v02.01.25 Geliştirme Notları
Nisâ Sûresi
96
Cuz 5
114﴿ Bir sadaka (bağışlama)yı yâhut (ödünç verme ve darda kalmışa yardım elini uzatma gibi) herhangi bir iyiliği veyâ (dargın) insanlar arasında bir sulh yapmayı emretmiş olan(ların gizli konuşmaları) dışında, o (Übeyrıkoğulları gibi insa)nların gizli konuşmalarından birçoğunda hiçbir hayır yoktur. (Ey Müslüman!) İşte sana! Her kim (gösteriş ve lider olma niyetiyle değil de, sâdece) Allâh’ın rızâsını aramak için bu (anlatıla)nları yaparsa, muhakkak ki Biz ona (düşünülemeyecek kadar) çok büyük ve pek değerli bir ecir vereceğiz.
115﴿ Doğru yol kendisine açıkça belirdikten sonra her kim o Râsûl’e karşı gelir ve (îtikād yâhut amel bakımından) müminlerin yolundan başkasına uyarsa, Biz onu (dünyâda) sâhiplendiği o (kötü) şeye tâkipçi kılar(ak seçmiş olduğu bâtıl yolla baş başa bırakır)ız ve (âhirette) onu cehenneme girdiririz. Bir varılacak yer olarak da o (cehennem) ne kötü olmuştur. Übeyrıkoğulları hakkındaki âyet-i kerîmeler inince, sahâbe-i kirâm hakkında hiciv niteliğinde şiirler söyleyen Beşîr adındaki münâfık, müşriklere iltihâk etti ve gidip Sülâfe bintü Sa‘d ibni Sümeyye’ye misâfir oldu. Bunun üzerine Mevlâ Te‘âlâ bu ve bir sonraki âyet-i kerîmeleri inzâl buyurdu. Beşîr isimli münâfık, Sülâfe’nin yanına misâfir olarak varınca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şâiri Hassân ibnü Sâbit (Radıyallâhu Anh) o kadını birtakım şiirlerle hicvetti. Bu şiirler Sülâfe’nin kulağına varınca Beşîr’in bineğinin semerini kaldırıp sel yatağına fırlattı ve: “Defol, bana Hassân’ın şiirini hediye etmekten başka bir hayır getirmedin” dedi. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:5, rakam:3036, 5/245; et-Taberî, rakam:10416, 4/266)
116﴿ Şüphesiz ki Allâh Kendisine ortak koşulmasını(n cezâsını ebedî azap olarak kesin hükme bağladığı için şirki) bağışlamaz. (Habîbim!) İşte sana! (İstediği hükmü veren) O (Rabbin), bunun dışındakini ise (ne kadar büyük günah olsa da, tevbe şartı koşmaksızın) dilediği kimse için bağışlar. Ama her kim Allâh’a (herhangi bir şeyi) ortak koşarsa muhakkak ki o (kişi, haktan) çok uzak bir sapıklıkla (yanlışa) sapmıştır.
117﴿ O (Allâh’a şirk koşa)nlar O’nu bırakıp yalnızca dişi (ismi taşıyan cansız nesne)lere tapmaktadırlar ve (böyle yaparak) ancak hayırlardan yoksun kalmış /şerri belirgin/ kötülüğe soyunmuş /isyankâr/ bir şeytana kulluk yapmaktadırlar. (Zîrâ puta tapmayı onlara şeytan emretmiştir.)
118﴿ (Onlar öyle bir şeytana tapmaktadırlar ki) Allâh ona lânet etmiştir. O da (Allâh’a karşı) demiştir ki: “(Senin izzet ve celâline) andolsun; elbette Senin kullarından bir kısmını kesin olarak (kendime uydurmak üzere) belirlenmiş bir nasip edineceğim.
119﴿ Andolsun ki; mutlaka onları (doğru yoldan) kesinlikle saptır(maya çalış)acağım. Kasem olsun ki; şüphesiz onları mutlaka umutlandır(mak için uzun yaşayacakları ve diriltilmeyecekleri, dolayısıyla hiçbir azapla karşılaşmayacakları gibi asılsız kuruntulara boğ)acağım. Yine yemîn olsun ki; muhakkak onlara emredeceğim de şüphesiz onlar hemen davarların kulaklarını çokça yaracaklar (ve bunu, Allâh’ın helâl kıldığı hayvanları kendilerine haram etme ve putlara adama alâmeti olmak üzere yapacaklar). Yine andolsun ki; elbette onlara emredeceğim de kesinlikle onlar Allâh’ın yaratışını (tümüyle veyâ bir kısmını) hemen değiştirecekler (ve köleleri burma, dövme yaptırma ve sakal kesme gibi sûretlerle Allâh’ın yarattığı şekle müdâhale edecekler).” Ama her kim Allâh’ı bırakıp da (kendilerine kötülüğü emreden) o şeytanı bir dost edinirse muhakkak ki o kişi pek açık bir zararla (karşılaşarak) hüsrâna uğramıştır. (Zîrâ Allâh’ın rızâsını bırakıp şeytanın rızâsını tercih ederek, cennetteki yerini cehennemdeki yeriyle değiştirmiş olmaktadır.) Âyet-i celîlede İblîs’in sözü olarak geçen “Allâh’ın yaratışını değiştirme” ifâdesinden ne kastedildiği hakkında müfessirler iki görüş serdetmişlerdir:
a) Sa‘îd ibnü Cübeyr ve Hasen-i Basrî (Radıyallâhu Anhüm) gibi tâbi‘înin ileri gelenlerinden nakledilen görüş, bunun: “Allâh’ın dînini değiştirme” mânâsında oluşudur ki, bu mânâ ya kâfir olan kişinin, Allâh-u Te‘âlâ’nın, kendisinden kāl-û belâ gününde aldığı sözü bozarak, yaratıldığı İslâm fıtratını değiştirmesi olarak yorumlanmış veyâ sonradan helâli harama, haramı da helâle çevirerek yapmış olduğu değiştirmeyle tefsîr edilmiştir.
b) Buradaki “Değiştirme” fiili, insanın, şeytanın isteği doğrultusunda kendisini Allâh-u Te‘âlâ’nın yasakladığı birtakım şekillere sokmasıdır ki, keyfî estetik yaptırmak, peruk takmak, dövme yapmak, hayvanları burmak, livâta yapmak, lezbiyenlik (eşcinsellik), kadının erkek elbisesi giymesi, erkeğin de kadın elbisesi giymesi, kadının erkeğe-erkeğin kadına benzemesi, kadının saçını, erkeğin de sakalını traş etmesi gibi bâzı haramlar, Allâh-u Te‘âlâ’nın yarattığı fıtratı değiştirmeye örnek olarak zikredilmiştir. Bu konuda geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/704-783
120﴿ O (şeytan) onlara (yapamayacağı şeyleri) söz verir ve (ulaşamayacakları konularda) kendilerini boş şeylerle ümitlendirir. Oysa şeytan onlara (zararlı şeyleri faydalı göstererek) bir aldatmacadan başkasını vaad etmemektedir.
121﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (şeytana uya)nlar ki; sığınacakları yer ancak cehennemdir. Kendileri ondan dönüp kaçacak bir yer de bulamayacaklardır.
سُورَةُ النِّسَاءِ
الجزء ٥
٩٦
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿١١٤
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟ ﴿١١٥
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١١٦
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ ﴿١١٧
لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ ﴿١١٨
وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ ﴿١١٩
يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا ﴿١٢٠
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصًا ﴿١٢١
Nisâ Sûresi
96
Cuz 5
لَا خَيْرَ ف۪ي كَث۪يرٍ مِنْ نَجْوٰيهُمْ اِلَّا مَنْ اَمَرَ بِصَدَقَةٍ اَوْ مَعْرُوفٍ اَوْ اِصْلَاحٍ بَيْنَ النَّاسِۜ وَمَنْ يَفْعَلْ ذٰلِكَ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِ فَسَوْفَ نُؤْت۪يهِ اَجْرًا عَظ۪يمًا ﴿١١٤
114﴿ Bir sadaka (bağışlama)yı yâhut (ödünç verme ve darda kalmışa yardım elini uzatma gibi) herhangi bir iyiliği veyâ (dargın) insanlar arasında bir sulh yapmayı emretmiş olan(ların gizli konuşmaları) dışında, o (Übeyrıkoğulları gibi insa)nların gizli konuşmalarından birçoğunda hiçbir hayır yoktur. (Ey Müslüman!) İşte sana! Her kim (gösteriş ve lider olma niyetiyle değil de, sâdece) Allâh’ın rızâsını aramak için bu (anlatıla)nları yaparsa, muhakkak ki Biz ona (düşünülemeyecek kadar) çok büyük ve pek değerli bir ecir vereceğiz.
وَمَنْ يُشَاقِقِ الرَّسُولَ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُ الْهُدٰى وَيَتَّبِعْ غَيْرَ سَب۪يلِ الْمُؤْمِن۪ينَ نُوَلِّه۪ مَا تَوَلّٰى وَنُصْلِه۪ جَهَنَّمَۜ وَسَٓاءَتْ مَص۪يرًا۟ ﴿١١٥
115﴿ Doğru yol kendisine açıkça belirdikten sonra her kim o Râsûl’e karşı gelir ve (îtikād yâhut amel bakımından) müminlerin yolundan başkasına uyarsa, Biz onu (dünyâda) sâhiplendiği o (kötü) şeye tâkipçi kılar(ak seçmiş olduğu bâtıl yolla baş başa bırakır)ız ve (âhirette) onu cehenneme girdiririz. Bir varılacak yer olarak da o (cehennem) ne kötü olmuştur. Übeyrıkoğulları hakkındaki âyet-i kerîmeler inince, sahâbe-i kirâm hakkında hiciv niteliğinde şiirler söyleyen Beşîr adındaki münâfık, müşriklere iltihâk etti ve gidip Sülâfe bintü Sa‘d ibni Sümeyye’ye misâfir oldu. Bunun üzerine Mevlâ Te‘âlâ bu ve bir sonraki âyet-i kerîmeleri inzâl buyurdu. Beşîr isimli münâfık, Sülâfe’nin yanına misâfir olarak varınca Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in şâiri Hassân ibnü Sâbit (Radıyallâhu Anh) o kadını birtakım şiirlerle hicvetti. Bu şiirler Sülâfe’nin kulağına varınca Beşîr’in bineğinin semerini kaldırıp sel yatağına fırlattı ve: “Defol, bana Hassân’ın şiirini hediye etmekten başka bir hayır getirmedin” dedi. (et-Tirmizî, et-Tefsîr:5, rakam:3036, 5/245; et-Taberî, rakam:10416, 4/266)
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَغْفِرُ اَنْ يُشْرَكَ بِه۪ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذٰلِكَ لِمَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللّٰهِ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا بَع۪يدًا ﴿١١٦
116﴿ Şüphesiz ki Allâh Kendisine ortak koşulmasını(n cezâsını ebedî azap olarak kesin hükme bağladığı için şirki) bağışlamaz. (Habîbim!) İşte sana! (İstediği hükmü veren) O (Rabbin), bunun dışındakini ise (ne kadar büyük günah olsa da, tevbe şartı koşmaksızın) dilediği kimse için bağışlar. Ama her kim Allâh’a (herhangi bir şeyi) ortak koşarsa muhakkak ki o (kişi, haktan) çok uzak bir sapıklıkla (yanlışa) sapmıştır.
اِنْ يَدْعُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اِنَاثًاۚ وَاِنْ يَدْعُونَ اِلَّا شَيْطَانًا مَر۪يدًاۙ ﴿١١٧
117﴿ O (Allâh’a şirk koşa)nlar O’nu bırakıp yalnızca dişi (ismi taşıyan cansız nesne)lere tapmaktadırlar ve (böyle yaparak) ancak hayırlardan yoksun kalmış /şerri belirgin/ kötülüğe soyunmuş /isyankâr/ bir şeytana kulluk yapmaktadırlar. (Zîrâ puta tapmayı onlara şeytan emretmiştir.)
لَعَنَهُ اللّٰهُۢ وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يبًا مَفْرُوضًاۙ ﴿١١٨
118﴿ (Onlar öyle bir şeytana tapmaktadırlar ki) Allâh ona lânet etmiştir. O da (Allâh’a karşı) demiştir ki: “(Senin izzet ve celâline) andolsun; elbette Senin kullarından bir kısmını kesin olarak (kendime uydurmak üzere) belirlenmiş bir nasip edineceğim.
وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِيًّا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَانًا مُب۪ينًاۜ ﴿١١٩
119﴿ Andolsun ki; mutlaka onları (doğru yoldan) kesinlikle saptır(maya çalış)acağım. Kasem olsun ki; şüphesiz onları mutlaka umutlandır(mak için uzun yaşayacakları ve diriltilmeyecekleri, dolayısıyla hiçbir azapla karşılaşmayacakları gibi asılsız kuruntulara boğ)acağım. Yine yemîn olsun ki; muhakkak onlara emredeceğim de şüphesiz onlar hemen davarların kulaklarını çokça yaracaklar (ve bunu, Allâh’ın helâl kıldığı hayvanları kendilerine haram etme ve putlara adama alâmeti olmak üzere yapacaklar). Yine andolsun ki; elbette onlara emredeceğim de kesinlikle onlar Allâh’ın yaratışını (tümüyle veyâ bir kısmını) hemen değiştirecekler (ve köleleri burma, dövme yaptırma ve sakal kesme gibi sûretlerle Allâh’ın yarattığı şekle müdâhale edecekler).” Ama her kim Allâh’ı bırakıp da (kendilerine kötülüğü emreden) o şeytanı bir dost edinirse muhakkak ki o kişi pek açık bir zararla (karşılaşarak) hüsrâna uğramıştır. (Zîrâ Allâh’ın rızâsını bırakıp şeytanın rızâsını tercih ederek, cennetteki yerini cehennemdeki yeriyle değiştirmiş olmaktadır.) Âyet-i celîlede İblîs’in sözü olarak geçen “Allâh’ın yaratışını değiştirme” ifâdesinden ne kastedildiği hakkında müfessirler iki görüş serdetmişlerdir:
a) Sa‘îd ibnü Cübeyr ve Hasen-i Basrî (Radıyallâhu Anhüm) gibi tâbi‘înin ileri gelenlerinden nakledilen görüş, bunun: “Allâh’ın dînini değiştirme” mânâsında oluşudur ki, bu mânâ ya kâfir olan kişinin, Allâh-u Te‘âlâ’nın, kendisinden kāl-û belâ gününde aldığı sözü bozarak, yaratıldığı İslâm fıtratını değiştirmesi olarak yorumlanmış veyâ sonradan helâli harama, haramı da helâle çevirerek yapmış olduğu değiştirmeyle tefsîr edilmiştir.
b) Buradaki “Değiştirme” fiili, insanın, şeytanın isteği doğrultusunda kendisini Allâh-u Te‘âlâ’nın yasakladığı birtakım şekillere sokmasıdır ki, keyfî estetik yaptırmak, peruk takmak, dövme yapmak, hayvanları burmak, livâta yapmak, lezbiyenlik (eşcinsellik), kadının erkek elbisesi giymesi, erkeğin de kadın elbisesi giymesi, kadının erkeğe-erkeğin kadına benzemesi, kadının saçını, erkeğin de sakalını traş etmesi gibi bâzı haramlar, Allâh-u Te‘âlâ’nın yarattığı fıtratı değiştirmeye örnek olarak zikredilmiştir. Bu konuda geniş mâlûmât için bakınız: Rûhu’l-Furkān Tefsîri, 5/704-783

يَعِدُهُمْ وَيُمَنّ۪يهِمْۜ وَمَا يَعِدُهُمُ الشَّيْطَانُ اِلَّا غُرُورًا ﴿١٢٠
120﴿ O (şeytan) onlara (yapamayacağı şeyleri) söz verir ve (ulaşamayacakları konularda) kendilerini boş şeylerle ümitlendirir. Oysa şeytan onlara (zararlı şeyleri faydalı göstererek) bir aldatmacadan başkasını vaad etmemektedir.
اُو۬لٰٓئِكَ مَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُ وَلَا يَجِدُونَ عَنْهَا مَح۪يصًا ﴿١٢١
121﴿ (Habîbim!) İşte sana! O (şeytana uya)nlar ki; sığınacakları yer ancak cehennemdir. Kendileri ondan dönüp kaçacak bir yer de bulamayacaklardır.