v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
95
Cuz 5
106﴿ Bir de sen (şâhitlerin tanıklığına güvenerek suçsuz bir kişiyi ithâm ettiğin için) Allâh’tan mağfiret iste. Şüphesiz ki Allâh (Kendisinden mağfiret isteyen kimseyi) dâimâ (çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (tevbe edenlere çok acıyan bir) Rahîm olmuştur.
107﴿ (Günah işleyip cehenneme girmeye teşebbüs ederek) kendi nefislerine hâinlik yapmakta olan o kimselerden taraf (olarak hırsızlık suçunu onlardan savuşturmak için) mücâdele de etme. Şüphesiz Allâh o kimseyi sevmez (ve onu cezâsız bırakmaz)ki o çokça hâin ve aşırı günahkâr olmuştur.
108﴿ Onlar (ne bozuk adamlardır ki zararlarından korktukları) insanlardan gizleniyorlar da, (utanılmaya ve korkulmaya en çok lâyık olan) Allâh’tan utanmıyorlar. Hâlbuki onlar (suçsuza iftirâ atmak, yalan yere yemîn etmek ve yalancı şâhitlikte bulunmak gibi) O (Allâh-u Sübhânehû)nun râzı olmadığı sözü gece gece (gizlice) kurarlarken, O (Allâh-u Te‘âlâ ilim sıfatı ile) kendileriyle berâber idi. Zâten Allâh onların yapmakta olduklarını dâimâ (kuşatıcı şekilde bilen bir) Muhît olmuştur.
109﴿ (Ey hırsız Übeyrıkoğulları!) İşte siz, işte öyle (günahkâr) kimselersiniz ki; o en alçak (dünyâ) hayât(ın)da onlardan taraf mücâdele verdiniz. Peki ya kıyâmet günü onlardan taraf Allâh ile kim mücâdele edebilir?! Ya da (Allâh’ın azâbından kurtulmalarıyla görevli olarak) onlara kim vekîl olabilir?!
110﴿ Her kim de (başkasına taalluk eden) bir kötülük işler yâhut (kendiyle alâkalı bir günah işleyerek) nefsine zulmeder de sonra Allâh’tan mağfiret (ve bağışlanma) dilerse, Allâh’ı (günahlarını çokça bağışlayıcı bir) Ğafûr ve (kendisine ziyâde acıyan bir) Rahîm olarak bulur.
111﴿ Her kim de bir günah kazanırsa, o onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur (zîrâ o günahın vebâli ondan başkasına yüklenmez). Allâh ise (kimin ne yaptığını) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (suçsuza cezâ vermeyecek kadar hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur.
112﴿ Her kim (kasıtsız olarak) bir hatâ yâhut (kasten) bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak ki o kişi büyük bir iftirâ ve açık bir günah yüklenmiş olur.
113﴿ (Habîbim!) Zâten Allâh’ın senin üzerinde lütfu ve rahmeti (olduğu için, vahiy yoluyla suçlu ve suçsuzu sana bildirmiş) olmasaydı elbette onlardan bir cemâat seni (doğru hükümden) şaşırtmalarına karar vermişti. Hâlbuki (bu işin vebâli nefislerine döneceği için) onlar kendi nefislerinden başkasını saptıramazlar ve (bundan sonra da) sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Çünkü Allâh sana o kitabı ve hikmeti (sünneti) indirmiş ve (bugüne dek) bilmekte olmadığın (gizli saklı) şeyleri (Kur’ân âyetlerini ve hadisleri vahyederek) sana bildirmiştir. Böylece Allâh’ın senin üzerindeki lütfu pek büyük olmuştur. (Zâten peygamberlikten daha büyük bir ikrâm olamaz.)
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٩٥
وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ ﴿١٠٦
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ ﴿١٠٧
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطًا ﴿١٠٨
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا ﴿١٠٩
وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿١١٠
وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١١١
وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟ ﴿١١٢
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا ﴿١١٣
Nisâ Sûresi
95
Cuz 5
وَاسْتَغْفِرِ اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُورًا رَح۪يمًاۚ ﴿١٠٦
106﴿ Bir de sen (şâhitlerin tanıklığına güvenerek suçsuz bir kişiyi ithâm ettiğin için) Allâh’tan mağfiret iste. Şüphesiz ki Allâh (Kendisinden mağfiret isteyen kimseyi) dâimâ (çokça bağışlayan bir) Ğafûr ve (tevbe edenlere çok acıyan bir) Rahîm olmuştur.
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّانًا اَث۪يمًاۚ ﴿١٠٧
107﴿ (Günah işleyip cehenneme girmeye teşebbüs ederek) kendi nefislerine hâinlik yapmakta olan o kimselerden taraf (olarak hırsızlık suçunu onlardan savuşturmak için) mücâdele de etme. Şüphesiz Allâh o kimseyi sevmez (ve onu cezâsız bırakmaz)ki o çokça hâin ve aşırı günahkâr olmuştur.
يَسْتَخْفُونَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسْتَخْفُونَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمْ اِذْ يُبَيِّتُونَ مَا لَا يَرْضٰى مِنَ الْقَوْلِۜ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعْمَلُونَ مُح۪يطًا ﴿١٠٨
108﴿ Onlar (ne bozuk adamlardır ki zararlarından korktukları) insanlardan gizleniyorlar da, (utanılmaya ve korkulmaya en çok lâyık olan) Allâh’tan utanmıyorlar. Hâlbuki onlar (suçsuza iftirâ atmak, yalan yere yemîn etmek ve yalancı şâhitlikte bulunmak gibi) O (Allâh-u Sübhânehû)nun râzı olmadığı sözü gece gece (gizlice) kurarlarken, O (Allâh-u Te‘âlâ ilim sıfatı ile) kendileriyle berâber idi. Zâten Allâh onların yapmakta olduklarını dâimâ (kuşatıcı şekilde bilen bir) Muhît olmuştur.
هَٓا اَنْتُمْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ جَادَلْتُمْ عَنْهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا فَمَنْ يُجَادِلُ اللّٰهَ عَنْهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ اَمْ مَنْ يَكُونُ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا ﴿١٠٩
109﴿ (Ey hırsız Übeyrıkoğulları!) İşte siz, işte öyle (günahkâr) kimselersiniz ki; o en alçak (dünyâ) hayât(ın)da onlardan taraf mücâdele verdiniz. Peki ya kıyâmet günü onlardan taraf Allâh ile kim mücâdele edebilir?! Ya da (Allâh’ın azâbından kurtulmalarıyla görevli olarak) onlara kim vekîl olabilir?!
وَمَنْ يَعْمَلْ سُٓوءًا اَوْ يَظْلِمْ نَفْسَهُ ثُمَّ يَسْتَغْفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُورًا رَح۪يمًا ﴿١١٠
110﴿ Her kim de (başkasına taalluk eden) bir kötülük işler yâhut (kendiyle alâkalı bir günah işleyerek) nefsine zulmeder de sonra Allâh’tan mağfiret (ve bağışlanma) dilerse, Allâh’ı (günahlarını çokça bağışlayıcı bir) Ğafûr ve (kendisine ziyâde acıyan bir) Rahîm olarak bulur.
وَمَنْ يَكْسِبْ اِثْمًا فَاِنَّمَا يَكْسِبُهُ عَلٰى نَفْسِه۪ۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَل۪يمًا حَك۪يمًا ﴿١١١
111﴿ Her kim de bir günah kazanırsa, o onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur (zîrâ o günahın vebâli ondan başkasına yüklenmez). Allâh ise (kimin ne yaptığını) dâimâ (çok iyi bilen bir) Alîm ve (suçsuza cezâ vermeyecek kadar hikmet sâhibi bir) Hakîm olmuştur.
وَمَنْ يَكْسِبْ خَط۪ٓيـَٔةً اَوْ اِثْمًا ثُمَّ يَرْمِ بِه۪ بَر۪ٓيـًٔا فَقَدِ احْتَمَلَ بُهْتَانًا وَاِثْمًا مُب۪ينًا۟ ﴿١١٢
112﴿ Her kim (kasıtsız olarak) bir hatâ yâhut (kasten) bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuza atarsa muhakkak ki o kişi büyük bir iftirâ ve açık bir günah yüklenmiş olur.
وَلَوْلَا فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ وَرَحْمَتُهُ لَهَمَّتْ طَٓائِفَةٌ مِنْهُمْ اَنْ يُضِلُّوكَۜ وَمَا يُضِلُّونَ اِلَّٓا اَنْفُسَهُمْ وَمَا يَضُرُّونَكَ مِنْ شَيْءٍۜ وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ وَكَانَ فَضْلُ اللّٰهِ عَلَيْكَ عَظ۪يمًا ﴿١١٣
113﴿ (Habîbim!) Zâten Allâh’ın senin üzerinde lütfu ve rahmeti (olduğu için, vahiy yoluyla suçlu ve suçsuzu sana bildirmiş) olmasaydı elbette onlardan bir cemâat seni (doğru hükümden) şaşırtmalarına karar vermişti. Hâlbuki (bu işin vebâli nefislerine döneceği için) onlar kendi nefislerinden başkasını saptıramazlar ve (bundan sonra da) sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Çünkü Allâh sana o kitabı ve hikmeti (sünneti) indirmiş ve (bugüne dek) bilmekte olmadığın (gizli saklı) şeyleri (Kur’ân âyetlerini ve hadisleri vahyederek) sana bildirmiştir. Böylece Allâh’ın senin üzerindeki lütfu pek büyük olmuştur. (Zâten peygamberlikten daha büyük bir ikrâm olamaz.)