوِرْهُمْ فِي الْاَمْرِۚ فَاِذَا عَزَمْتَ فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّل۪ينَ ﴿١٥٩
159﴿ (Habîbim! Ümmetine karşı sana) Allâh’tan (bahşedilen) büyük bir (acıma ve) rahmet (sıfatı) nedeniyle (Uhud Harbi’nde emrine karşı gelen) o kişilere (bile) yumuşak davrandın. (Faraza) eğer sen kötü huylu ve katı kalpli biri olsaydın, elbette (herkes senden kaçıp) etrâfından dağılırlardı (bu durumda ise, vazîfen olan hidâyet ve irşâd işi noksan kalırdı). Artık (sana karşı yaptıkları yanlışları) onlardan afv et ve (Bana karşı yaptıklarından dolayı) kendileri(nin günahları) için mağfiret (ve bağışlanma) talep et. Bir de o (harple alâkalı konuda olduğu gibi, hakkında vahiy bulunmayan ve uygun gördüğün her) işte (gönüllerini hoş etmek için) onlarla istişârede bulun. Ama (şûrâ netîcesinde bir şeyi uygun görüp de onu yapmaya karar vererek) azmedersen, o zaman (hakkında en faydalı olana muvaffak olabilmen için) Allâh’a tevekkül et. Şüphesiz ki Allâh (bütün işlerini Kendisine ısmarlayarak) tevekkül eden kimseleri sever (ve onlara en doğruyu buldurur).
اِنْ يَنْصُرْكُمُ اللّٰهُ فَلَا غَالِبَ لَكُمْۚ وَاِنْ يَخْذُلْكُمْ فَمَنْ ذَا الَّذ۪ي يَنْصُرُكُمْ مِنْ بَعْدِه۪ۜ وَعَلَى اللّٰهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ ﴿١٦٠
160﴿ (Bedir’de yaptığı gibi) Allâh size (her nerede) yardım ederse, artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur. Ama (Uhud’da yaptığı gibi) O sizi yardımsız bırakırsa, artık O’ndan sonra kim şu kimsedir ki size yardım ede(bile)cek?! (Bu gerçeği bilip buna böylece) îmân edenler ise ancak Allâh’a tevekkül etsin(ler).
وَمَا كَانَ لِنَبِيٍّ اَنْ يَغُلَّۜ وَمَنْ يَغْلُلْ يَأْتِ بِمَا غَلَّ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ تُوَفّٰى كُلُّ نَفْسٍ مَا كَسَبَتْ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ ﴿١٦١
161﴿ (Ganîmet malı gibi emânetler husûsunda ve kamu malında) hâinlik yapmak hiçbir peygamber için olmuş (ve olacak bir şey) değildir. Zâten her kim (kamuya âit gelirlerden bir şey çalarak) hâinlik yaparsa, hâinlik ettiği o şeyi kıyâmet günü (sırtında taşıyarak) getirecektir. Sonra (hayırdan ve şerden) kazanmış olduğu şey(in karşılığı) herkese tastamam ödenecektir. Onlar (sevapları eksiltilmek ve azapları artırılmak sûretiyle herhangi bir) zulme de uğratılmayacaklardır.
اَفَمَنِ اتَّبَعَ رِضْوَانَ اللّٰهِ كَمَنْ بَٓاءَ بِسَخَطٍ مِنَ اللّٰهِ وَمَأْوٰيهُ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ ﴿١٦٢
162﴿ Yoksa (emirlere itâat ederek) Allâh’ın rızâsını (kazandıracak amelleri)n peşine iyice düşmüş olan (ve onu kazanmak için son derece gayret gösteren) o (Muhâcir ve Ensâr’dan yâhut doğru yolda onlara tâbi olan bir) kimse, Allâh’tan (mükâfat beklerken, günahları yüzünden) büyük bir gazapla (lânetli kimseye) dönmüş bulunan ve barınağı ancak cehennem olan (kâfir ve münâfık) kişi gibi (azâba düşecek) midir?! (Dostlar sonsuz cennetlerde nîmetlenirken) o (düşmanlar için) varılacak yer (ve ebedî ikāmet mekânı olan cehennem) ise ne kötü olmuştur!
هُمْ دَرَجَاتٌ عِنْدَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ بَص۪يرٌ بِمَا يَعْمَلُونَ۟ ﴿١٦٣
163﴿ O (Rablerinin rızâsına tâbi olanlar ve gazabına uğraya)nlar(ın hepsi de) Allâh nezdinde (sevap ve azap husûsunda farklı) dereceler(in ve derekelerin sâhipleri)dir. Zâten Allâh onların yapmakta olduğu şeyleri (hakkıyla görüp, karşılık verecek olan bir) Basîr’dir.
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولًا مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ ﴿١٦٤
164﴿ Andolsun ki; muhakkak Allâh müminlere elbette büyük bir iyilikte bulunmuştu, bir zamanda ki; Kendi âyetlerini onların üzerine art arda okuyan, onları (maddî ve mânevî pisliklerden) tamâmen arındıran ayrıca kendilerine o (yüce) kitap (olan Kur’ân)ı ve hikmeti (sünnet ve fıkhı) öğreten, (melek ve cin türünden değil de, anlaşmaları kolay olsun için) kendi nefisleri (gibi insan cinsi)nden olan değerli bir Rasûl’ü onların içerisinde göndermişti. Hâlbuki şüphesiz onlar daha önce elbette apaçık bir (sapıklık ve) dalâlet içinde bulunmuşlardı.
اَوَلَمَّٓا اَصَابَتْكُمْ مُص۪يبَةٌ قَدْ اَصَبْتُمْ مِثْلَيْهَاۙ قُلْتُمْ اَنّٰى هٰذَاۜ قُلْ هُوَ مِنْ عِنْدِ اَنْفُسِكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿١٦٥
165﴿ (Bedir günü düşmanlarınız hakkında) iki misline kesinlikle ulaşmış olduğunuz bir musîbet (şimdi Uhud’da) kendinize isâbet ettiği zaman mı: “İşte bu nereden (başımıza geldi)?” dediniz. (Habîbim!) De ki: “O (bozgun), nefisleriniz(e uyarak peygamberinizin emrini dinlemeyip merkezi terk etmeniz ve fidye karşılığı esirleri salmanız gibi suçlarınız) tarafından (size ulaşmış bir belâ)dır. Şüphesiz Allâh her şeye (hakkıyla gücü yeten bir) Kadîr’dir (ki emrine uyanlara yardım etmek, karşı gelenlerden ise yardımını çekmek dâhil her şey O’nun kudreti dâhilindedir).”