v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
8
Cuz 1
58﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) Bir zamânı da (yâd edin) ki (Tîh Sahrâsı’ndan çıkışınızın ardından size): “İşte şu (Kudüs nâmındaki kutsal) karyeye girin ve on(da bulunan rızıklar)dan dilediğiniz yerde bolca yiyin. Bir de (sizi Tîh’den kurtarmasına karşılık Allâh’a şükür için, tevâzulu bir şekilde yere kapanıp) secde edici kimseler olarak o (şehrin) kapı(sın)dan girin ve: (‘Ey Rabbimiz! Senden dileğimiz bizi bağışlamandır’ anlamına gelmesi hasebiyle istiğfâr kelimesi olan) ‘Hıtta’ (sözünü) deyin ki, sizin için (günahlarınızı ve) hatâlarınızı mağfiret edelim (ve bağışlayalım).Zâten (aranızdan günaha bulaşmayarak iyi amel işleyen) o muhsin kimselere şüphesiz (sevap bakımından) sürekli ziyâdelik vereceğiz” buyurmuştuk.
59﴿ Fakat (emirlerimizi çiğnemeyi âdet edinerek nefislerine karşı) zulüm işlemiş olan o kişiler (söylemeleri emrolunan sözü) kendilerine söylenmiş olandan başka bir söze çevir(erek, “Tevbe” mânâsına gelen “Hıtta” kelimesini alaya alıp onun yerine; “Buğday” anlamına gelen “Hınta” kelimesini söyle)mişti de, akabinde Biz kendileri (isyân ve) zulümde bulunmuş o kimseler üzerine onların (itâatimizden çıkıp) sürekli fâsıklıkta bulunmuş olmaları sebebiyle gökten (yağarcasına üzerlerine çöken) büyük ve murdar bir azap (olan vebâ salgınını) indirmiştik.
60﴿ (Ey Rasûlümü inkâr eden Yahûdîler! Sizin atalarınız da nîmetlerime büyük nankörlük etmişlerdi, hatırlayın) o vakti de ki (atalarınız sahrâda susuz kaldıkları zaman) Mûsâ kendi kavmi için su istemişti, akabinde Biz: “Asân ile şu taşa vur” buyurmuştuk da (Mûsâ, bu emri uyguladığı anda) hemen ondan (İsrâîloğullarının kabîleleri sayısınca) on iki göze fışkırmıştı. (Böylece) her bir insan içme yerlerini kesinlikle bilmişti. (O zaman Biz onlara:) “Allâh’ın (size özel) rızkından (olan bıldırcın etini ve kudret helvasını) yiyin ve (mûcize eseri olarak taştan çıkan sudan da) için. Ama (nankör ve) bozguncu kişiler olarak (dînimin emirlerine karşı gelip de) yer(yüzün)de haddi aşmayın” (buyurmuştuk).
61﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek nankörlükte bulunan asr-ı saâdetteki Yahûdîlere, evvelce nankörlükleri yüzünden atalarının çarpıldıkları gazabı hatırlatmak üzere onları muhâtap alarak buyuruyor ki:) O zamânı da (hatırlayın) ki; siz (gökten yağdırdığım kudret helvası ve bıldırcın gibi nîmetlerime nankörlük ederek): “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe (bağlı kalıp) aslâ sabretmeyeceğiz. O hâlde bizim için Rabbine duâ et de, yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, buğdayından/sarımsağından/, mercimeğinden ve soğanından bizim için çıkarsın” demiştiniz. O (Rabbiniz de size): “Yoksa siz kendisi daha iyi olan o şeyi, kendisi daha aşağı olan o şeyle değişmek mi istiyorsunuz?! (O hâlde) bir şehre inin. Şüphesiz istediğiniz şey(ler) sizin için (orada) vardır” buyurmuştu. Böylece onların üzerine alçaklık ve yoksulluk (damgası) vuruldu (ve bu kötü hâller kubbe gibi üzerlerine çatıldı) da, onlar Allâh’tan (bu isteklerinin kabûlünü beklerken aksine O’ndan gelen) büyük bir gazap ile (lânetli kimselere) döndüler. (Ey muhâtap!) İşte sana! Bu (şekilde alçaklık ve fakirlik damgası yiyip, Allâh’ın gazabına uğramaları), şu sebepleydi ki; gerçekten onlar Allâh’ın (kendilerine göstermiş olduğu mûcizeleri ve indirmiş olduğu) âyetlerini sürekli inkârda bulunmuştular ve hak(ka dayalı meşrû bir gerekçesi) olmay(ıp kendilerince de zulüm sayıl)an neden(ler)le (bâzı) peygamberleri öldürüyordular. İşte sana! Bu (kâfirlik ve peygamber öldürme suçu) ise, onların (her konuda Allâh’ın emirlerine) isyân etmiş olmaları sebebiyle idi, bir de onlar (haramlar işleyerek) sürekli haddi aşmakta idiler. (İşte isyân alışkanlıkları ve günahlarda sınır tanımazlıkları, onları kâfirliğe ve peygamberleri öldürmeye kadar götürmüştü.) İmâm-ı Rabbânî Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî (Kaddesellâhu Sirrahu’s-Samedânî) Hazretleri’nin ulemâdan naklettiği: “Küçük günahlarda ısrarcı olmak kişiyi büyük günahlara sevk eder; büyük günahlara devâm etmek ise, me‘âzellâh insanı kâfirliğe kadar götürür” (el-Mektûbât, Mektûb rakamı:106, 1/102) kāidesi bu âyet-i kerîmeyi tefsîr eder mâhiyettedir.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
٨
وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْۜ وَسَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٥٨
فَبَدَّلَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذ۪ي ق۪يلَ لَهُمْ فَاَنْزَلْنَا عَلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ۟ ﴿٥٩
وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِه۪ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَۜ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًاۜ قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْۜ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿٦٠
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نَصْبِرَ عَلٰى طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّٓائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۜ قَالَ اَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذ۪ي هُوَ اَدْنٰى بِالَّذ۪ي هُوَ خَيْرٌۜ اِهْبِطُوا مِصْرًا فَاِنَّ لَكُمْ مَا سَاَلْتُمْۜ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۟ ﴿٦١
Bakara Sûresi
8
Cuz 1
وَاِذْ قُلْنَا ادْخُلُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ فَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ رَغَدًا وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا وَقُولُوا حِطَّةٌ نَغْفِرْ لَكُمْ خَطَايَاكُمْۜ وَسَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ ﴿٥٨
58﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarına yaptığı iyiliği asr-ı saâdetteki Yahûdîlere hatırlatmak üzere buyuruyor ki:) Bir zamânı da (yâd edin) ki (Tîh Sahrâsı’ndan çıkışınızın ardından size): “İşte şu (Kudüs nâmındaki kutsal) karyeye girin ve on(da bulunan rızıklar)dan dilediğiniz yerde bolca yiyin. Bir de (sizi Tîh’den kurtarmasına karşılık Allâh’a şükür için, tevâzulu bir şekilde yere kapanıp) secde edici kimseler olarak o (şehrin) kapı(sın)dan girin ve: (‘Ey Rabbimiz! Senden dileğimiz bizi bağışlamandır’ anlamına gelmesi hasebiyle istiğfâr kelimesi olan) ‘Hıtta’ (sözünü) deyin ki, sizin için (günahlarınızı ve) hatâlarınızı mağfiret edelim (ve bağışlayalım).Zâten (aranızdan günaha bulaşmayarak iyi amel işleyen) o muhsin kimselere şüphesiz (sevap bakımından) sürekli ziyâdelik vereceğiz” buyurmuştuk.
فَبَدَّلَ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا قَوْلًا غَيْرَ الَّذ۪ي ق۪يلَ لَهُمْ فَاَنْزَلْنَا عَلَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا رِجْزًا مِنَ السَّمَٓاءِ بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ۟ ﴿٥٩
59﴿ Fakat (emirlerimizi çiğnemeyi âdet edinerek nefislerine karşı) zulüm işlemiş olan o kişiler (söylemeleri emrolunan sözü) kendilerine söylenmiş olandan başka bir söze çevir(erek, “Tevbe” mânâsına gelen “Hıtta” kelimesini alaya alıp onun yerine; “Buğday” anlamına gelen “Hınta” kelimesini söyle)mişti de, akabinde Biz kendileri (isyân ve) zulümde bulunmuş o kimseler üzerine onların (itâatimizden çıkıp) sürekli fâsıklıkta bulunmuş olmaları sebebiyle gökten (yağarcasına üzerlerine çöken) büyük ve murdar bir azap (olan vebâ salgınını) indirmiştik.
وَاِذِ اسْتَسْقٰى مُوسٰى لِقَوْمِه۪ فَقُلْنَا اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَۜ فَانْفَجَرَتْ مِنْهُ اثْنَتَا عَشْرَةَ عَيْنًاۜ قَدْ عَلِمَ كُلُّ اُنَاسٍ مَشْرَبَهُمْۜ كُلُوا وَاشْرَبُوا مِنْ رِزْقِ اللّٰهِ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ ﴿٦٠
60﴿ (Ey Rasûlümü inkâr eden Yahûdîler! Sizin atalarınız da nîmetlerime büyük nankörlük etmişlerdi, hatırlayın) o vakti de ki (atalarınız sahrâda susuz kaldıkları zaman) Mûsâ kendi kavmi için su istemişti, akabinde Biz: “Asân ile şu taşa vur” buyurmuştuk da (Mûsâ, bu emri uyguladığı anda) hemen ondan (İsrâîloğullarının kabîleleri sayısınca) on iki göze fışkırmıştı. (Böylece) her bir insan içme yerlerini kesinlikle bilmişti. (O zaman Biz onlara:) “Allâh’ın (size özel) rızkından (olan bıldırcın etini ve kudret helvasını) yiyin ve (mûcize eseri olarak taştan çıkan sudan da) için. Ama (nankör ve) bozguncu kişiler olarak (dînimin emirlerine karşı gelip de) yer(yüzün)de haddi aşmayın” (buyurmuştuk).
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نَصْبِرَ عَلٰى طَعَامٍ وَاحِدٍ فَادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُخْرِجْ لَنَا مِمَّا تُنْبِتُ الْاَرْضُ مِنْ بَقْلِهَا وَقِثَّٓائِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۜ قَالَ اَتَسْتَبْدِلُونَ الَّذ۪ي هُوَ اَدْنٰى بِالَّذ۪ي هُوَ خَيْرٌۜ اِهْبِطُوا مِصْرًا فَاِنَّ لَكُمْ مَا سَاَلْتُمْۜ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ النَّبِيّ۪نَ بِغَيْرِ الْحَقِّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۟ ﴿٦١
61﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr ederek nankörlükte bulunan asr-ı saâdetteki Yahûdîlere, evvelce nankörlükleri yüzünden atalarının çarpıldıkları gazabı hatırlatmak üzere onları muhâtap alarak buyuruyor ki:) O zamânı da (hatırlayın) ki; siz (gökten yağdırdığım kudret helvası ve bıldırcın gibi nîmetlerime nankörlük ederek): “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe (bağlı kalıp) aslâ sabretmeyeceğiz. O hâlde bizim için Rabbine duâ et de, yerin bitirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, buğdayından/sarımsağından/, mercimeğinden ve soğanından bizim için çıkarsın” demiştiniz. O (Rabbiniz de size): “Yoksa siz kendisi daha iyi olan o şeyi, kendisi daha aşağı olan o şeyle değişmek mi istiyorsunuz?! (O hâlde) bir şehre inin. Şüphesiz istediğiniz şey(ler) sizin için (orada) vardır” buyurmuştu. Böylece onların üzerine alçaklık ve yoksulluk (damgası) vuruldu (ve bu kötü hâller kubbe gibi üzerlerine çatıldı) da, onlar Allâh’tan (bu isteklerinin kabûlünü beklerken aksine O’ndan gelen) büyük bir gazap ile (lânetli kimselere) döndüler. (Ey muhâtap!) İşte sana! Bu (şekilde alçaklık ve fakirlik damgası yiyip, Allâh’ın gazabına uğramaları), şu sebepleydi ki; gerçekten onlar Allâh’ın (kendilerine göstermiş olduğu mûcizeleri ve indirmiş olduğu) âyetlerini sürekli inkârda bulunmuştular ve hak(ka dayalı meşrû bir gerekçesi) olmay(ıp kendilerince de zulüm sayıl)an neden(ler)le (bâzı) peygamberleri öldürüyordular. İşte sana! Bu (kâfirlik ve peygamber öldürme suçu) ise, onların (her konuda Allâh’ın emirlerine) isyân etmiş olmaları sebebiyle idi, bir de onlar (haramlar işleyerek) sürekli haddi aşmakta idiler. (İşte isyân alışkanlıkları ve günahlarda sınır tanımazlıkları, onları kâfirliğe ve peygamberleri öldürmeye kadar götürmüştü.) İmâm-ı Rabbânî Ahmed el-Fârûkî es-Serhendî (Kaddesellâhu Sirrahu’s-Samedânî) Hazretleri’nin ulemâdan naklettiği: “Küçük günahlarda ısrarcı olmak kişiyi büyük günahlara sevk eder; büyük günahlara devâm etmek ise, me‘âzellâh insanı kâfirliğe kadar götürür” (el-Mektûbât, Mektûb rakamı:106, 1/102) kāidesi bu âyet-i kerîmeyi tefsîr eder mâhiyettedir.