SEKSENÜÇÜNCÜ SÛRE-İ CELİLE
el-Mutaffifîn
SÛRE-İ CELîLESİ
Mekkî (Mekke-i Mükerreme döneminde inmiş)dir. 36 ayettir.
Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın ismiyle!
وَيْلٌ لِلْمُطَفِّف۪ينَۙ ﴿١﴾
﴾1﴿
O (ölçü ve tartıda) eksiltme yapanlar için büyük bir helâk (ve şiddetli azap) olsun!
اَلَّذ۪ينَ اِذَا اكْتَالُوا عَلَى النَّاسِ يَسْتَوْفُونَۘ ﴿٢﴾
﴾2﴿
O kimseler ki (kendileri nâmına) ölçtükleri vakit insanların aleyhine (davranarak haklarından fazlasını) bolca alırlar.
وَاِذَا كَالُوهُمْ اَوْ وَزَنُوهُمْ يُخْسِرُونَۜ ﴿٣﴾
﴾3﴿
Ama o (insa)nlara (haklarını vermek için) ölçüm yaptıkları zaman yâhut onlara tartma yaptıklarında ise (eksik vererek) zarara uğratırlar.
اَلَا يَظُنُّ اُو۬لٰٓئِكَ اَنَّهُمْ مَبْعُوثُونَۙ ﴿٤﴾
﴾4﴿
(Ey insan!) İşte sana! (Mâdemki onlar âhirete yakînen inanmıyorlar, peki ya) onlar (en ufak bir) zanda da mı bulunmuyor ki; gerçekten kendileri diriltil(erek hesâba çekil)ecek kimselerdir?! (Dirileceğine dâir en ufak bir tahmîni olan bile böyle çirkin işlere cesâret edemezken, ya gerçekten îmân eden kimsenin bu gibi günahlara bulaşması nasıl düşünülebilir?!)
لِيَوْمٍ عَظ۪يمٍۙ ﴿٥﴾
﴾5﴿
(Dehşetleri ve muhâsebesi) çok büyük olan bir gün(de hesâba çekilmek) için!
يَوْمَ يَقُومُ النَّاسُ لِرَبِّ الْعَالَم۪ينَۜ ﴿٦﴾
﴾6﴿
Bütün insanların, tüm âlemlerin Rabbi(nin hükmüne ve cezâsına tâbi olmak) için (kabirlerinden) kalkacağı günü (kastediyorum)!
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْفُجَّارِ لَف۪ي سِجّ۪ينٍۜ ﴿٧﴾
﴾7﴿
Hayır! (Dirilmekten ve hesaptan bu kadar gâfil olmayın!) Şüphesiz (çekinmeden günah işleyen) fâcir kimselerin (yaptıkları kötü amellerin kayıtlı olduğu amel defterinden ibâret) kitabı elbette Siccîn’dedir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا سِجّ۪ينٌۜ ﴿٨﴾
﴾8﴿
(Habîbim!) Ayrıca sana ne bildirmiştir ki; Siccîn nedir? (Kimse bilemez ki bildirsin, ancak Ben bilirim! İşte şimdi bildiriyorum ki).
كِتَابٌ مَرْقُومٌۜ ﴿٩﴾
﴾9﴿
(O Siccîn; içinde hiçbir hayır bulunmadığına dâir bir alâmetle) iyice alâmetlenmiş büyük bir kitaptır (ki, şeytanların amelleri dâhil ins-ü cinnin kâfirlerinin tüm yaptıkları bu kitapta yazılıdır, işte her kâfirin özel defteri bu büyük kitabın içindedir). Tefsîrlerde zikredildiğine göre; Siccîn adındaki bu kitab kâfirlerin ruhlarının kendisinde hapsedildiği yedinci kat yer tabakasında bulunmaktadır. (el-Beğavî; el-Hâzin)
وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَۙ ﴿١٠﴾
﴾10﴿
(İşte) o gün (vâki olacak) büyük bir helâk (ve sürekli bir yıkım) o (kıyâmet gününü) yalanlayıcılar için olsun!
اَلَّذ۪ينَ يُكَذِّبُونَ بِيَوْمِ الدّ۪ينِۜ ﴿١١﴾
﴾11﴿
(O helâk) öyle kimseler için (olsun) ki, onlar cezâ gününü yalan saymaktadırlar.
وَمَا يُكَذِّبُ بِه۪ٓ اِلَّا كُلُّ مُعْتَدٍ اَث۪يمٍۙ ﴿١٢﴾
﴾12﴿
Hâlbuki her haddi aşan ve çokça günah kazanan kimseden başkası onu(n hak olduğunu ve kulların cezâ günü için diriltileceğini) yalanlamaz.
اِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا قَالَ اَسَاط۪يرُ الْاَوَّل۪ينَۜ ﴿١٣﴾
﴾13﴿
(O cezâ gününü bildiren Kur’ân’ı yalanlayan kişi, haktan o derece yüz çevirmiştir ki) âyetlerimiz onun üzerine art arda okunduğu zaman: “Evvelkilerin yazdığı birtakım yalanlardır” demiştir (ve böylece aklî ve naklî hiçbir delilden fayda görememiştir).
كَلَّا بَلْ۔ رَانَ عَلٰى قُلُوبِهِمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ ﴿١٤﴾
﴾14﴿
Hayır! (Bu azgının sözü aslâ doğru değildir!) Doğrusu onların sürekli kazanmakta oldukları (kötü) şeyler (ve ısrarla işlemiş oldukları günahlar) kalplerinin üzerini (mânevî bir) pasla kaplamıştır. (İşte bu nedenle ölen kalpleri âyetlerden tesirlenmeyecek bir hâl almıştır.)
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ ﴿١٥﴾
﴾15﴿
Hayır! (Kalbi bürüyecek bu gibi kötü amelleri bırakın!) Şüphesiz o (kâfir ola)nlar (işte) o (müminlerin Allâh-u Te‘âlâ’yı görecekleri) gün özellikle Rablerin(i görmek)den elbette perdelen(erek engellen)miş kişilerdir.
ثُمَّ اِنَّهُمْ لَصَالُوا الْجَح۪يمِۜ ﴿١٦﴾
﴾16﴿
Sonra muhakkak onlar şiddetle tutuşturulmuş o (cehennem) ateş(in)e elbette girici (ve onun dayanılmaz sıcağına tahammüle mecbur edilen) kimselerdir.
ثُمَّ يُقَالُ هٰذَا الَّذ۪ي كُنْتُمْ بِه۪ تُكَذِّبُونَۜ ﴿١٧﴾
﴾17﴿
Sonra (onlara): “İşte bu (azap) ancak öyle bir şeydir ki siz (dünyâda) sürekli onu yalanlıyordunuz” denilecektir.
كَلَّٓا اِنَّ كِتَابَ الْاَبْرَارِ لَف۪ي عِلِّيّ۪ينَۜ ﴿١٨﴾
﴾18﴿
Hayır! (Bu inkârı bırakın da îmân ederek iyilere katılın!) Şüphesiz ebrârın (ve sâlih amel sâhibi iyi kulların yaptıkları güzel amellerin kayıtlı olduğu amel defterinden ibâret) kitabı elbette ‘Illiyyîn’dedir.
وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا عِلِّيُّونَۜ ﴿١٩﴾
﴾19﴿
Hem sana ne bildirmiştir ki; ‘Illiyyûn ne büyük şeydir? (Kimse bilemez ki bildirsin, ancak Ben bilirim! İşte şimdi bildiriyorum:)
كِتَابٌ مَرْقُومٌۙ ﴿٢٠﴾
﴾20﴿
(O ‘Illiyyûn; bütün hayırların, kendisinde bulunduğuna dâir bir alâmetle) iyice alâmetlenmiş büyük bir kitaptır (ki meleklerin amelleri dâhil ins-ü cinnin sâlihlerinin tüm amelleri bu kitapta kayıtlıdır. İşte her müminin özel defteri bu büyük kitabın içindedir.) Tefsîrlerde zikredildiğine göre; ‘Illiyyûn adındaki bu kitap melâikenin efendileri olan Kerûbiyyûn meleklerinin de sâkin bulunduğu yedinci kat gökte Arş’ın altında bulunmaktadır. (el-Medârik; el-Kirmânî; el-Hâzin)
يَشْهَدُهُ الْمُقَرَّبُونَۜ ﴿٢١﴾
﴾21﴿
(Allâh-u Te‘âlâ’ya mânen son derece yakın kılınan) mukarreb (melek)ler onun yanında bulun(arak ‘Illiyyûn nâmındaki kitabı koru)maktadır.
اِنَّ الْاَبْرَارَ لَف۪ي نَع۪يمٍۙ ﴿٢٢﴾
﴾22﴿
Şüphesiz o (îmânlı ve) iyi kimseler elbette büyük bir nîmet içerisindedir.
عَلَى الْاَرَٓائِكِ يَنْظُرُونَۙ ﴿٢٣﴾
﴾23﴿
Özellikle (paha biçilmeyen mücevherlerle donatılmış ve kıymetli perdelerle kapatılmış) kubbeli gerdek odalarındaki (süslü tüllerle kapatılmış) döşekler üzerinde (dizilmiş yastıklara yaslanarak diledikleri cennet manzaralarına) bakmaktadırlar.
تَعْرِفُ ف۪ي وُجُوهِهِمْ نَضْرَةَ النَّع۪يمِۚ ﴿٢٤﴾
﴾24﴿
(Ey muhâtap!) Nîmetlenmenin güzelliğini ve parıltısını onların yüzlerinde (beliren alâmetlerden) anlarsın.
يُسْقَوْنَ مِنْ رَح۪يقٍ مَخْتُومٍۙ ﴿٢٥﴾
﴾25﴿
O (cennet ehli ola)nlar (şarap ırmağında akanlardan hâriç kendileri için özel îmâl edilmiş ve onlardan başkasının çözemeyeceği şekilde) mühürlenmiş hâlis bir şaraptan içirileceklerdir.
خِتَامُهُ مِسْكٌۜ وَف۪ي ذٰلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَۜ ﴿٢٦﴾
﴾26﴿
(Dünyâ şarapları çamur gibi şeylerle damgalanırken) onun mührü (ve damgası) bir misktir. (Ey insan!) İşte sana! (Çok kıymetli) nefis şeylere rağbetli olanlar (dünyâ nîmetlerine kavuşmaya değil de ibâdetlere koşarak) ancak bun(ca âhiret nîmetlerine kavuşma husûsun)da rağbetli olsun(lar).