v02.01.25 Geliştirme Notları
Kamer Sûresi
529
Cuz 27
28﴿ Bir de onlara haber ver ki: “Gerçekten o (kendi kuyularının) su(yu, bir gün onlara, bir gün deveye âit olmak üzere) aralarında bölüştürülmüştür. Sudan her bir nasip, (sâhipleri tarafından kendi nöbeti geldiği vakit yanında) hâzır bulunulmuştur. (Dolayısıyla herkes sırasına riâyet etsin, haddini ve hakkını aşmasın.)
29﴿ Derken onlar (bu nöbete bir süre riâyet ettiler sonra bıkarak o deveyi kesmeye karar verdiler ve en cesurları olan Kudâr ibnü Sâlif adındaki) arkadaşlarına çağrıda bulundular da, o (bedbaht kişi, kesim işinin büyük vebâline aldırış etmeyip) hemen (kılıcı) ele aldı ve (deveyi) boğazladı.
30﴿ (Ey insan!) İşte Benim azâbım ve uyarılarım nasıl olmuş (bir bak, işte o zaman tehditlerimin anlatılamayacak derecede müthiş bir keyfiyet üzere gerçekleştiğini göreceksin).
31﴿ Muhakkak Biz onların üzerine çok dehşetli büyük bir nârâ yolladık da, (Cibrîl’in kopardığı) bu (çok büyük gürültü) sebeb(iy)le onlar ağıl sâhibinin (hayvanları için topladığı) kuru çalı çırpısı gibi (darmadağın) oldular.
32﴿ Andolsun ki; elbette Biz Kur’ân’ı (okumayı ve anlamayı kendisiyle) öğütlenilsin diye gerçekten çok kolay ettik. Ama hiç iyice öğüt alan biri mi (vardır)?!
33﴿ Lût kavmi (Lût nebînin kendilerine teblîğ ettiği) tüm uyarıları yalanladı.
34﴿ Şüphesiz Biz taş fırlatan şiddetli bir kasırgayı onların üzerine yollamıştık (ve onları helâk etmiştik). Ancak Lût’un (hanımı dışındaki) âilesi müstesnâ! Seher (vaktin)de onları kurtarmıştık.
35﴿ Bizim nezdimizden büyük bir nîmet olsun diye (Lût nebîyi ve âilesini kurtardık)! (Ey insan!) İşte sana! Şükretmiş olan kimseyi ancak böyle (eşsiz bir karşılıkla) mükâfatlandırırız.
36﴿ Andolsun ki; elbette o (Lût kulumuz) gerçekten onları Bizim şiddetli yakalamamızla korkutmuştu, fakat onlar şüpheci bir tavır içerisinde o uyarıları (ve tehditleri) yalanlamışlardı.
37﴿ Yemîn olsun ki; elbette onlar (genç ve yakışıklı delikanlılar şeklinde Lût peygambere gelen melekleri çok beğenip onlarla livata yapmak istedikleri için) muhakkak ondan misâfirlerinden uzaklığı(nı ve onları kendilerine teslim etmesini) tekrar tekrar istediler ama Biz hemen onların gözlerini(n çukurlarını alınları gibi dümdüz yaparak) silme kör ettik. (O zaman melekler vâsıtasıyla onlara:) “İşte azâbımı ve uyarılarımı(n fecî âkıbetini) tadın” (buyurduk).
38﴿ Andolsun ki; elbette (üzerlerine) yerleşici (olup, onları cehenneme teslim edinceye kadar kendilerinden hiç ayrılmayacak) büyük bir azap, gündüzün evvelinde sabah sabah onlara baskın yaptı.
39﴿ (O zaman Biz onlara:) İşte Benim azâbımı ve uyarılarımı(n fecî âkıbetini) tadın! (buyurduk.)
40﴿ Andolsun ki; elbette Biz Kur’ân’ı (okumayı ve anlamayı kendisiyle) öğütlenilsin diye gerçekten çok kolay ettik. Ama hiç iyice öğüt alan biri mi (vardır)?!
41﴿ Andolsun; elbette Firavun’un hânedânına gerçekten (Yûsuf, Mûsâ ve Hârûn gibi) uyarıcılar gelmişti /(îmân etmemeleri hâlinde başlarına gelecek azâba dâir) uyarılar (ve tehditler) gelmişti/.
42﴿ Onlar Bizim (Mûsâ nebî vâsıtasıyla kendilerine göstermiş olduğumuz mûcize niteliğindeki dokuz adet) âyetlerimizin tamâmını yalanlamıştılar. Bu sebeple Biz de (hiçbir şey tarafından âciz bırakılamamış ve hiçbir konuda mağlup edilememiş) bir Muktedir ve Azîz olan (yüce Zâtımız)ın (kuvvetli) yakalayışıyla onları yakaladık.
43﴿ (Ey müşrikler!) İşte size! Sizin kâfirleriniz o (evvelce kâfir ola)nlardan (kuvvet bakımından) daha mı iyidir (ki, onların başına gelen felâketlerin bir benzerine çarpılmayacaklarından emîn olabiliyorlar), yoksa sizin için (yaptıklarınızdan sorumsuz olacağınıza ve azaptan uzak kalacağınıza dâir) o (semâvî) kitaplarda bir berâat (karârı) mı var?!
44﴿ Yoksa onlar: “Biz yardımlaşıp yenilmeyen bir topluluğuz” mu diyorlar?!
45﴿ O (kâfir) topluluk muhakkak bozguna uğratılacaktır ve arkaları(nı size doğru) çevir(ip mağlup bir hâlde dönüp gid)eceklerdir.
46﴿ (Müşriklerin azapları bununla da bitmeyecektir) doğrusu o (kıyâmet) ân(ı) onlara vaad edilen (en büyük azâbın) zamân(ı)dır. O (kıyâmet) ân(ı) ise, çâresi bulunamayacak derecede fecîdir ve (dünyâ azâbından) daha acıdır.
47﴿ Şüphesiz o (şirk gibi en büyük günahı işlemiş olan) suçlular (haktan) büyük bir sapıtma ve şiddetlice alevlendirilmiş ateşler içerisindedirler.
48﴿ O (cehennem) ateş(inin) içerisinde yüzlerinin üzerine sürüklenecekleri gün (onlara): “(Bir adı) Sekar (olan cehennem tabakasın)ın dokunuşunu(n verdiği acıyı) tadın (bakalım)!” (denilecektir.)
49﴿ Biz her bir şeyi; şüphesiz ki Biz onu (daha meydana gelmeden önce Levh-i Mahfûz’da yazılmış) bir kader (ve takdîr) ile yarattık.
سُورَةُ الْقَمَرِ
الجزء ٢٧
٥٢٩
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ ﴿٢٨
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ ﴿٢٩
فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٠
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ ﴿٣١
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿٣٢
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ ﴿٣٣
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ ﴿٣٤
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ ﴿٣٥
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ ﴿٣٦
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٧
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ ﴿٣٨
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٩
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ ﴿٤٠
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ ﴿٤١
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ ﴿٤٢
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ ﴿٤٣
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ ﴿٤٤
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ ﴿٤٥
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ ﴿٤٦
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ ﴿٤٧
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ ﴿٤٨
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ ﴿٤٩
Kamer Sûresi
529
Cuz 27
وَنَبِّئْهُمْ اَنَّ الْمَٓاءَ قِسْمَةٌ بَيْنَهُمْۚ كُلُّ شِرْبٍ مُحْتَضَرٌ ﴿٢٨
28﴿ Bir de onlara haber ver ki: “Gerçekten o (kendi kuyularının) su(yu, bir gün onlara, bir gün deveye âit olmak üzere) aralarında bölüştürülmüştür. Sudan her bir nasip, (sâhipleri tarafından kendi nöbeti geldiği vakit yanında) hâzır bulunulmuştur. (Dolayısıyla herkes sırasına riâyet etsin, haddini ve hakkını aşmasın.)
فَنَادَوْا صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطٰى فَعَقَرَ ﴿٢٩
29﴿ Derken onlar (bu nöbete bir süre riâyet ettiler sonra bıkarak o deveyi kesmeye karar verdiler ve en cesurları olan Kudâr ibnü Sâlif adındaki) arkadaşlarına çağrıda bulundular da, o (bedbaht kişi, kesim işinin büyük vebâline aldırış etmeyip) hemen (kılıcı) ele aldı ve (deveyi) boğazladı.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٠
30﴿ (Ey insan!) İşte Benim azâbım ve uyarılarım nasıl olmuş (bir bak, işte o zaman tehditlerimin anlatılamayacak derecede müthiş bir keyfiyet üzere gerçekleştiğini göreceksin).
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَاحِدَةً فَكَانُوا كَهَش۪يمِ الْمُحْتَظِرِ ﴿٣١
31﴿ Muhakkak Biz onların üzerine çok dehşetli büyük bir nârâ yolladık da, (Cibrîl’in kopardığı) bu (çok büyük gürültü) sebeb(iy)le onlar ağıl sâhibinin (hayvanları için topladığı) kuru çalı çırpısı gibi (darmadağın) oldular.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ ﴿٣٢
32﴿ Andolsun ki; elbette Biz Kur’ân’ı (okumayı ve anlamayı kendisiyle) öğütlenilsin diye gerçekten çok kolay ettik. Ama hiç iyice öğüt alan biri mi (vardır)?!
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍ بِالنُّذُرِ ﴿٣٣
33﴿ Lût kavmi (Lût nebînin kendilerine teblîğ ettiği) tüm uyarıları yalanladı.
اِنَّٓا اَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ نَجَّيْنَاهُمْ بِسَحَرٍۙ ﴿٣٤
34﴿ Şüphesiz Biz taş fırlatan şiddetli bir kasırgayı onların üzerine yollamıştık (ve onları helâk etmiştik). Ancak Lût’un (hanımı dışındaki) âilesi müstesnâ! Seher (vaktin)de onları kurtarmıştık.
نِعْمَةً مِنْ عِنْدِنَاۜ كَذٰلِكَ نَجْز۪ي مَنْ شَكَرَ ﴿٣٥
35﴿ Bizim nezdimizden büyük bir nîmet olsun diye (Lût nebîyi ve âilesini kurtardık)! (Ey insan!) İşte sana! Şükretmiş olan kimseyi ancak böyle (eşsiz bir karşılıkla) mükâfatlandırırız.
وَلَقَدْ اَنْذَرَهُمْ بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا بِالنُّذُرِ ﴿٣٦
36﴿ Andolsun ki; elbette o (Lût kulumuz) gerçekten onları Bizim şiddetli yakalamamızla korkutmuştu, fakat onlar şüpheci bir tavır içerisinde o uyarıları (ve tehditleri) yalanlamışlardı.
وَلَقَدْ رَاوَدُوهُ عَنْ ضَيْفِه۪ فَطَمَسْنَٓا اَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٧
37﴿ Yemîn olsun ki; elbette onlar (genç ve yakışıklı delikanlılar şeklinde Lût peygambere gelen melekleri çok beğenip onlarla livata yapmak istedikleri için) muhakkak ondan misâfirlerinden uzaklığı(nı ve onları kendilerine teslim etmesini) tekrar tekrar istediler ama Biz hemen onların gözlerini(n çukurlarını alınları gibi dümdüz yaparak) silme kör ettik. (O zaman melekler vâsıtasıyla onlara:) “İşte azâbımı ve uyarılarımı(n fecî âkıbetini) tadın” (buyurduk).
وَلَقَدْ صَبَّحَهُمْ بُكْرَةً عَذَابٌ مُسْتَقِرٌّۚ ﴿٣٨
38﴿ Andolsun ki; elbette (üzerlerine) yerleşici (olup, onları cehenneme teslim edinceye kadar kendilerinden hiç ayrılmayacak) büyük bir azap, gündüzün evvelinde sabah sabah onlara baskın yaptı.
فَذُوقُوا عَذَاب۪ي وَنُذُرِ ﴿٣٩
39﴿ (O zaman Biz onlara:) İşte Benim azâbımı ve uyarılarımı(n fecî âkıbetini) tadın! (buyurduk.)
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا الْقُرْاٰنَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِنْ مُدَّكِرٍ۟ ﴿٤٠
40﴿ Andolsun ki; elbette Biz Kur’ân’ı (okumayı ve anlamayı kendisiyle) öğütlenilsin diye gerçekten çok kolay ettik. Ama hiç iyice öğüt alan biri mi (vardır)?!
وَلَقَدْ جَٓاءَ اٰلَ فِرْعَوْنَ النُّذُرُۚ ﴿٤١
41﴿ Andolsun; elbette Firavun’un hânedânına gerçekten (Yûsuf, Mûsâ ve Hârûn gibi) uyarıcılar gelmişti /(îmân etmemeleri hâlinde başlarına gelecek azâba dâir) uyarılar (ve tehditler) gelmişti/.
كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا كُلِّهَا فَاَخَذْنَاهُمْ اَخْذَ عَز۪يزٍ مُقْتَدِرٍ ﴿٤٢
42﴿ Onlar Bizim (Mûsâ nebî vâsıtasıyla kendilerine göstermiş olduğumuz mûcize niteliğindeki dokuz adet) âyetlerimizin tamâmını yalanlamıştılar. Bu sebeple Biz de (hiçbir şey tarafından âciz bırakılamamış ve hiçbir konuda mağlup edilememiş) bir Muktedir ve Azîz olan (yüce Zâtımız)ın (kuvvetli) yakalayışıyla onları yakaladık.
اَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ اُو۬لٰٓئِكُمْ اَمْ لَكُمْ بَرَٓاءَةٌ فِي الزُّبُرِۚ ﴿٤٣
43﴿ (Ey müşrikler!) İşte size! Sizin kâfirleriniz o (evvelce kâfir ola)nlardan (kuvvet bakımından) daha mı iyidir (ki, onların başına gelen felâketlerin bir benzerine çarpılmayacaklarından emîn olabiliyorlar), yoksa sizin için (yaptıklarınızdan sorumsuz olacağınıza ve azaptan uzak kalacağınıza dâir) o (semâvî) kitaplarda bir berâat (karârı) mı var?!
اَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَم۪يعٌ مُنْتَصِرٌ ﴿٤٤
44﴿ Yoksa onlar: “Biz yardımlaşıp yenilmeyen bir topluluğuz” mu diyorlar?!
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ ﴿٤٥
45﴿ O (kâfir) topluluk muhakkak bozguna uğratılacaktır ve arkaları(nı size doğru) çevir(ip mağlup bir hâlde dönüp gid)eceklerdir.
بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ اَدْهٰى وَاَمَرُّ ﴿٤٦
46﴿ (Müşriklerin azapları bununla da bitmeyecektir) doğrusu o (kıyâmet) ân(ı) onlara vaad edilen (en büyük azâbın) zamân(ı)dır. O (kıyâmet) ân(ı) ise, çâresi bulunamayacak derecede fecîdir ve (dünyâ azâbından) daha acıdır.
اِنَّ الْمُجْرِم۪ينَ ف۪ي ضَلَالٍ وَسُعُرٍۢ ﴿٤٧
47﴿ Şüphesiz o (şirk gibi en büyük günahı işlemiş olan) suçlular (haktan) büyük bir sapıtma ve şiddetlice alevlendirilmiş ateşler içerisindedirler.
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِي النَّارِ عَلٰى وُجُوهِهِمْۜ ذُوقُوا مَسَّ سَقَرَ ﴿٤٨
48﴿ O (cehennem) ateş(inin) içerisinde yüzlerinin üzerine sürüklenecekleri gün (onlara): “(Bir adı) Sekar (olan cehennem tabakasın)ın dokunuşunu(n verdiği acıyı) tadın (bakalım)!” (denilecektir.)
اِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ ﴿٤٩
49﴿ Biz her bir şeyi; şüphesiz ki Biz onu (daha meydana gelmeden önce Levh-i Mahfûz’da yazılmış) bir kader (ve takdîr) ile yarattık.