HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٩ 
الجزء ١٠

يُبَشِّرُهُمْ رَبُّهُمْ بِرَحْمَةٍ مِنْهُ وَرِضْوَانٍ وَجَنَّاتٍ لَهُمْ ف۪يهَا نَع۪يمٌ مُق۪يمٌۙ ﴿ ٢١ ﴾ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ اِنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُٓ اَجْرٌ عَظ۪يمٌ ﴿ ٢٢ ﴾ يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَتَّخِذُٓوا اٰبَٓاءَكُمْ وَاِخْوَانَكُمْ اَوْلِيَٓاءَ اِنِ اسْتَحَبُّوا الْكُفْرَ عَلَى الْا۪يمَانِۜ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ ﴿ ٢٣ ﴾ قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْ وَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓا اَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَ اللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟ ﴿ ٢٤ ﴾ لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ ف۪ي مَوَاطِنَ كَث۪يرَةٍۙ وَيَوْمَ حُنَيْنٍۙ اِذْ اَعْجَبَتْكُمْ كَثْرَتُكُمْ فَلَمْ تُغْنِ عَنْكُمْ شَيْـًٔا وَضَاقَتْ عَلَيْكُمُ الْاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ ثُمَّ وَلَّيْتُمْ مُدْبِر۪ينَۚ ﴿ ٢٥ ﴾ ثُمَّ اَنْزَلَ اللّٰهُ سَك۪ينَتَهُ عَلٰى رَسُولِه۪ وَعَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ وَاَنْزَلَ جُنُودًا لَمْ تَرَوْهَا وَعَذَّبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ وَذٰلِكَ جَزَٓاءُ الْكَافِر۪ينَ ﴿ ٢٦ ﴾

سُورَةُالتَّوْبَةِ  ١٨٩ 
الجزء ١٠
Tevbe Sûresi  189 
Cüz  10

21  Rableri onları, Kendi tarafından geniş bir rahmet, büyük bir rıza(, hoşnutluk) ve içerisinde kendileri için dâimî bir nimet bulunan cennetlerle müjdelemektedir.

22  Orada ebediyyen kalıcılar olarak! Şüphesiz ki Allâh, (dünya mükâfatlarına nazaran çok değerli ve ya pılan amellerin karşılığı olmaktan çok çok üstün olan) pek büyük mükâfat sadece Kendi nezdindedir!

23  Ey iman etmiş olan kimseler! Eğer kâfirliği imana karşı sevip tercih etmişlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) dostlar edinmeyin! İçinizden her kim onları dost edinir (de, onlarla birlikteliği ci hat ve hicrete tercih eder)se, işte ancak onlar (dostluk adresini şaşırarak) zulüm işleyenlerin ta kendileridir!

24  (Habîbim! Hicret etmemeye bahane olarak: “Biz hicret edersek evlerimiz yıkılır, ticaretimiz kesâda uğ rar ve akraba ilişkilerimiz ko par!” diyenlere) de ki: “Eğer sizin babalarınız, oğul larınız, kardeşleriniz, eşleriniz, ak rabanız, ken dilerini kazanmış oldu ğu nuz mallar, kesâdından kork tuğunuz ticaret ve kendilerini beğenmekte olduğunuz (yurtlar ve) mes ken ler size, Allâh(a itaat)tan, Rasûlün(e hic ret)den ve O’nun yolunda cihat etmekten daha sevgili ise, artık Allâh (dünyada da âhirette de sizinle alâkalı azap) emrini getirin ceye kadar bekleyin! Zaten, Allâh (düş man larıyla dostluk kurarak emrinden çıkan) o fâsık lar toplumunu (iki cihanda da muratlarına eriş tirmez ve doğru yolu bulmaya) hidâyet etmez.”

25  Andolsun ki muhakkak Allâh birçok (savaş) yerler(in)de ve Huneyn gününde size elbette yardım etmişti. Hani çokluğunuz size ucub (ve kendini beğen me hissi) vermişti de (, Allâh yardımını çekince) bu (ka labalığınız, düşmana karşı yarayacak) hiçbir şeyle si ze fayda sağlamamıştı ve (bunca) genişliğine rağmen yer(yüzü) size dar gelmişti. Sonra da siz (bozguna uğrayarak düşmana karşı) arka çevir(ip harp meyda nından firar ed)enler halinde dönüp gitmiştiniz.

26  Sonra Allâh, Rasûlünün üzerine de, müminler üzerine de (kendisiyle huzur ve sükûnete kavuşacakları rahmet ve) sekînetini indirmiş, kendilerini görmediğiniz (melek) ordular(ı) indirmiş ve böylece o kâfir olmuş kimselere (, öldürülmek ve esir alınmak gibi nice ağır cezalarla) azap etmişti. İşte o kâfirlerin cezası ancak budur!
Bu âyet-i kerîmeler Mekke ve Tâif arasında bulunan Huneyn vadisinde cereyan eden bir muhârebeden bahsetmektedir ki, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Mekke`nin fethinden sonra ramazanın sonunda, fetihte bulunan ve diğer kabilelerden katılan on dört bin sahâbesiyle birlikte, dört bin kişilik orduya sahip olan Hevâzin ve Sakif kabilelerine karşı savaşa çıktı. Bu durumu gören bazı sahâbiler: “Bugün sayımızın azlığından dolayı asla mağlup olmayız!” diyerek çokluklarına güvendiler ve böylece şiddetli bir çarpışmaya giriştiler. Fakat çokluklarına güvenmeleri nedeniyle Allâh-u Te`âlâ onları bozguna uğrattı. Böylece herkes dağılmaya başladı. Hatta bazıları Mekke’ye kadar gitti. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ise Şehbâ adındaki katırı üzerinde tek başına merkezde sabit duruyordu. Yanında ancak amcası Abbâs ile amcasının oğlu Ebû Süfyân ibni Hâris kaldı. Biri merkebinin geminden, diğeri de üzengisinden tutuyordu. İşte bu hadise Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in şecaat ve cesaretinin son derece fazla olduğunun en büyük bir şâhidiydi.Zira dağlar yerinden oynuyordu da o asla kıpırdamıyordu. Zaten yavaş bir hayvan olan katıra binmiş olması, kaçma niyetinde olmadığını ve her ne olsa da sebatta kararlı olduğunu ortaya koymak içindi. Bu yüzden sahâbe-i kiram Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in insanların en şecaatlisi olduğuna kesin karar vermişlerdi. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) o sırada Allâh’ın düşmanlarına hiç aldırmayarak:“O yalansız peygamber benim, Abdulmuttalib oğlu benim!” diyordu. Hazreti Abbâs’ın sesi gür olduğu için Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona: “İnsanlara bağır da toplansınlar!” buyurdu. Bunun üzerine Abbâs (Radıyallâhu anh): “Ey Allâh’ın kulları! Ey (altında bîat yapılan) o ağacın adamları! Ey Bakara Sûresînin ashâbı!” diye nidâ etmeye başladı. Bu nidâyı duyan sahâbe-i kiram tek vücut halinde: “Buyur, buyur!” diyerek döndüler. O sırada Allâh-u Te`âlâ, rivayetlerin farklılığına göre, sayıları beşbinle on altı bin arasında olan melek orduları indirdi. Ancak onların gelişi müminlere sebat ve şecaat vermek, müşrikleri de korkutarak rüsvay etmek içindi, yoksa savaşmak için değildi, zira melekler Bedir günü dışında hiçbir zaman bilfiil savaşmadılar. Onlar müşriklerle karşı karşıya gelince Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “İşte bu, tandırın kızıştığı ândır!” buyurdu. Sonra bir avuç toprak alarak onlara attı ve: “Kâ’be’nin Rabbi hakkı için bozguna uğrayın!”buyurdu. Bunun üzerine hepsi bozguna uğradılar. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)`in o günkü dualarından biri de: “Ey Allâh! Hamd Sana mahsustur,şikâyet ancak Sana’dır, yardım talep edilecek de ancak Sensin!” şeklinde olmuştu ki, Mûsâ (Aleyhisselâm)ın denizin yarıldığı gündeki duası da buydu! (Beyzâvî, Nesefî, Hâzin, Âlûsî)

Tevbe Sûresi  189 
Cüz  10
cihanyamaneren