v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
89
Cuz 5
75﴿ Ne oldu size de; Allâh yolunda ve (Mekke müşrikleri tarafından) zayıf duruma düşürülmüş olan o erkekler, kadınlar ve çocuklar(ı onların elinden kurtarma) uğrunda savaşmıyorsunuz ki; onlar: “Ey Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan işte şu memleketten bizi çıkar. Sen bize tarafından bir sâhip de gönder ve Senin katından bize güçlü bir yardımcı yolla” demektedirler. (Müşriklerin zulmü çocuklara dokunacak kadar ilerlemişken, sizin savaşı terk etme husûsunda ne özrünüz bulunabilir?! O hâlde hiç durmayıp hemen o âcizlerin yardımına koşun.)
76﴿ Îmân etmiş olan kimseler Allâh yolunda (sırf O’nun rızâsı için) muhârebe ederler. O kâfir olmuş kimseler ise tâğût (ve şeytan) yolunda savaşırlar. Artık hemen siz şeytanın dostlarıyla savaşın. (Şeytanın onlara çıkacağı destekten endişe etmeyin, çünkü) gerçekten şeytanın hîlesi (ve düzeni hadd-i zâtında) pek güçsüz olmuştur. (Hâl böyleyken Allâh-u Te‘âlâ’nın sonsuz kudretine kıyasla şeytanın ne gücü olabilir?!)
77﴿ (Ey Rasûl-i zîşânım!) Bakmadın mı o kişilere ki (evvelce cihâd isteğiyle yanıp tutuştukları zaman) kendilerine: “(Gerekli güce sâhip olmadığınız için bir süreliğine) ellerinizi (kâfirlerle savaştan) çekin, o (farz) namazları hakkıyla kılın ve zekâtı verin (de, emrolunan şeyleri yapıp yapmayacağınız ortaya çıksın)” denilmişti. Ama savaşmak (farz olarak) onların üzerine yazılınca birdenbire onların içerisinden bir fırka Allâh’tan korkar gibi ya da daha güçlü bir korkuyla o (kâfir olan) insanlardan korkar oldular ve: “Ey Rabbimiz! (O zor zamanda cihâda müsâade etmedin de, şimdi rahata kavuşmuşken kâfirlerle) savaşmayı bizim üzerimize niçin (farz olarak) yazdın?! Yakın bir süreye kadar bizi geciktirseydin ya” dediler. (Habîbim!) De ki: “Dünyânın (faydalanılacak) metâı (ve menfaatleri hadd-i zâtında geçici ve) pek az bir şeydir. (Sonsuz ve sıkıntısız olan) âhiret ise (şirkten ve peygambere karşı gelmekten hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan kimse için çok hayırlıdır. Zâten siz (cihâdın zorluklarına katlanmanız durumunda, sevaplarınız noksan edilerek) en ufak bir şeyle /bir (hurma) çekirdeğin(in boşluğundaki incecik) ipi kadar/ çekirdek zarı kadar /parmaklar arasından çıkan kir kadar/ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle anlatmıştır: Abdurrahmân ibnü Avf, Mikdâd ibnü Esved, Kudâme ibnü Maz‘ûn ve Sa‘d ibnü Ebî Vakkās (Radıyallâhu Anhüm) hicretten evvel Mekke-i Mükerreme’de müşriklerden çok eziyet çektikleri için sık sık Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelir ve: “Ey Allâh’ın peygamberi! Biz müşrik iken aziz ve güçlü idik, îmân ettikten sonra ise zelîl ve hakir duruma düşürüldük, müsâade buyur da müşriklerle harp edelim, zîrâ onlar bize çok eziyet etmektedirler” diyerek şikâyetlenirlerdi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise onlara: “Şimdilik ben afv etmekle emrolundum. Sakın onlarla savaşa kalkmayın” buyururdu. Hicretten sonra istedikleri cihâd müminlere farz kılındığında ise birtakımları Medîne’deki rahatlığın verdiği rehâvete kapılarak cihattan geri kaldılar. İşte bu âyet-i celîleler onlara bir uyarı mâhiyetinde nâzil oldu. (en-Nesâî, es-Sünen, rakam:3086; et-Taberî, et-Tefsîr, 7/231; İbnü Ebî Hâtim, rakam:5630, 3/1005; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2/66-67)
78﴿ Her nerede bulunursanız (bulunun mutlaka) ölüm size ulaşacaktır velev ki siz yükseltilmiş/sağlamlaştırılmış/ (kalelerin ve surların en yüksek) burçlar(ın)da (yerleşmiş) bulunasınız. Ayrıca o (Yahûdîlere ve münâfık ola)nlara (bolluk ve rahatlık gibi) güzel bir şey dokunacak olsa (o nîmeti Allâh’a nispet etmek üzere): “İşte bu Allâh tarafındandır” derler. Ama kendilerine (kıtlık ve fakirlik gibi) kötü bir şey isâbet edecek olsa (onu senden bilerek): “İşte bu senin tarafından (ve senin uğursuzluğundan)dır” derler. (Habîbim!) De ki: “(Ben bir şey yaratamadığıma göre, yaratmak cihetinden) her biri Allâh tarafındandır.” Artık işte şu topluluğa ne oluyor ki; kendileri (Allâh tarafından gelen) hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?!
79﴿ (Ey insan!) Sana güzel bir şey ulaşacak olursa (işte bu senin gayretinle olmayıp) Allâh(ın lütfun)dandır. Ama sana kötü bir şey çatacak olursa (işte o da sebep olma bakımından) kendi nefsindendir. (Habîbim!) Ayrıca Biz seni insanlara (elçilik görevini ulaştırmakla memur) bir Rasûl olarak gönderdik (bir yaratıcı olarak göndermedik ki, başlarına gelen belâları senden biliyorlar)! Zâten (dâvanda haklı olduğuna dâir hakkıyla şâhitlikte bulunan bir) Şehîd olarak Allâh yeterli olmuştur. (Nitekim doğruluğuna delâlet eden birçok mûcizeyle seni destekleyerek bu şâhitliğini gerçekleştirmiştir.)
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٨٩
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ ﴿٧٥
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟ ﴿٧٦
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿٧٧
اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَا لِ‌هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثًا ﴿٧٨
مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا ﴿٧٩
Nisâ Sûresi
89
Cuz 5
وَمَا لَكُمْ لَا تُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَالْمُسْتَضْعَف۪ينَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَٓاءِ وَالْوِلْدَانِ الَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اَخْرِجْنَا مِنْ هٰذِهِ الْقَرْيَةِ الظَّالِمِ اَهْلُهَاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ وَلِيًّاۚ وَاجْعَلْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ نَص۪يرًاۜ ﴿٧٥
75﴿ Ne oldu size de; Allâh yolunda ve (Mekke müşrikleri tarafından) zayıf duruma düşürülmüş olan o erkekler, kadınlar ve çocuklar(ı onların elinden kurtarma) uğrunda savaşmıyorsunuz ki; onlar: “Ey Rabbimiz! Ahâlisi zâlim olan işte şu memleketten bizi çıkar. Sen bize tarafından bir sâhip de gönder ve Senin katından bize güçlü bir yardımcı yolla” demektedirler. (Müşriklerin zulmü çocuklara dokunacak kadar ilerlemişken, sizin savaşı terk etme husûsunda ne özrünüz bulunabilir?! O hâlde hiç durmayıp hemen o âcizlerin yardımına koşun.)
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟ ﴿٧٦
76﴿ Îmân etmiş olan kimseler Allâh yolunda (sırf O’nun rızâsı için) muhârebe ederler. O kâfir olmuş kimseler ise tâğût (ve şeytan) yolunda savaşırlar. Artık hemen siz şeytanın dostlarıyla savaşın. (Şeytanın onlara çıkacağı destekten endişe etmeyin, çünkü) gerçekten şeytanın hîlesi (ve düzeni hadd-i zâtında) pek güçsüz olmuştur. (Hâl böyleyken Allâh-u Te‘âlâ’nın sonsuz kudretine kıyasla şeytanın ne gücü olabilir?!)
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ ق۪يلَ لَهُمْ كُفُّٓوا اَيْدِيَكُمْ وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَۚ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ اِذَا فَر۪يقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللّٰهِ اَوْ اَشَدَّ خَشْيَةًۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَۚ لَوْلَٓا اَخَّرْتَنَٓا اِلٰٓى اَجَلٍ قَر۪يبٍۜ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَل۪يلٌۚ وَالْاٰخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقٰى وَلَا تُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿٧٧
77﴿ (Ey Rasûl-i zîşânım!) Bakmadın mı o kişilere ki (evvelce cihâd isteğiyle yanıp tutuştukları zaman) kendilerine: “(Gerekli güce sâhip olmadığınız için bir süreliğine) ellerinizi (kâfirlerle savaştan) çekin, o (farz) namazları hakkıyla kılın ve zekâtı verin (de, emrolunan şeyleri yapıp yapmayacağınız ortaya çıksın)” denilmişti. Ama savaşmak (farz olarak) onların üzerine yazılınca birdenbire onların içerisinden bir fırka Allâh’tan korkar gibi ya da daha güçlü bir korkuyla o (kâfir olan) insanlardan korkar oldular ve: “Ey Rabbimiz! (O zor zamanda cihâda müsâade etmedin de, şimdi rahata kavuşmuşken kâfirlerle) savaşmayı bizim üzerimize niçin (farz olarak) yazdın?! Yakın bir süreye kadar bizi geciktirseydin ya” dediler. (Habîbim!) De ki: “Dünyânın (faydalanılacak) metâı (ve menfaatleri hadd-i zâtında geçici ve) pek az bir şeydir. (Sonsuz ve sıkıntısız olan) âhiret ise (şirkten ve peygambere karşı gelmekten hakkıyla sakınarak) takvâ sâhibi olan kimse için çok hayırlıdır. Zâten siz (cihâdın zorluklarına katlanmanız durumunda, sevaplarınız noksan edilerek) en ufak bir şeyle /bir (hurma) çekirdeğin(in boşluğundaki incecik) ipi kadar/ çekirdek zarı kadar /parmaklar arasından çıkan kir kadar/ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ) şöyle anlatmıştır: Abdurrahmân ibnü Avf, Mikdâd ibnü Esved, Kudâme ibnü Maz‘ûn ve Sa‘d ibnü Ebî Vakkās (Radıyallâhu Anhüm) hicretten evvel Mekke-i Mükerreme’de müşriklerden çok eziyet çektikleri için sık sık Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelir ve: “Ey Allâh’ın peygamberi! Biz müşrik iken aziz ve güçlü idik, îmân ettikten sonra ise zelîl ve hakir duruma düşürüldük, müsâade buyur da müşriklerle harp edelim, zîrâ onlar bize çok eziyet etmektedirler” diyerek şikâyetlenirlerdi. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise onlara: “Şimdilik ben afv etmekle emrolundum. Sakın onlarla savaşa kalkmayın” buyururdu. Hicretten sonra istedikleri cihâd müminlere farz kılındığında ise birtakımları Medîne’deki rahatlığın verdiği rehâvete kapılarak cihattan geri kaldılar. İşte bu âyet-i celîleler onlara bir uyarı mâhiyetinde nâzil oldu. (en-Nesâî, es-Sünen, rakam:3086; et-Taberî, et-Tefsîr, 7/231; İbnü Ebî Hâtim, rakam:5630, 3/1005; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2/66-67)
اَيْنَ مَا تَكُونُوا يُدْرِكْكُمُ الْمَوْتُ وَلَوْ كُنْتُمْ ف۪ي بُرُوجٍ مُشَيَّدَةٍۜ وَاِنْ تُصِبْهُمْ حَسَنَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۚ وَاِنْ تُصِبْهُمْ سَيِّئَةٌ يَقُولُوا هٰذِه۪ مِنْ عِنْدِكَۜ قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِۜ فَمَا لِ‌هٰٓؤُ۬لَٓاءِ الْقَوْمِ لَا يَكَادُونَ يَفْقَهُونَ حَد۪يثًا ﴿٧٨
78﴿ Her nerede bulunursanız (bulunun mutlaka) ölüm size ulaşacaktır velev ki siz yükseltilmiş/sağlamlaştırılmış/ (kalelerin ve surların en yüksek) burçlar(ın)da (yerleşmiş) bulunasınız. Ayrıca o (Yahûdîlere ve münâfık ola)nlara (bolluk ve rahatlık gibi) güzel bir şey dokunacak olsa (o nîmeti Allâh’a nispet etmek üzere): “İşte bu Allâh tarafındandır” derler. Ama kendilerine (kıtlık ve fakirlik gibi) kötü bir şey isâbet edecek olsa (onu senden bilerek): “İşte bu senin tarafından (ve senin uğursuzluğundan)dır” derler. (Habîbim!) De ki: “(Ben bir şey yaratamadığıma göre, yaratmak cihetinden) her biri Allâh tarafındandır.” Artık işte şu topluluğa ne oluyor ki; kendileri (Allâh tarafından gelen) hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar?!
مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِۘ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَۜ وَاَرْسَلْنَاكَ لِلنَّاسِ رَسُولًاۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ شَه۪يدًا ﴿٧٩
79﴿ (Ey insan!) Sana güzel bir şey ulaşacak olursa (işte bu senin gayretinle olmayıp) Allâh(ın lütfun)dandır. Ama sana kötü bir şey çatacak olursa (işte o da sebep olma bakımından) kendi nefsindendir. (Habîbim!) Ayrıca Biz seni insanlara (elçilik görevini ulaştırmakla memur) bir Rasûl olarak gönderdik (bir yaratıcı olarak göndermedik ki, başlarına gelen belâları senden biliyorlar)! Zâten (dâvanda haklı olduğuna dâir hakkıyla şâhitlikte bulunan bir) Şehîd olarak Allâh yeterli olmuştur. (Nitekim doğruluğuna delâlet eden birçok mûcizeyle seni destekleyerek bu şâhitliğini gerçekleştirmiştir.)