v02.01.25 Geliştirme Notları
İsrâ Sûresi
283
Cuz 15
18﴿ Her kim(in tüm hedefi dünyâya kilitlenip sâdece) o (kazanılması da yitirilmesi de) çarçabuk olan (dünyây)ı istemekte bulunmuşsa, Biz orada ona; (tabî herkese değil) o murâd ettiğimiz kimseye (peşînen vermeyi) murâd ettiğimiz kadarını çabucak veririz, sonra da cehennemi ona tahsis ederiz ki, o oraya kınanmış ve kovulmuş biri olarak girer.
19﴿ Her kim de âhiret (derecelerini elde etmey)i ister ve kendisi (şirk bulaşmamış mûteber bir îmânla) mümin biri olarak onun (kazanılması) için ona yakışan gayretle çalışırsa, işte sana! Onlar (öyle bahtiyar kimselerdir) ki, amelleri (Allâh nezdinde) kabûle elverişli olmuştur.
20﴿ (Habîbim!) İşte şu (dü)n(yâcı)lara da, işte bu (âhiret için çalışa)nlara da, (onlardan) her birine Senin Rabbinin (kesintisiz) bahşişinden (dünyâda) sürekli vermekteyiz. Zâten senin Rabbinin hediyesi (dünyâda kâfirler dâhil hiçbir kulundan hiçbir zaman) engellenmiş bir şey olmamıştır.
21﴿ (Habîbim!) Bak ki; Biz (dünyâda makam, mevki ve mal, mülk gibi konularda) onların bir kısmını diğer bir kısma karşı nasıl üstün kılmışızdır. Âhiret ise elbette (kazanılacak) dereceler yönünden daha büyüktür, üstün kılma yönünden de daha büyüktür. Rivâyete göre; eşrâftan bir topluluk ile bâzı fakir kimseler Ömer (Radıyallâhu Anh)ın kapısında toplanarak görüşme izni beklerlerken, fakir olan Bilâl ve Suheyb (Radıyallâhu Anhümâ)ya izin çıkınca, bu Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)a çok ağır geldi. O zaman Süheyl ibnü Amr (Radıyallâhu Anh): “Bu bize kendi nefsimiz yüzünden geldi, zîrâ onlar ve biz topluca İslâm’a çağrıldığımızda onlar çabuk davrandılar, bizse geç kaldık. Şimdi bu Ömer’in kapısı böyle olursa, ya âhiretteki farklılık nasıl olacak?! Bugün siz onları Ömer’in kapısında kıskanıyorsanız, bilin ki Allâh’ın cennette onlar için hazırladıkları daha fazladır” dedi. (en-Nesefî)
22﴿ (Ey insan!) Allâh ile birlikte başka bir ilâh tanıma. Sonra (tüm melekler ve müminler nezdinde) tenkite uğramış ve yardımsız bırakılmış (âciz) biri olursun.
23﴿ (Habîbim!) Senin Rabbin kesinkes emir buyurdu ki; Kendisinden başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya da tam bir iyilik yapmakla (güzel davranacaksınız)! (Ey insan!) Ya gerçekten o ikisinden biri yâhut her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ulaşırsa, sakın o ikisine (rahatsızlık ifâde eden): “Öf” (sözünü bile) deme ve o ikisini(n talepleri hiç hoşuna gitmese de, meşrû isteklerini) engelleme(ye kalkışma)! /Ve o ikisine sert konuşma!/ Üstelik o ikisine (“Anacığım!”, “Babacığım!” şeklinde edebe yakışır) çok hoş bir söz söyle!
24﴿ Ayrıca sen (kendileri hakkında sâhip olduğun aşırı) merhametten dolayı onlara karşı alçalma kanadını ger ve (kâfir bile olsalar, hidâyete muvaffak kılınmalarını Benden isteyerek): “Ey Rabbim! (Benim fânî acımam ne ifâde eder?!) Ben küçükken o ikisi beni (büyük bir şefkatle) yetiştirdiği için, Sen (de) onlara (bâkî rahmetinle) merhamet et” de!
25﴿ (Ey kullar!) Rabbiniz içlerinizde bulunanları çok iyi bilendir. Eğer siz (ana-babanıza karşı iyi niyet taşıyan, onlara gereken tâzimi göstermenin farziyetine inanan ve) iyilik arayan kimseler olursanız, şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ, herhangi bir kızgınlık ânında istemeyerek de olsa anne-babasını üzen ya da gereken ilgide noksanlık yapan, sonra da pişman olup), çokça tevbe edenler için dâimâ (bolca bağışlayan bir) Ğafûr olmuştur.
26﴿ Ayrıca sen akrabâlık sâhibine (özellikle anne ve baba tarafından olan akrabâna sıla-i rahim, güzel geçim ve fakirse nafaka temini gibi) hakk(lar)ını ver. Yoksula da, (vatanında zengin bile olsa) yolda (mağdur) kalmışa da (zekât ve sadakadan haklarını ver)! Bir de (gereksiz yerlere harcamada bulunarak ve bir kuruş dahî olsa haram yolda sarf edip malını) isrâf ederek saçıp savurma.
27﴿ Şüphesiz ki o (mallarını mâsiyet uğruna harcayarak ve uygun olmayan yerlerde harcayıp telef ederek) saçıp savuran kimseler, şeytanların kardeşleri (gibi kötü bir durumda) olmuşturlar. Şeytan ise, Rabbine karşı çok büyük bir inkârcı /çok büyük bir nankör/ olmuştur. (Demek ki insanları sâdece kendi yoluna ve yaptıklarının bir benzerine çağırıp duran şeytan itâati hak etmemektedir.)
سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ
الجزء ١٥
٢٨٣
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا ﴿١٨
وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا ﴿١٩
كُلًّا نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا ﴿٢٠
اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا ﴿٢١
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَخْذُولًا۟ ﴿٢٢
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا ﴿٢٣
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ ﴿٢٤
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُورًا ﴿٢٥
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا ﴿٢٦
اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا ﴿٢٧
İsrâ Sûresi
283
Cuz 15
مَنْ كَانَ يُر۪يدُ الْعَاجِلَةَ عَجَّلْنَا لَهُ ف۪يهَا مَا نَشَٓاءُ لِمَنْ نُر۪يدُ ثُمَّ جَعَلْنَا لَهُ جَهَنَّمَۚ يَصْلٰيهَا مَذْمُومًا مَدْحُورًا ﴿١٨
18﴿ Her kim(in tüm hedefi dünyâya kilitlenip sâdece) o (kazanılması da yitirilmesi de) çarçabuk olan (dünyây)ı istemekte bulunmuşsa, Biz orada ona; (tabî herkese değil) o murâd ettiğimiz kimseye (peşînen vermeyi) murâd ettiğimiz kadarını çabucak veririz, sonra da cehennemi ona tahsis ederiz ki, o oraya kınanmış ve kovulmuş biri olarak girer.
وَمَنْ اَرَادَ الْاٰخِرَةَ وَسَعٰى لَهَا سَعْيَهَا وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ كَانَ سَعْيُهُمْ مَشْكُورًا ﴿١٩
19﴿ Her kim de âhiret (derecelerini elde etmey)i ister ve kendisi (şirk bulaşmamış mûteber bir îmânla) mümin biri olarak onun (kazanılması) için ona yakışan gayretle çalışırsa, işte sana! Onlar (öyle bahtiyar kimselerdir) ki, amelleri (Allâh nezdinde) kabûle elverişli olmuştur.
كُلًّا نُمِدُّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ وَهٰٓؤُ۬لَٓاءِ مِنْ عَطَٓاءِ رَبِّكَۜ وَمَا كَانَ عَطَٓاءُ رَبِّكَ مَحْظُورًا ﴿٢٠
20﴿ (Habîbim!) İşte şu (dü)n(yâcı)lara da, işte bu (âhiret için çalışa)nlara da, (onlardan) her birine Senin Rabbinin (kesintisiz) bahşişinden (dünyâda) sürekli vermekteyiz. Zâten senin Rabbinin hediyesi (dünyâda kâfirler dâhil hiçbir kulundan hiçbir zaman) engellenmiş bir şey olmamıştır.
اُنْظُرْ كَيْفَ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلٰى بَعْضٍۜ وَلَلْاٰخِرَةُ اَكْبَرُ دَرَجَاتٍ وَاَكْبَرُ تَفْض۪يلًا ﴿٢١
21﴿ (Habîbim!) Bak ki; Biz (dünyâda makam, mevki ve mal, mülk gibi konularda) onların bir kısmını diğer bir kısma karşı nasıl üstün kılmışızdır. Âhiret ise elbette (kazanılacak) dereceler yönünden daha büyüktür, üstün kılma yönünden de daha büyüktür. Rivâyete göre; eşrâftan bir topluluk ile bâzı fakir kimseler Ömer (Radıyallâhu Anh)ın kapısında toplanarak görüşme izni beklerlerken, fakir olan Bilâl ve Suheyb (Radıyallâhu Anhümâ)ya izin çıkınca, bu Ebû Süfyân (Radıyallâhu Anh)a çok ağır geldi. O zaman Süheyl ibnü Amr (Radıyallâhu Anh): “Bu bize kendi nefsimiz yüzünden geldi, zîrâ onlar ve biz topluca İslâm’a çağrıldığımızda onlar çabuk davrandılar, bizse geç kaldık. Şimdi bu Ömer’in kapısı böyle olursa, ya âhiretteki farklılık nasıl olacak?! Bugün siz onları Ömer’in kapısında kıskanıyorsanız, bilin ki Allâh’ın cennette onlar için hazırladıkları daha fazladır” dedi. (en-Nesefî)
لَا تَجْعَلْ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَتَقْعُدَ مَذْمُومًا مَخْذُولًا۟ ﴿٢٢
22﴿ (Ey insan!) Allâh ile birlikte başka bir ilâh tanıma. Sonra (tüm melekler ve müminler nezdinde) tenkite uğramış ve yardımsız bırakılmış (âciz) biri olursun.
وَقَضٰى رَبُّكَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ اِحْسَانًاۜ اِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ اَحَدُهُمَٓا اَوْ كِلَاهُمَا فَلَا تَقُلْ لَهُمَٓا اُفٍّ وَلَا تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلًا كَر۪يمًا ﴿٢٣
23﴿ (Habîbim!) Senin Rabbin kesinkes emir buyurdu ki; Kendisinden başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya da tam bir iyilik yapmakla (güzel davranacaksınız)! (Ey insan!) Ya gerçekten o ikisinden biri yâhut her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ulaşırsa, sakın o ikisine (rahatsızlık ifâde eden): “Öf” (sözünü bile) deme ve o ikisini(n talepleri hiç hoşuna gitmese de, meşrû isteklerini) engelleme(ye kalkışma)! /Ve o ikisine sert konuşma!/ Üstelik o ikisine (“Anacığım!”, “Babacığım!” şeklinde edebe yakışır) çok hoş bir söz söyle!
وَاخْفِضْ لَهُمَا جَنَاحَ الذُّلِّ مِنَ الرَّحْمَةِ وَقُلْ رَبِّ ارْحَمْهُمَا كَمَا رَبَّيَان۪ي صَغ۪يرًاۜ ﴿٢٤
24﴿ Ayrıca sen (kendileri hakkında sâhip olduğun aşırı) merhametten dolayı onlara karşı alçalma kanadını ger ve (kâfir bile olsalar, hidâyete muvaffak kılınmalarını Benden isteyerek): “Ey Rabbim! (Benim fânî acımam ne ifâde eder?!) Ben küçükken o ikisi beni (büyük bir şefkatle) yetiştirdiği için, Sen (de) onlara (bâkî rahmetinle) merhamet et” de!
رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا ف۪ي نُفُوسِكُمْۜ اِنْ تَكُونُوا صَالِح۪ينَ فَاِنَّهُ كَانَ لِلْاَوَّاب۪ينَ غَفُورًا ﴿٢٥
25﴿ (Ey kullar!) Rabbiniz içlerinizde bulunanları çok iyi bilendir. Eğer siz (ana-babanıza karşı iyi niyet taşıyan, onlara gereken tâzimi göstermenin farziyetine inanan ve) iyilik arayan kimseler olursanız, şüphesiz ki O (Allâh-u Te‘âlâ, herhangi bir kızgınlık ânında istemeyerek de olsa anne-babasını üzen ya da gereken ilgide noksanlık yapan, sonra da pişman olup), çokça tevbe edenler için dâimâ (bolca bağışlayan bir) Ğafûr olmuştur.
وَاٰتِ ذَا الْقُرْبٰى حَقَّهُ وَالْمِسْك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَلَا تُبَذِّرْ تَبْذ۪يرًا ﴿٢٦
26﴿ Ayrıca sen akrabâlık sâhibine (özellikle anne ve baba tarafından olan akrabâna sıla-i rahim, güzel geçim ve fakirse nafaka temini gibi) hakk(lar)ını ver. Yoksula da, (vatanında zengin bile olsa) yolda (mağdur) kalmışa da (zekât ve sadakadan haklarını ver)! Bir de (gereksiz yerlere harcamada bulunarak ve bir kuruş dahî olsa haram yolda sarf edip malını) isrâf ederek saçıp savurma.
اِنَّ الْمُبَذِّر۪ينَ كَانُٓوا اِخْوَانَ الشَّيَاط۪ينِۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِرَبِّه۪ كَفُورًا ﴿٢٧
27﴿ Şüphesiz ki o (mallarını mâsiyet uğruna harcayarak ve uygun olmayan yerlerde harcayıp telef ederek) saçıp savuran kimseler, şeytanların kardeşleri (gibi kötü bir durumda) olmuşturlar. Şeytan ise, Rabbine karşı çok büyük bir inkârcı /çok büyük bir nankör/ olmuştur. (Demek ki insanları sâdece kendi yoluna ve yaptıklarının bir benzerine çağırıp duran şeytan itâati hak etmemektedir.)