v02.01.25 Geliştirme Notları
İsrâ Sûresi
288
Cuz 15
67﴿ (Ey müşrikler!) Denizde size (büyük bir fırtına nedeniyle boğulma endişesi gibi) zarar (ziyan) dokunduğu zamanda ise O (Allâh-u Azîmüşşâ)ndan başka tapmakta olduklarınız(ın tamâmı aklınızdan ve fikrinizden) kaybolur (gider). Ama O (Rabbiniz duânıza icâbet edip) sizi karaya (çıkararak) kurtardığı vakit (îmân ve ihlâstan) yüz çevirirsiniz. Zâten o (kâfir) insan (nîmetlere karşı) çok nankörlük eden biri olmuştur.
68﴿ Yoksa siz (bir seferinde fırtınadan kurtuldunuz diye kendinizi güvende hissettiğiniz) kara (parçasının herhangi bir) tarafında O (Allâh-u Sübhânehû)nun sizi (yerin dibine) batırmasından yâhut üzerinize taşlar fırlatan bir rüzgâr salıvermesinden emin mi oldunuz?! Sonra (başınıza bu belâları gönderirse) kendiniz için (sizi koruma işini üstlenecek) bir vekîl de bulamazsınız.
69﴿ Yâhut (kurtuluşunuzun ardından bir daha gemiye binmeyeceğinize dâir kesin karar verseniz de tekrar sizi gemiye binmeye mecbur bırakacak birtakım sebepler yaratarak) diğer bir kere sizi ona iâde etmesinden, peşi sıra da üzerinize kırıp geçiren bir rüzgâr salmasından ve kâfirliğiniz sebebiyle /(bir önceki kurtuluş nîmetine) nankörlüğünüz sebebiyle/ sizi hemen suyla boğmasından emin mi oldunuz?! Sonra da bununla ilgili Bize karşı sizin için bir yardımcı /bir intikam alıcı/ bir hak arayıcı/ da bulamazsınız!
70﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz Âdemoğullarını çok şerefli kıldık ve onları karada ve denizde (çeşitli ulaşım vâsıtalarıyla) taşı(t)dık. Ayrıca onlara (yağ, kaymak, hurma ve helva gibi) o helâl olan lezzetli şeylerden bâzı rızıklar verdik ve yaratmış olduğumuz kimselerden birçoğu üzerine onları iyice üstün kılarak fazîletli yaptık. Müfessirlerin beyânı vechile; meleklerin peygamberleri, peygamberler dışındaki Müslümanlardan üstündürler. Bu yüzden Âdemoğulları yaratılmışların tamâmına karşı değil, birçoğuna karşı üstün kılındığı için burada birçoklarından üstün oldukları bildirilmiştir. İnsanın üstünlüklerinden bir kısmına örnek olarak tefsirlerde; güzel sûret, dengeli mîzaç, ayakları üzerinde durabilme, anlayış kābiliyeti, konuşma, işâret etme, yazı yazma, dünyâ ve âhiret saâdetlerini kazanma sebeplerine ulaşım, yeryüzünde bulunanlara karşı hâkimiyet kurma, birçok sanatlar icrâ etme, sebeplere baş vurabilme, yemeklerini elleriyle yiyebilme, erkeklerin sakallara, kadınlarınsa saç örgülerine sâhip olmaları gibi bâzı meziyetler zikredilmiştir. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 4/54-55; el-Âlûsî, 15/14)
71﴿ (Ey insanlar! Soy-sop bağlantıları kopup, ameller devreye girdiğinde) tüm insanları (peygamberler, âlimler, şeyhler, kitaplar ve dinler gibi, dünyâda tâbi oldukları) imamlarıyla (irtibatlandırarak: “Ey felan peygamberin ümmetleri! Ey felan müctehidin tâbîleri! Ey felan şeyhin müritleri! Ey şu kitâbın ehli! Ey şu dînin mensupları!” şeklinde) çağıracağımız günü (aklınızdan hiç çıkarmayın)! Artık her kime o (amellerinin yazıldığı) kitabı sağ eliyle verilirse, işte sana! Onlar (dünyâda okuyup yazma bilmeseler de, orada) kitaplarını (sevinçle) okuy(up, yapmış oldukları sâlih amellere vâkıf ol)acaklar ve onlar (sevapları eksiltilerek) bir (hurma) çekirdeği(ni)n boşluğundaki ip kadar (bile) haksızlığa uğratılmayacak (bilakis kat kat mükâfâta nâil kılınacak)lardır.
72﴿ Ama her kim işte bu (dünyâsı)nda (Rabbinin kendisine bahşettiği nîmetleri düşünerek hakîkati görecek yerde, kurtuluş yoluna eremeyen bir) kör olduysa, o kimse âhirette (kendisini kurtaracak yollara erişmekten daha ziyâde mahrum ve) daha ziyâde kördür, yol bakımından da (dünyâdakinden) daha ziyâde sapıtan biri (olarak mahşere gelecek)dir.
73﴿ (Habîbim!) Gerçekten onlar Bize karşı o (Kur’â)ndan başkasını (isnâd ederek) iftirâ edesin diye, sana vahyetmiş olduğumuz (emirler ve yasaklarla ilgili) şeylerden seni döndürmeye de elbette yakın oldular. İşte o(nların isteklerine uyduğun) zaman elbette seni bir dost edinirlerdi. Bu âyet Sakîf kabîlesinin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Sen bize mahsullerimizden öşür vermemek, namazda eğilmemek, lehimizde olan fâizleri tahsil etmek, aleyhimize olan fâizlerden kurtulmak, putlarımızı elimizle kırmamak, bir sene daha Lât putumuza tapmasak da başka bir sûretle ondan istifâde etmek ve Mekke haremine benzer şekilde bizim vâdîmizin de harem îlân edilmesi gibi, Araplara karşı iftihârımızı sağlayacak birtakım hasletler verinceye kadar biz senin dînine girmeyeceğiz” demeleri üzerine nâzil olmuştur. (el-Beyzâvî, el-Hâzin, el-Âlûsî)
74﴿ (Habîbim!) Ayrıca Biz seni (çokça koruyup) sâbit kılmış olmasaydık, muhakkak sen (onların îmân etmesine çok düşkün olduğun için, belki zamanla tamâmen yola gelirler diye birazcık tâviz vermeyi düşünerek) çok az bir şeyle de olsa elbette sen çok az bir miktar onlara birazcık meyleder olmaya yaklaşmıştın.
75﴿ Ama o (kişilerin uygunsuz isteklerine azıcık dahî meyil gösterecek olduğun) zaman (yüce makāmına nispetle suçun büyük olacağından) elbette Biz sana (bu durumda başkalarına) hayat(larında yapacağımız azâb)ın kat katını, ölümün (şiddetlerinin) de kat katını tattırırdık. Sonra kendin için Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.
سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ
الجزء ١٥
٢٨٨
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورًا ﴿٦٧
اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلًاۙ ﴿٦٨
اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعًا ﴿٦٩
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلًا۟ ﴿٧٠
يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿٧١
وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلًا ﴿٧٢
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلًا ﴿٧٣
وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـًٔا قَل۪يلًاۗ ﴿٧٤
اِذًا لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يرًا ﴿٧٥
İsrâ Sûresi
288
Cuz 15
وَاِذَا مَسَّكُمُ الضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَنْ تَدْعُونَ اِلَّٓا اِيَّاهُۚ فَلَمَّا نَجّٰيكُمْ اِلَى الْبَرِّ اَعْرَضْتُمْۜ وَكَانَ الْاِنْسَانُ كَفُورًا ﴿٦٧
67﴿ (Ey müşrikler!) Denizde size (büyük bir fırtına nedeniyle boğulma endişesi gibi) zarar (ziyan) dokunduğu zamanda ise O (Allâh-u Azîmüşşâ)ndan başka tapmakta olduklarınız(ın tamâmı aklınızdan ve fikrinizden) kaybolur (gider). Ama O (Rabbiniz duânıza icâbet edip) sizi karaya (çıkararak) kurtardığı vakit (îmân ve ihlâstan) yüz çevirirsiniz. Zâten o (kâfir) insan (nîmetlere karşı) çok nankörlük eden biri olmuştur.
اَفَاَمِنْتُمْ اَنْ يَخْسِفَ بِكُمْ جَانِبَ الْبَرِّ اَوْ يُرْسِلَ عَلَيْكُمْ حَاصِبًا ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ وَك۪يلًاۙ ﴿٦٨
68﴿ Yoksa siz (bir seferinde fırtınadan kurtuldunuz diye kendinizi güvende hissettiğiniz) kara (parçasının herhangi bir) tarafında O (Allâh-u Sübhânehû)nun sizi (yerin dibine) batırmasından yâhut üzerinize taşlar fırlatan bir rüzgâr salıvermesinden emin mi oldunuz?! Sonra (başınıza bu belâları gönderirse) kendiniz için (sizi koruma işini üstlenecek) bir vekîl de bulamazsınız.
اَمْ اَمِنْتُمْ اَنْ يُع۪يدَكُمْ ف۪يهِ تَارَةً اُخْرٰى فَيُرْسِلَ عَلَيْكُمْ قَاصِفًا مِنَ الرّ۪يحِ فَيُغْرِقَكُمْ بِمَا كَفَرْتُمْۙ ثُمَّ لَا تَجِدُوا لَكُمْ عَلَيْنَا بِه۪ تَب۪يعًا ﴿٦٩
69﴿ Yâhut (kurtuluşunuzun ardından bir daha gemiye binmeyeceğinize dâir kesin karar verseniz de tekrar sizi gemiye binmeye mecbur bırakacak birtakım sebepler yaratarak) diğer bir kere sizi ona iâde etmesinden, peşi sıra da üzerinize kırıp geçiren bir rüzgâr salmasından ve kâfirliğiniz sebebiyle /(bir önceki kurtuluş nîmetine) nankörlüğünüz sebebiyle/ sizi hemen suyla boğmasından emin mi oldunuz?! Sonra da bununla ilgili Bize karşı sizin için bir yardımcı /bir intikam alıcı/ bir hak arayıcı/ da bulamazsınız!
وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَن۪ٓي اٰدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُمْ مِنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلٰى كَث۪يرٍ مِمَّنْ خَلَقْنَا تَفْض۪يلًا۟ ﴿٧٠
70﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz Âdemoğullarını çok şerefli kıldık ve onları karada ve denizde (çeşitli ulaşım vâsıtalarıyla) taşı(t)dık. Ayrıca onlara (yağ, kaymak, hurma ve helva gibi) o helâl olan lezzetli şeylerden bâzı rızıklar verdik ve yaratmış olduğumuz kimselerden birçoğu üzerine onları iyice üstün kılarak fazîletli yaptık. Müfessirlerin beyânı vechile; meleklerin peygamberleri, peygamberler dışındaki Müslümanlardan üstündürler. Bu yüzden Âdemoğulları yaratılmışların tamâmına karşı değil, birçoğuna karşı üstün kılındığı için burada birçoklarından üstün oldukları bildirilmiştir. İnsanın üstünlüklerinden bir kısmına örnek olarak tefsirlerde; güzel sûret, dengeli mîzaç, ayakları üzerinde durabilme, anlayış kābiliyeti, konuşma, işâret etme, yazı yazma, dünyâ ve âhiret saâdetlerini kazanma sebeplerine ulaşım, yeryüzünde bulunanlara karşı hâkimiyet kurma, birçok sanatlar icrâ etme, sebeplere baş vurabilme, yemeklerini elleriyle yiyebilme, erkeklerin sakallara, kadınlarınsa saç örgülerine sâhip olmaları gibi bâzı meziyetler zikredilmiştir. (el-Beyzâvî, en-Nesefî, el-Hâzin, -Mecmû‘atü’t-tefâsîr-, 4/54-55; el-Âlûsî, 15/14)
يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا ﴿٧١
71﴿ (Ey insanlar! Soy-sop bağlantıları kopup, ameller devreye girdiğinde) tüm insanları (peygamberler, âlimler, şeyhler, kitaplar ve dinler gibi, dünyâda tâbi oldukları) imamlarıyla (irtibatlandırarak: “Ey felan peygamberin ümmetleri! Ey felan müctehidin tâbîleri! Ey felan şeyhin müritleri! Ey şu kitâbın ehli! Ey şu dînin mensupları!” şeklinde) çağıracağımız günü (aklınızdan hiç çıkarmayın)! Artık her kime o (amellerinin yazıldığı) kitabı sağ eliyle verilirse, işte sana! Onlar (dünyâda okuyup yazma bilmeseler de, orada) kitaplarını (sevinçle) okuy(up, yapmış oldukları sâlih amellere vâkıf ol)acaklar ve onlar (sevapları eksiltilerek) bir (hurma) çekirdeği(ni)n boşluğundaki ip kadar (bile) haksızlığa uğratılmayacak (bilakis kat kat mükâfâta nâil kılınacak)lardır.
وَمَنْ كَانَ ف۪ي هٰذِه۪ٓ اَعْمٰى فَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ اَعْمٰى وَاَضَلُّ سَب۪يلًا ﴿٧٢
72﴿ Ama her kim işte bu (dünyâsı)nda (Rabbinin kendisine bahşettiği nîmetleri düşünerek hakîkati görecek yerde, kurtuluş yoluna eremeyen bir) kör olduysa, o kimse âhirette (kendisini kurtaracak yollara erişmekten daha ziyâde mahrum ve) daha ziyâde kördür, yol bakımından da (dünyâdakinden) daha ziyâde sapıtan biri (olarak mahşere gelecek)dir.
وَاِنْ كَادُوا لَيَفْتِنُونَكَ عَنِ الَّذ۪ٓي اَوْحَيْنَٓا اِلَيْكَ لِتَفْتَرِيَ عَلَيْنَا غَيْرَهُۗ وَاِذًا لَاتَّخَذُوكَ خَل۪يلًا ﴿٧٣
73﴿ (Habîbim!) Gerçekten onlar Bize karşı o (Kur’â)ndan başkasını (isnâd ederek) iftirâ edesin diye, sana vahyetmiş olduğumuz (emirler ve yasaklarla ilgili) şeylerden seni döndürmeye de elbette yakın oldular. İşte o(nların isteklerine uyduğun) zaman elbette seni bir dost edinirlerdi. Bu âyet Sakîf kabîlesinin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Sen bize mahsullerimizden öşür vermemek, namazda eğilmemek, lehimizde olan fâizleri tahsil etmek, aleyhimize olan fâizlerden kurtulmak, putlarımızı elimizle kırmamak, bir sene daha Lât putumuza tapmasak da başka bir sûretle ondan istifâde etmek ve Mekke haremine benzer şekilde bizim vâdîmizin de harem îlân edilmesi gibi, Araplara karşı iftihârımızı sağlayacak birtakım hasletler verinceye kadar biz senin dînine girmeyeceğiz” demeleri üzerine nâzil olmuştur. (el-Beyzâvî, el-Hâzin, el-Âlûsî)
وَلَوْلَٓا اَنْ ثَبَّتْنَاكَ لَقَدْ كِدْتَ تَرْكَنُ اِلَيْهِمْ شَيْـًٔا قَل۪يلًاۗ ﴿٧٤
74﴿ (Habîbim!) Ayrıca Biz seni (çokça koruyup) sâbit kılmış olmasaydık, muhakkak sen (onların îmân etmesine çok düşkün olduğun için, belki zamanla tamâmen yola gelirler diye birazcık tâviz vermeyi düşünerek) çok az bir şeyle de olsa elbette sen çok az bir miktar onlara birazcık meyleder olmaya yaklaşmıştın.
اِذًا لَاَذَقْنَاكَ ضِعْفَ الْحَيٰوةِ وَضِعْفَ الْمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَكَ عَلَيْنَا نَص۪يرًا ﴿٧٥
75﴿ Ama o (kişilerin uygunsuz isteklerine azıcık dahî meyil gösterecek olduğun) zaman (yüce makāmına nispetle suçun büyük olacağından) elbette Biz sana (bu durumda başkalarına) hayat(larında yapacağımız azâb)ın kat katını, ölümün (şiddetlerinin) de kat katını tattırırdık. Sonra kendin için Bize karşı hiçbir yardımcı da bulamazdın.