v02.01.25 Geliştirme Notları
Âl-i İmrân Sûresi
68
Cuz 4
149﴿ Ey îmân etmiş olan o kimseler! Eğer siz (bozguna uğradığınızda, münâfıkların: “Muhammed peygamber olsaydı, yenilmezdi. O hâlde eski dîninize dönün” gibi sözlerini dinleyerek) o kâfir olmuş kimselere itâat edecek olursanız, sizi ökçelerinizin üstünde (gerisin geri eski kâfirliğinize) çevirirler de, sonra siz (dünyâ ve âhireti) kaybeden kimseler olarak (dinden) dönüverirsiniz.
150﴿ (Sizin kâfirlere itâatiniz aslâ uygun değildir. Zîrâ iki cihanda da onlardan hiçbir yardım göremezsiniz.) Doğrusu ancak Allâh sizin Mevlânız (ve yardımcınız)dır. Zâten ancak O, yardım edenlerin hayırlısıdır. (Nitekim yenilmeyen tek güç sâhibi ve gerçek mânâda yardımcı ancak O’dur. Öyleyse ibâdetin ve yardım talebinin sâdece O’na tahsîsi gerekir.)
151﴿ (İlâhlıkları) hakkında (Allâh-u Te‘âlâ’nın) hiçbir delil indirmemiş olduğu (putlar gibi âciz) şeyleri Allâh’a ortak koşmaları sebebiyle kâfir olmuş o kimselerin kalpleri içerisine yakında korkuyu salacağız (bu yüzden Uhud’da gâlip konumda olan müşrikler yenilmiş gibi geri dönmeye mecbur kalacaklar). Onların sığınacakları yer ise ancak o (cehennem) ateş(i)dir. Zâten o zâlimlerin ikāmetgâhı (olan cehennem) ne kadar da kötü olmuştur! Bu âyet-i kerime Uhud Muhârebesi devâm ederken nâzil olmuş ve ileride gerçekleşecek bir mûcizeyi haber vermiştir, şöyle ki Uhud günü müşrikler Mekke’ye dönerlerken bir yere geldiklerinde pişman olup: “Biz ne kötü bir iş yaptık; onların ekseriyetini öldürdük, sonunda başıboş bir azınlık kalınca bırakıp döndük. En iyisi biz geri dönüp onların kökünü kazıyalım” dediler. Böylece görünen hiçbir sebep yokken Allâh tarafından kalplerine atılan bir korku netîcesinde, sanki yenik düşen kendileriymiş gibi bu düşüncelerini gerçekleştiremediler. Ancak karşılarına çıkan bir bedevîye para vererek: “Muhammed ve adamlarıyla karşılaşırsan, bizim toplanıp geri döndüğümüzü kendilerine bildir” demekle yetindiler. Allâh-u Te‘âlâ bu durumu Habîbine bildirince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yara bere içindeki ashâbını toplayarak tekrar onların peşine düştü. Medîne’ye sekiz mil mesâfede olan Hamrâü’l-esed mevkiine kadar gelip, orada üç gün ikāmet ettikleri hâlde hiçbir düşmanla karşılaşmayıp emniyet içerisinde geri döndüler. İşte kalplerine atılacak korku yüzünden, kâfirlerin maksatlarına erişemeyeceklerini bildiren bu âyet-i kerîme kısa bir zaman sonra aynen gerçekleşmiştir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Düşmanlarımın kalplerine bir aylık yoldan salınan bir korkuyla yardım olundum” (el-Buhârî, el-Mesâcid:23, rakam:427, 1/168) şeklindeki hadîs-i şerîfi de bu gerçeği açıklamaktadır.
152﴿ (Ey Uhud’daki hezîmetin sebebini sorgulayanlar!) Andolsun ki; gerçekten siz O’nun izniyle (Rabbinizin yardımıyla) o (kâfir ola)nları çokça (ve kolayca) öldürüyorken Allâh size (vermiş olduğu yardım) sözünde sâdık olmuştu. Nihâyet O (Allâh-u Te‘âlâ) size (zafer ve ganîmet gibi) sevmekte olduğunuz şeyi gösterdikten sonra (telâşa kapılıp düşmanınızdan) korktunuz, o (bırakmamanız emredilen mevzileri terk edip etmeme)(i) hakkında çekiştiniz ve (ganîmete meyledip peygamberimin emrine) isyân ettiniz (işte o zaman yardımını sizden çekti). İçinizden dünyâyı arzulaya(rak ganîmet için merkezi bıraka)n da vardı, yine sizden âhireti isteye(rek peygamberimin emri üzere sebât edip şehit düşe)n de vardı. (Siz onlara gâlip geldikten) sonra O sizi(n îmânda sebâtınızı ve musîbetlere karşı tahammülünüzü) imtihan (edenin muâmelesine tâbi) etsin diye o (düşma)nlar(a saldırmak)dan sizi (geri) çevirdi (de böylece gâlibiyet hâliniz mağlubiyete dönüştü). Andolsun ki; elbette O (Allâh bu muhâlefetinizden son derece pişman olduğunuzu bildiği için fazl-u keremiyle bu harpten kaçma suçunuzu) kesinlikle sizden afv etmiştir. Zâten Allâh müminlere karşı (her hâlükârda) büyük bir fazl(-u kerem) sâhibidir.
153﴿ (Allâh-u Te‘âlâ size yardımını) o vakit (kesti) ki; (Uhud Harbi’nden kaçmayan) diğerleriniz arasındaki /ardınızdaki/ o Rasûl(-i zîşân: “Ey Allâh’ın kulları! Bana dönün, geri dönene cennet var” diyerek) sizi dâvet ederken, siz hiçbir kimseyi durup beklemeden /hiçbir kimseye dönüp bakmadan/ (savaş alanından) iyice uzaklaşıyordunuz. Bunun üzerine O (Allâh-u Te‘âlâ), (bozguna uğrama ve yaralanmanın sebebiyet verdiği) büyük bir kedere eşlik eden diğer büyük bir kederle sizi cezâlandırdı (ki o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ölüm haberi ve ganîmeti kaçırma gibi sıkıntılardı), tâ ki siz (acılara alışasınız ve böylece) kendi (eli)nizden kaçmış olan (zafer ve yardım gibi) şeylere de, size isâbet etmiş olan (yara ve hezîmet gibi) şeylere de üzülmeyesiniz. Allâh ise yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen taraflarını da, görünmeyen yüzlerini de çok iyi bilen ve karşılığını verecek olan bir) Habîr’dir.
سُورَةُ اٰلِ عِمْرٰنَ
الجزء ٤
٦٨
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ ﴿١٤٩
بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِر۪ينَ ﴿١٥٠
سَنُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِم۪ينَ ﴿١٥١
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥٢
اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٥٣
Âl-i İmrân Sûresi
68
Cuz 4
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلٰٓى اَعْقَابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ ﴿١٤٩
149﴿ Ey îmân etmiş olan o kimseler! Eğer siz (bozguna uğradığınızda, münâfıkların: “Muhammed peygamber olsaydı, yenilmezdi. O hâlde eski dîninize dönün” gibi sözlerini dinleyerek) o kâfir olmuş kimselere itâat edecek olursanız, sizi ökçelerinizin üstünde (gerisin geri eski kâfirliğinize) çevirirler de, sonra siz (dünyâ ve âhireti) kaybeden kimseler olarak (dinden) dönüverirsiniz.
بَلِ اللّٰهُ مَوْلٰيكُمْۚ وَهُوَ خَيْرُ النَّاصِر۪ينَ ﴿١٥٠
150﴿ (Sizin kâfirlere itâatiniz aslâ uygun değildir. Zîrâ iki cihanda da onlardan hiçbir yardım göremezsiniz.) Doğrusu ancak Allâh sizin Mevlânız (ve yardımcınız)dır. Zâten ancak O, yardım edenlerin hayırlısıdır. (Nitekim yenilmeyen tek güç sâhibi ve gerçek mânâda yardımcı ancak O’dur. Öyleyse ibâdetin ve yardım talebinin sâdece O’na tahsîsi gerekir.)
سَنُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِه۪ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِم۪ينَ ﴿١٥١
151﴿ (İlâhlıkları) hakkında (Allâh-u Te‘âlâ’nın) hiçbir delil indirmemiş olduğu (putlar gibi âciz) şeyleri Allâh’a ortak koşmaları sebebiyle kâfir olmuş o kimselerin kalpleri içerisine yakında korkuyu salacağız (bu yüzden Uhud’da gâlip konumda olan müşrikler yenilmiş gibi geri dönmeye mecbur kalacaklar). Onların sığınacakları yer ise ancak o (cehennem) ateş(i)dir. Zâten o zâlimlerin ikāmetgâhı (olan cehennem) ne kadar da kötü olmuştur! Bu âyet-i kerime Uhud Muhârebesi devâm ederken nâzil olmuş ve ileride gerçekleşecek bir mûcizeyi haber vermiştir, şöyle ki Uhud günü müşrikler Mekke’ye dönerlerken bir yere geldiklerinde pişman olup: “Biz ne kötü bir iş yaptık; onların ekseriyetini öldürdük, sonunda başıboş bir azınlık kalınca bırakıp döndük. En iyisi biz geri dönüp onların kökünü kazıyalım” dediler. Böylece görünen hiçbir sebep yokken Allâh tarafından kalplerine atılan bir korku netîcesinde, sanki yenik düşen kendileriymiş gibi bu düşüncelerini gerçekleştiremediler. Ancak karşılarına çıkan bir bedevîye para vererek: “Muhammed ve adamlarıyla karşılaşırsan, bizim toplanıp geri döndüğümüzü kendilerine bildir” demekle yetindiler. Allâh-u Te‘âlâ bu durumu Habîbine bildirince Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) yara bere içindeki ashâbını toplayarak tekrar onların peşine düştü. Medîne’ye sekiz mil mesâfede olan Hamrâü’l-esed mevkiine kadar gelip, orada üç gün ikāmet ettikleri hâlde hiçbir düşmanla karşılaşmayıp emniyet içerisinde geri döndüler. İşte kalplerine atılacak korku yüzünden, kâfirlerin maksatlarına erişemeyeceklerini bildiren bu âyet-i kerîme kısa bir zaman sonra aynen gerçekleşmiştir. Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in: “Düşmanlarımın kalplerine bir aylık yoldan salınan bir korkuyla yardım olundum” (el-Buhârî, el-Mesâcid:23, rakam:427, 1/168) şeklindeki hadîs-i şerîfi de bu gerçeği açıklamaktadır.
وَلَقَدْ صَدَقَكُمُ اللّٰهُ وَعْدَهُٓ اِذْ تَحُسُّونَهُمْ بِاِذْنِه۪ۚ حَتّٰٓى اِذَا فَشِلْتُمْ وَتَنَازَعْتُمْ فِي الْاَمْرِ وَعَصَيْتُمْ مِنْ بَعْدِ مَٓا اَرٰيكُمْ مَا تُحِبُّونَۜ مِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الدُّنْيَا وَمِنْكُمْ مَنْ يُر۪يدُ الْاٰخِرَةَۚ ثُمَّ صَرَفَكُمْ عَنْهُمْ لِيَبْتَلِيَكُمْۚ وَلَقَدْ عَفَا عَنْكُمْۜ وَاللّٰهُ ذُو فَضْلٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ ﴿١٥٢
152﴿ (Ey Uhud’daki hezîmetin sebebini sorgulayanlar!) Andolsun ki; gerçekten siz O’nun izniyle (Rabbinizin yardımıyla) o (kâfir ola)nları çokça (ve kolayca) öldürüyorken Allâh size (vermiş olduğu yardım) sözünde sâdık olmuştu. Nihâyet O (Allâh-u Te‘âlâ) size (zafer ve ganîmet gibi) sevmekte olduğunuz şeyi gösterdikten sonra (telâşa kapılıp düşmanınızdan) korktunuz, o (bırakmamanız emredilen mevzileri terk edip etmeme)(i) hakkında çekiştiniz ve (ganîmete meyledip peygamberimin emrine) isyân ettiniz (işte o zaman yardımını sizden çekti). İçinizden dünyâyı arzulaya(rak ganîmet için merkezi bıraka)n da vardı, yine sizden âhireti isteye(rek peygamberimin emri üzere sebât edip şehit düşe)n de vardı. (Siz onlara gâlip geldikten) sonra O sizi(n îmânda sebâtınızı ve musîbetlere karşı tahammülünüzü) imtihan (edenin muâmelesine tâbi) etsin diye o (düşma)nlar(a saldırmak)dan sizi (geri) çevirdi (de böylece gâlibiyet hâliniz mağlubiyete dönüştü). Andolsun ki; elbette O (Allâh bu muhâlefetinizden son derece pişman olduğunuzu bildiği için fazl-u keremiyle bu harpten kaçma suçunuzu) kesinlikle sizden afv etmiştir. Zâten Allâh müminlere karşı (her hâlükârda) büyük bir fazl(-u kerem) sâhibidir.
اِذْ تُصْعِدُونَ وَلَا تَلْوُ۫نَ عَلٰٓى اَحَدٍ وَالرَّسُولُ يَدْعُوكُمْ ف۪ٓي اُخْرٰيكُمْ فَاَثَابَكُمْ غَمًّا بِغَمٍّ لِكَيْلَا تَحْزَنُوا عَلٰى مَا فَاتَكُمْ وَلَا مَٓا اَصَابَكُمْۜ وَاللّٰهُ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ ﴿١٥٣
153﴿ (Allâh-u Te‘âlâ size yardımını) o vakit (kesti) ki; (Uhud Harbi’nden kaçmayan) diğerleriniz arasındaki /ardınızdaki/ o Rasûl(-i zîşân: “Ey Allâh’ın kulları! Bana dönün, geri dönene cennet var” diyerek) sizi dâvet ederken, siz hiçbir kimseyi durup beklemeden /hiçbir kimseye dönüp bakmadan/ (savaş alanından) iyice uzaklaşıyordunuz. Bunun üzerine O (Allâh-u Te‘âlâ), (bozguna uğrama ve yaralanmanın sebebiyet verdiği) büyük bir kedere eşlik eden diğer büyük bir kederle sizi cezâlandırdı (ki o da Rasûlüllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ölüm haberi ve ganîmeti kaçırma gibi sıkıntılardı), tâ ki siz (acılara alışasınız ve böylece) kendi (eli)nizden kaçmış olan (zafer ve yardım gibi) şeylere de, size isâbet etmiş olan (yara ve hezîmet gibi) şeylere de üzülmeyesiniz. Allâh ise yapmakta olduğunuz şeyleri(n görünen taraflarını da, görünmeyen yüzlerini de çok iyi bilen ve karşılığını verecek olan bir) Habîr’dir.