v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
99
Cuz 5
135﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (En ufak bir zulme sapmamak için) adâleti tam mânâsıyla ayakta tutan kimseler ve (gerektiği yerde) Allâh (rızâsı) için şâhitlik yapan (dürüst) kişiler olun, velev ki (o şâhitliğiniz) kendi nefislerinizin yâhut ana-babanı(zı)n ve en yakınların(ızın) aleyhine olsun! (Aleyhine şâhitlik yapılan kişi) zengin yâhut fakir olsun, (onları kayırmak ve acımak şâhitlik yapana düşmez, çünkü) ikisine de Allâh (herkesten) daha yakındır. O hâlde siz adâletli olabilmeniz için (nefsinize âit) kötü arzuya aslâ uymayın. Eğer (dillerinizi) eğip büker(ek doğru şâhitlikten uzaklaşmaya yeltenir)seniz yâhut (gereken şâhitliği gizleyerek, şehâdetten büsbütün) yüz çevirirseniz, şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarınızı dâimâ (çok iyi bilen ve karşılığını verecek olan bir) Habîr olmuştur.
136﴿ Ey (İslâm’ın tümüne) îmân etmiş olan kimseler! Allâh’a, Rasûlüne, Rasûlüne peyderpey indirmiş olduğu o (yüce) kitap (olan Kur’ân)a ve daha önce topyekûn indirmiş olduğu kitaplara îmân(da sebât) edin. /Ey (peygamberlerle kitapların bir kısmına) inanmış olan (Yahûdî ve Hristiyan)lar! (Peygamberlerle kitapların tümüne) îmân edin!/Ey (kalpleriyle inanmayıp, dillerinden) îmân ed(diklerini söyley)enler! (Dillerinizle inandığınızı söylediğiniz gibi, kalplerinizle de) îmân edin!/ Ama her kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan kıyâmet) gün(ün)ü (yâhut bunlardan birini) inkâr ederse, muhakkak ki o kişi (geri dönüşü düşünülemeyecek şekilde) pek uzak bir sapıtma ile (hak yoldan) sapıtmıştır. Âyet-i kerîmede, îmân eden kimselerden tekrar îmân istenmesinin birkaç türlü îzâhı vardır ki; “Ey îmân edenler! Îmânda devâm ve sebât edin”; “Ey taklit yollu inananlar! İslâm’ın doğruluğunun delillerini iyi araştırıp inceleyerek hakîkî mânâda îmân edin”; “Ey mücmel bir şekilde topluca îmân edenler! İslâm’ın bütün hükümlerine tüm tafsîlâtıyla inanın” şeklindeki mânâlar bunlardan birkaçıdır, diğer bir kısmı da âyet-i celîlenin tercemesinde yer almıştır. Âyet-i kerîmenin bâzı Ehl-i Kitap müminleri hakkında indiği de rivâyet edilmiştir ki; onlar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Biz sana ve Kur’ân’a, Mûsâ’ya ve Tevrât’a, bir de Uzeyr’e inanıyoruz, bunun dışındaki kitapları ve peygamberleri inkâr ediyoruz” dediler. O zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hayır! Allâh’a, Rasûlü Muhammed’e, Kur’ân’a ve ondan önceki bütün kitaplara îmân edin” buyurunca, onlar buna yanaşmadılar. Fakat peşi sıra bu âyet-i kerîme nâzil olunca hepsine îmânı kabûl ettiler. (el-Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, sh:178; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 5/76; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/337-338)
137﴿ O kimseler ki; (evvelce Mûsâ (Aleyhisselâm)a) îmân etmiştirler, sonra (buzağıya taparak) kâfir olmuşturlar, sonra (Uzeyr (Aleyhisselâm)a) îmân etmiştirler, (Uzeyr (Aleyhisselâm)dan) sonra (Îsâ (Aleyhisselâm)ı) inkâr etmiştirler, daha sonra da (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve Kur’ân’ı reddederek) kâfirlik yönünden artış kaydetmiştirler (işte bu sıfatlara sâhip olan Yahûdîler ve defâatle irtidâd edip sonra kâfirlikte ısrâr eden mürtetler var ya); şüphesiz ki Allâh onlar için (günahlarını) aslâ mağfirette bulunacak değildir, kendilerini (kurtuluşa ve cennete kavuşturacak) bir yola aslâ eriştirecek de değildir. (Parantez içinde zikredilen mânâlar için bakınız: ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 5/226)
138﴿ (Habîbim!) O münâfıkları ziyâde müjdele ki, gerçekten ancak kendileri için çok acı verici büyük bir azap vardır.
139﴿ O (münâfık) kimseler ki; müminleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmektedirler. Yoksa izzet (ve şeref)i onların yanında mı arıyorlar?! (Hâlbuki o aradıklarını kâfirlerin yanında aslâ bulacak değillerdir.) Çünkü gerçekten izzet (ve îtibâr, kuvvet ve şiddet), bir bütün olarak Allâh’a âittir. (O da bu şerefi peygamberine ve dostları olan müminlere tahsis etmiştir.)
140﴿ Gerçekten O (Allâh-u Te‘âlâ) o (yüce) kitap (olan Kur’ân)da size şunu indirmiştir ki: “Allâh’ın âyetlerini duyarsanız ki; onlar inkâr ediliyor ve kendileriyle alay ediliyor, artık o (inkâr ve istihzâya dala)nlar o (inkâr ve alay konusu)ndan başka bir söz içerisine dalıncaya kadar kendileriyle birlikte oturmayın. Zîrâ muhakkak ki siz o (durumu gördüğünüz) zaman (orada konuşulanları reddetmeye, en azından o meclisi terk edip gitmeye gücünüz yettiği hâlde onlardan yüz çevirmezseniz) onlar (kâfir olduğu) gibi (siz de günahkâr kimseler)siniz. Şüphesiz ki Allâh (onların bu hâline rızâ gösterip yanlarında oturan) o münâfıkları da, o (inkârcı) kâfirleri de hep birlikte cehennemde toplayıcıdır.”
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٩٩
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا ﴿١٣٥
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١٣٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلًاۜ ﴿١٣٧
بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ ﴿١٣٨
اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ ﴿١٣٩
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعًاۙ ﴿١٤٠
Nisâ Sûresi
99
Cuz 5
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ بِالْقِسْطِ شُهَدَٓاءَ لِلّٰهِ وَلَوْ عَلٰٓى اَنْفُسِكُمْ اَوِ الْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَۚ اِنْ يَكُنْ غَنِيًّا اَوْ فَق۪يرًا فَاللّٰهُ اَوْلٰى بِهِمَا فَلَا تَتَّبِعُوا الْهَوٰٓى اَنْ تَعْدِلُواۚ وَاِنْ تَلْوُٓ۫ا اَوْ تُعْرِضُوا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعْمَلُونَ خَب۪يرًا ﴿١٣٥
135﴿ Ey o îmân etmiş olan kimseler! (En ufak bir zulme sapmamak için) adâleti tam mânâsıyla ayakta tutan kimseler ve (gerektiği yerde) Allâh (rızâsı) için şâhitlik yapan (dürüst) kişiler olun, velev ki (o şâhitliğiniz) kendi nefislerinizin yâhut ana-babanı(zı)n ve en yakınların(ızın) aleyhine olsun! (Aleyhine şâhitlik yapılan kişi) zengin yâhut fakir olsun, (onları kayırmak ve acımak şâhitlik yapana düşmez, çünkü) ikisine de Allâh (herkesten) daha yakındır. O hâlde siz adâletli olabilmeniz için (nefsinize âit) kötü arzuya aslâ uymayın. Eğer (dillerinizi) eğip büker(ek doğru şâhitlikten uzaklaşmaya yeltenir)seniz yâhut (gereken şâhitliği gizleyerek, şehâdetten büsbütün) yüz çevirirseniz, şüphesiz ki Allâh yapmakta olduklarınızı dâimâ (çok iyi bilen ve karşılığını verecek olan bir) Habîr olmuştur.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اٰمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ي نَزَّلَ عَلٰى رَسُولِه۪ وَالْكِتَابِ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ مِنْ قَبْلُۜ وَمَنْ يَكْفُرْ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١٣٦
136﴿ Ey (İslâm’ın tümüne) îmân etmiş olan kimseler! Allâh’a, Rasûlüne, Rasûlüne peyderpey indirmiş olduğu o (yüce) kitap (olan Kur’ân)a ve daha önce topyekûn indirmiş olduğu kitaplara îmân(da sebât) edin. /Ey (peygamberlerle kitapların bir kısmına) inanmış olan (Yahûdî ve Hristiyan)lar! (Peygamberlerle kitapların tümüne) îmân edin!/Ey (kalpleriyle inanmayıp, dillerinden) îmân ed(diklerini söyley)enler! (Dillerinizle inandığınızı söylediğiniz gibi, kalplerinizle de) îmân edin!/ Ama her kim Allâh’ı, meleklerini, kitaplarını, rasullerini ve o (dünyâ günlerinin) son(unda gelip ebedî devâm edecek olan kıyâmet) gün(ün)ü (yâhut bunlardan birini) inkâr ederse, muhakkak ki o kişi (geri dönüşü düşünülemeyecek şekilde) pek uzak bir sapıtma ile (hak yoldan) sapıtmıştır. Âyet-i kerîmede, îmân eden kimselerden tekrar îmân istenmesinin birkaç türlü îzâhı vardır ki; “Ey îmân edenler! Îmânda devâm ve sebât edin”; “Ey taklit yollu inananlar! İslâm’ın doğruluğunun delillerini iyi araştırıp inceleyerek hakîkî mânâda îmân edin”; “Ey mücmel bir şekilde topluca îmân edenler! İslâm’ın bütün hükümlerine tüm tafsîlâtıyla inanın” şeklindeki mânâlar bunlardan birkaçıdır, diğer bir kısmı da âyet-i celîlenin tercemesinde yer almıştır. Âyet-i kerîmenin bâzı Ehl-i Kitap müminleri hakkında indiği de rivâyet edilmiştir ki; onlar Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Yâ Rasûlellâh! Biz sana ve Kur’ân’a, Mûsâ’ya ve Tevrât’a, bir de Uzeyr’e inanıyoruz, bunun dışındaki kitapları ve peygamberleri inkâr ediyoruz” dediler. O zaman Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Hayır! Allâh’a, Rasûlü Muhammed’e, Kur’ân’a ve ondan önceki bütün kitaplara îmân edin” buyurunca, onlar buna yanaşmadılar. Fakat peşi sıra bu âyet-i kerîme nâzil olunca hepsine îmânı kabûl ettiler. (el-Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, sh:178; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 5/76; el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî, 6/337-338)
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ اٰمَنُوا ثُمَّ كَفَرُوا ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا لَمْ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَغْفِرَ لَهُمْ وَلَا لِيَهْدِيَهُمْ سَب۪يلًاۜ ﴿١٣٧
137﴿ O kimseler ki; (evvelce Mûsâ (Aleyhisselâm)a) îmân etmiştirler, sonra (buzağıya taparak) kâfir olmuşturlar, sonra (Uzeyr (Aleyhisselâm)a) îmân etmiştirler, (Uzeyr (Aleyhisselâm)dan) sonra (Îsâ (Aleyhisselâm)ı) inkâr etmiştirler, daha sonra da (Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)i ve Kur’ân’ı reddederek) kâfirlik yönünden artış kaydetmiştirler (işte bu sıfatlara sâhip olan Yahûdîler ve defâatle irtidâd edip sonra kâfirlikte ısrâr eden mürtetler var ya); şüphesiz ki Allâh onlar için (günahlarını) aslâ mağfirette bulunacak değildir, kendilerini (kurtuluşa ve cennete kavuşturacak) bir yola aslâ eriştirecek de değildir. (Parantez içinde zikredilen mânâlar için bakınız: ‘Ömer en-Nesefî, et-Teysîr, 5/226)
بَشِّرِ الْمُنَافِق۪ينَ بِاَنَّ لَهُمْ عَذَابًا اَل۪يمًاۙ ﴿١٣٨
138﴿ (Habîbim!) O münâfıkları ziyâde müjdele ki, gerçekten ancak kendileri için çok acı verici büyük bir azap vardır.
اَلَّذ۪ينَ يَتَّخِذُونَ الْكَافِر۪ينَ اَوْلِيَٓاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِن۪ينَۜ اَيَبْتَغُونَ عِنْدَهُمُ الْعِزَّةَ فَاِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۜ ﴿١٣٩
139﴿ O (münâfık) kimseler ki; müminleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmektedirler. Yoksa izzet (ve şeref)i onların yanında mı arıyorlar?! (Hâlbuki o aradıklarını kâfirlerin yanında aslâ bulacak değillerdir.) Çünkü gerçekten izzet (ve îtibâr, kuvvet ve şiddet), bir bütün olarak Allâh’a âittir. (O da bu şerefi peygamberine ve dostları olan müminlere tahsis etmiştir.)
وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ اَنْ اِذَا سَمِعْتُمْ اٰيَاتِ اللّٰهِ يُكْفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَاُ بِهَا فَلَا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتّٰى يَخُوضُوا ف۪ي حَد۪يثٍ غَيْرِه۪ۘ اِنَّكُمْ اِذًا مِثْلُهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ جَامِعُ الْمُنَافِق۪ينَ وَالْكَافِر۪ينَ ف۪ي جَهَنَّمَ جَم۪يعًاۙ ﴿١٤٠
140﴿ Gerçekten O (Allâh-u Te‘âlâ) o (yüce) kitap (olan Kur’ân)da size şunu indirmiştir ki: “Allâh’ın âyetlerini duyarsanız ki; onlar inkâr ediliyor ve kendileriyle alay ediliyor, artık o (inkâr ve istihzâya dala)nlar o (inkâr ve alay konusu)ndan başka bir söz içerisine dalıncaya kadar kendileriyle birlikte oturmayın. Zîrâ muhakkak ki siz o (durumu gördüğünüz) zaman (orada konuşulanları reddetmeye, en azından o meclisi terk edip gitmeye gücünüz yettiği hâlde onlardan yüz çevirmezseniz) onlar (kâfir olduğu) gibi (siz de günahkâr kimseler)siniz. Şüphesiz ki Allâh (onların bu hâline rızâ gösterip yanlarında oturan) o münâfıkları da, o (inkârcı) kâfirleri de hep birlikte cehennemde toplayıcıdır.”