v02.01.25 Geliştirme Notları
Tâhâ Sûresi
312
Cuz 16
13﴿ Bir de; Ben seni (peygamberlik görevi için) seçtim, şimdi sen vahyolunacak şeyleri iyi dinle.
14﴿ Şüphesiz ki Ben; ancak Ben (senin ibâdet etmen gereken) Allâhım! Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse Bana ibâdet (ve kulluk) et, namazı da Beni anmak için hakkıyla kıl.
15﴿ O (kıyâmet) ân(ı) her bir nefis çalışmakta olduğu şeyle karşılık görsün diye muhakkak gelicidir. (Kullar dâimâ korku üzerinde bulunsunlar da günahlara hiç yaklaşmasınlar diye) Ben onu(n zamânını onlardan) gizleyeyim istiyorum (da onun için alâmetlerini bildirsem de tam vaktini bildirmiyorum). /(Kulların mâzeretlerini ortadan kaldırmak ve onları uyararak hazırlıklı bulundurmak gibi birçok hikmetler söz konusu olmasaydı) az kaldı Ben onu gizleyecektim (de: ‘Kıyâmet gelecektir’ diye kimseye bildirmeyecektim)!/
16﴿ Artık o (namaza ve kıyâmet ânı)na îmân etmeyen ve (nefsinin) kötü arzusunun peşine düş(erek, aklını fikrini, gördüğü birtakım aldatıcı lezzetler bürü)müş olan bir kimse, sakın ha seni on(a inanıp gereğince davranmak)dan alıkoymasın, sonra (kâfirlerin aldatmalarına kanacak olursan) helâk olursun!
17﴿ Ey Mûsâ! İşte sana! Sağ elindeki o şey de nedir?”
18﴿ Dedi ki: “O benim asâmdır! (Yorulduğumda, sürülerin başında durduğumda ve sıçramam gerektiğinde) ona yaslanıyorum ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak düşürüyorum. Onda benim için diğer birtakım ihtiyaçlar da vardır (ki yürürken onu omzuma atıp bâzı eşyâları ona takıyorum, ona bağladığım iple kuyudan su çekiyorum, yılanları öldürüyorum, vahşî hayvanları kovalıyorum ve dinleneceğim zaman kendisine bağladığım şeyleri gölgelik yapıyorum).”
19﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Ey Mûsâ! Onu (elinden yere) bırak.”
20﴿ O da hemen onu bırakıverdi de birdenbire o, bir yılandır ki koşuyor.
21﴿ (Mûsâ (Aleyhisselâm) kendi değneğinin, ağaçları ve taşları yutan bir ejderhâya dönüştüğünü gördüğünde korkup kaçmaya başlayınca Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Onu al ve korkma! Muhakkak ki Biz onu o evvelki hâli (olan değnek şekli)ne döndüreceğiz.
22﴿ Bir de (sağ) elini (sol) koltuğunun altına sok ki, (alaca hastalığı gibi) herhangi bir kusur bulunmaksızın, bir başka mûcize olarak o (el) bembeyaz bir hâlde (koynunun altından) çıksın (da gözleri kaplayan güneş ışınları gibi insanlara parlasın)!
23﴿ Biz sana o en büyük olan âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (bu mûcizeleri sana verdik)!
24﴿ (İşte bu iki mûcizeyle birlikte) Firavun’a git (de onu Bana kulluğa dâvet et). Zîrâ gerçekten o (rablik iddiâsına kalkışarak) azmıştır.”
25﴿ (Böyle büyük bir vazîfeyle görevlendirilen Mûsâ (Aleyhisselâm) bu yükün ağırlığını taşıyabilmek ve tebliğ görevini kolayca yerine getirebilmek için Allâh-u Te‘âlâ’dan birtakım isteklerde bulunmak üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Benim için göğsümü (ve kalbimi genişleterek) şerh et. (Yüreğime genişlik ver de Senden başka kimseden korkmayayım!)
26﴿ (Senin bana yüklediğin, Firavun gibi azgın birine tebliğ yapma) işimi de bana kolaylaştır.
27﴿ (Çocukluğumdan kalmış olup konuşmamı zorlaştıran ve pelteklik veren) bir düğümü de dilimden çöz.
28﴿ Tâ ki sözümü iyice anlayabilsinler.
29﴿ Âilemden de ağır yük(ümü) taşıyacak birini benim için (bir yardımcı olarak) tâyin et.
30﴿ Kardeşim Hârûn’u (bana yardımcı tâyin et ki);
31﴿ Onunla gücümü pekiştir (ve sırtımı sağlamlaştır).
32﴿ (Onu peygamberlerden yaparak elçilik vazîfemi tebliğ) işimde de onu (bana) ortak et.
33﴿ Tâ ki (bütün yük benim üstümde kalmasın ki aramızda yardımlaşıp ibâdete fırsat bularak) Seni çokça tesbîh edelim.
34﴿ Ve (birbirimize yardım ederek) Seni (anmaya fırsat bulup Yüce Zâtını) çokça zikredelim.
35﴿ Gerçekten Sen, dâimâ bizi (görüp gözeten ve tüm hâllerimizi hakkıyla bilen) bir Basîr oldun.”
36﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Ey Mûsâ! Şüphesiz sana isteklerin verilmiştir.
37﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz başka bir kere de elbette sana (şöyle bir) iyilikte bulunmuştuk.
سُورَةُ طٰهٰ
الجزء ١٦
٣١٢
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحٰى ﴿١٣
اِنَّن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي ﴿١٤
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى ﴿١٥
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى ﴿١٦
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى ﴿١٧
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى ﴿١٨
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى ﴿١٩
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى ﴿٢٠
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُولٰى ﴿٢١
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ ﴿٢٢
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ ﴿٢٣
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟ ﴿٢٤
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ ﴿٢٥
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ ﴿٢٦
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ ﴿٢٧
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ ﴿٢٨
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يرًا مِنْ اَهْل۪يۙ ﴿٢٩
هٰرُونَ اَخ۪يۚ ﴿٣٠
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ ﴿٣١
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ ﴿٣٢
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يرًاۙ ﴿٣٣
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يرًاۜ ﴿٣٤
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يرًا ﴿٣٥
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى ﴿٣٦
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ ﴿٣٧
Tâhâ Sûresi
312
Cuz 16
وَاَنَا اخْتَرْتُكَ فَاسْتَمِعْ لِمَا يُوحٰى ﴿١٣
13﴿ Bir de; Ben seni (peygamberlik görevi için) seçtim, şimdi sen vahyolunacak şeyleri iyi dinle.
اِنَّن۪ٓي اَنَا اللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنَا۬ فَاعْبُدْن۪يۙ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ لِذِكْر۪ي ﴿١٤
14﴿ Şüphesiz ki Ben; ancak Ben (senin ibâdet etmen gereken) Allâhım! Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse Bana ibâdet (ve kulluk) et, namazı da Beni anmak için hakkıyla kıl.
اِنَّ السَّاعَةَ اٰتِيَةٌ اَكَادُ اُخْف۪يهَا لِتُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا تَسْعٰى ﴿١٥
15﴿ O (kıyâmet) ân(ı) her bir nefis çalışmakta olduğu şeyle karşılık görsün diye muhakkak gelicidir. (Kullar dâimâ korku üzerinde bulunsunlar da günahlara hiç yaklaşmasınlar diye) Ben onu(n zamânını onlardan) gizleyeyim istiyorum (da onun için alâmetlerini bildirsem de tam vaktini bildirmiyorum). /(Kulların mâzeretlerini ortadan kaldırmak ve onları uyararak hazırlıklı bulundurmak gibi birçok hikmetler söz konusu olmasaydı) az kaldı Ben onu gizleyecektim (de: ‘Kıyâmet gelecektir’ diye kimseye bildirmeyecektim)!/
فَلَا يَصُدَّنَّكَ عَنْهَا مَنْ لَا يُؤْمِنُ بِهَا وَاتَّبَعَ هَوٰيهُ فَتَرْدٰى ﴿١٦
16﴿ Artık o (namaza ve kıyâmet ânı)na îmân etmeyen ve (nefsinin) kötü arzusunun peşine düş(erek, aklını fikrini, gördüğü birtakım aldatıcı lezzetler bürü)müş olan bir kimse, sakın ha seni on(a inanıp gereğince davranmak)dan alıkoymasın, sonra (kâfirlerin aldatmalarına kanacak olursan) helâk olursun!
وَمَا تِلْكَ بِيَم۪ينِكَ يَا مُوسٰى ﴿١٧
17﴿ Ey Mûsâ! İşte sana! Sağ elindeki o şey de nedir?”
قَالَ هِيَ عَصَايَۚ اَتَوَكَّؤُ۬ا عَلَيْهَا وَاَهُشُّ بِهَا عَلٰى غَنَم۪ي وَلِيَ ف۪يهَا مَاٰرِبُ اُخْرٰى ﴿١٨
18﴿ Dedi ki: “O benim asâmdır! (Yorulduğumda, sürülerin başında durduğumda ve sıçramam gerektiğinde) ona yaslanıyorum ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak düşürüyorum. Onda benim için diğer birtakım ihtiyaçlar da vardır (ki yürürken onu omzuma atıp bâzı eşyâları ona takıyorum, ona bağladığım iple kuyudan su çekiyorum, yılanları öldürüyorum, vahşî hayvanları kovalıyorum ve dinleneceğim zaman kendisine bağladığım şeyleri gölgelik yapıyorum).”
قَالَ اَلْقِهَا يَا مُوسٰى ﴿١٩
19﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Ey Mûsâ! Onu (elinden yere) bırak.”
فَاَلْقٰيهَا فَاِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعٰى ﴿٢٠
20﴿ O da hemen onu bırakıverdi de birdenbire o, bir yılandır ki koşuyor.
قَالَ خُذْهَا وَلَا تَخَفْ۠ سَنُع۪يدُهَا س۪يرَتَهَا الْاُولٰى ﴿٢١
21﴿ (Mûsâ (Aleyhisselâm) kendi değneğinin, ağaçları ve taşları yutan bir ejderhâya dönüştüğünü gördüğünde korkup kaçmaya başlayınca Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Onu al ve korkma! Muhakkak ki Biz onu o evvelki hâli (olan değnek şekli)ne döndüreceğiz.
وَاضْمُمْ يَدَكَ اِلٰى جَنَاحِكَ تَخْرُجْ بَيْضَٓاءَ مِنْ غَيْرِ سُٓوءٍ اٰيَةً اُخْرٰىۙ ﴿٢٢
22﴿ Bir de (sağ) elini (sol) koltuğunun altına sok ki, (alaca hastalığı gibi) herhangi bir kusur bulunmaksızın, bir başka mûcize olarak o (el) bembeyaz bir hâlde (koynunun altından) çıksın (da gözleri kaplayan güneş ışınları gibi insanlara parlasın)!
لِنُرِيَكَ مِنْ اٰيَاتِنَا الْكُبْرٰىۚ ﴿٢٣
23﴿ Biz sana o en büyük olan âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (bu mûcizeleri sana verdik)!
اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى۟ ﴿٢٤
24﴿ (İşte bu iki mûcizeyle birlikte) Firavun’a git (de onu Bana kulluğa dâvet et). Zîrâ gerçekten o (rablik iddiâsına kalkışarak) azmıştır.”
قَالَ رَبِّ اشْرَحْ ل۪ي صَدْر۪يۙ ﴿٢٥
25﴿ (Böyle büyük bir vazîfeyle görevlendirilen Mûsâ (Aleyhisselâm) bu yükün ağırlığını taşıyabilmek ve tebliğ görevini kolayca yerine getirebilmek için Allâh-u Te‘âlâ’dan birtakım isteklerde bulunmak üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Benim için göğsümü (ve kalbimi genişleterek) şerh et. (Yüreğime genişlik ver de Senden başka kimseden korkmayayım!)
وَيَسِّرْ ل۪ٓي اَمْر۪يۙ ﴿٢٦
26﴿ (Senin bana yüklediğin, Firavun gibi azgın birine tebliğ yapma) işimi de bana kolaylaştır.
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪يۙ ﴿٢٧
27﴿ (Çocukluğumdan kalmış olup konuşmamı zorlaştıran ve pelteklik veren) bir düğümü de dilimden çöz.
يَفْقَهُوا قَوْل۪يۖ ﴿٢٨
28﴿ Tâ ki sözümü iyice anlayabilsinler.
وَاجْعَلْ ل۪ي وَز۪يرًا مِنْ اَهْل۪يۙ ﴿٢٩
29﴿ Âilemden de ağır yük(ümü) taşıyacak birini benim için (bir yardımcı olarak) tâyin et.
هٰرُونَ اَخ۪يۚ ﴿٣٠
30﴿ Kardeşim Hârûn’u (bana yardımcı tâyin et ki);
اُشْدُدْ بِه۪ٓ اَزْر۪يۙ ﴿٣١
31﴿ Onunla gücümü pekiştir (ve sırtımı sağlamlaştır).
وَاَشْرِكْهُ ف۪ٓي اَمْر۪يۙ ﴿٣٢
32﴿ (Onu peygamberlerden yaparak elçilik vazîfemi tebliğ) işimde de onu (bana) ortak et.
كَيْ نُسَبِّحَكَ كَث۪يرًاۙ ﴿٣٣
33﴿ Tâ ki (bütün yük benim üstümde kalmasın ki aramızda yardımlaşıp ibâdete fırsat bularak) Seni çokça tesbîh edelim.
وَنَذْكُرَكَ كَث۪يرًاۜ ﴿٣٤
34﴿ Ve (birbirimize yardım ederek) Seni (anmaya fırsat bulup Yüce Zâtını) çokça zikredelim.
اِنَّكَ كُنْتَ بِنَا بَص۪يرًا ﴿٣٥
35﴿ Gerçekten Sen, dâimâ bizi (görüp gözeten ve tüm hâllerimizi hakkıyla bilen) bir Basîr oldun.”
قَالَ قَدْ اُو۫ت۪يتَ سُؤْلَكَ يَا مُوسٰى ﴿٣٦
36﴿ (Allâh-u Te‘âlâ) buyurdu ki: “Ey Mûsâ! Şüphesiz sana isteklerin verilmiştir.
وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَيْكَ مَرَّةً اُخْرٰىۙ ﴿٣٧
37﴿ Andolsun ki; muhakkak Biz başka bir kere de elbette sana (şöyle bir) iyilikte bulunmuştuk.