HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالنِّسَاءِ  ٨٢ 
الجزء ٥

وَاللّٰهُ يُر۪يدُ اَنْ يَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَيُر۪يدُ الَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الشَّهَوَاتِ اَنْ تَم۪يلُوا مَيْلًا عَظ۪يمًا ﴿ ٢٧ ﴾ يُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْۚ وَخُلِقَ الْاِنْسَانُ ضَع۪يفًا ﴿ ٢٨ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَأْكُلُٓوا اَمْوَالَكُمْ بَيْنَكُمْ بِالْبَاطِلِ اِلَّٓا اَنْ تَكُونَ تِجَارَةً عَنْ تَرَاضٍ مِنْكُمْ وَلَا تَقْتُلُٓوا اَنْفُسَكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُمْ رَح۪يمًا ﴿ ٢٩ ﴾ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ عُدْوَانًا وَظُلْمًا فَسَوْفَ نُصْل۪يهِ نَارًاۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يرًا ﴿ ٣٠ ﴾ اِنْ تَجْتَنِبُوا كَبَٓائِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ عَنْكُمْ سَيِّـَٔاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُمْ مُدْخَلًا كَر۪يمًا ﴿ ٣١ ﴾ وَلَا تَتَمَنَّوْا مَا فَضَّلَ اللّٰهُ بِه۪ بَعْضَكُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ لِلرِّجَالِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبُوا وَلِلنِّسَٓاءِ نَص۪يبٌ مِمَّا اكْتَسَبْنَۜ وَسْـَٔلُوا اللّٰهَ مِنْ فَضْلِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمًا ﴿ ٣٢ ﴾ وَلِكُلٍّ جَعَلْنَا مَوَالِيَ مِمَّا تَرَكَ الْوَالِدَانِ وَالْاَقْرَبُونَۜ وَالَّذ۪ينَ عَقَدَتْ اَيْمَانُكُمْ فَاٰتُوهُمْ نَص۪يبَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ شَه۪يدًا۟ ﴿ ٣٣ ﴾

سُورَةُالنِّسَاءِ  ٨٢ 
الجزء ٥
Nisâ Sûresi  82 
Cüz  5

27  (Evet!) Allâh sizin günahlarınızı bağışlamak ister. Şehvetlerin(in) peşine düşen o kimselerse, çok büyük bir meyille (hak tan) iyice sapmanızı isterler.

28  Allâh sizden (ağır yükleri) hafifletmek ister. Çünkü insan (fıtrat itibarıyla şehevânî duygulara karşı sabrı) zayıf olarak yaratılmıştır.

29  Ey iman etmiş olan kimseler! Sizin karşılıklı rızanızdan kaynaklanan (meşrû) bir tür ticâret olmaksızın (şerî`âtin serbest kılmadığı fâiz, kumar ve gasp gibi) bâtıl (yollar) ile aranızda (birbirinizin) mallarınızı yemeyin! (İntihar etmek yahut canınızı tehlikeye atmak suretiyle) kendilerinizi öldürmeyin/nefisleriniz (mesâbesinde olan mümin kardeşleriniz)i öldürmeyin/! (Ey ümmet-i Muhammed!) Şüphesiz ki Allâh size dâima (çok acıyan bir) Rahîm olmuştur. (Bu yüzden; Yahudilere kendilerini öldürmeyi emretmişken, bunu size yasak etmiştir.)
Ebû Hureyre (Radıyallâhu anh)dan rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte Rasûlullâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir dağdan yuvarlanarak kendisini öldürürse, o kişi cehennem ateşindedir ki, hiç çıkmamak üzere ebediyyen orada yuvarlanacaktır! Her kim bir zehir yutarak kendisini öldürürse, onun da zehiri eline verilecek ve cehennem ateşinde hiç çıkmamak üzere ebediyyen onu yutacaktır! Her kim de kendisini bir demirle öldürürse, onun da demiri elinde bulunacak ve cehennem ateşi içerisinde hiç çıkmaksızın ebediyyen onu karnına vuracaktır!” (Buhârî, Tıb: 55, No: 5442; Müslim, İman: 47, No: 109) Bu hususta geniş malûmat için bakınız: Rûhu’l Furkan: 5/35-37 Tabî ki; cehennemde ebedî kalma cezası, yaptığı haram bir işi helâl görerek işleyen ve bu suretle kâfir olan kimseler hakkındaysa da, bu gibi hadîs-i şerîfler intihar suçunun ne kadar büyük cezaları mûcip olacağını açıklamak için caydırıcı nitelikte zikredilmişlerdir.

30  İşte her kim (yanlışlıkla veya kısas yoluyla değil de, başkasına) bir saldırı ve (kendini azâba müstehak etmesi nedeniyle nefsine) bir haksızlık olarak bunu(intihar ve başkasını öldürme gibi haramları) yaparsa, yakında onu (azâbı çok şiddetli) büyük bir ateşe girdireceğiz. İşte bu (cehenneme girdirme işi), Allâh’a göre pek kolay olmuştur! (Zira Kendisi hakkında hiçbir işte zorluk düşünülemeyeceği gibi, isteğine en gel çıkaracak bir güç de yoktur.)
Âyet-i celîledeki cehenneme girdirilme tehdidi,bu günahları helâl görerek yapan hakkında ebedî olarak, değilse, affolma ümidi mevcut olmakla birlikte muvakkat olarak gerçekleşecektir. Zira Ehl-i Sünnet’e göre; intihar ve adam öldürmek dâhil hiçbir büyük günahın işlenmesi sahibini kâfir etmez! Cehennemde ebedî kalmak ise kâfirlere mahsus bir cezadır!

31  (Allâh ve Rasûlü tarafından) kendisinden ya saklanmakta olduğunuz (o kötü) şeylerin büyükle rinden sakınırsanız, Biz de sizden (diğer) kötü işlerinizi (ve küçük günahlarınızı) örteriz ve sizi (cen net gibi) pek şerefli bir mekâna girdiririz.

32  (Ey erkeklerin ganimet almasını kıskanıp, ken dilerinin mirastan yarım hisse almasına karşı gelen ka dınlar!) Allâh’ın, (para ve makammevki gibi) kendi siyle bir kısmınızı diğer bir kısma karşı üstün kıldığı (dünyevî) şeyleri (kıskanıp da, kadere rızasızlık gös tererek, o fazîletlerin onlardan alınıp size verilmesini) temenni etmeyin. Erkekler için de kendi kazandıklarından bir pay vardır, kadınlar için de kendi kazandıklarından bir nasip vardır. Siz (insanlara verileni isteyeceğinize, bitmez tükenmez hazinelere sahip olan) Allâh’tan fazl(-u ihsân)ını isteyin (de onlara verdiğinin bir mis lini size de versin). Şüphesiz ki Allâh (kimin neyi hak ettiği dâhil) her şeyi dâima (hakkıyla bilen bir) Alîm olmuştur.

33  (Ölen) ana, baba ve (erkek veya dişi) en yakın (hısım)ların bırakmış olduğu (mal cinsi) şeylerden her biri için (kardeşler ve amcaoğulları gibi) vârisler tayin ettik. (Ölümünüz durumunda birbirinize vâris olacağınıza dâir sözleşmek üzere) yeminlerinizin/sağ ellerinizin/ (kendileriyle) akit yapmış olduğu o kimselere gelince; işte onlara da hisselerini verin. Şüphesiz ki Allâh (miras taksimi dâhil, yapmakta olduğunuz) her şeye dâima (hakkıyla şâhitlik eden bir) Şehîd olmuştur.
Câhiliyet döneminde antlaşmalı olan insanlar birbirine: “Kanım kanın, harbin harbim, barışın barışım, sen benim vârisim, ben de senin vârisinim!” derler ve birinin ölmesi hâlinde diğeri, kalan malın altıda birini alırdı. Âyet-i celîlede: “Yeminlerinizin akit yaptığı kimselere hisselerini verin!” cümle-i celîlesiyle açıklanan bu hüküm İslâm’ın başlangıcında sabit iken, daha sonra gelen: “(Birbirine vâris olma bakımından) akraba olanların kimi, kimine daha yakındır!” (Ahzâb Sûresi: 6’dan) âyet-i kerîmesiyle neshedilmiş ve böylece akraba dışındakilerin vârisliği iptal edilmiştir. (Celâleyn, Hâzin)

Nisâ Sûresi  82 
Cüz  5
cihanyamaneren