v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
90
Cuz 5
80﴿ Her kim (vahye uymuş bulunan) o Rasûl’e itâat ederse, gerçekten Allâh’a itâat etmiş olur. (Habîbim!) Her kim de (sana itâatten) yüz çevirirse, zâten Biz seni onlar(ın kendileri ve amelleri) üzerine bir (gözetimci ve) muhâfız olarak göndermedik (ki, ne yaptıklarını tâkip edip onları hesâba çekesin! O hâlde sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin).
81﴿ (Habîbim! Sen münâfıklara bir şey emrettiğin zaman onlar:)(Bize düşen sana) itâattir” derler. Sonra senin yanından çıktıklarında ise içlerinden bir gürûh (kabûl ve itâatleriyle ilgili olarak) senin (kendilerine) söylemekte olduğun şeyden /(sana) söylemekte oldukları şeyden/ başkasını geceleyin (gizlice) kurar. Hâlbuki Allâh onların geceleyin kurmakta oldukları şeyi (onların bütün hîlelerini ve tuzaklarını amel defterlerine) yaz(dır)maktadır. Artık onlardan (intikam alma hırsıyla kendini meşgul etmekten) yüz çevir ve (bütün işlerinde, özellikle onların zararlarından korunma husûsunda) Allâh’a tevekkül et. (Kendisine güveneni düşmanlarının şerrinden kurtaracak) bir Vekîl olarak zâten Allâh yeterli olmuştur.
82﴿ (Allâh’ın, senin hakkındaki şâhitliğine dâir şüphelerinden kurtulmak için) hâlâ Kur’ân’ı iyice düşünmeyecekler mi?! Eğer (kâfirlerin iddiâ ettiği gibi) o (Kur’ân-ı Kerîm), Allâh’tan başkası tarafından (yazılmış) olsaydı elbette onun içerisinde (nazım bozukluğu ve mânâ çelişkisi gibi) pek çok ihtilaf bulurlardı.
83﴿ (Savunma tedbirleri hakkında tecrübeleri bulunmayan) o (zayıf görüşlü) kişilere (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gönderdiği müfrezeler hakkında) emniyet veyâ korkudan (herhangi birini îcâb edecek zafer ya da hezîmetle alâkalı) bir iş(in haberi) de geldiği zaman (sonucunu hiç düşünmeden hemen) onu yayarlar. Hâlbuki o (haber konusu)nu (ortalığa yaymadan önce) o Rasûl’e ve içlerinden (ilmen yeterli olan ve ictihad makāmında bulunan) ülü’l-emre (yönlendirip) çevirselerdi, aralarından onu(n gerektirdiği tedbirleri) istinbât ede(rek kuyudan su çıkarırcasına gayret gösterip gün yüzüne çıkara)bilecek o (tecrübeli ve derin ilim sâhibi) kişiler elbette onu (halka nasıl duyuracaklarını çok iyi) bilir(ler)di. Zâten sizin üzerinizde Allâh’ın (peygamber gönderme ve kitap indirme gibi) fazl-u rahmet(ler)i bulunmasaydı (içinizden) bir azınlık dışında elbette (çoğunuz) şeytana tamâmen uymuştunuz. Âyet-i kerîmede geçen bu azınlık, Kuss ibnü Sâ‘ide, Zeyd ibnü Amr ibnü Nüfeyl ve Varaka ibnü Nevfel (Radıyallâhu Anhüm) gibi, Allâh-u Te‘âlâ’nın bahşettiği üstün akıl sâyesinde fetret devrinde bile hidâyete uyan ve şeytana uymaktan korunmuş olan kimselerdir. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/170)
84﴿ (Habîbim! Onlar ağırdan alıp seni yalnız bıraksalar da ve böylece sen tek başına kalsan da) artık sen Allâh’ın yolunda savaş. (Çünkü) sen kendi nefsinden başkasıyla sorumlu tutulmazsın, müminleri de savaşa teşvik et. Kesin oldu Allâh o kâfir olmuş kimselerin (güç ve) şiddetini önleyecektir. Zâten Allâh güç bakımından da (müşriklerden) daha kuvvetlidir, azap etme yönünden de (herkesten) daha şiddetlidir.
85﴿ Her kim (bir Müslüman kardeşine fayda temin etmek yâhut onu zarardan kurtarmak için) güzel bir aracılıkla şefâatte bulunursa, kendisi için de on(un sevâbın)dan bir nasip bulunur. Her kim de (bir Müslüman kardeşine zarar vermek için) kötü bir şefâatte bulunarak aracılık yaparsa, onun için de on(un günahın)dan bir pay olur. Allâh ise her şeye karşı dâimâ (iktidar sâhibi olan ve her şeyi koruyup gözleyen bir) Mukît olmuştur. Âyet-i kerîmede geçen “Şefâat”; bir kimsenin dünyâ veyâ âhiret menfaatlerinden herhangi birine ulaşabilmesi yâhut herhangi bir zarardan kurtulması için sözle aracılık yapmak demektir ki, bunun “Güzel” olma vasfıyla mevsûf olabilmesi için, bir Müslüman’ın hakkının korunması yâhut ondan bir şerrin uzaklaştırılması gibi meşrû bir gâyeyle sâdece Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsı için yapılmış olması, karşılığında rüşvet alınmaması, Allâh-u Te‘âlâ’nın sınırlarından bir sınırın aşılmaması, kul haklarından birine tecâvüz edilmemesi ve iyilik yapılan kişinin başına kakılmaması gibi şartların oluşması gereklidir.
86﴿ (“Selâm” lafzıyla yapılan ve hayırlı hayat temennîsi anlamına gelen) bir tahiyye ile selâmlandığınız zamanda, (o selâma karşılık olarak) hemen ondan daha güzeliyle tahiyyede bulunun veyâ onu (aynen) iâde edin. Şüphesiz ki Allâh (selâm dâhil) her şeye karşı dâimâ (kullarını hakkıyla hesâba çekecek bir) Hasîb olmuştur. Yahûdîlerin, Müslümanları en çok kıskandığı üç önemli konudan biri olma özelliği taşıyan “Tahiyye ve Selâm” mevzuunun hükümlerini, hikmetlerini, fazîletine delâlet eden âyet-i kerîmelerle hadîs-i şerîfleri ve İslâm selâmının diğer bütün karşılama lafızlarından aklen ve naklen üstünlüğünün delillerini tüm tafsîlâtıyla görebilmek için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/428-476
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٩٠
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ ﴿٨٠
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا ﴿٨١
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافًا كَث۪يرًا ﴿٨٢
وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٨٣
فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْسًا وَاَشَدُّ تَنْك۪يلًا ﴿٨٤
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُق۪يتًا ﴿٨٥
وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا ﴿٨٦
Nisâ Sûresi
90
Cuz 5
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ ﴿٨٠
80﴿ Her kim (vahye uymuş bulunan) o Rasûl’e itâat ederse, gerçekten Allâh’a itâat etmiş olur. (Habîbim!) Her kim de (sana itâatten) yüz çevirirse, zâten Biz seni onlar(ın kendileri ve amelleri) üzerine bir (gözetimci ve) muhâfız olarak göndermedik (ki, ne yaptıklarını tâkip edip onları hesâba çekesin! O hâlde sen onların yaptıklarından sorumlu değilsin).
وَيَقُولُونَ طَاعَةٌۘ فَاِذَا بَرَزُوا مِنْ عِنْدِكَ بَيَّتَ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ غَيْرَ الَّذ۪ي تَقُولُۜ وَاللّٰهُ يَكْتُبُ مَا يُبَيِّتُونَۚ فَاَعْرِضْ عَنْهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا ﴿٨١
81﴿ (Habîbim! Sen münâfıklara bir şey emrettiğin zaman onlar:)(Bize düşen sana) itâattir” derler. Sonra senin yanından çıktıklarında ise içlerinden bir gürûh (kabûl ve itâatleriyle ilgili olarak) senin (kendilerine) söylemekte olduğun şeyden /(sana) söylemekte oldukları şeyden/ başkasını geceleyin (gizlice) kurar. Hâlbuki Allâh onların geceleyin kurmakta oldukları şeyi (onların bütün hîlelerini ve tuzaklarını amel defterlerine) yaz(dır)maktadır. Artık onlardan (intikam alma hırsıyla kendini meşgul etmekten) yüz çevir ve (bütün işlerinde, özellikle onların zararlarından korunma husûsunda) Allâh’a tevekkül et. (Kendisine güveneni düşmanlarının şerrinden kurtaracak) bir Vekîl olarak zâten Allâh yeterli olmuştur.
اَفَلَا يَتَدَبَّرُونَ الْقُرْاٰنَۜ وَلَوْ كَانَ مِنْ عِنْدِ غَيْرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوا ف۪يهِ اخْتِلَافًا كَث۪يرًا ﴿٨٢
82﴿ (Allâh’ın, senin hakkındaki şâhitliğine dâir şüphelerinden kurtulmak için) hâlâ Kur’ân’ı iyice düşünmeyecekler mi?! Eğer (kâfirlerin iddiâ ettiği gibi) o (Kur’ân-ı Kerîm), Allâh’tan başkası tarafından (yazılmış) olsaydı elbette onun içerisinde (nazım bozukluğu ve mânâ çelişkisi gibi) pek çok ihtilaf bulurlardı.
وَاِذَا جَٓاءَهُمْ اَمْرٌ مِنَ الْاَمْنِ اَوِ الْخَوْفِ اَذَاعُوا بِه۪ۜ وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُولِ وَاِلٰٓى اُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذ۪ينَ يَسْتَنْبِطُونَهُ مِنْهُمْۜ وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لَاتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ اِلَّا قَل۪يلًا ﴿٨٣
83﴿ (Savunma tedbirleri hakkında tecrübeleri bulunmayan) o (zayıf görüşlü) kişilere (Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in gönderdiği müfrezeler hakkında) emniyet veyâ korkudan (herhangi birini îcâb edecek zafer ya da hezîmetle alâkalı) bir iş(in haberi) de geldiği zaman (sonucunu hiç düşünmeden hemen) onu yayarlar. Hâlbuki o (haber konusu)nu (ortalığa yaymadan önce) o Rasûl’e ve içlerinden (ilmen yeterli olan ve ictihad makāmında bulunan) ülü’l-emre (yönlendirip) çevirselerdi, aralarından onu(n gerektirdiği tedbirleri) istinbât ede(rek kuyudan su çıkarırcasına gayret gösterip gün yüzüne çıkara)bilecek o (tecrübeli ve derin ilim sâhibi) kişiler elbette onu (halka nasıl duyuracaklarını çok iyi) bilir(ler)di. Zâten sizin üzerinizde Allâh’ın (peygamber gönderme ve kitap indirme gibi) fazl-u rahmet(ler)i bulunmasaydı (içinizden) bir azınlık dışında elbette (çoğunuz) şeytana tamâmen uymuştunuz. Âyet-i kerîmede geçen bu azınlık, Kuss ibnü Sâ‘ide, Zeyd ibnü Amr ibnü Nüfeyl ve Varaka ibnü Nevfel (Radıyallâhu Anhüm) gibi, Allâh-u Te‘âlâ’nın bahşettiği üstün akıl sâyesinde fetret devrinde bile hidâyete uyan ve şeytana uymaktan korunmuş olan kimselerdir. (el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/170)
فَقَاتِلْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَفْسَكَ وَحَرِّضِ الْمُؤْمِن۪ينَۚ عَسَى اللّٰهُ اَنْ يَكُفَّ بَأْسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَأْسًا وَاَشَدُّ تَنْك۪يلًا ﴿٨٤
84﴿ (Habîbim! Onlar ağırdan alıp seni yalnız bıraksalar da ve böylece sen tek başına kalsan da) artık sen Allâh’ın yolunda savaş. (Çünkü) sen kendi nefsinden başkasıyla sorumlu tutulmazsın, müminleri de savaşa teşvik et. Kesin oldu Allâh o kâfir olmuş kimselerin (güç ve) şiddetini önleyecektir. Zâten Allâh güç bakımından da (müşriklerden) daha kuvvetlidir, azap etme yönünden de (herkesten) daha şiddetlidir.
مَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً حَسَنَةً يَكُنْ لَهُ نَص۪يبٌ مِنْهَاۚ وَمَنْ يَشْفَعْ شَفَاعَةً سَيِّئَةً يَكُنْ لَهُ كِفْلٌ مِنْهَاۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ مُق۪يتًا ﴿٨٥
85﴿ Her kim (bir Müslüman kardeşine fayda temin etmek yâhut onu zarardan kurtarmak için) güzel bir aracılıkla şefâatte bulunursa, kendisi için de on(un sevâbın)dan bir nasip bulunur. Her kim de (bir Müslüman kardeşine zarar vermek için) kötü bir şefâatte bulunarak aracılık yaparsa, onun için de on(un günahın)dan bir pay olur. Allâh ise her şeye karşı dâimâ (iktidar sâhibi olan ve her şeyi koruyup gözleyen bir) Mukît olmuştur. Âyet-i kerîmede geçen “Şefâat”; bir kimsenin dünyâ veyâ âhiret menfaatlerinden herhangi birine ulaşabilmesi yâhut herhangi bir zarardan kurtulması için sözle aracılık yapmak demektir ki, bunun “Güzel” olma vasfıyla mevsûf olabilmesi için, bir Müslüman’ın hakkının korunması yâhut ondan bir şerrin uzaklaştırılması gibi meşrû bir gâyeyle sâdece Allâh-u Te‘âlâ’nın rızâsı için yapılmış olması, karşılığında rüşvet alınmaması, Allâh-u Te‘âlâ’nın sınırlarından bir sınırın aşılmaması, kul haklarından birine tecâvüz edilmemesi ve iyilik yapılan kişinin başına kakılmaması gibi şartların oluşması gereklidir.
وَاِذَا حُيّ۪يتُمْ بِتَحِيَّةٍ فَحَيُّوا بِاَحْسَنَ مِنْهَٓا اَوْ رُدُّوهَاۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ حَس۪يبًا ﴿٨٦
86﴿ (“Selâm” lafzıyla yapılan ve hayırlı hayat temennîsi anlamına gelen) bir tahiyye ile selâmlandığınız zamanda, (o selâma karşılık olarak) hemen ondan daha güzeliyle tahiyyede bulunun veyâ onu (aynen) iâde edin. Şüphesiz ki Allâh (selâm dâhil) her şeye karşı dâimâ (kullarını hakkıyla hesâba çekecek bir) Hasîb olmuştur. Yahûdîlerin, Müslümanları en çok kıskandığı üç önemli konudan biri olma özelliği taşıyan “Tahiyye ve Selâm” mevzuunun hükümlerini, hikmetlerini, fazîletine delâlet eden âyet-i kerîmelerle hadîs-i şerîfleri ve İslâm selâmının diğer bütün karşılama lafızlarından aklen ve naklen üstünlüğünün delillerini tüm tafsîlâtıyla görebilmek için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/428-476