HATA BİLDİRİMLERİNİZ İÇİN TIKLAYIN
سُورَةُقۤ  ٥١٨ 
الجزء ٢٦

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُۚ وَنَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ ﴿ ١٦ ﴾ اِذْ يَتَلَقَّى الْمُتَلَقِّيَانِ عَنِ الْيَم۪ينِ وَعَنِ الشِّمَالِ قَع۪يدٌ ﴿ ١٧ ﴾ مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلَّا لَدَيْهِ رَق۪يبٌ عَت۪يدٌ ﴿ ١٨ ﴾ وَجَٓاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّۜ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَح۪يدُ ﴿ ١٩ ﴾ وَنُفِخَ فِي الصُّورِۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَع۪يدِ ﴿ ٢٠ ﴾ وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ ﴿ ٢١ ﴾ لَقَدْ كُنْتَ ف۪ي غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَٓاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَد۪يدٌ ﴿ ٢٢ ﴾ وَقَالَ قَر۪ينُهُ هٰذَا مَا لَدَيَّ عَت۪يدٌۜ ﴿ ٢٣ ﴾ اَلْقِيَا ف۪ي جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَن۪يدٍۙ ﴿ ٢٤ ﴾ مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ مُر۪يبٍۙ ﴿ ٢٥ ﴾ اَلَّذ۪ي جَعَلَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهًا اٰخَرَ فَاَلْقِيَاهُ فِي الْعَذَابِ الشَّد۪يدِ ﴿ ٢٦ ﴾ قَالَ قَر۪ينُهُ رَبَّنَا مَٓا اَطْغَيْتُهُ وَلٰكِنْ كَانَ ف۪ي ضَلَالٍ بَع۪يدٍ ﴿ ٢٧ ﴾ قَالَ لَا تَخْتَصِمُوا لَدَيَّ وَقَدْ قَدَّمْتُ اِلَيْكُمْ بِالْوَع۪يدِ ﴿ ٢٨ ﴾ مَا يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَيَّ وَمَٓا اَنَا۬ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِۚ ﴿ ٢٩ ﴾ يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَز۪يدٍ ﴿ ٣٠ ﴾ وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّق۪ينَ غَيْرَ بَع۪يدٍ ﴿ ٣١ ﴾ هٰذَا مَا تُوعَدُونَ لِكُلِّ اَوَّابٍ حَف۪يظٍۚ ﴿ ٣٢ ﴾ مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ ﴿ ٣٣ ﴾ اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍۜ ذٰلِكَ يَوْمُ الْخُلُودِ ﴿ ٣٤ ﴾ لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ ف۪يهَا وَلَدَيْنَا مَز۪يدٌ ﴿ ٣٥ ﴾

سُورَةُقۤ  ٥١٨ 
الجزء ٢٦
Kâf Sûresi  518 
Cüz  26

16  Andolsun ki; elbette insanı gerçekten Biz yarattık ve nefsinin ona gizlice neler fısıldadığını (ve ne tür vesveseler verdiğini) bilmekteyiz! (Çünkü) Biz (ilmimizle) ona şahdamarından daha yakınız!

17  O (insanın) sağ(ın)dan ve sol(un)dan doğru karşılıklı oturmakta olan (meleklerden) kav rayıp yazıcı o ikisi (, insanın yaptıklarını izleyerek) zapt edip yazıyorken!

18  O (insan), (hayır veya şer) hiçbir söz(ü ağzından dışarı) atmaz ki, onun yanında (konuşulanı yazmaya) hazır bir gözcü bulunmasın!

19  Ölüm sarhoşluğu (, Allâh-u Te`âlâ’nın kitapları ve peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği) o gerçeği (son nefesinde olan insanın yanı başına) getirmiştir. (O zaman kötü insana:) “İşte kendisinden sürekli kaçmakta olduğun o şey budur!” (denilir.)

20  (İsrâfîl (Aleyhisselâm) tarafından tüm kulların diriltilmesi için ikinci defa) Sûr’un içine üfürüldü. İşte bu, o (büyük) tehdid(in gerçekleşme) günüdür!

21  Böylece (iyi ve kötü) her nefis (mahşere) gelmiştir ki, beraberinde (kendisini sürükleyen) bir sevk edici ve (amellerinin iyi veya kötü olduğuna şâ hitlik yapacak) bir şâhit bulunmaktadır.

22  (Dünyadayken dirilmeye inanmayan bir kâfire, hakikatleri gözüyle gördüğü gün:) “Andolsun ki; elbette sen işte bundan tam bir gaflet içerisinde bulunmuştun! Ama şimdi Biz senden (gaflet) perdeni kaldırdık, artık bugün senin gözün pek keskindir!” (denilecek.)

23  (İşte o zaman, dünyada amellerini yazmakla görevli olan ve kendisini mahşere sevk ederken) yakını(n da bulunan melek) dedi ki: “İşte bu; yanımda (yazılı) bulunan şey (, hesaba arz edilmek üzere) hazırdır!”

24  (Allâh-u Te`âlâ her bir insanı mahşere getiren iki meleğe şöyle buyurur:) “İkiniz birden (, o Velîd ibni Muğîre gibi, nimet vereni tanımayan ve hakka karşı direnen) her çok inatçı azılı kâfiri atın cehennemin içine!

25  (Atın oraya o) hayra son derece engel olan (; sahip olduğu malın hakkını asla vermeyen ve herhangi bir yardımın muhtaçlara ulaşmasına mani çıkaran)ı, hakkı aşa(rak zulme bulaşa)nı ve (Allâh-u Te`âlâ’nın Zât’ı ve dini hakkında) huzursuz edici büyük bir şüphe taşıyanı!

26  O kimseyi ki, Allâh ile birlikte başka bir ilâh tanımıştır; haydi ikiniz birden atın onu o pek şiddetli azap içerisine!”

27  O (azâba düşen kâfir özür dilerken suçu şeytana atınca, dünyadayken) yakını(nda bulunup sürekli onu azdıran şeytanı): “Ey Rabbimiz! Ben onu azdırma dım, lâkin o (haktan) pek uzak bir sapıklık içerisin de bulundu (, ben de hiçbir zorlama yapmaksızın, kış kırtma yoluyla ona yardımcı oldum)!” dedi.

28  (Bunun üzerine Allâh-u Te`âlâ) buyurdu ki: “Benim huzurumda çekişmeyin! Oysa muhakkak Ben size (inkâr ve isyanınıza karşılık) önceden (peygamberlerim ve kitaplarım vasıtasıyla) tehdit göndermiştim!

29  Benim katımda söz değiştirilmez, Ben asla kullara azıcık dahi zulmedici de değilim! (Artık asılsız mazeretlerle bu azaptan kurtuluş ummayın.)

30  Bizim (, kâfir ve âsîleri) cehenneme (doldurduktan sonra ona): “Doldun mu?” diyeceğimiz, onun da: “(Daha) fazla var mı?” diyeceği günü (hatırla)!

31  O takvâ sahipleri(nin değerini açıklamak) için cennet hiç de uzak olmayan bir şekilde yaklaştırıl mıştır (ki, böylece onlar cennete doğru yürüme zah metine dahi sokulmamıştır)!

32  (Bu müjde, Allâh-u Te`âlâ’ya) çokça yö - nelen ve (Allâh’ın sınırlarını) iyice koruyan herkes için(dir)! (O gün onlara:) “Sürekli vaad olunduğunuz şey işte buydu!” (denilecektir.)

33  (Bunca mükâfat,) O (, kullarına son derece merhametli olan) Rahmân(ı görmediği halde O’n)dan gı yaben korkmuş olan ve (Allâh-u Te`âlâ’ya) yönelici bir kalple (İlâhî huzura) gelmiş bulunan için(dir)!

34  (O gün bu kullara denilecektir ki:)(Her türlü sıkıntıdan) selâmetle/(Allâh-u Te`âlâ ve melekler ta ra fından) selâmla (karşılanmak üzere)/girin oraya! İşte bu, ancak ebedîlik günüdür!”

35  Onlar için orada dileyecekleri her şey var dır. Bizim katımızda ise (hiçbir göz görmedik, hiçbir kulak duymadık ve kimsenin aklından geçmedik nimet ler, özellikle de Cemâlimizi müşâhede gibi) pek ziya de (lütuflar) vardır.

Kâf Sûresi  518 
Cüz  26
cihanyamaneren