v02.01.25 Geliştirme Notları
Kehf Sûresi
303
Cuz 16
98﴿ (Bunun üzerine Zülkarneyn (Aleyhisselâm)) dedi ki: “İşte bu (seddi yapmaya muvaffak olmam), Rabbimden (bütün kullarına ulaşan) büyük bir rahmet (eseri)dir. Ama Rabbimin (kıyâmete yakın o sed ardında kalan Ye’cûc ve Me’cûc’un insanlara musallat edilmesi hakkındaki) vaadi(nin gerçekleşme zamânı) geldiği vakit, O onu parçalanıp yerle bir edilmiş bir şey yapacaktır. Zâten Rabbimin vaadi dâimâ (kesinlikle yerini bulacak) bir hak olmuştur.”
99﴿ İşte o (seddin arkasından çıkacakları) gün (aralarında vukû bulacak izdiham nedeniyle) Biz onların bir kısmını diğer bir kısmın içerisinde dalgalanıp çarpışmakta oldukları hâlde (şaşkın vaziyette) bıraktık. Derken (Îsâ (Aleyhisselâm) nüzûl edip onun duâsıyla hepsi helâk olduktan sonra kıyâmet kopma vakti geldiğinde İsrâfîl (Aleyhisselâm) tarafından) sûr içerisine üfürüldü de, artık Biz onları(n da aralarında bulunduğu bütün kullarımızı diriltip hesap ve cezâ için) tam bir toplayışla cemettik. İmâm-ı Süddî (Rahimehullâh)dan nakledildiğine göre; burada Ye’cûc ve Me’cûc’ün insanlara karışmak için seddin ardından çıkışları ânında ve sonrasında yaşanacak izdihamdan bahsedilmektedir. Artık bu durum kıyâmetin en büyük alâmetlerinden biri olduğu için kısa bir zaman sonra Sûr’a üfürülecektir. (Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, 6/165; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 9/686)
100﴿ İşte o gün cehennemi de, dehşet verici bir sunumla (açıkça görecekleri şekilde) kâfirlere arz ettik (de böylece onlar onun dehşetli azâbını bizzât gördüler).
101﴿ O kimselere (cehennemin dehşetini gösterdik) ki; onların gözleri Benim zikrim(e ulaştıran âyetleri görmek)den kalın bir perde içindeydi ve (Benim kelâmım haykırılsa da) onlar (hakka karşı sağırlıklarından dolayı onu) biraz (olsun) işitmeye bile güç yetiremezlerdi.
102﴿ Yoksa o kâfir olmuş kimseler Beni bırakıp da (melekler ve Îsâ gibi) kullarımı (ilâhlar ve) dostlar edinmelerini (kendilerine yarayacak bir şey) mi sandı?! (Ne kötü bir zanna sâhip oldular. Hâlbuki onlar âhirette bunlardan tamâmen uzak duracaklardır.) Şüphesiz ki Biz o kâfirler için ilk ağırlama /bir konak/ olarak cehennem(e girer girmez uğrayacakları o müthiş azâbı) hazırladık (ki, orada durdukları sürece karşılaşacakları azaplara nispetle o ilk gördükleri azap çok hafif kalacaktır).
103﴿ (Habîbim!) De ki: “Biz size, (yaptıkları iyi işlerden hiçbir fayda göremeyecekleri için) ameller bakımından en çok zarar edenleri haber verelim mi?
104﴿ O kimseler(i haber verelim mi) ki; o en yakın (dünyâ) hayât(ın)daki (iyilik zannederek yaptıkları mesâileri ve) çabaları (Allâh nezdinde tümüyle zâyi olup) kaybolmuştur. Hâlbuki onlar gerçekten kendilerinin güzel bir iş yapmakta olduklarını sanmaktadırlar. Müfessirlerin beyânı vechile; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâbi olmayan Ehl-i Kitap âlimlerinin kiliselerde ve havralarda Allâh’a kulluk adına tahammül ettikleri ağır riyâzetler ve hükümsüz kalmış birçok amellere harcadıkları mesâiler âhirette kendilerine yaramayacaktır. Ayrıca Mu‘tezile ve Hâricîler gibi, kendilerini “Tenzîh ehli” ve “Çok takvâ sâhibi” sanan Ehl-i Sünnet dışı fırkaların dünyâdaki tüm gayretlerinin Allâh nezdinde kendilerine bir şey kazandırmayacağı ve böylece en büyük zarara mahkûm olacakları âşikârdır. (el-Âlûsî, 15/590)
105﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar ancak öyle kimselerdir ki; Rablerinin âyetlerini ve (diriltildikten sonra) O’na kavuşmayı inkâr etmiştirler de, bu nedenle onların (iyilik adına tüm) yaptıkları (sevapsız kalarak) boşa gitmiştir. Artık Biz (terâzinin iyilik kefesine konacak bir şeyleri kalmadığından) onlar için kıyâmet günü bir tartı ortaya koymayacağız.
106﴿ (Ey insan!) İşte sana! Ancak bu cehennem, onların cezâsıdır! Şu sebeple ki onlar kâfir olmuşturlar, Benim âyetlerimi ve rasüllerimi de eğlenilecek bir şey edinmiştirler!
107﴿ Şüphesiz o kimseler ki (inanılması gereken şeylere) îmân etmiştirler ve (namaz, oruç hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler; gerçekten de Firdevs cennetleri onlar için değerli bir konaklama yeri /(Rablerinin cemâlini müşâhedeye nazaran) ziyâfetlerin ilki/ olmuştur.
108﴿ Orada ebedî kalıcı kimseler olarak! Onlar (sâhip oldukları nîmetlerden çok memnun oldukları için) oradan (başka bir yere) geçip gitmeyi (de) istemeyeceklerdir.
109﴿ (Habîbim!) De ki: “Eğer denizler Rabbimin (sonsuz ilmini ifâde eden) kelimeleri(ni yazmak) için birer mürekkep olsa, bir mislini de ilâve yardım olarak getirecek olsak, elbette Rabbimin (sınırsız mâlûmâtını ifâde eden sonsuz) kelimeleri(nin) tükenme(si düşünülme)den önce, o denizler (bitip) tükenirdi.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Yahûdîlerin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Sen bize kitaplarımızda hikmet öğretildiğini îtirâf etmektesin, oysa senin kitabında: ‘Kendisine hikmet verilene gerçekten pek büyük bir hayır verilmiştir’ (el-Bakara Sûresi:269) buyruluyor, peki o zaman: ‘Size pek az ilim verilmiştir’ (el-İsrâ Sûresi:85) âyeti ne anlama gelmektedir?” demeleri üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (el-Âlûsî, el-Hâzin)
110﴿ (Habîbim!) De ki: “Ben ancak sizin gibi bir beşerim ki (bu sebeple Rabbimin tüm ilimlerini kavradığımı iddiâ edemem. Lâkin sizden farklı olarak) bana; sizin İlâhınızın ancak tek bir İlâh olduğu vahyedilmektedir. Artık her kim Rabbine (güzel bir şekilde) kavuşmayı ummakta olduysa, (O’nun rızâsına uygun) sâlih ameller işlesin ve (şirk koşarak yâhut gösteriş yaparak) Rabbine (yaptığı) ibâdete hiçbir kimseyi ortak etmesin.”
سُورَةُ الْكَهْفِ
الجزء ١٦
٣٠٣
قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقًّاۜ ﴿٩٨
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًاۙ ﴿٩٩
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضًاۙ ﴿١٠٠
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعًا۟ ﴿١٠١
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلًا ﴿١٠٢
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ ﴿١٠٣
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا ﴿١٠٤
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا ﴿١٠٥
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُوًا ﴿١٠٦
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًاۙ ﴿١٠٧
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا ﴿١٠٨
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَدًا ﴿١٠٩
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ﴿١١٠
Kehf Sûresi
303
Cuz 16
قَالَ هٰذَا رَحْمَةٌ مِنْ رَبّ۪يۚ فَاِذَا جَٓاءَ وَعْدُ رَبّ۪ي جَعَلَهُ دَكَّٓاءَۚ وَكَانَ وَعْدُ رَبّ۪ي حَقًّاۜ ﴿٩٨
98﴿ (Bunun üzerine Zülkarneyn (Aleyhisselâm)) dedi ki: “İşte bu (seddi yapmaya muvaffak olmam), Rabbimden (bütün kullarına ulaşan) büyük bir rahmet (eseri)dir. Ama Rabbimin (kıyâmete yakın o sed ardında kalan Ye’cûc ve Me’cûc’un insanlara musallat edilmesi hakkındaki) vaadi(nin gerçekleşme zamânı) geldiği vakit, O onu parçalanıp yerle bir edilmiş bir şey yapacaktır. Zâten Rabbimin vaadi dâimâ (kesinlikle yerini bulacak) bir hak olmuştur.”
وَتَرَكْنَا بَعْضَهُمْ يَوْمَئِذٍ يَمُوجُ ف۪ي بَعْضٍ وَنُفِخَ فِي الصُّورِ فَجَمَعْنَاهُمْ جَمْعًاۙ ﴿٩٩
99﴿ İşte o (seddin arkasından çıkacakları) gün (aralarında vukû bulacak izdiham nedeniyle) Biz onların bir kısmını diğer bir kısmın içerisinde dalgalanıp çarpışmakta oldukları hâlde (şaşkın vaziyette) bıraktık. Derken (Îsâ (Aleyhisselâm) nüzûl edip onun duâsıyla hepsi helâk olduktan sonra kıyâmet kopma vakti geldiğinde İsrâfîl (Aleyhisselâm) tarafından) sûr içerisine üfürüldü de, artık Biz onları(n da aralarında bulunduğu bütün kullarımızı diriltip hesap ve cezâ için) tam bir toplayışla cemettik. İmâm-ı Süddî (Rahimehullâh)dan nakledildiğine göre; burada Ye’cûc ve Me’cûc’ün insanlara karışmak için seddin ardından çıkışları ânında ve sonrasında yaşanacak izdihamdan bahsedilmektedir. Artık bu durum kıyâmetin en büyük alâmetlerinden biri olduğu için kısa bir zaman sonra Sûr’a üfürülecektir. (Ebû Hayyân, el-Bahru’l-Muhît, 6/165; es-Süyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 9/686)
وَعَرَضْنَا جَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ لِلْكَافِر۪ينَ عَرْضًاۙ ﴿١٠٠
100﴿ İşte o gün cehennemi de, dehşet verici bir sunumla (açıkça görecekleri şekilde) kâfirlere arz ettik (de böylece onlar onun dehşetli azâbını bizzât gördüler).
اَلَّذ۪ينَ كَانَتْ اَعْيُنُهُمْ ف۪ي غِطَٓاءٍ عَنْ ذِكْر۪ي وَكَانُوا لَا يَسْتَط۪يعُونَ سَمْعًا۟ ﴿١٠١
101﴿ O kimselere (cehennemin dehşetini gösterdik) ki; onların gözleri Benim zikrim(e ulaştıran âyetleri görmek)den kalın bir perde içindeydi ve (Benim kelâmım haykırılsa da) onlar (hakka karşı sağırlıklarından dolayı onu) biraz (olsun) işitmeye bile güç yetiremezlerdi.
اَفَحَسِبَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنْ يَتَّخِذُوا عِبَاد۪ي مِنْ دُون۪ٓي اَوْلِيَٓاءَۜ اِنَّٓا اَعْتَدْنَا جَهَنَّمَ لِلْكَافِر۪ينَ نُزُلًا ﴿١٠٢
102﴿ Yoksa o kâfir olmuş kimseler Beni bırakıp da (melekler ve Îsâ gibi) kullarımı (ilâhlar ve) dostlar edinmelerini (kendilerine yarayacak bir şey) mi sandı?! (Ne kötü bir zanna sâhip oldular. Hâlbuki onlar âhirette bunlardan tamâmen uzak duracaklardır.) Şüphesiz ki Biz o kâfirler için ilk ağırlama /bir konak/ olarak cehennem(e girer girmez uğrayacakları o müthiş azâbı) hazırladık (ki, orada durdukları sürece karşılaşacakları azaplara nispetle o ilk gördükleri azap çok hafif kalacaktır).
قُلْ هَلْ نُنَبِّئُكُمْ بِالْاَخْسَر۪ينَ اَعْمَالًاۜ ﴿١٠٣
103﴿ (Habîbim!) De ki: “Biz size, (yaptıkları iyi işlerden hiçbir fayda göremeyecekleri için) ameller bakımından en çok zarar edenleri haber verelim mi?
اَلَّذ۪ينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعًا ﴿١٠٤
104﴿ O kimseler(i haber verelim mi) ki; o en yakın (dünyâ) hayât(ın)daki (iyilik zannederek yaptıkları mesâileri ve) çabaları (Allâh nezdinde tümüyle zâyi olup) kaybolmuştur. Hâlbuki onlar gerçekten kendilerinin güzel bir iş yapmakta olduklarını sanmaktadırlar. Müfessirlerin beyânı vechile; Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e tâbi olmayan Ehl-i Kitap âlimlerinin kiliselerde ve havralarda Allâh’a kulluk adına tahammül ettikleri ağır riyâzetler ve hükümsüz kalmış birçok amellere harcadıkları mesâiler âhirette kendilerine yaramayacaktır. Ayrıca Mu‘tezile ve Hâricîler gibi, kendilerini “Tenzîh ehli” ve “Çok takvâ sâhibi” sanan Ehl-i Sünnet dışı fırkaların dünyâdaki tüm gayretlerinin Allâh nezdinde kendilerine bir şey kazandırmayacağı ve böylece en büyük zarara mahkûm olacakları âşikârdır. (el-Âlûsî, 15/590)
اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِه۪ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُق۪يمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْنًا ﴿١٠٥
105﴿ (Habîbim!) İşte sana! Onlar ancak öyle kimselerdir ki; Rablerinin âyetlerini ve (diriltildikten sonra) O’na kavuşmayı inkâr etmiştirler de, bu nedenle onların (iyilik adına tüm) yaptıkları (sevapsız kalarak) boşa gitmiştir. Artık Biz (terâzinin iyilik kefesine konacak bir şeyleri kalmadığından) onlar için kıyâmet günü bir tartı ortaya koymayacağız.
ذٰلِكَ جَزَٓاؤُ۬هُمْ جَهَنَّمُ بِمَا كَفَرُوا وَاتَّخَذُٓوا اٰيَات۪ي وَرُسُل۪ي هُزُوًا ﴿١٠٦
106﴿ (Ey insan!) İşte sana! Ancak bu cehennem, onların cezâsıdır! Şu sebeple ki onlar kâfir olmuşturlar, Benim âyetlerimi ve rasüllerimi de eğlenilecek bir şey edinmiştirler!
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ كَانَتْ لَهُمْ جَنَّاتُ الْفِرْدَوْسِ نُزُلًاۙ ﴿١٠٧
107﴿ Şüphesiz o kimseler ki (inanılması gereken şeylere) îmân etmiştirler ve (namaz, oruç hac, zekât gibi) sâlih ameller işlemiştirler; gerçekten de Firdevs cennetleri onlar için değerli bir konaklama yeri /(Rablerinin cemâlini müşâhedeye nazaran) ziyâfetlerin ilki/ olmuştur.
خَالِد۪ينَ ف۪يهَا لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا ﴿١٠٨
108﴿ Orada ebedî kalıcı kimseler olarak! Onlar (sâhip oldukları nîmetlerden çok memnun oldukları için) oradan (başka bir yere) geçip gitmeyi (de) istemeyeceklerdir.
قُلْ لَوْ كَانَ الْبَحْرُ مِدَادًا لِكَلِمَاتِ رَبّ۪ي لَنَفِدَ الْبَحْرُ قَبْلَ اَنْ تَنْفَدَ كَلِمَاتُ رَبّ۪ي وَلَوْ جِئْنَا بِمِثْلِه۪ مَدَدًا ﴿١٠٩
109﴿ (Habîbim!) De ki: “Eğer denizler Rabbimin (sonsuz ilmini ifâde eden) kelimeleri(ni yazmak) için birer mürekkep olsa, bir mislini de ilâve yardım olarak getirecek olsak, elbette Rabbimin (sınırsız mâlûmâtını ifâde eden sonsuz) kelimeleri(nin) tükenme(si düşünülme)den önce, o denizler (bitip) tükenirdi.” İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)dan rivâyet edildiğine göre; Yahûdîlerin Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)e gelerek: “Sen bize kitaplarımızda hikmet öğretildiğini îtirâf etmektesin, oysa senin kitabında: ‘Kendisine hikmet verilene gerçekten pek büyük bir hayır verilmiştir’ (el-Bakara Sûresi:269) buyruluyor, peki o zaman: ‘Size pek az ilim verilmiştir’ (el-İsrâ Sûresi:85) âyeti ne anlama gelmektedir?” demeleri üzerine bu âyet-i kerîme nâzil olmuştur. (el-Âlûsî, el-Hâzin)
قُلْ اِنَّمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا ﴿١١٠
110﴿ (Habîbim!) De ki: “Ben ancak sizin gibi bir beşerim ki (bu sebeple Rabbimin tüm ilimlerini kavradığımı iddiâ edemem. Lâkin sizden farklı olarak) bana; sizin İlâhınızın ancak tek bir İlâh olduğu vahyedilmektedir. Artık her kim Rabbine (güzel bir şekilde) kavuşmayı ummakta olduysa, (O’nun rızâsına uygun) sâlih ameller işlesin ve (şirk koşarak yâhut gösteriş yaparak) Rabbine (yaptığı) ibâdete hiçbir kimseyi ortak etmesin.”