v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
83
Cuz 5
34﴿ Bir kısımlarını diğer bir kısma karşı (üstün akıl, güzel yönetim, fazla güç, kararlılık, istikrâr, sakal ve sarık1 gibi birtakım özelliklerle) Allâh’ın çokça üstün kılmış olması ve mallarından harcamış oldukları şeyler sebebiyle erkekler (âile içi emir ve yasak koyma hususlarında) kadınlar üzerine son derece kāimdirler (onlara karşı hâkim durumda ve yönetici konumdadırlar). İşte o iyi kadınlar (Allâh-u Te‘âlâ’ya) itâatkâr (ve kocalarının haklarına vefâkâr)dırlar ve Allâh’ın (kendilerini muvaffak edip onların haklarını) koruması sebebiyle (onlar da kocalarının) gıyâbında (nâmuslarını ve mallarını) koruyuculardır. Ama o kadınlar ki itâatsizlik (başkaldırma ve geçimsizlik)lerinden endişe etmektesiniz; artık onlara (Allâh’ın azâbını hatırlatarak) öğüt verin, (nasîhat kâr etmezse sırtınızı dönerek veyâ başka bir yatağa giderek) yataklarda kendilerini terk edin ve (bu da itâat etmelerini sağlamaz da, yuvanın devâmı için başka bir çâre kalmadığını görürseniz o zaman boşanmaktansa, yara bere bırakmayacak şekilde) onları (hafifçe) dövün. Nihâyet (dik başlılığı bırakıp) size itâat ederlerse, artık onlar aleyhine (eziyet ve kınamayla alâkalı) bir yol aramayın (ve onlara karşı güç denemesi yapmaya kalkışmayın). Şüphesiz ki Allâh dâimâ (size karşı üstün güce sâhip olan bir) Aliyy ve (suçlarınıza karşı size azap etmeyerek büyüklük gösteren bir) Kebîr olmuştur. (O hâlde siz de eliniz altında bulunan eşlerinize zulmetmeyip, kendilerine afv ile muâmele yapın.) (1- el-Keşşâf, en-Nesefî, ilgili âyet-i kerîme)
35﴿ (Ey geçinemeyen eşlerin yakınları!) Eğer o (karı-koca) iki(li)sinin aralarının açılmasından endişe ederseniz, o zaman bir hakem onun ehlinden, bir hakem de bunun âilesinden (olmak üzere arabulucu olarak her ikisine birer hakem seçip onlara) gönderin. Eğer o (hakemlerin) ikisi (de iyi niyet taşıyıp) bir ıslâh (ve arayı düzeltmek) isterlerse, Allâh (hakemlerin güzel gayreti sebebiyle) o ikisi arasında (bir kaynaşma ve) uyum meydana getirir. Şüphesiz ki Allâh (hakemlerin ve karı-kocanın her birinin niyet ve kastını) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (kimin kime zulmettiğinden tam mânâsıyla haberdâr olan bir) Habîr olmuştur. Bu âyet-i celîleler, küçük bir toplumu temsil eden âile kurumunun yönetim ve korunmasıyla ilgili önemli ipuçları vermekle birlikte, yuvanın devâmını tehdit eden tehlikeleri de bertaraf edecek yöntemleri vuzûha kavuşturmaktadır. Evvelâ; her kurumun bekāsının düzene muhtaç olduğu, düzen temininin ise bir yöneticiyle sağlanacağı husûsu herkesin mâlûmudur. Bunu göz önünde bulunduran Şâri‘ Te‘âlâ Kendi bağışından ve kulun gayretinden ibâret vehbî ve kesbî üstünlükleri sebebiyle erkeği âile reisi olarak tâyin etmiştir ki zekâ, hâfıza, kuvvetli anlayış, karar ve istikrâr gibi özelliklerin yöneticilerde bulunması gerektiği, bu vasıfların birçoğunun da ekseriyetle erkeklerde bulunduğu göz ardı edilemez. Karı-koca arasında meydana gelen sürtüşmeler, yuvanın yıkılmasına ve çoluk-çocuğun perişan olmasına sebebiyet verecek raddeye ulaştığında, kullarına herkesten ziyâde acıyan Allâh-u Te‘âlâ bunu engellemek için âile reisi olan kocaya bu hususta üç merhaleli bir uygulama öğretmiştir ki, birinci basamak; kocasının meşrû isteklerine karşı yaptığı isyanlara mukābil âhirette azap olunacağına dâir kadına vaaz-u nasîhatte bulunmaktır. Bunun etkisi görülmesi hâlinde başka bir yola başvurulmaz. Ama bunun fayda vermediği görülürse ikinci mertebe olarak; aynı yatakta sırt dönmek veyâ başka yatağa geçmek sûretiyle cimâ yapmayı terk etmek öngörülmüş, bunun da netîce vermediği anlaşıldığı zaman, en son çözüm olarak hafifçe dövme ameliyesi devreye sokulmuştur ki, bu dövmenin şiddetli ve peş peşe olmaması, aynı yere rast gelmemesi, yüz gibi kıymetli uzuvlardan sakınılması, kamçı ve sopa gibi âletler kullanılmayıp, el, mendil ve misvak gibi hafif şeylerin tercih edilmesi tavsiye edilmiştir. Tabî ki bu durum, karı-koca arasındaki normal ilişkilerde ve basit münâkaşalarda söz konusu olmayıp, ancak boşanmaya sebebiyet verecek derecede önemli geçimsizlikler vukû bulduğunda başvurulacak bir yöntemdir. Yine de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hanımlarını dövenler aslâ sizin hayırlılarınız değildir” (el-Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübrâ, rakam:14775, 7/496) buyurarak evlâ olanın, ne olursa olsun dövmeye teşebbüs etmemek olduğuna işâret etmiştir ki, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de hayâtı boyunca bir kadına el kaldırmak bir yana, incitici bir söz dahî söylediği rivâyet edilmemiştir. Bütün bu muâmeleler çözüm getirmediği takdirde yine boşanmaya başvurulmayıp, iki taraftan da arabulucu hakemler tâyin edilmesi yetkililere ve eşlerin yakınlarına emredilmiştir. (el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/67; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/14) Günümüz meâlcilerinin ekserîsi bu âyet-i kerîmelerin doğru mânâsını açıklamışlarsa da, bir iki tânesi, güyâ İslâm’ı kötü göstermemek adına tenzîh yapayım derken tahrîfe düşmüş ve kimi: “Darb” kelimesinin geçtiği cümleyi: “...Nihâyet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin” şeklinde tercemeye kalkışmıştır. Bu mânâ; “Darb” kelimesinin harf-i cersiz kullanıldığı bu âyet-i kerîme gibi yerlerde lügat açısından hiçbir temele dayanmamakla birlikte; yuvanın dağılmaması için bu kadar önlemler alan dînimizin hedeflediği gâyeye tamâmen zıttır. Zîrâ kadınları evden çıkarmak ve başka yere göndermek, tamâmen yönetimsizlik, kadın açısından korunmasızlık ve soğukluk sebebi olabileceği gibi, asr-ı saâdetten günümüze kadar din adına böyle bir uygulama da duyulmamıştır. Şâyet bu mânâ doğru kabûl edilecek olsaydı, elbette bugüne kadar bunu anlayıp tatbik sahasına çıkaran bir âlim olurdu. Kimi de: “... Ve sonra onlarla cinsî ilişki kurun” şeklinde terceme etmiştir ki bu îzâh, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den bugüne dek nakledilegelen bir mânâ olmadığından bu makamda uydurma sayılabilir. Üstelik emredilen merhaleler arasında da uygun bir yeri yoktur. Zîrâ nasîhatten sonra yatakların ayrılması emredilmişken, bu iki çözümün sonuç vermediği yerde cimâ emri verilmesinin, daha sonra da: “İtâat etmeleri hâlinde onlara karşı bir yol aramayın” buyrulmasının mânâsını bize hangi akıllı açıklayabilir?! Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/74-93
36﴿ Ve (ey kullar!) Allâh’a (kulluk ve) ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Babayla anaya, (kardeş ve amca gibi) akrabâlık sâhib(ler)ine, yetimlere, yoksullara, (soy veyâ mekân bakımından) yakınlık sâhibi komşuya, (soy veyâ ev cihetinden) uzak(ta bulunan) komşuya, (eş, yol arkadaşı ve ders arkadaşı gibi) yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin mâlik olduğu kimselere (köle ve işçilere) tam bir iyilik yapmakla (muâmele edin)! Şüphesiz ki Allâh o kimseyi sevmez (ve onların kötü amellerine rızâ göstermez) ki o, çokça kibirli (olduğu için akrabâ ve komşularına iyi davranmayan) ve (üstünlüklerini sayarak insanlara hava atıp) ziyâde iftihâr edici olmuştur.
37﴿ O (böbürlenen şımarık) kimseleri (Allâh-u Te‘âlâ sevmez ve onların amellerine rızâ göstermez) ki; hem cimrilik yaparlar, hem de insanlara cimriliği (tavsiye ve) emrederler ve Allâh’ın, fazlı (ihsânı)ndan kendilerine vermiş olduğu (zenginlik ve ilim gibi) şeyleri gizlerler. Biz de o kâfirler için çok alçaltıcı büyük bir azap hazırlamışızdır.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٨٣
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا ﴿٣٤
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا ﴿٣٥
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ ﴿٣٦
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًاۚ ﴿٣٧
Nisâ Sûresi
83
Cuz 5
اَلرِّجَالُ قَوَّامُونَ عَلَى النِّسَٓاءِ بِمَا فَضَّلَ اللّٰهُ بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍ وَبِمَٓا اَنْفَقُوا مِنْ اَمْوَالِهِمْۜ فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ حَافِظَاتٌ لِلْغَيْبِ بِمَا حَفِظَ اللّٰهُۜ وَالّٰت۪ي تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ فَعِظُوهُنَّ وَاهْجُرُوهُنَّ فِي الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّۚ فَاِنْ اَطَعْنَكُمْ فَلَا تَبْغُوا عَلَيْهِنَّ سَب۪يلًاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيًّا كَب۪يرًا ﴿٣٤
34﴿ Bir kısımlarını diğer bir kısma karşı (üstün akıl, güzel yönetim, fazla güç, kararlılık, istikrâr, sakal ve sarık1 gibi birtakım özelliklerle) Allâh’ın çokça üstün kılmış olması ve mallarından harcamış oldukları şeyler sebebiyle erkekler (âile içi emir ve yasak koyma hususlarında) kadınlar üzerine son derece kāimdirler (onlara karşı hâkim durumda ve yönetici konumdadırlar). İşte o iyi kadınlar (Allâh-u Te‘âlâ’ya) itâatkâr (ve kocalarının haklarına vefâkâr)dırlar ve Allâh’ın (kendilerini muvaffak edip onların haklarını) koruması sebebiyle (onlar da kocalarının) gıyâbında (nâmuslarını ve mallarını) koruyuculardır. Ama o kadınlar ki itâatsizlik (başkaldırma ve geçimsizlik)lerinden endişe etmektesiniz; artık onlara (Allâh’ın azâbını hatırlatarak) öğüt verin, (nasîhat kâr etmezse sırtınızı dönerek veyâ başka bir yatağa giderek) yataklarda kendilerini terk edin ve (bu da itâat etmelerini sağlamaz da, yuvanın devâmı için başka bir çâre kalmadığını görürseniz o zaman boşanmaktansa, yara bere bırakmayacak şekilde) onları (hafifçe) dövün. Nihâyet (dik başlılığı bırakıp) size itâat ederlerse, artık onlar aleyhine (eziyet ve kınamayla alâkalı) bir yol aramayın (ve onlara karşı güç denemesi yapmaya kalkışmayın). Şüphesiz ki Allâh dâimâ (size karşı üstün güce sâhip olan bir) Aliyy ve (suçlarınıza karşı size azap etmeyerek büyüklük gösteren bir) Kebîr olmuştur. (O hâlde siz de eliniz altında bulunan eşlerinize zulmetmeyip, kendilerine afv ile muâmele yapın.) (1- el-Keşşâf, en-Nesefî, ilgili âyet-i kerîme)
وَاِنْ خِفْتُمْ شِقَاقَ بَيْنِهِمَا فَابْعَثُوا حَكَمًا مِنْ اَهْلِه۪ وَحَكَمًا مِنْ اَهْلِهَاۚ اِنْ يُر۪يدَٓا اِصْلَاحًا يُوَفِّقِ اللّٰهُ بَيْنَهُمَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا خَب۪يرًا ﴿٣٥
35﴿ (Ey geçinemeyen eşlerin yakınları!) Eğer o (karı-koca) iki(li)sinin aralarının açılmasından endişe ederseniz, o zaman bir hakem onun ehlinden, bir hakem de bunun âilesinden (olmak üzere arabulucu olarak her ikisine birer hakem seçip onlara) gönderin. Eğer o (hakemlerin) ikisi (de iyi niyet taşıyıp) bir ıslâh (ve arayı düzeltmek) isterlerse, Allâh (hakemlerin güzel gayreti sebebiyle) o ikisi arasında (bir kaynaşma ve) uyum meydana getirir. Şüphesiz ki Allâh (hakemlerin ve karı-kocanın her birinin niyet ve kastını) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (kimin kime zulmettiğinden tam mânâsıyla haberdâr olan bir) Habîr olmuştur. Bu âyet-i celîleler, küçük bir toplumu temsil eden âile kurumunun yönetim ve korunmasıyla ilgili önemli ipuçları vermekle birlikte, yuvanın devâmını tehdit eden tehlikeleri de bertaraf edecek yöntemleri vuzûha kavuşturmaktadır. Evvelâ; her kurumun bekāsının düzene muhtaç olduğu, düzen temininin ise bir yöneticiyle sağlanacağı husûsu herkesin mâlûmudur. Bunu göz önünde bulunduran Şâri‘ Te‘âlâ Kendi bağışından ve kulun gayretinden ibâret vehbî ve kesbî üstünlükleri sebebiyle erkeği âile reisi olarak tâyin etmiştir ki zekâ, hâfıza, kuvvetli anlayış, karar ve istikrâr gibi özelliklerin yöneticilerde bulunması gerektiği, bu vasıfların birçoğunun da ekseriyetle erkeklerde bulunduğu göz ardı edilemez. Karı-koca arasında meydana gelen sürtüşmeler, yuvanın yıkılmasına ve çoluk-çocuğun perişan olmasına sebebiyet verecek raddeye ulaştığında, kullarına herkesten ziyâde acıyan Allâh-u Te‘âlâ bunu engellemek için âile reisi olan kocaya bu hususta üç merhaleli bir uygulama öğretmiştir ki, birinci basamak; kocasının meşrû isteklerine karşı yaptığı isyanlara mukābil âhirette azap olunacağına dâir kadına vaaz-u nasîhatte bulunmaktır. Bunun etkisi görülmesi hâlinde başka bir yola başvurulmaz. Ama bunun fayda vermediği görülürse ikinci mertebe olarak; aynı yatakta sırt dönmek veyâ başka yatağa geçmek sûretiyle cimâ yapmayı terk etmek öngörülmüş, bunun da netîce vermediği anlaşıldığı zaman, en son çözüm olarak hafifçe dövme ameliyesi devreye sokulmuştur ki, bu dövmenin şiddetli ve peş peşe olmaması, aynı yere rast gelmemesi, yüz gibi kıymetli uzuvlardan sakınılması, kamçı ve sopa gibi âletler kullanılmayıp, el, mendil ve misvak gibi hafif şeylerin tercih edilmesi tavsiye edilmiştir. Tabî ki bu durum, karı-koca arasındaki normal ilişkilerde ve basit münâkaşalarda söz konusu olmayıp, ancak boşanmaya sebebiyet verecek derecede önemli geçimsizlikler vukû bulduğunda başvurulacak bir yöntemdir. Yine de Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hanımlarını dövenler aslâ sizin hayırlılarınız değildir” (el-Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübrâ, rakam:14775, 7/496) buyurarak evlâ olanın, ne olursa olsun dövmeye teşebbüs etmemek olduğuna işâret etmiştir ki, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in de hayâtı boyunca bir kadına el kaldırmak bir yana, incitici bir söz dahî söylediği rivâyet edilmemiştir. Bütün bu muâmeleler çözüm getirmediği takdirde yine boşanmaya başvurulmayıp, iki taraftan da arabulucu hakemler tâyin edilmesi yetkililere ve eşlerin yakınlarına emredilmiştir. (el-Hâzin, Lübâbü’t-te’vîl, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 2/67; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/14) Günümüz meâlcilerinin ekserîsi bu âyet-i kerîmelerin doğru mânâsını açıklamışlarsa da, bir iki tânesi, güyâ İslâm’ı kötü göstermemek adına tenzîh yapayım derken tahrîfe düşmüş ve kimi: “Darb” kelimesinin geçtiği cümleyi: “...Nihâyet onları evden çıkarın / bulundukları yerden başka yere gönderin” şeklinde tercemeye kalkışmıştır. Bu mânâ; “Darb” kelimesinin harf-i cersiz kullanıldığı bu âyet-i kerîme gibi yerlerde lügat açısından hiçbir temele dayanmamakla birlikte; yuvanın dağılmaması için bu kadar önlemler alan dînimizin hedeflediği gâyeye tamâmen zıttır. Zîrâ kadınları evden çıkarmak ve başka yere göndermek, tamâmen yönetimsizlik, kadın açısından korunmasızlık ve soğukluk sebebi olabileceği gibi, asr-ı saâdetten günümüze kadar din adına böyle bir uygulama da duyulmamıştır. Şâyet bu mânâ doğru kabûl edilecek olsaydı, elbette bugüne kadar bunu anlayıp tatbik sahasına çıkaran bir âlim olurdu. Kimi de: “... Ve sonra onlarla cinsî ilişki kurun” şeklinde terceme etmiştir ki bu îzâh, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den bugüne dek nakledilegelen bir mânâ olmadığından bu makamda uydurma sayılabilir. Üstelik emredilen merhaleler arasında da uygun bir yeri yoktur. Zîrâ nasîhatten sonra yatakların ayrılması emredilmişken, bu iki çözümün sonuç vermediği yerde cimâ emri verilmesinin, daha sonra da: “İtâat etmeleri hâlinde onlara karşı bir yol aramayın” buyrulmasının mânâsını bize hangi akıllı açıklayabilir?! Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/74-93
وَاعْبُدُوا اللّٰهَ وَلَا تُشْرِكُوا بِه۪ شَيْـًٔا وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًا وَبِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَالْجَارِ ذِي الْقُرْبٰى وَالْجَارِ الْجُنُبِ وَالصَّاحِبِ بِالْجَنْبِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ وَمَا مَلَكَتْ اَيْمَانُكُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ مُخْتَالًا فَخُورًاۙ ﴿٣٦
36﴿ Ve (ey kullar!) Allâh’a (kulluk ve) ibâdet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak etmeyin. Babayla anaya, (kardeş ve amca gibi) akrabâlık sâhib(ler)ine, yetimlere, yoksullara, (soy veyâ mekân bakımından) yakınlık sâhibi komşuya, (soy veyâ ev cihetinden) uzak(ta bulunan) komşuya, (eş, yol arkadaşı ve ders arkadaşı gibi) yanındaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin mâlik olduğu kimselere (köle ve işçilere) tam bir iyilik yapmakla (muâmele edin)! Şüphesiz ki Allâh o kimseyi sevmez (ve onların kötü amellerine rızâ göstermez) ki o, çokça kibirli (olduğu için akrabâ ve komşularına iyi davranmayan) ve (üstünlüklerini sayarak insanlara hava atıp) ziyâde iftihâr edici olmuştur.
اَلَّذ۪ينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَٓا اٰتٰيهُمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاَعْتَدْنَا لِلْكَافِر۪ينَ عَذَابًا مُه۪ينًاۚ ﴿٣٧
37﴿ O (böbürlenen şımarık) kimseleri (Allâh-u Te‘âlâ sevmez ve onların amellerine rızâ göstermez) ki; hem cimrilik yaparlar, hem de insanlara cimriliği (tavsiye ve) emrederler ve Allâh’ın, fazlı (ihsânı)ndan kendilerine vermiş olduğu (zenginlik ve ilim gibi) şeyleri gizlerler. Biz de o kâfirler için çok alçaltıcı büyük bir azap hazırlamışızdır.