v02.01.25 Geliştirme Notları
Nûh Sûresi
570
Cuz 29
11﴿ (İstiğfâr edin ki; yetmiş sene süren kuraklık ve kısırlıktan sonra rabbiniz) göğü(n yağmurunu) üzerinize (bardaktan boşanırcasına) bolca akan bir hâlde (art arda) göndersin.
12﴿ (İstiğfâra devâm edin ki) çok mallarla ve oğullarla (lütufta bulunarak) size yardım etsin (ve geniş imkânlar versin), üstelik sizin (faydalanmanız) için çok kıymetli bostanlar yaratsın ve yine sizin için (gürül gürül akan) ırmaklar vâr etsin.’
13﴿ Ne oldu size ki; sâdece Allâh’a âit (olan) büyük bir vakar (azamet ve kudret ile sizi yakalamasın)dan kormuyorsunuz (ve bu nedenle O’na isyandan sakınmıyorsunuz)?!
14﴿ Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ) sizi farklı tavırlar(a sâhip olan ve hâlden hâle dönen varlıklar) hâlinde yaratmış (ve önce bir damla sudan pıhtı kan hâline nakletmiş sonra bir çiğnem etten alıp cenin safhasına ve canlı insan şekline ulaştırmış)tır.
15﴿ Görmediniz mi ki; Allâh yedi göğü (üst üste gelen) tabakalar hâlinde nasıl (muhteşem bir nizam ile) yaratmıştır?!
16﴿ Bir de onlar içerisinde ayı (gece karanlığında yer küreyi aydınlatan) bir nur (ve ışık kaynağı) kılmış, güneşi de (hem aydınlatan, hem ısıtan) bir kandil yapmıştır.
17﴿ Yine Allâh sizi(n babanız olan Âdem’i bir bitkiyi yerden çıkarırcasına) mükemmel bir bitirişle (ve eşsiz bir yaratışla) yetiştirmeye topraktan başlamıştır.
18﴿ Sonra sizi (öldürdüğü zaman toprağa gömdürerek) onun içerisine iâde edecektir ve (dirilteceği zaman) sizi gerçek bir çıkarışla (oradan) çıkaracaktır.
19﴿ Yine Allâh yeri sizin (rahatça kullanabilmeniz) için tam bir döşek (gibi üzerinde yaşanmaya elverişli bir şey) kılmıştır.
20﴿ Tâ ki siz ondan birtakım geniş geniş yollar (açabilesiniz ve hedeflediğiniz yerlere varabilmek için onlar)a giresiniz!”
21﴿ Nûh (kulumuz dokuz yüz elli sene boyunca yapmış olduğu bunca vaazlarından hiç etkilenmeyen kavmini Allâh-u Te‘âlâ’ya şikâyet etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Gerçekten onlar bana isyân(a devâm) ettiler ve mallarıyla çocukları, kendisini ancak zarar bakımından artırmış olan kimse(lerin bana karşı gelme)ye (teşvik husûsunda sarfettikleri sözlere) iyice tâbi oldular.
22﴿ Böylece onlar(ın peşine gittiği liderler eşi benzeri) görülmemiş çok büyük bir hîle yapmakla (uğraşarak) tuzak(lar) kurdular.
23﴿ Ayrıca onlar: ‘Sakın ha ilâhlarınız(a tapmay)ı bırak(ıp Nûh’un Rabbine ibâdete başla)mayın; özellikle de (en büyük putlarınız olan) Vedd(e ibâdet)i terk etmeyin, Süvâ‘ı da (bırakmak) olmaz, Yeğûs (isimli put)u da (bırakmak) olmaz, ayrıca Ye‘ûk’u ve Nesr(e ibâdet etmey)i de (sakın terk etmeyin)’ dediler.
24﴿ Böylece (teşvik ve tehditlerde bulunan) o (lider konumundaki) kişiler gerçekten birçokları(nı) saptırdılar. (Ey Rabbim!) Artık Sen o zâlimleri(n) tam bir sapıtmaktan başka (bir şeylerini) artırma.”
25﴿ (İşte Nûh nebînin kavmi) özellikle o (şirkten ibâret) büyük hatâlarından sebep suyla boğuldular, (sonra) hemen (berzah âleminde kabir azâbına çarptırılmak üzere) büyük bir ateşe girdirildiler de artık kendileri için Allâh’tan başka yardımcılar bulamadılar. Ehl-i Sünnet ulemâsı bu âyet-i kerîmeyi kabir azâbının varlığına dâir delil getirmişlerdir. Zîrâ boğulur boğulmaz ateşe girdirilmeleri ve mahşere çıkmadan önce yakılmaları ancak berzah âleminde yapılacak kabir azâbıyla tefsîr edilebilir. (el-Beyzâvî; et-Teysîr, el-Medârik) Gerçi burada: “Boğulup da cesedi bulunmayanların kabri olmaz” şeklinde akla gelecek bir suâle ulemâ: “Her kim suda boğularak veyâ ateşte yanıp kül olarak yâhut yırtıcılar parçalayarak ölür de kabre konulacak bir cesedi kalmazsa, kabre konulana hak ettiği azaptan ne isâbet edecekse onun da rûhuna aynı azap isâbet eder” demişlerdir. Nitekim İmâm-ı Dahhâk (Rahimehullâh) bu mânâda: “Bir taraftan suda boğulurlarken diğer cihetten ateşle yakıldılar” demiştir. (el-Âlûsî)
26﴿ Bir de (Allâh-u Te‘âlâ) Nûh (Nebî’ye, o güne kadar inanan birkaç kişi dışında artık kimsenin kendisine îmân etmeyeceğini bildirince, onların bedduâyı hak ettiklerini anladı ve) dedi ki: “Ey Rabbim! Yer üzerinde kâfirlerden gezip dolaşan bir fert bile (sağ) bırakma.
27﴿ Zîrâ gerçekten Sen onları (hayatta) bırakırsan (sayıları az da olsa îmân etmiş olan) kullarını saptırırlar. Zâten onlar (bülûğa erdiği zaman inkârcı ve günahkâr) bir fâcir (olması kesin) olan çokça kâfir bir kimseden başkasını (da) doğurmazlar. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)nın rivâyetine göre; onlardan biri oğlunu alıp Nûh (Aleyhisselâm)ın yanına getirerek, onu gösterip: “Aman bundan sakın! Bu büyük bir yalancıdır! Babam da beni bundan sakındırmıştı” derdi. Sonra o öldüğünde, çocuğu da o şekilde inkârcı yetişirdi. (el-Hâzin)
28﴿ Ey Rabbim! Benim için de, (Şemhâ ve Lemk adlarındaki) anne-babam için de, evime (mescidime ve gemime) îmânlı olarak girmiş olan kimseler için de, (kıyâmet gününe kadar gelecek) tüm mümin erkeklerle îmânlı kadınlar için de (günahlarını bağışlayarak) mağfirette bulun. Ama Sen o (en büyük zulüm olan şirke düşmüş) zâlimleri(n ise bugünden sonra hiçbir nîmetlerini artırmayıp bilakis) büyük bir helâktan başka (bir şeylerini) artırma.”
سُورَةُ نُوحٍ
الجزء ٢٩
٥٧٠
يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًاۙ ﴿١١
وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَارًاۜ ﴿١٢
مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَارًاۚ ﴿١٣
وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا ﴿١٤
اَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللّٰهُ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًاۙ ﴿١٥
وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا ﴿١٦
وَاللّٰهُ اَنْبَتَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ نَبَاتًاۙ ﴿١٧
ثُمَّ يُع۪يدُكُمْ ف۪يهَا وَيُخْرِجُكُمْ اِخْرَاجًا ﴿١٨
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ بِسَاطًاۙ ﴿١٩
لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا۟ ﴿٢٠
قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَارًاۚ ﴿٢١
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًاۚ ﴿٢٢
وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ اٰلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًاۙ وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًاۚ ﴿٢٣
وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يرًاۚ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا ضَلَالًا ﴿٢٤
مِمَّا خَط۪ٓيـَٔاتِهِمْ اُغْرِقُوا فَاُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْصَارًا ﴿٢٥
وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْاَرْضِ مِنَ الْكَافِر۪ينَ دَيَّارًا ﴿٢٦
اِنَّكَ اِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُٓوا اِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا ﴿٢٧
رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿٢٨
Nûh Sûresi
570
Cuz 29
يُرْسِلِ السَّمَٓاءَ عَلَيْكُمْ مِدْرَارًاۙ ﴿١١
11﴿ (İstiğfâr edin ki; yetmiş sene süren kuraklık ve kısırlıktan sonra rabbiniz) göğü(n yağmurunu) üzerinize (bardaktan boşanırcasına) bolca akan bir hâlde (art arda) göndersin.
وَيُمْدِدْكُمْ بِاَمْوَالٍ وَبَن۪ينَ وَيَجْعَلْ لَكُمْ جَنَّاتٍ وَيَجْعَلْ لَكُمْ اَنْهَارًاۜ ﴿١٢
12﴿ (İstiğfâra devâm edin ki) çok mallarla ve oğullarla (lütufta bulunarak) size yardım etsin (ve geniş imkânlar versin), üstelik sizin (faydalanmanız) için çok kıymetli bostanlar yaratsın ve yine sizin için (gürül gürül akan) ırmaklar vâr etsin.’
مَا لَكُمْ لَا تَرْجُونَ لِلّٰهِ وَقَارًاۚ ﴿١٣
13﴿ Ne oldu size ki; sâdece Allâh’a âit (olan) büyük bir vakar (azamet ve kudret ile sizi yakalamasın)dan kormuyorsunuz (ve bu nedenle O’na isyandan sakınmıyorsunuz)?!
وَقَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا ﴿١٤
14﴿ Hâlbuki O (Allâh-u Te‘âlâ) sizi farklı tavırlar(a sâhip olan ve hâlden hâle dönen varlıklar) hâlinde yaratmış (ve önce bir damla sudan pıhtı kan hâline nakletmiş sonra bir çiğnem etten alıp cenin safhasına ve canlı insan şekline ulaştırmış)tır.
اَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللّٰهُ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ طِبَاقًاۙ ﴿١٥
15﴿ Görmediniz mi ki; Allâh yedi göğü (üst üste gelen) tabakalar hâlinde nasıl (muhteşem bir nizam ile) yaratmıştır?!
وَجَعَلَ الْقَمَرَ ف۪يهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا ﴿١٦
16﴿ Bir de onlar içerisinde ayı (gece karanlığında yer küreyi aydınlatan) bir nur (ve ışık kaynağı) kılmış, güneşi de (hem aydınlatan, hem ısıtan) bir kandil yapmıştır.
وَاللّٰهُ اَنْبَتَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ نَبَاتًاۙ ﴿١٧
17﴿ Yine Allâh sizi(n babanız olan Âdem’i bir bitkiyi yerden çıkarırcasına) mükemmel bir bitirişle (ve eşsiz bir yaratışla) yetiştirmeye topraktan başlamıştır.
ثُمَّ يُع۪يدُكُمْ ف۪يهَا وَيُخْرِجُكُمْ اِخْرَاجًا ﴿١٨
18﴿ Sonra sizi (öldürdüğü zaman toprağa gömdürerek) onun içerisine iâde edecektir ve (dirilteceği zaman) sizi gerçek bir çıkarışla (oradan) çıkaracaktır.
وَاللّٰهُ جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ بِسَاطًاۙ ﴿١٩
19﴿ Yine Allâh yeri sizin (rahatça kullanabilmeniz) için tam bir döşek (gibi üzerinde yaşanmaya elverişli bir şey) kılmıştır.
لِتَسْلُكُوا مِنْهَا سُبُلًا فِجَاجًا۟ ﴿٢٠
20﴿ Tâ ki siz ondan birtakım geniş geniş yollar (açabilesiniz ve hedeflediğiniz yerlere varabilmek için onlar)a giresiniz!”
قَالَ نُوحٌ رَبِّ اِنَّهُمْ عَصَوْن۪ي وَاتَّبَعُوا مَنْ لَمْ يَزِدْهُ مَالُهُ وَوَلَدُهُٓ اِلَّا خَسَارًاۚ ﴿٢١
21﴿ Nûh (kulumuz dokuz yüz elli sene boyunca yapmış olduğu bunca vaazlarından hiç etkilenmeyen kavmini Allâh-u Te‘âlâ’ya şikâyet etmek üzere) dedi ki: “Ey Rabbim! Gerçekten onlar bana isyân(a devâm) ettiler ve mallarıyla çocukları, kendisini ancak zarar bakımından artırmış olan kimse(lerin bana karşı gelme)ye (teşvik husûsunda sarfettikleri sözlere) iyice tâbi oldular.
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًاۚ ﴿٢٢
22﴿ Böylece onlar(ın peşine gittiği liderler eşi benzeri) görülmemiş çok büyük bir hîle yapmakla (uğraşarak) tuzak(lar) kurdular.
وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ اٰلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًاۙ وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًاۚ ﴿٢٣
23﴿ Ayrıca onlar: ‘Sakın ha ilâhlarınız(a tapmay)ı bırak(ıp Nûh’un Rabbine ibâdete başla)mayın; özellikle de (en büyük putlarınız olan) Vedd(e ibâdet)i terk etmeyin, Süvâ‘ı da (bırakmak) olmaz, Yeğûs (isimli put)u da (bırakmak) olmaz, ayrıca Ye‘ûk’u ve Nesr(e ibâdet etmey)i de (sakın terk etmeyin)’ dediler.
وَقَدْ اَضَلُّوا كَث۪يرًاۚ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا ضَلَالًا ﴿٢٤
24﴿ Böylece (teşvik ve tehditlerde bulunan) o (lider konumundaki) kişiler gerçekten birçokları(nı) saptırdılar. (Ey Rabbim!) Artık Sen o zâlimleri(n) tam bir sapıtmaktan başka (bir şeylerini) artırma.”
مِمَّا خَط۪ٓيـَٔاتِهِمْ اُغْرِقُوا فَاُدْخِلُوا نَارًا فَلَمْ يَجِدُوا لَهُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْصَارًا ﴿٢٥
25﴿ (İşte Nûh nebînin kavmi) özellikle o (şirkten ibâret) büyük hatâlarından sebep suyla boğuldular, (sonra) hemen (berzah âleminde kabir azâbına çarptırılmak üzere) büyük bir ateşe girdirildiler de artık kendileri için Allâh’tan başka yardımcılar bulamadılar. Ehl-i Sünnet ulemâsı bu âyet-i kerîmeyi kabir azâbının varlığına dâir delil getirmişlerdir. Zîrâ boğulur boğulmaz ateşe girdirilmeleri ve mahşere çıkmadan önce yakılmaları ancak berzah âleminde yapılacak kabir azâbıyla tefsîr edilebilir. (el-Beyzâvî; et-Teysîr, el-Medârik) Gerçi burada: “Boğulup da cesedi bulunmayanların kabri olmaz” şeklinde akla gelecek bir suâle ulemâ: “Her kim suda boğularak veyâ ateşte yanıp kül olarak yâhut yırtıcılar parçalayarak ölür de kabre konulacak bir cesedi kalmazsa, kabre konulana hak ettiği azaptan ne isâbet edecekse onun da rûhuna aynı azap isâbet eder” demişlerdir. Nitekim İmâm-ı Dahhâk (Rahimehullâh) bu mânâda: “Bir taraftan suda boğulurlarken diğer cihetten ateşle yakıldılar” demiştir. (el-Âlûsî)
وَقَالَ نُوحٌ رَبِّ لَا تَذَرْ عَلَى الْاَرْضِ مِنَ الْكَافِر۪ينَ دَيَّارًا ﴿٢٦
26﴿ Bir de (Allâh-u Te‘âlâ) Nûh (Nebî’ye, o güne kadar inanan birkaç kişi dışında artık kimsenin kendisine îmân etmeyeceğini bildirince, onların bedduâyı hak ettiklerini anladı ve) dedi ki: “Ey Rabbim! Yer üzerinde kâfirlerden gezip dolaşan bir fert bile (sağ) bırakma.
اِنَّكَ اِنْ تَذَرْهُمْ يُضِلُّوا عِبَادَكَ وَلَا يَلِدُٓوا اِلَّا فَاجِرًا كَفَّارًا ﴿٢٧
27﴿ Zîrâ gerçekten Sen onları (hayatta) bırakırsan (sayıları az da olsa îmân etmiş olan) kullarını saptırırlar. Zâten onlar (bülûğa erdiği zaman inkârcı ve günahkâr) bir fâcir (olması kesin) olan çokça kâfir bir kimseden başkasını (da) doğurmazlar. İbnü Abbâs (Radıyallâhu Anhümâ)nın rivâyetine göre; onlardan biri oğlunu alıp Nûh (Aleyhisselâm)ın yanına getirerek, onu gösterip: “Aman bundan sakın! Bu büyük bir yalancıdır! Babam da beni bundan sakındırmıştı” derdi. Sonra o öldüğünde, çocuğu da o şekilde inkârcı yetişirdi. (el-Hâzin)
رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿٢٨
28﴿ Ey Rabbim! Benim için de, (Şemhâ ve Lemk adlarındaki) anne-babam için de, evime (mescidime ve gemime) îmânlı olarak girmiş olan kimseler için de, (kıyâmet gününe kadar gelecek) tüm mümin erkeklerle îmânlı kadınlar için de (günahlarını bağışlayarak) mağfirette bulun. Ama Sen o (en büyük zulüm olan şirke düşmüş) zâlimleri(n ise bugünden sonra hiçbir nîmetlerini artırmayıp bilakis) büyük bir helâktan başka (bir şeylerini) artırma.”