v02.01.25 Geliştirme Notları
Bakara Sûresi
9
Cuz 1
62﴿ Şüphesiz o kimseler ki (geçmiş peygamberlerin döneminde bulunup onların dînine) îmân etmiştirler, bir de (özellikle) o kimseler ki Yahûdî (olarak, yeni bir şerîat gelinceye kadar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın tahrîf edilmemiş ve neshe uğramamış olan şerîatına tâbi) olmuşturlar, ayrıca (Kur’ân gelinceye kadar Îsâ (Aleyhisselâm)ın, râhipler tarafından değiştirilmemiş olan dînine uyan) Hristiyanlar ve (Nûh ile İbrâhîm (Aleyhimesselâm) döneminde yaşayıp onların dîni üzere bulunan) Sâbiîler; (bunların içerisinden) her kim (o günkü şerîatın emrine göre) Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan mahşer) gün(ün)e îmân etmiş, (namaz ve oruç gibi) sâlih ameller de işlemişse; işte onlar için Rableri nezdinde (kendilerine âit) ecirleri vardır ve (kâfirler korkuya düştüğünde) onlar üzerine hiçbir korku yoktur, (günahkârlar, kaçırdıkları mükâfatlara üzülecekleri zaman) ancak onlar mahzun da olmayacaklardır. Bu âyet-i kerîme ile Mâide Sûresi’nin 69. âyet-i kerîmesinden yola çıkan îtikādı bozuk bâzı ilâhiyatçılar; âhir zaman peygamberine inanma ve kendi dinlerinden berî olarak İslâm’a girme şartlarını yerine getirmeden, sâdece bu âyetlerde zikredilen “Allâh’a ve âhirete îmân”, bir de “Sâlih amel” şartlarını îfâ eden Yahûdî ve Hristiyanların da cennete girebileceğini söyleyerek, kendilerini dinden çıkarmış ve “Cennete girmenin olmazsa olmaz şartı olan ‘İslâm’ı kabullenme’ zorunluluğu”nu toplum nezdinde zaafa uğratmaya yönelik büyük bir hıyânette bulunmuşlardır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm âyetleri arasında hiçbir çelişki söz konusu olmayıp, hepsi de birbirini tasdik ve tefsîr eder mâhiyettedir. Nitekim Bakara Sûresi:285 ve Nisâ Sûresi:136’da olduğu gibi diğer bâzı âyet-i kerîmelerde kurtuluşa ermek için: “Meleklere, kitaplara ve peygamberlere îmân”dan ibâret üç şart daha ilâve edilmiştir. Beyyine Sûresi’nin 6. âyet-i kerîmesi ise, İslâm’a girmeyenlerin Ehl-i Kitap da olsalar, kitapsız müşrikler gibi cehennemde ebedî kalacağını beyân etmektedir. “Muhammed’in canı, tasarrufunda olan Zâta yemîn olsun ki; bu ümmetten Yahûdî veyâ Hristiyan herhangi bir kimse beni duyar da sonra benimle gönderilen dîne inanmadan ölürse mutlaka cehennem ashâbından olur” (Müslim, el-Îmân:70, rakam:153, 1/134) hadîs-i şerîfi de, bu kâfirlikten; sâdece “Allâh’ı ve âhireti inkâr” kastedilmeyip, bununla birlikte “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dînine uymama”nın da îmânsızlık sayıldığını açıklamaktadır. Dolayısıyla bu âyet-i kerîmede cennete gireceği bildirilen; Yahûdî, Hristiyan ve Sâbie fırkaları; Mûsâ, Îsâ, Nûh ve İbrâhîm (Aleyhimüsselâm)ın tahrîf edilmemiş şerîatlarına, o şerîatların geçerli oldukları dönemlerde tâbi olanlardır. Yoksa Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve Kur’ân-ı Kerîm’i inkâr edenler veyâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den ve İslâm’dan övgüyle bahsettikleri hâlde, kendi dinlerinden uzaklaşarak İslâm’a girmeyen günümüz kâfirleri bu müjdeye dâhil değildir. Bu konunun Kur’ân-ı Kerîm’de birçok delîli mevcuttur. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/366-373, el-Mâide Sûresi:69, R.F, 7/345-359; Ayrıca bakınız: en-Nisâ Sûresi:151, el-A‘râf Sûresi:158
63﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaşadıkları bir hâdiseyi asr-ı saâdettekilere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Yine o vakti (hatırlayın) ki, (Mûsâ (Aleyhisselâm) Tevrât’ı getirdiğinde kabûlü husûsunda zorluk çıkarmanız üzerine) Biz Tûr’u üzerinize kaldırmışken (emirlerimizi tutacağınıza dâir sizden) kuvvetli sözünüzü almıştık. (O zaman:) “Size verdiğimiz (Tevrât-ı Şerîf)i kuvvet (ciddiyet ve gayret)le alın ve onda bulunan (ahkâm)ı (ders yapar şekilde devamlı okuyup onlarla amel ederek) hâtırda tutun, tâ ki siz takvâ sâhibi olasınız (da dünyâda helâke uğramaktan, ukbâda da azaptan korunasınız)(buyurmuştuk.) Kıssanın tafsîlâtı hakkında geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/374
64﴿ (Ey Allâh’a verdiği sözü bozan Yahûdî!) Sonra işte sana! Bunun ardından siz (ahde vefâdan) yüz çevirmiştiniz. Eğer sizin üzerinizde Allâh’ın fazl-u rahmeti (iyilik ve acıması var) olmasaydı, elbette (O sizi tevbeye muvaffak etmez ve azâbınızı geciktirmezdi, o zaman) siz (dünyâda ve âhirette) hüsrâna (maddî ve mânevî zarar ve ziyâna) uğrayanlardan olmuştunuz.
65﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr eden Yahûdîleri evvelce isyân eden atalarının başına gelen azap ile uyarmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Andolsun ki; muhakkak siz içinizden o kimseleri elbette bilmişsinizdir ki; (kendilerine haram olduğu hâlde) cumartesi (günün)de (balık avlayarak, Bizim koyduğumuz) haddi aşmıştılar da bu yüzden Biz kendilerine: “Maymunlar(a döndürülmüş kimseler) ve alçaklar olun” buyurmuştuk. (ed-Dürru’l-masûn, el-Âlûsî)
66﴿ Böylece (maymuna dönüştürülen o toplumun kıssasını evvelki kitaplarda yazdığımız için) Biz onu, önünde bulunan (geçmiş ümmetlere de, muâsır)lar(ın)a da, ardında(n gelecek) olanlara da (benzeri günahları işlemekten caydırıcı) büyük bir ibret ve (öğütlerden faydalanarak, Allâh’ın azâbından hakkıyla sakınan) müttakî kimseler için yeterli bir nasîhat yaptık.
67﴿ Yine (hatırlayın) bir zamânı ki; Mûsâ kavmine: “Allâh size mutlaka bir inek boğazlamanızı emrediyor” demişti de, onlar: “Sen bizi bir eğlence (malzemesi) mi ediniyorsun?!” demişlerdi. O (Mûsâ da:) “Ben (sizinle dalga geçerek) câhillerden olmamdan Allâh’a sığınırım. (Asıl siz beni alaycı gibi görerek câhillerden olduğunuzu gösterdiniz)” demişti.
68﴿ (Bunun üzerine) onlar: “Bizim için Rabbine duâ et de, onun (yaşının ve şeklinin) ne olduğunu bize iyice açıklasın” demiştiler de, o (Mûsâ): Şüphesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: “Gerçekten o (kesmekle emrolunduğunuz) öyle bir inektir ki, çok yaşlı değildir, çok genç de değildir. (Ey soran kişi!) İşte sana! (O inek) bu (iki yaş hudûdu)nun arasında orta bir yaştadır. Artık emrolunduğunuz şeyi hemen yapın” demişti.
69﴿ (Bu sefer) onlar: “Bizim için Rabbine duâ et de, onun renginin ne olduğunu bize iyice beyân etsin” demiştiler de, o (Mûsâ): Şüphesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: “Gerçekten o (kesmekle memur olduğunuz) öyle bir inektir ki sapsarıdır; rengi hâlis (karışıksız ve koyu) sarıdır, bakanlar(ın içini rahatlatarak onlar)a sevinç vermektedir” demişti.
سُورَةُ الْبَقَرَةِ
الجزء ١
٩
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿٦٣
ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٦٤
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذ۪ينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَۚ ﴿٦٥
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٦٦
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿٦٧
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ ﴿٦٨
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ ﴿٦٩
Bakara Sûresi
9
Cuz 1
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَالَّذ۪ينَ هَادُوا وَالنَّصَارٰى وَالصَّابِـ۪ٔينَ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَعَمِلَ صَالِحًا فَلَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۖ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ ﴿٦٢
62﴿ Şüphesiz o kimseler ki (geçmiş peygamberlerin döneminde bulunup onların dînine) îmân etmiştirler, bir de (özellikle) o kimseler ki Yahûdî (olarak, yeni bir şerîat gelinceye kadar Mûsâ (Aleyhisselâm)ın tahrîf edilmemiş ve neshe uğramamış olan şerîatına tâbi) olmuşturlar, ayrıca (Kur’ân gelinceye kadar Îsâ (Aleyhisselâm)ın, râhipler tarafından değiştirilmemiş olan dînine uyan) Hristiyanlar ve (Nûh ile İbrâhîm (Aleyhimesselâm) döneminde yaşayıp onların dîni üzere bulunan) Sâbiîler; (bunların içerisinden) her kim (o günkü şerîatın emrine göre) Allâh’a ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan mahşer) gün(ün)e îmân etmiş, (namaz ve oruç gibi) sâlih ameller de işlemişse; işte onlar için Rableri nezdinde (kendilerine âit) ecirleri vardır ve (kâfirler korkuya düştüğünde) onlar üzerine hiçbir korku yoktur, (günahkârlar, kaçırdıkları mükâfatlara üzülecekleri zaman) ancak onlar mahzun da olmayacaklardır. Bu âyet-i kerîme ile Mâide Sûresi’nin 69. âyet-i kerîmesinden yola çıkan îtikādı bozuk bâzı ilâhiyatçılar; âhir zaman peygamberine inanma ve kendi dinlerinden berî olarak İslâm’a girme şartlarını yerine getirmeden, sâdece bu âyetlerde zikredilen “Allâh’a ve âhirete îmân”, bir de “Sâlih amel” şartlarını îfâ eden Yahûdî ve Hristiyanların da cennete girebileceğini söyleyerek, kendilerini dinden çıkarmış ve “Cennete girmenin olmazsa olmaz şartı olan ‘İslâm’ı kabullenme’ zorunluluğu”nu toplum nezdinde zaafa uğratmaya yönelik büyük bir hıyânette bulunmuşlardır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm âyetleri arasında hiçbir çelişki söz konusu olmayıp, hepsi de birbirini tasdik ve tefsîr eder mâhiyettedir. Nitekim Bakara Sûresi:285 ve Nisâ Sûresi:136’da olduğu gibi diğer bâzı âyet-i kerîmelerde kurtuluşa ermek için: “Meleklere, kitaplara ve peygamberlere îmân”dan ibâret üç şart daha ilâve edilmiştir. Beyyine Sûresi’nin 6. âyet-i kerîmesi ise, İslâm’a girmeyenlerin Ehl-i Kitap da olsalar, kitapsız müşrikler gibi cehennemde ebedî kalacağını beyân etmektedir. “Muhammed’in canı, tasarrufunda olan Zâta yemîn olsun ki; bu ümmetten Yahûdî veyâ Hristiyan herhangi bir kimse beni duyar da sonra benimle gönderilen dîne inanmadan ölürse mutlaka cehennem ashâbından olur” (Müslim, el-Îmân:70, rakam:153, 1/134) hadîs-i şerîfi de, bu kâfirlikten; sâdece “Allâh’ı ve âhireti inkâr” kastedilmeyip, bununla birlikte “Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in dînine uymama”nın da îmânsızlık sayıldığını açıklamaktadır. Dolayısıyla bu âyet-i kerîmede cennete gireceği bildirilen; Yahûdî, Hristiyan ve Sâbie fırkaları; Mûsâ, Îsâ, Nûh ve İbrâhîm (Aleyhimüsselâm)ın tahrîf edilmemiş şerîatlarına, o şerîatların geçerli oldukları dönemlerde tâbi olanlardır. Yoksa Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve Kur’ân-ı Kerîm’i inkâr edenler veyâ Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)den ve İslâm’dan övgüyle bahsettikleri hâlde, kendi dinlerinden uzaklaşarak İslâm’a girmeyen günümüz kâfirleri bu müjdeye dâhil değildir. Bu konunun Kur’ân-ı Kerîm’de birçok delîli mevcuttur. Bu hususta geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/366-373, el-Mâide Sûresi:69, R.F, 7/345-359; Ayrıca bakınız: en-Nisâ Sûresi:151, el-A‘râf Sûresi:158
وَاِذْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَۜ خُذُوا مَٓا اٰتَيْنَاكُمْ بِقُوَّةٍ وَاذْكُرُوا مَا ف۪يهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ ﴿٦٣
63﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, atalarının yaşadıkları bir hâdiseyi asr-ı saâdettekilere hatırlatmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Yine o vakti (hatırlayın) ki, (Mûsâ (Aleyhisselâm) Tevrât’ı getirdiğinde kabûlü husûsunda zorluk çıkarmanız üzerine) Biz Tûr’u üzerinize kaldırmışken (emirlerimizi tutacağınıza dâir sizden) kuvvetli sözünüzü almıştık. (O zaman:) “Size verdiğimiz (Tevrât-ı Şerîf)i kuvvet (ciddiyet ve gayret)le alın ve onda bulunan (ahkâm)ı (ders yapar şekilde devamlı okuyup onlarla amel ederek) hâtırda tutun, tâ ki siz takvâ sâhibi olasınız (da dünyâda helâke uğramaktan, ukbâda da azaptan korunasınız)(buyurmuştuk.) Kıssanın tafsîlâtı hakkında geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 1/374
ثُمَّ تَوَلَّيْتُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَۚ فَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَكُنْتُمْ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ ﴿٦٤
64﴿ (Ey Allâh’a verdiği sözü bozan Yahûdî!) Sonra işte sana! Bunun ardından siz (ahde vefâdan) yüz çevirmiştiniz. Eğer sizin üzerinizde Allâh’ın fazl-u rahmeti (iyilik ve acıması var) olmasaydı, elbette (O sizi tevbeye muvaffak etmez ve azâbınızı geciktirmezdi, o zaman) siz (dünyâda ve âhirette) hüsrâna (maddî ve mânevî zarar ve ziyâna) uğrayanlardan olmuştunuz.
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذ۪ينَ اعْتَدَوْا مِنْكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُوا قِرَدَةً خَاسِـ۪ٔينَۚ ﴿٦٥
65﴿ (Allâh-u Te‘âlâ, Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i inkâr eden Yahûdîleri evvelce isyân eden atalarının başına gelen azap ile uyarmak üzere buyuruyor ki: Ey Habîbimi inkâr eden Yahûdîler!) Andolsun ki; muhakkak siz içinizden o kimseleri elbette bilmişsinizdir ki; (kendilerine haram olduğu hâlde) cumartesi (günün)de (balık avlayarak, Bizim koyduğumuz) haddi aşmıştılar da bu yüzden Biz kendilerine: “Maymunlar(a döndürülmüş kimseler) ve alçaklar olun” buyurmuştuk. (ed-Dürru’l-masûn, el-Âlûsî)
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِلْمُتَّق۪ينَ ﴿٦٦
66﴿ Böylece (maymuna dönüştürülen o toplumun kıssasını evvelki kitaplarda yazdığımız için) Biz onu, önünde bulunan (geçmiş ümmetlere de, muâsır)lar(ın)a da, ardında(n gelecek) olanlara da (benzeri günahları işlemekten caydırıcı) büyük bir ibret ve (öğütlerden faydalanarak, Allâh’ın azâbından hakkıyla sakınan) müttakî kimseler için yeterli bir nasîhat yaptık.
وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ٓ اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تَذْبَحُوا بَقَرَةًۜ قَالُٓوا اَتَتَّخِذُنَا هُزُوًاۜ قَالَ اَعُوذُ بِاللّٰهِ اَنْ اَكُونَ مِنَ الْجَاهِل۪ينَ ﴿٦٧
67﴿ Yine (hatırlayın) bir zamânı ki; Mûsâ kavmine: “Allâh size mutlaka bir inek boğazlamanızı emrediyor” demişti de, onlar: “Sen bizi bir eğlence (malzemesi) mi ediniyorsun?!” demişlerdi. O (Mûsâ da:) “Ben (sizinle dalga geçerek) câhillerden olmamdan Allâh’a sığınırım. (Asıl siz beni alaycı gibi görerek câhillerden olduğunuzu gösterdiniz)” demişti.
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا هِيَۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ لَا فَارِضٌ وَلَا بِكْرٌۜ عَوَانٌ بَيْنَ ذٰلِكَۜ فَافْعَلُوا مَا تُؤْمَرُونَ ﴿٦٨
68﴿ (Bunun üzerine) onlar: “Bizim için Rabbine duâ et de, onun (yaşının ve şeklinin) ne olduğunu bize iyice açıklasın” demiştiler de, o (Mûsâ): Şüphesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: “Gerçekten o (kesmekle emrolunduğunuz) öyle bir inektir ki, çok yaşlı değildir, çok genç de değildir. (Ey soran kişi!) İşte sana! (O inek) bu (iki yaş hudûdu)nun arasında orta bir yaştadır. Artık emrolunduğunuz şeyi hemen yapın” demişti.
قَالُوا ادْعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّنْ لَنَا مَا لَوْنُهَاۜ قَالَ اِنَّهُ يَقُولُ اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَٓاءُۙ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِر۪ينَ ﴿٦٩
69﴿ (Bu sefer) onlar: “Bizim için Rabbine duâ et de, onun renginin ne olduğunu bize iyice beyân etsin” demiştiler de, o (Mûsâ): Şüphesiz O (Rabbim) buyuruyor ki: “Gerçekten o (kesmekle memur olduğunuz) öyle bir inektir ki sapsarıdır; rengi hâlis (karışıksız ve koyu) sarıdır, bakanlar(ın içini rahatlatarak onlar)a sevinç vermektedir” demişti.