v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
79
Cuz 4
15﴿ (Ey kocalar!) Kadınlarınızdan öyleleri de ki; (zinâ ve kadınların şehvetle birbirine sürtünmesi gibi) o en çirkin işi yapmaktadırlar, işte siz, içinizden (erkek, hür ve mümin) dört kişiden onlar aleyhine şâhitlik yapmalarını isteyin. Artık eğer onlar (vasıfları tutan dört kişi o kadınların zinâ yaptığına dâir) şâhitlikte bulunurlarsa (ecelleri gelerek) ölüm kendilerini (dünyâdan) tamâmen alıncaya yâhut Allâh onlar için (farklı bir hüküm beyân etmek sûretiyle) bir yol tâyin edinceye kadar kendilerini evlerde tutu(p hapsedi)n. Bu âyet-i kerîmede geçen “Fuhuş” tâbiri hakkında tefsirlerde iki mânâ zikredilmiştir, eğer zinâ mânâsı kastedilmişse ulemâ bu âyet-i kerîmenin neshedildiği hakkında görüş birliği içindedir ki, zâten ileride neshedileceği, âyet-i kerîmenin kendisinden de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Hattâbî (Rahimehullâh)ın da beyânı vechile; bunu “Nesh” olarak görmektense, âyet-i kerîmede geçen: “Allâh onlar için bir yol tâyin edinceye kadar” ifâdesindeki mücmel (kısa ve kapalı) ifâdenin tafsîli (sonradan açıklanması) olarak değerlendirmek daha uygun olabilir. Nitekim bu âyette geçen kapalı hüküm, Nûr Sûresi’nin 2. âyet-i kerîmesinde geçen: “Had (yüz sopa) cezâsı” ile ayrıca lafzen neshedilip, sahîh hadislerle hükmünün geçerliliği sâbit olan “Recm cezâsı” ile beyân edilmiştir. İslâm’ın başlangıç döneminde zinâ eden kadınların cezâsı evde hapsolunmaları şeklinde tespit edilmişken, daha sonra vârid olan: “Benden (bu âyetin tefsîrini) alın (öğrenin); Allâh o kadınlar için bir yol tâyin etti ki o da; evlilik geçirmemiş (kadınlar ve erkek)ler için yüz sopa, evlilik geçirmişler için ise taşla recmolunmaktır” (Müslim, rakam:1690, 3/1316) hadîs-i şerîfi ile, evlilik geçirmeden önce zinâ eden erkek ve kadınlara yüz sopa, evlilik geçirdikten sonra zinâ edenlere ise taşlanarak öldürülme anlamına gelen recm cezâsı getirilmiştir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için Nûr Sûresi’nin 2. âyet-i kerîmesine bakınız! Ama bu âyet-i kerîmede geçen “Fuhuş” tâbirinden, kadınların kendi aralarında yaptıkları “Sihâk (kadınların şehvetle birbirine sürtünmesi)” kastedilmişse o zaman bu âyet-i kerîmede nesh yoktur. Dolayısıyla bu günahı işlemiş olan kadınların cezâsı ölene kadar evde tutulmaları veya Allâh-u Te‘âlâ’nın onlara bir yol açmasıdır ki ondan maksad ise Fahrurrâzî (Rahimehullâh)ın nakli vechile; nikâh yoluyla şehvetini meşrû sûrette tatmin imkânı sağlamasıdır. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 4/470; en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl; el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/34-35; el-Kāzî Senâullâh, et-Tefsîru’l-Mazharî, 2/254; Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, 5/239)
16﴿ Ama içinizden o iki kişi ki, o (zinâ veyâ livata suçu)nu işlemişlerdir; (ey hâkimler!) artık siz (kınama, ayıplama, dayak veyâ hapis cezâlarıyla) onlara eziyet edin. Fakat eğer o ikisi (bu günahtan) tevbe ederler ve (kötü durumları için bir) düzeltmede bulunurlarsa, işte o zaman onlar(ı cezâlandırmak)dan yüz çevirin. Şüphesiz ki Allâh (tevbe edenlerin tevbesini) dâimâ (çokça kabûl eden) bir Tevvâb ve (tevbekârları çok esirgeyen) bir Rahîm olmuştur. Bu âyet-i kerîmede geçen “O kötü fiil” zamirinin mercii hakkında bir önceki âyet-i kerîmede olduğu gibi tefsirlerde iki mânâ zikredilmiştir, eğer zinâ mânâsı kastedilmişse ulemâ bu âyet-i kerîmenin neshedildiği hakkında görüş birliği içindedir. Dolayısıyla bu âyet-i kerîme sıralamada sonra ise de, iniş bakımından hapis emrinden öncedir. Buna göre zinânın cezâsı olarak önce eziyet sonra kadınlar hakkında hapis âyeti inmiş, daha sonra Nûr Sûresi’nin âyetiyle bu hükümler kaldırılıp iki taraf hakkında da yüz sopa cezâsı getirilmiştir. En sonunda ise Mâ‘iz (Radıyallâhu Anh) hadîsiyle bu hüküm özelleştirilip, evlilik geçirmiş olanlar hakkında yüz sopa cezâsı kaldırılarak cezâ recme dönüşmüştür. Evlilik geçirmemiş olanlar hakkındaysa yüz sopa hükmü geçerli kalmıştır. (el-Buhârî, rakam:2695; Müslim, rakam:1697) Ama burada geçen “O kötü fiil” tâbirinden; erkek erkeğe fuhuş yâni livata kastedilmiş ise o zaman burada nesh yoktur. Bu mânâya göre; livata işleyenlere yapılması emredilen eziyet; ta‘zîr yâni hâkimin takdir edeceği kınama, dayak veyâ hapis cezâlarından biri olarak gerçekleştirilir ki İmâm-ı Âzam (Radıyallâhu Anh)ın kavli de bu yöndedir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 4/469-470; el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl; en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl; el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/34-35; el-Kāzî Senâullâh, et-Tefsîru’l-Mazharî, 2/255)
17﴿ Allâh nezdinde (kabûl olunan) tevbe, ancak o kişiler için (geçerli)dir ki; bir cehâlet (ve cezâsını bilmeme) sebebiyle kötü bir şeyi işlerler de, sonra (ölüm öncesine kadar) yakın (sayılacak olan geniş zaman)dan birinde tevbe ederler. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ki, Allâh onların tevbelerini kabûl etmektedir. Zâten Allâh dâimâ (kullarının pişmanlıklarını çok iyi bilen) bir Alîm ve (tevbekârlara azap etmeyen) bir Hakîm olmuştur.
18﴿ O (makbûl) tevbe, onlardan birine ölüm geldiğinde: “Gerçekten ben şimdi tevbe ettim” diyene kadar sürekli kötü şeyler yapmakta olan kimseler için de (geçerli) değildir, kendileri kâfirler olarak ölen kimselerin (âhiretteki tevbeleri) de (kabûle şâyân) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ki; Biz kendileri için çok acı verici büyük bir azâbı hazırlamışızdır.
19﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! (Yakın vârislerinizin ölümüyle sâhipsiz kalan) kadınları istemedikleri hâlde mîras almanız (ve onları sizinle evlenmeye mecbur bırakmanız) sizin için helâl olmaz. Ayrıca kendilerine (ihtiyâcınız olmadığı hâlde, mallarına rağbetinizden dolayı onları boşamayıp da mehir olarak) vermiş olduğunuz şeyin bir kısmını (ele geçirip onların mülkiyetinden) gideresiniz diye onları(n başkalarıyla evlenmesini) engellemeyin. Ancak onların (eziyet, aşırı geçimsizlik ve nâmussuzluk gibi) apaçık çirkin bir şey yapmış olmaları müstesnâ! (Bu durumda onlardan boşama bedeli isteme hakkınız vardır.) Bir de siz onlarla (akla ve dîne uygun düşen) mârûf (bir yol) ile geçinin (ki o da güzel konuşmak, nafakalarını vermek ve haklarına riâyet etmektir). Eğer onlardan hoşlanmazsanız (yine de boşamayıp sabredin), (zîrâ) umulur ki siz bir şeyi hoş karşılamazsınız ama Allâh onda çok büyük bir hayır takdir etmiştir.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٤
٧٩
وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا ﴿١٥
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَح۪يمًا ﴿١٦
اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١٧
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٨
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا ﴿١٩
Nisâ Sûresi
79
Cuz 4
وَالّٰت۪ي يَأْت۪ينَ الْفَاحِشَةَ مِنْ نِسَٓائِكُمْ فَاسْتَشْهِدُوا عَلَيْهِنَّ اَرْبَعَةً مِنْكُمْۚ فَاِنْ شَهِدُوا فَاَمْسِكُوهُنَّ فِي الْبُيُوتِ حَتّٰى يَتَوَفّٰيهُنَّ الْمَوْتُ اَوْ يَجْعَلَ اللّٰهُ لَهُنَّ سَب۪يلًا ﴿١٥
15﴿ (Ey kocalar!) Kadınlarınızdan öyleleri de ki; (zinâ ve kadınların şehvetle birbirine sürtünmesi gibi) o en çirkin işi yapmaktadırlar, işte siz, içinizden (erkek, hür ve mümin) dört kişiden onlar aleyhine şâhitlik yapmalarını isteyin. Artık eğer onlar (vasıfları tutan dört kişi o kadınların zinâ yaptığına dâir) şâhitlikte bulunurlarsa (ecelleri gelerek) ölüm kendilerini (dünyâdan) tamâmen alıncaya yâhut Allâh onlar için (farklı bir hüküm beyân etmek sûretiyle) bir yol tâyin edinceye kadar kendilerini evlerde tutu(p hapsedi)n. Bu âyet-i kerîmede geçen “Fuhuş” tâbiri hakkında tefsirlerde iki mânâ zikredilmiştir, eğer zinâ mânâsı kastedilmişse ulemâ bu âyet-i kerîmenin neshedildiği hakkında görüş birliği içindedir ki, zâten ileride neshedileceği, âyet-i kerîmenin kendisinden de anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Hattâbî (Rahimehullâh)ın da beyânı vechile; bunu “Nesh” olarak görmektense, âyet-i kerîmede geçen: “Allâh onlar için bir yol tâyin edinceye kadar” ifâdesindeki mücmel (kısa ve kapalı) ifâdenin tafsîli (sonradan açıklanması) olarak değerlendirmek daha uygun olabilir. Nitekim bu âyette geçen kapalı hüküm, Nûr Sûresi’nin 2. âyet-i kerîmesinde geçen: “Had (yüz sopa) cezâsı” ile ayrıca lafzen neshedilip, sahîh hadislerle hükmünün geçerliliği sâbit olan “Recm cezâsı” ile beyân edilmiştir. İslâm’ın başlangıç döneminde zinâ eden kadınların cezâsı evde hapsolunmaları şeklinde tespit edilmişken, daha sonra vârid olan: “Benden (bu âyetin tefsîrini) alın (öğrenin); Allâh o kadınlar için bir yol tâyin etti ki o da; evlilik geçirmemiş (kadınlar ve erkek)ler için yüz sopa, evlilik geçirmişler için ise taşla recmolunmaktır” (Müslim, rakam:1690, 3/1316) hadîs-i şerîfi ile, evlilik geçirmeden önce zinâ eden erkek ve kadınlara yüz sopa, evlilik geçirdikten sonra zinâ edenlere ise taşlanarak öldürülme anlamına gelen recm cezâsı getirilmiştir. Bu konunun daha iyi anlaşılması için Nûr Sûresi’nin 2. âyet-i kerîmesine bakınız! Ama bu âyet-i kerîmede geçen “Fuhuş” tâbirinden, kadınların kendi aralarında yaptıkları “Sihâk (kadınların şehvetle birbirine sürtünmesi)” kastedilmişse o zaman bu âyet-i kerîmede nesh yoktur. Dolayısıyla bu günahı işlemiş olan kadınların cezâsı ölene kadar evde tutulmaları veya Allâh-u Te‘âlâ’nın onlara bir yol açmasıdır ki ondan maksad ise Fahrurrâzî (Rahimehullâh)ın nakli vechile; nikâh yoluyla şehvetini meşrû sûrette tatmin imkânı sağlamasıdır. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 4/470; en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl; el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/34-35; el-Kāzî Senâullâh, et-Tefsîru’l-Mazharî, 2/254; Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, 5/239)
وَالَّذَانِ يَأْتِيَانِهَا مِنْكُمْ فَاٰذُوهُمَاۚ فَاِنْ تَابَا وَاَصْلَحَا فَاَعْرِضُوا عَنْهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَوَّابًا رَح۪يمًا ﴿١٦
16﴿ Ama içinizden o iki kişi ki, o (zinâ veyâ livata suçu)nu işlemişlerdir; (ey hâkimler!) artık siz (kınama, ayıplama, dayak veyâ hapis cezâlarıyla) onlara eziyet edin. Fakat eğer o ikisi (bu günahtan) tevbe ederler ve (kötü durumları için bir) düzeltmede bulunurlarsa, işte o zaman onlar(ı cezâlandırmak)dan yüz çevirin. Şüphesiz ki Allâh (tevbe edenlerin tevbesini) dâimâ (çokça kabûl eden) bir Tevvâb ve (tevbekârları çok esirgeyen) bir Rahîm olmuştur. Bu âyet-i kerîmede geçen “O kötü fiil” zamirinin mercii hakkında bir önceki âyet-i kerîmede olduğu gibi tefsirlerde iki mânâ zikredilmiştir, eğer zinâ mânâsı kastedilmişse ulemâ bu âyet-i kerîmenin neshedildiği hakkında görüş birliği içindedir. Dolayısıyla bu âyet-i kerîme sıralamada sonra ise de, iniş bakımından hapis emrinden öncedir. Buna göre zinânın cezâsı olarak önce eziyet sonra kadınlar hakkında hapis âyeti inmiş, daha sonra Nûr Sûresi’nin âyetiyle bu hükümler kaldırılıp iki taraf hakkında da yüz sopa cezâsı getirilmiştir. En sonunda ise Mâ‘iz (Radıyallâhu Anh) hadîsiyle bu hüküm özelleştirilip, evlilik geçirmiş olanlar hakkında yüz sopa cezâsı kaldırılarak cezâ recme dönüşmüştür. Evlilik geçirmemiş olanlar hakkındaysa yüz sopa hükmü geçerli kalmıştır. (el-Buhârî, rakam:2695; Müslim, rakam:1697) Ama burada geçen “O kötü fiil” tâbirinden; erkek erkeğe fuhuş yâni livata kastedilmiş ise o zaman burada nesh yoktur. Bu mânâya göre; livata işleyenlere yapılması emredilen eziyet; ta‘zîr yâni hâkimin takdir edeceği kınama, dayak veyâ hapis cezâlarından biri olarak gerçekleştirilir ki İmâm-ı Âzam (Radıyallâhu Anh)ın kavli de bu yöndedir. (‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 4/469-470; el-Beyzâvî, Envâru’t-Tenzîl; en-Nesefî, Medârikü’t-Tenzîl; el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/34-35; el-Kāzî Senâullâh, et-Tefsîru’l-Mazharî, 2/255)
اِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّٰهِ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السُّٓوءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِنْ قَر۪يبٍ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَتُوبُ اللّٰهُ عَلَيْهِمْۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١٧
17﴿ Allâh nezdinde (kabûl olunan) tevbe, ancak o kişiler için (geçerli)dir ki; bir cehâlet (ve cezâsını bilmeme) sebebiyle kötü bir şeyi işlerler de, sonra (ölüm öncesine kadar) yakın (sayılacak olan geniş zaman)dan birinde tevbe ederler. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ki, Allâh onların tevbelerini kabûl etmektedir. Zâten Allâh dâimâ (kullarının pişmanlıklarını çok iyi bilen) bir Alîm ve (tevbekârlara azap etmeyen) bir Hakîm olmuştur.
وَلَيْسَتِ التَّوْبَةُ لِلَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِۚ حَتّٰٓى اِذَا حَضَرَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ اِنّ۪ي تُبْتُ الْـٰٔنَ وَلَا الَّذ۪ينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًا ﴿١٨
18﴿ O (makbûl) tevbe, onlardan birine ölüm geldiğinde: “Gerçekten ben şimdi tevbe ettim” diyene kadar sürekli kötü şeyler yapmakta olan kimseler için de (geçerli) değildir, kendileri kâfirler olarak ölen kimselerin (âhiretteki tevbeleri) de (kabûle şâyân) değildir. (Habîbim!) İşte sana! Onlar ki; Biz kendileri için çok acı verici büyük bir azâbı hazırlamışızdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا يَحِلُّ لَكُمْ اَنْ تَرِثُوا النِّسَٓاءَ كَرْهًاۜ وَلَا تَعْضُلُوهُنَّ لِتَذْهَبُوا بِبَعْضِ مَٓا اٰتَيْتُمُوهُنَّ اِلَّٓا اَنْ يَأْت۪ينَ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍۚ وَعَاشِرُوهُنَّ بِالْمَعْرُوفِۚ فَاِنْ كَرِهْتُمُوهُنَّ فَعَسٰٓى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْـًٔا وَيَجْعَلَ اللّٰهُ ف۪يهِ خَيْرًا كَث۪يرًا ﴿١٩
19﴿ Ey îmân etmiş olan kimseler! (Yakın vârislerinizin ölümüyle sâhipsiz kalan) kadınları istemedikleri hâlde mîras almanız (ve onları sizinle evlenmeye mecbur bırakmanız) sizin için helâl olmaz. Ayrıca kendilerine (ihtiyâcınız olmadığı hâlde, mallarına rağbetinizden dolayı onları boşamayıp da mehir olarak) vermiş olduğunuz şeyin bir kısmını (ele geçirip onların mülkiyetinden) gideresiniz diye onları(n başkalarıyla evlenmesini) engellemeyin. Ancak onların (eziyet, aşırı geçimsizlik ve nâmussuzluk gibi) apaçık çirkin bir şey yapmış olmaları müstesnâ! (Bu durumda onlardan boşama bedeli isteme hakkınız vardır.) Bir de siz onlarla (akla ve dîne uygun düşen) mârûf (bir yol) ile geçinin (ki o da güzel konuşmak, nafakalarını vermek ve haklarına riâyet etmektir). Eğer onlardan hoşlanmazsanız (yine de boşamayıp sabredin), (zîrâ) umulur ki siz bir şeyi hoş karşılamazsınız ama Allâh onda çok büyük bir hayır takdir etmiştir.